Doğumunun 100. yılında John F. Kennedy (1917-1963) Dünya’mıza komşu Ay’a niçin gitmek istedi?

1961 yılının 25 Mayısında, Başkanlık koltuğuna oturmasından dört ay sonra, John F. Kennedy, Kongre’nin ortak oturumunda, senatör ve temsilcilere şöyle sesleniyordu: “Bu ulusun, içinde bulunduğumuz on yılın bitiminden önce, kendini, aya ayak basmayı ve geri dönmeyi başarmaya adayacağına inanıyorum.”

Bu konuşmasından on altı ay sonra, Texas’taki Rice Üniversitesinde, 40.000 kişinin önünde, “Önümüzdeki on yıl içinde aya gitmeyi seçtik. Bunu, bu görev kolay diye yapmadık, çünkü bunun çok zor bir iş olduğunu biliyoruz... Bunları, büyük bir organizasyon gerektirdiği için, gücümüzü, enerjimizi test edeceği için, ne kadar uzağa gidebileceğimizi bize göstereceği için amaç edindik” diyor ve şöyle devam ediyordu: “Bu bir meydan okumadır: Bunu kabul etmek istiyoruz; bunu ötelemek istemiyoruz; bunu kazanmak istiyoruz…”

Konuşmaların ana fikrinden Başkan Kennedy’nin bir uzay sevdalısı olduğu sonucuna varmamak gerekir. Kendisi ile çok yakın ilişkileri olan bir gazetecinin ifade ettiği gibi, “Başkanlık koltuğuna oturduğu gün kendisini karşılayan birçok sorun arasında, Kennedy’nin en az bilgi sahibi olduğu ve anladığı, uzay ile ilgili olanlarıydı… Nitekim Başkanlık öncesinde Senato’daki deneyimi süresince, Amerikalıların aya gitmesi konusunda hiçbir görüşü, beyanı olmamıştı. Dolayısı ile, “aya ayak basma” programını ateşleyecek insanlar listesinde başlarda bulunan bir sima değildi…

Siyaset, John F Kennedy’nin savaştan döndükten sonra seçebileceği alternatiflerden yalnızca biriydi. Seçimini kendisi yapabilse, belki gazeteci ya da araştırmacı yazar ya da akademisyen olabilirdi. Ancak babası Joseph, tüm oğulları için karar vermişti: Kennedy ailesi Amerikan toplumunun önde gelen siyasi hanedanlarından biri olacaktı. Bunun için gerekli tüm altyapı ve özellikle servet, baba Kennedy tarafından oğullarının yararına sunulmuş, her şey, onların geçim derdi olmadan, Amerika’nın yararına çalışacak ve onun yönetiminde söz sahibi olacakları şekilde hazırlanmıştı. Bu çerçevede, ağabeyi Joseph Kennedy Jr.’ın savaşta yaşamını yitirmesi ile John, babasının yüksek siyasetteki ilham kaynağı oluvermişti, belki de çok istemeden. Esas itibarı bundan kaçınmak, baba Kennedy’nin isteklerine karşı gelmek olacaktı.

Bu hava içinde, John F. Kennedy 1948’de Temsilciler Meclisine, 1952 ve 1956’da da Senato’ya seçilir. Ancak ortam, ne kendisini ne de oğlundan büyük beklentileri olan baba Kennedy’yi tatmin eder. 1956’da, Demokrat aday Adlai Stevenson’un başkan yardımcısı olarak seçimlere katılır… Ancak, Normandiya kahramanı Başkan Eisenhower’ın karşısında şansları yoktur… İke, 1952’den sonra 1956’da ikinci kez Beyaz Saray’a seçilir.

John Kennedy işte o zaman, ileride Başkanlık yarışına katılmayı aklına koyar. Bir takipçisinin belirttiği gibi, “karizmatik, yakışıklı, zengin ve genç” bir aristokrattır… 1960 seçimleri için Demokrat Partiden Başkan adayı olarak seçildiği andan itibaren, dönemin Başkanı Eisenhower’ı, Sovyetler karşısında yetersiz bir politika izlemekle eleştiren, Washington’un soğuk savaşta Moskova’ya karşı mevzi kaybettiğine vurgu yapan bir söylem geliştirir ve bu görüşü, Cumhuriyetçi aday, dönemin başkan yardımcısı Richard Nixon’a karşı kampanyasının odak noktası olur.

John F. Kennedy 8 Kasım 1960’ta yapılan seçimleri az bir farkla da olsa kazanır ve Amerikan tarihinin en genç, ilk Katolik başkanı seçilir. Senato yıllarından gelen iki ilgi alanı vardır: Savunma ve dış ilişkiler… Özellikle, savaştan sonraki döneme damga vuracak ABD - Sovyet güç savaşları genelinde, misiller sorunu ile, dekolonizasyonla özgürlüğüne kavuşan ülkelerin etki alanına alınması konusuna duyarlıdır. Bundan sonraki savaşın iki ana blok, iki ana sosyal - siyasi görüş arasında gerçekleşeceğinin farkında, ABD’nin, bu başlıklarda Sovyetlerden geri kalmaması için politikalar üretilmesi gereğini vurgular.

