Kolombiya hem güvenli hem de çok güzel.

SEYİR


Kolombiya denince herkesin aklına ilk gelen isim Escobar oluyor; ilk gelen soru ise, “Güvenli mi?” Bu sorunun cevabı, “Kolombiya hem güvenli hem de çok güzel.” Bu yılın ocak ayında, deneyimli motorcu arkadaşlarım Sinan, Murat, Yavuz ve Osman’la birlikte Kolombiya’nın orta ve dağlık kesiminde yaptığımız 8 günlük motor gezisinin notlarını Şalom Dergi için kaleme aldım.

Adventure motor turlarını sevenler genelde şehirden uzak, dağlık, virajlı, doğası güzel, yolları düzgün, havası sıcak ve yemekleri lezzetli yerleri tercih ederler. Kolombiya’nın orta bölgesinde Kuzey-Güney aksındaki iki sıra dağ ve ortasındaki ovada yaptığımız 1700 km’lik gezi bu kriterlerin hepsini fazlasıyla karşıladı.

4 Ocak günü New York’ta yaşayan Osman’la birlikte planladığımız JFK - Cali uçuşu, kar fırtınası dolayısı ile iptal olunca, bir gece öncesinden alelacele Peru’ya kendimizi attık; 4 saatlik bir bekleme ve 3 saatlik bir uçuşla Lima’dan Cali’ye ulaşabildik. Turumuz pazar günü başladığı için Bogota aktarmalı gelen diğer arkadaşları beklerken, az dinlendikten hemen sonra kendimizi Cali’nin en meşhur salsa barı La Topa Tolondra’ya attık. Salsa, genetik kodlama ile nesilden nesile geçen bir öğreti olduğu için, kodlarımızdaki göbek dansı ile karışmasın diye sadece seyretmekle yetindik. Nişantaşı’ndaki barlarda elinde bira şişesi ile ayakta sosyalleşmeye çalışmaya nazaran çok daha eğlenceli gözüküyordu.

Cali’de fazla bir numara yok; ülkeyi 50 senedir teröre maruz bırakan silahlı gerilla FARC ile geçtiğimiz yıl bir anlaşma yapıldığından, etrafta güvenle dolaşılabiliyor; ancak, her köşe başında devriye gezen ikişer polis gördüğünüzde durumun o kadar da rahat olmadığını tahmin edebiliyorsunuz.

İzci ruhuma rağmen, 50’sinden sonra motora başlamış biri olarak, 30 senedir dünyanın her yerinde motora binmiş Sinan’ın “biraz da konfor” prensibi doğrultusunda her şeyin önceden organize edildiği turları tercih ediyoruz. Genelde 500 ila 700 cc’lik motorlar kiralıyoruz. Bazen 1200cc de olabiliyor.

5 Ocak Pazar sabahı, Perulu kız arkadaşının peşine takılarak artık hayatını Kolombiya’da geçiren 28 yaşındaki Alman rehberimiz Dennis (9 yaşından itibaren motor üzerinde büyümüş bir akrobat) ve arkasında her ihtimale karşı bir küçük treyler çeken Motolombia kamyonetinin şoförü Jorge ile Cali’den 1700 km’lik yolculuğumuza başlıyoruz.

Kuzey istikametinde ilk durak, uyuyan bir kasaba olan Pavas. Yollar güzel. Ancak çoğunlukla gidiş geliş olan tek şerit yollarda çok sayıda kamyon sollamak gerekiyor. Bu sene ekibe nihayet aldırabilmiş olduğum kask içi telsiz cihazları sayesinde 5 motor genellikle birbirimizden kopmadan gidebiliyoruz.

Motor turlarında genellikle tempo şöyle: günde 250-300 km yol yapabiliyorsunuz, bir veya bir buçuk saatte bir mola veriyorsunuz. Yollar virajlı olduğu için ortalama sürat düşük olabiliyor. Sabah 08:30’da teker döndürüp akşam saat 16:30 gibi bir sonraki kasabaya varmış olmayı hedefliyorsunuz. Günbatımından bir iki saat önce varmanın ayrı bir keyfi var; bazen yeni vardığınız kasabayı gün ışığında gezme imkânınız oluyor bazen de akşamki erkek geyiği öncesinde bir masaj.

