Demokratik Gelişim Enstitüsü’nün İcra Kurulu Başkanı KERİM YILDIZ ile söyleştik

Biz dünya insanları, Endüstri 4.0’ın ne olduğunu daha tam anlamamışken Japonya karşımıza ‘Toplum 5.0 stratejisi’ ile çıktı. Yeni kavramlar, yeni stratejiler öyle büyük bir hızla hayatımıza dâhil oluyor ki, ister istemez “Acaba bazı şeyleri kaçırıyor muyum?” dedirtiyor. Globalleşen dünyanın ana kavramlarından biri ‘hız’. Dünyanın teknoloji üzerinden globalleşmesi, klasik dünyanın çizdiği sınırları da ortadan kaldırıyor. Hatta bu sınırların çözülüşü, mekânın bizzat kendisine uygulanıyor. Nasıl mı? Elbette sanal gerçeklik teknolojileri ile.

Pek çok insan gibi benim de dikkatim son yıllarda bu gelişmelere odaklanmış durumda. İnsanın kendini mekân üzerinden tanımladığı zamanların son demlerini yaşıyoruz diye düşünürken, büyük bir sürprizle karşılaştım; bir duvar bana bu dünyada aynı anda farklı zamanlar yaşandığını gösterdi.

Demokratik Gelişim Enstitüsü’nün (Democratic Progress Institute - DPI) düzenlediği bir dizi toplantıya Şalom Gazetesi’ni temsilen katıldım. Bu toplantılardan biri Büyük Britanya’da Kuzey İrlanda’nın başkenti Belfast’taydı. Belfast’ta neler olup bittiğini, olan bitenin yaşandığı sokaklarda dinlemek büyük bir avantaj elbette. Orada adı ‘Barış Duvarı’ olan bir duvar olduğunu bilmekle, o duvarla birebir karşılaşmak arasında önemli bir fark var.

2018 yılında, iki insan grubunu, iki mahalleyi birbirinden ayıran bir duvardan bahsediyoruz; üstelik Büyük Britanya’da! İnsanlar Katolik/Protestan ya da Kraliyetçi/Cumhuriyetçi diye ikiye ayrılıyor. Kraliyetçiler İngiltere’ye bağlı bir İrlanda istiyorlar, Cumhuriyetçilerse bağımsız bir İrlanda’dan yanalar. İşte Barış Duvarı bu iki görüşün birbiriyle savaşmasını engellemek için tam ortada yer alıyor. Zaman zaman yaşanan sıkıntılardan kaynaklı, duvar tam 3 kez yükseltilmiş, gökyüzüne doğru 7,2 metre yükseliyor, şimdilik. Mahalleri birbirinden ayıran duvarın uzunluğu ise 5 kilometre. İlginç bir ayrıntı daha var; duvarın üzerinde 6 kapı bulunmakta. Ne olur ne olmaz der gibi iki mahalle arasındaki zorunlu ilişkiler için yapılmış, ama bu demir kapılar gece 10’da kapanıyor ta ki sabah 7’ye kadar. Bu durum tam 48 yıldır böyle.

Şaşırtıcı değil mi? İlk etapta konu bir inanç meselesi gibi duruyor; bir duvar var ortada ve insanlar Katolik ve Proteston diye ayrışmış. Üstelik gündemde bir de Brexit meselesi var. Bu konuyu bize en iyi anlatacak kişi DPI İcra Kurulu Başkanı KERİM YILDIZ. Şalom Dergi adına Kerim Yıldız’la yaptığım röportaj şöyle;

Önce DPI’dan bize biraz bahsetmenizi rica edeceğim. Belfast’ta organize ettiğiniz toplantılarda orada sorun yaşayan her iki topluluğun temsilcileriyle de görüşebildiğinize tanık oldum. DPI’ın bu güveni kazanmasını nelere bağlıyorsunuz?