1958 yılından beri Sovyetlerin Sputnik programı çerçevesinde uzaya çıkmaları Kennedy’nin Cumhuriyetçi Eisenhower yönetimini sert bir şekilde eleştirmesine yol açmış olsa da, 1960 seçimi sürecinde uzay yarışı konusunda belirleyici bir söylem geliştirmemiştir. Gerçi konuşmaların birinde, Demokrat Partinin başkan adayı olarak ilan edildiği 15 Haziran’daki konuşmasında, “Yeni Sınır” olgusunu gündeme getirmiş, yüzyılın geri kalanının bu sınırın ötesindeki “bilim ve uzay” ile ilgili olacağını söylemiştir ancak bundan daha ileri gitmemiştir.

Görevi devir almasıyla, Amerika’nın geleceğini nasıl şekillendirmesi gerektiği konusunu mercek altına alan birçok düşünce kuruluşu, Başkan Kennedy’ye uzay yarışı ile ilgili raporlar sunarlar. Bunların birinde, ABD’nin uzayla ilgili kesin bir politika belirlemede başarısız olduğu vurgusu yapılır. Bir uzay programından beklenenlerin ivedi olarak tespit edilmesini ve bunun Amerikan kamuoyu ile paylaşılması gerektiğini ifade eden rapor, “aya adam indirme” hedefini ilk kez dillendirmesi açısından önemlidir… “ABD, Sovyetlerin, daha önce aya adam göndermesine izin verebilir mi?” Bu sorunun cevabı teknolojik ya da bilimsel olmaktan çok, siyasi bir kararı ifade edecektir. Alınacak kararın stratejik önemi, raporun son kısmında şöyle özetlenir: “Psiko-politik uzay yarışında birinci gelmenin kazanımları (yapılacak yatırımlardan) kat kat fazladır. İkinci gelmenin hiçbir getirisi yoktur…”

Büyük savaştan sonra yeniden şekillenen dünyada ABD’nin rakibi Sovyetler Birliğidir ve Moskova, Kennedy’nin atacağı adımları yakından izlemektedir. Genel Sekreter Nikita Kruşçev, Kennedy’nin Başkanlık koltuğuna oturmasından az önce, 6 Ocak 1961’de yaptığı bir konuşmada, meydan okurcasına, “Dünyada sosyalizmin öncülüğünü durduracak hiçbir engel kalmamıştır…” der. Dalga dalga bağımsızlık ilan eden ülkelerdeki güç savaşlarının yaşandığı yıllarda, böylesi kavgacı bir çıkış, hiç şüphesiz, yeni Amerikan Başkanına gözdağı vermeyi amaçlamaktadır.

Buna karşılık Kennedy, Başkan olarak yemin ettiği 20 Ocak’ta, “kendisini, ABD’nin rakibi olarak konumlandıran ülkelere” şöyle seslenir: “Gelin yeniden başlayalım. Barışın zayıflık ifadesi olmadığını unutmayalım. Hiçbir zaman korkularımız üzerine pazarlık etmeyelim… Bizleri birleştiren sorunları anlamaya çalışalım. Bilimin korkutucu yanı ile değil, merak uyandıran tarafı ile ilgilenelim… Birlikte yıldızları keşfedelim…”

“Silahlarımız, hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde yeterli olduğunda, onları kullanmak zorunda kalmayacağımıza, hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde emin olacağız…” Başkan Kennedy, Amerikan dış politikasını bu eksene oturtmaya çalışacaktır.

Başkanlığının ilk haftalarında Laos’ta, Sovyetlerle karşı karşıya gelerek ilk Washington - Moskova gerilimini yaşayacaktır. Bu krizin ortasında uzay programı ile ilgili fikirleri somutlaşmaya başlayacaktır. Her ne kadar bu programın başına yardımcısı Lyndon Johnson’u getirmiş olsa da, ilerleyen süreçte kendisini iyiden iyiye hissettirecektir. Uzay programının gelişmesindeki asker - sivil çekişmesi, NASA’nın yeniden yapılandırılması, kendisinden önce başlamış olan Mercury programının güncellenmesi, devlet yapısı içinde uzay programı ile ilgili eşgüdümün sağlanması, insan gücünün oluşturulması, bütçe çalışmaları ve maddi kaynakların sağlanması…

Uzun, karmaşık ve yönetilmesi kolay olmayan bir süreçten söz ediliyor burada. Özellikle de, her atılan adımın teknik ve finansal açıdan enine boyuna incelendiği, siyasi açıdan sorgulandığı bir sistem içinde ilerlendiği, toplumsal mutabakatın önemli olduğu bir süreçten… Kurulan araştırma komisyonlarınca yapılan teknik, tıbbi araştırmalar, kaleme alınan sayfalarca rapor, bunların değerlendirilmesi ve Amerikan halkının beklentilerine uygun halde işlenmesi, zaman zaman kaotik bir şekle girmiyor değildi.

ABD, nasıl bir uzay programı hayata geçireceğinin böylesi yoğun ön çalışmaları içindeyken, haber bir kez daha Sovyetlerden gelir. 12 Nisan 1961’de Rus kozmonot Yuri Gagarin dünya etrafında yörüngeye giren - ve sorunsuz bir şekilde dünyaya geri dönen - ilk insan olarak tarihe adına yazdırır.

Başkan Kennedy’nin, Gagarin’in fırlatılışından önce Sovyet girişimini haber aldığı biliniyor. Ruslar, 9 ve 25 Mart’ta arka arkaya iki kez köpekli modülleri yörüngeye oturtmuşlardı ve insanlı bir deneme yapmaları an meselesiydi. Kennedy iki ayrı beyanat hazırlamıştı: Biri, işlemin başarılı geçmesi halinde yayınlanacak bir kutlama mesajıydı. Diğer ise girişimin başarısız olması ve kozmonotun ölmesi durumunda yayınlanacaktı ve “Amerikan halkının derin ve samimi üzüntüsünü” bildirecekti.

Ancak ikinci mesaja gerek kalmaz ve Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, “Sovyetler Birliğinin dünya yörüngesine insanlı bir hava aracı göndermesi ve onu sağlam bir şekilde geri getirmesi azımsanmayacak teknik bir başarıdır. Bunu mümkün kılan mühendisleri ve teknisyenleri kutluyoruz. Güneş sisteminin keşfi bizim ve tüm insanlığın paylaştığı kuvvetli bir arzudur…” denir.

Sovyet girişimi dünyada büyük yankı uyandırır, fakat asıl fırtına ABD’de kopar. Bir yanda kongre ve siyasi çevreler öte yanda basın, Gagarin’in başarısını Amerika’nın yenilgisi olarak yorumlar. Amerikan Haber Ajansı, 21 Nisan’da yayınladığı raporda, Sovyet başarısının uzun yıllardır görünen en yüksek kamuoyu ilgisini çektiğini belirtmekte ve önemli bazı çıkarımları şöyle sıralamaktadır: (a) Bu, insanlık tarihine geçecek önemli bir olaydır. (b) Teknik ve bilimsel açıdan çok önemli bir girişimdir. (c) Soğuk savaşın seyrini etkileyecek büyüklükte bir olaydır… Ve bu tespiti yanlış çıkartmayacak şekilde, Sovyet bloku ülkeleri, Gagarin’in başarısını propaganda malzemesi yapmaktan geri kalmayacaklardır.

Sovyet başarısı, kendini, yörüngeye insanlı bir uzay aracı oturtmakla sınırlayan Mercury programını geçersiz kılar… ABD’nin stratejik üstünlüğünü geri alması ve Amerikalıların kendilerini iyi hissetmeleri için, bundan daha iyisine ihtiyaç vardır: Aya insanlı araç yollamak!

Aya gitmek çok geniş, karmaşık, teknik ve bilimsel yenilikler gerektiren, zaman ve para kaynaklarına gereksinim duyan bir girişimdir. Başkan Kennedy’nin ne kadar uzağa gidilmesi ya da gidilebileceği konusunda bir karar vermesi gerekmektedir. O ana dek dünya yörüngesine, haberleşme, meteoroloji uyduları oturtmayı, ya da insanlı bir hava aracının dünya etrafında dönmesini yeterli gören ABD yönetim çevreleri için gelinen son derece kritik bir noktadır.

Danışmanları, Sovyetler uzaya insanlı araç gönderene dek Başkan Kennedy’nin uzay programını takip ettiğini ancak bu konuda bir heyecan taşımadığını ifade ederler. Ancak gelinen noktada, Başkan, bunu bir meydan okuma gibi algılayacak ve ona uygun bir şekilde ilerleyecektir. “Konu ile ilgili daha fazla bilgiye sahip olunca, böylesi bir çalışmaya ve bütçeye değip değmeyeceğine daha rahat karar vereceğim. Şu anda bundan daha önemli bir şey yok!”