DPI, 2011’den bu yana çatışma çözümü alanında faaliyet gösteren bağımsız bir sivil toplum kuruluşu ve aynı zamanda akademik bir kuruluş. Siyasiler, akademisyenler ve Diplomatlarla yapılan istişareler sonucunda, Türkiye Programı özellikle o dönem Türkiye’deki demokratikleşme sürecine katkı sunmak üzere kuruldu. Çatışma çözümü alanında çalışan bir kurum olarak temel prensibimiz dünyadaki her sorunun çözülebileceği ve en önemlisi şiddet içermeyen, yani askeri olmayan yöntemlerle çözülebileceği. Bu prensibe aklen ve kalben inanıyoruz. Bu sadece bir inanç da değil, dünyanın çok çeşitli yerlerinde başarıya ulaşmış bir yaklaşım.

Bu eksende DPI olarak Türkiye Programımız kapsamında, farklı dünya örneklerinde, çalışan ya da çalışmayan yöntemlere ve yaklaşımlara odaklanan toplantılar ve karşılaştırmalı çalışma ziyaretleri yapıyoruz. Sizin de katıldığınız Dublin ve Belfast ziyaretlerini içeren programımız da bu karşılaştırmalı çalışma ziyaretlerimizden biriydi. Kuzey İrlanda’da yaşanan sorunu ve geliştirilen çözümü yerinde ve birinci elden öğrenme fırsatı yaratmaya çalıştık katılımcılarımız için.

Yaptığımız görüşmeler ise her çalışmamız için geçerli olduğu gibi asla tek bir tarafın ya da siyasi grubun bakış açısını yansıtmıyor. Biz bir ülkeye gittiğimizde orada yaşanan sorunun tüm tarafları ile görüşüyor ve hepsinin bakış açısını mutlaka dinliyoruz. Bu, Türkiye’deki programlarımız için de geçerli. Bugüne kadar içinde siyasi parti temsilcilerinin, akademisyenlerin, gazetecilerin ve iş insanlarının olduğu farklı gruplarla Güney Afrika, Filipinler, Kolombiya ve Kuzey İrlanda gibi pek çok ülkeye ziyarette bulunduk ve üst düzey görüşmeler gerçekleştirdik. Ve her çalışmamızda çok farklı siyasi ve toplumsal kesimleri bir araya getirmeye büyük özen gösterdik ve gösteriyoruz. Bu, bizim için istinasız bir kural. Böyle olunca da tüm taraflar nezdinde bir güven tesis ediyorsunuz. Bizim uluslararası ve Türkiyeli isimlerden oluşan uzmanlar kurulumuz da bu tarafsızlık ve çeşitlilik ilkelerinin bir yansımasıdır, örneğin. Ortak noktası barışın teşviki, ve demokrasi olan ama siyasi görüşleri birbirinden çok farklı bir uzmanlar kurulumuz var. Dolayısıyla DPI bir ülkeye gittiğinde sorun yaşayan toplulukların ya da tarafların hepsiyle görüşme ilkesini pratiğe istinasız geçiriyor.

Bize biraz Kuzey İrlanda’da neler oldu ve bugün neler oluyor anlatabilir misiniz? Ortada bir duvar var, nedir bu? Üstelik ismi, insanları birbirinden ayırıyor olmasına rağmen nasıl olur da ‘Barış Duvarı’ olabilir?

Kuzey İrlanda’daki sorun genel olarak dinî bir sorunmuş gibi algılanır ama esasen sorun son derece siyasi bir sorundur. Tarihçesini özetlersek, 16. yüzyıl başlarında İrlanda’ya Protestan İngiliz ve İskoç nüfusu yerleşimi başlıyor, ilk IRA o dönem 1916’da kuruluyor ve İrlanda’nın bağımsızlık mücadelesini başlatıyor. Böylece 1922’de Ada’nın güneyinde İrlanda Cumhuriyeti kurulurken, Ada’nın kuzeyiyse İngiltere yönetimine bağlı kalıyor. İrlanda adası bu şekilde ikiye bölününce ortaya çok önemli iki azınlık kesimi de çıkarıyor. Güney’deki, yani bugünkü İrlanda Cumhuriyeti’ndeki insanların çoğu Katolik olsa da özellikle sınır bölgesinde Protestan azınlıklar yaşıyor. Kuzey İrlanda’nın ise çoğunluğu Protestan ancak önemli oranda bir Katolik kesim de orada yaşıyor. Örneğin Kuzey İrlanda’nın doğusunda genelde Protestanlar yaşarken, batısında Katolikler yaşıyor. Asıl mesele ise 1920’den 1970’li yıllara kadar, yani Kuzey İrlanda’yı Ulster Birlikçiler Partisi’nin (Ulster Unionist Party - UUP) tek başına yönettiği dönemde, Protestanlara istihdam, konut ve oy kullanma hakkı konusunda ayrıcalık tanınması ve bunun Protestan ve Katolik nüfus arasında bir eşitsizlik yaratması…

Bu eşitsizliğe karşı 1960’lı ve 1970’li yıllarda Amerika’daki sivil haklar hareketinin de etkisiyle Kuzey İrlanda’da bir arayış başlıyor ve birleşik bir İrlanda amacıyla bu sefer 1969’da IRA yeniden kuruluyor. O dönem, gerilimi ve taraflar arası şiddeti körükleyen olay ise 1972’de tarihe ‘Kanlı Pazar’ olarak geçen ve 14 sivil göstericinin öldürüldüğü olay. 30 yıla yaklaşan bir şiddet dönemini ise ilk adımlarını John Major’un attığı, Blair’in başbakanlığında ise gelişen diyalog ve müzakere süreci alıyor. IRA 1994’te ateşkes ilan ediyor ve 1998’deki Hayırlı Cuma Anlaşması imzalanıyor taraflar arasında. Tabii Clinton yönetimindeki Amerika’nın, o dönem üçüncü taraf olarak sürece katkısı büyük.

Hayırlı Cuma Anlaşması (Good Friday Agreement) Kuzey İrlanda’da yetki paylaşımı ve taraflara koalisyon hükümetini zorunlu kılan bir anlaşma. Yine Dublin ve Belfast arasındaki sert askeri sınır kalkıyor böylece, bugün bir sınır yok iki şehir arasında örneğin. Anlaşma, şiddeti yok seviyesine indirmesi bakımından son derece başarılı ama bugün hala toplumsal kesimler arasında anlaşmazlıklar ya da husumetler devam ediyor. Bu da doğaldır çünkü toplumun yaşadıklarını onarması zaman alır. Öte yandan bugün Brexit, özellikle Dublin ve Belfast arasındaki sert sınırın geri gelme ihtimali, yani geçmişin bugünü zehirleme potansiyeli nedeniyle dikkatleri Kuzey İrlanda’ya çekiyor. Gerçi AB ve İngiltere’deki müzakerelerde bu konuda sorumlu davranılacağı hep ifade ediliyor ama yine de tartışmalar sürüyor. Bugün Barış Duvarları da hem çözülemeyen sorunların bir yansıması hem de iki toplum arasındaki duvarın da bir göstergesi bir bakıma. Ama her iki toplum da asla şiddete dönmekten yana değil.

İrlanda’da Brexit sonrası endişeli bir durum var? Siz bölgeye hâkim birisiniz neler olduğunu sorabilir miyim? Ve geleceğe dönük öngörüleriniz nelerdir bölge için?

Dediğim gibi mesele bu sınır meselesi, bir de ticaret haliyle. Örneğin İngiltere Gümrük Birliği’nden çıkacak mı, çıkmayacak mı? Çok teknik bir yanı var bu sürecin ve uzun bir konu. Ama İngiltere ve AB arasındaki müzakerelerde Brexit’ten kaynaklanan konuların hepsinin şu an çözülmeyecek olduğunu söyleyelim. Yani iki taraf, müzakereleri başarıyla yürütüp belli konularda anlaşsalar da bazı konular ayrılma sonrasına bırakılacak. Ben Kuzey İrlanda’daki barışın tehlikeye gireceğini hiç sanmıyorum ama Brexit bazı riskler elbette getirir.