Dünya, Sovyetlerin uzayda attıkları adımlarla ABD’yi geçtiğini, bilim ve teknoloji alanında daha başarılı olduğunu düşünmekteydi. Attıkları adımlar ve elde ettikleri sonuçlar bunu kanıtlamaktaydı… Kennedy’nin danışmanlarından Weisner’e göre: “Amerika bir bedel ödemektedir… Hem uluslararası duruşla ilgili, hem de politik bir bedel… Ve işte bu, Başkan’ın yönetme durumunda olduğu sorundur. Bu, aya gidip gitmeme sorunu değildir. Bu, işin içinden nasıl çıkılacağı sorunudur…”

Küba krizi tam da bu sıralarda patlar. Esasında Eisenhower döneminden miras kalan sıkıntılı bir olaydır. Sovyetlere yakın, Amerika’nın arka bahçesinde Washington yönetimine kafa tutan Castro’ya karşı bir operasyon ile adaya çıkartma yapma girişimi tam bir başarısızlıkla sonuçlanır. Bu, Kennedy için büyük bir şoktur, siyasi yaşamı boyunca karşılaştığı en sıkıntılı dönemdir…

Domuzlar Körfezi hezimetinin öncesinde, süresince ve sonrasında yaşananların, uzay yarışına, bu konuda alınacak kararlara etkisi var mıydı? O dönemi yaşayan kimilerine göre, aya gitme konusunda gelinen nokta Küba krizinden bağımsız alınan kararlarla ilgilidir. Kimileri ise, Başkan’ın uzay ile ilgili değerlendirme, algılama ve sonuca gitme sürecinde, bu askeri / siyasi başarısızlığın etkisi ile de davrandığını ifade ederler. Neticede, Sovyetler, Gagarin başarısı ile dünya kamuoyunda büyük prestij kazanmışlar, eş zamanda Amerikalılar, Domuzlar Körfezi ile büyük prestij kaybına uğramışlardır.

Dünya kamuoyu nezdindeki Amerikan prestijini yükseltecek, sokaktaki Amerikalıya ulusal gururunu iade edecek başka bir proje olmuş olsaydı, Kennedy yine uzay yarışını onaylar mıydı? Aya gitmek için böylesi bir çabanın ve maliyetin altına girer miydi? Kendisinden sonra gelecek başkanlara böylesi bir miras bırakmayı doğru bulur muydu?

Uzayı yöneten dünyayı yönetir… Doğru ya da yanlış, 1960’lı yılların algısı buydu. Belki de başka biri, “Ruslar yoluna, biz yolumuza! Onların yaptıkları bizi hiç ilgilendirmiyor…” derdi. Ancak Kennedy, “Yapacak başka bir şey bulabilseydik, onu yapardık… Kanımca uzay ait olduğumuz yerdir ve Amerika için en iyisidir…” sonucuna varır…

5 Mayıs’ta astronot Alan Shepard, uzaya çıkan ve dünya yörüngesine oturan ilk Amerikalı oldu. Mercury projesi ile başarılı bir adım atılmış, Sovyetlerin Gagarin ile yakaladıkları ivmeye ortak olunmuştu. Ancak bu, Başkan Kennedy için yeterli değildir. NASA bünyesinde Mercury Projesini yöneten Robert Gilruth ile sohbetinde, “Bak, birinci olmak istiyorum…” der. Gilruth’un yanıtı net olur: “O zaman, son derece zor bir işe kalkışacağız. Her şeye sıfırdan başlamak zorundayız. Bu konuda ilerlemek isterlerse, bu, Sovyetler için de aynı olacak. Elinizdeki roketlere bazı ekler yapıp insanları aya gönderemezsiniz…”

Kennedy “aya gitmeye” karar veren Başkan olur. Gilruth’a göre, “Başkan gençti. Kendinde olması gereken bilgelikten yoksundu. Eğer biraz daha yaşlı olsaydı, böylesi bir karara imza atmazdı…”

Kennedy’nin bir suikasta kurban gitmesi ile 20 Temmuz 1969’da Apollo 11 astronotları Neil Armstrong ile Buzz Aldrin’in aya ayak basmaları arasındaki süre içinde, projenin hayata geçmesi ve başarıya ulaşması, “Başkan Kennedy’nin mirasına sahip çıkma” gibi bir itici güç tarafından desteklendi, adeta. Astronotları geri getiren Columbia’nın, 24 Temmuzda Pasifik Okyanusuna inmesi ile, Houston’daki kontrol merkezinin dev ekranında şu sözler belirir:

“Bu ulusun, içinde bulunduğumuz on yılın bitiminden önce, kendini, aya ayak basmayı ve geri dönmeyi başarmaya adayacağına inanıyorum.” (John F. Kennedy, Kongre, 25.05.1961)

Ana ekranın hemen yanında başka bir ekranda ise şu sözler vardır:

“Görev tamamlandı - Temmuz 1969”

 

Kaynaklar:

“John F. Kennedy and the Race to the Moon” - John M. Logsdon

JFK Library Foundation - John F. Kennedy Presidential Library.

https://www.jfklibrary.org/.../JFK-Library-Foundation.aspx