Dünyada yaşanan çatışmalarda, belki her coğrafyada, orada yaşayan insanlara ait özgün sorunlar var ve çözümler buna uygun üretilmeli diyebiliriz ama genel bir çerçeve çizmek adına DPI’ın tecrübeleri ne diyor, neler önerebilirsiniz barış için?

Bu çok iyi bir soru. Önce, çatışma çözümü alanı nedir biraz açıklamak lazım. 20. yüzyılın ikinci yarısından bu yana giderek önem kazanan ve içinde bulunduğumuz yüzyılın yeni ortaya çıkan ya da kronikleşmiş sorunlarına şiddet içermeyen yollardan kalıcı ve uzun soluklu çözümler bulmak amacıyla ortaya çıkmış, çok aktörlü ve çok disiplinli bir alan bu. Bir akademik çalışma alanı olduğu kadar, içinde ulus aşırı kuruluşlardan devletlere, sivil toplum örgütlerinden diplomatlara, gazetecilerden tek tek bireylere kadar çok sayıda aktörün pratiğini barındıran küresel bir hareket aynı zamanda. Disiplinler arası koalisyonu ve teori ve pratik birlikteliğini esas alıyor. Tek tek bireylerin sorunlarından toplumsal, siyasal ve ekonomik sorunlara kadar geniş bir yelpazede çeşitlenen uyuşmazlıkları anlamak ve onlara çözüm üretmek hedefine sahip. Bizim de her toplantımızda altını çizdiğimiz ve sizin de ifade ettiğiniz gibi dünyadaki hiçbir çatışma bir diğerine benzemiyor, her çatışmanın ya da sorunun kendine özgü tarihsel, ekonomik, siyasi ve sosyal nedenleri var. Bunlara bulunacak çözümler de aynen sorunlar kadar biricik. Kısaca, örneğin Güney Afrika’da yahut Kuzey İrlanda’da kullanılan ve başarılı olmuş yöntem, kopyala yapıştır mantığıyla başka bir yerde kullanılamaz ve bu sonuç vermez. Fakat başarılı ya da başarısız her çatışma çözümü süreci, bir diğeri için önemli bir bilgi birikimi sunuyor. Biz katılımcılarımıza çalışmalarımızda başka çatışma çözümü süreçlerinin de en çok hatalarından öğrenebileceğimizin ve kendi sorunumuza çözümü ancak kendimizin üretebileceğini söylüyoruz. Toplantıları, konuşmaları akıllarının bir köşesinde olacak şekilde dinlemelerini ve değerlendirmelerini hatırlatıyoruz.

Karşılaştırmalı örnekler üzerinden düşünmenin bir diğer faydası da şu: Dünyada sorunları olan sadece biz değiliz, farklı ülkelerde çok daha çetrefilli sorunlar çözülebilmiş ya da şiddet içermeyecek şekilde yönetilebilecek seviyeye getirilebilmiş. Neden biz de aynısını yapamayalım? Yine dünyadaki hiçbir çatışma çözümü süreci bir günde başlayıp, kesintisiz bir süreç olarak bir seferde başarıya ulaşmamış. Bahsettiğim ve bugün barış tesis etmiş pek çok ülkede süreç defalarca sekteye uğramış örneğin. Bu dikensiz bir yol değil. Ayrıca bir barış anlaşması imzalamak dahi bütün sorunlarımızın buhar olup uçacağı anlamına da gelmiyor. Bu bir süreç, sabır ve özveri gerektiriyor ama sorunlarımıza çözüm bulmak imkânsız da değil. Özellikle zor zamanlarda daha çok çalışmak gerektiğini ise ayrıca belirteyim. Örneğin bize bazen, siz bu toplantıları neden yapıyorsunuz ki, ortada barış ya da çözümden yana bir kıpırdanma yok diyorlar. Biz de diyoruz ki, bu tür süreçler, yani zor zamanlar sivil toplumun ve kamuoyunun hazırlanması için birer fırsattır ve zaten zor zamanlarda daha çok çalışmadıkça hiçbir mesafe kat edilemez.