Dedim ya, 50’sinden sonra bu işlere giren biri olarak öncelikli hedefim kaza yapmamak, ikinci hedefim de bilenlere uyum sağlamak. Grup liderimiz Sinan, hafif ‘Alman ekolü’ ve kurallara uymamızı çok önemsiyor. Sinyalini açık unutanlara zılgıt çekmediği zaman telsizde keyifli espriler dönüyor sürekli. Kurallara uygun seyreden bir ekip içerisinde sürüş yaparken genelde kendimi emniyette hissediyorum.

Mola verdiğimiz kasabalardan ikincisi Restrepo. Küçük bir meydan, açık hava pazarı, ananaslar, 30 derece sıcakta açık havada satılan etler, envai çeşit meyveler, şeker kamışını tornadan geçirip suyunu satan yaşlı bir adam ve bangır bangır çalan bir salsa ile gerçekten Güney Amerika’da olduğumuzu hissediyoruz. Molalarda kaskı çıkartınca güneşin cayır cayır tenimizi yaktığını hissediyoruz. Kuzey’e doğru devam edip Calima Gölü kıyısında öğlen yemeğimizi yedikten sonra Valle del Cauca nehrini, Indiana Jones filmlerinde görebileceğiniz ve sadece akıntı ile hareket eden bir sal ile geçiyoruz. Kolombiya’nın en önemli iki nehrinden biri Cauca, diğeri de Magdalena. Suyun rengi kahverengi olsa dahi temiz olduğu belli. Yol üzerinde mola verdiğimiz kasabalardan birinden çıkarken Osman motorunu istemeden stop ettirince devriliyor ve motor botuna rağmen sağ ayak kemiğinde bir çatlak meydana geliyor. Bir süre buz kompres filan yaptıktan sonra motorunu arkadan gelen treylere yükleyip gece kalacağımız Montenegro’ya varıyoruz. Osman deneyimli bir motorcu; yolculuğun başında meydana gelen bu tatsızlıktan dolayı keyfini kaybetmiyor. Arka koltukta bir yandan buz komprese devam ediyor diğer yandan da Google Translate üzerinden şöförümüz Jorge ile muazzam sohbetler ediyor.

İkinci gün And Dağları’na doğru tırmanmaya başlıyoruz. Molalarda yeni oyuncağım DJI Spark ile drone fotografçılığına giriş yapıyorum. Genelde hava sıcak ve güneşli, ancak yükseklik 2000 metreden fazla olduğu için bunaltıcı değil. 200 kilometrelik dağ sürüşünden sonra Manizales’te konaklıyoruz. Özellikle büyük şehirler dışında oteller göreceli olarak ucuz: ortanın üzeri kaliteli yerlerde gecesi 60-70 dolara konaklayabiliyorsunuz.

Ertesi gün 4000 metre yüksekliğindeki Los Nevados Ulusal Parkı’na çıkıyoruz. Yol ve tabiat muazzam güzel ama yoğun sis nedeniyle (bulutlar inmiyor biz yükseliyoruz) pürdikkat ve yavaş bir sürüş oluyor. Bulutların üzerine çıktıktan sonraki manzaralar ise olağanüstü. Aşağıda 30 dereceleri bulan sıcaklık bu yükseklikte 5 derecelere düşüyor. Kabına sığmayan rehberimiz Dennis’in süratine ayak uydurmak zorunda olmadığımız konusunda aramızda mutabakat yapıp, son derece keyifli bir sürüşle Mariquita’da konaklayacağımız, içinde flamingoların serbestçe dolaştığı resort otele yerleşiyoruz.

9 Ocak sabahı Magdalena nehri kıyısından tekrar Kuzey’e doğru yol alıyoruz. İlk durak San Francisco Golden Gate Bridge Company’nin 1894’te inşa ettiği Navarro Köprüsü, ikinci durak ise Escobar’ın meşhur, üzerinde kokain paralarını kaçırmak için kullanmış olduğu uçağı bulunan Hacienda Napole. Çiftliğin sadece girişi kalmış, gerisini (toprağa gömülü paraları bulmak için) kazmışlar sonra da bir eğlence parkına çevirmişler.

Bundan sonraki yolculuğumuz hep dağlık bölgeler. Yer yer yolda yoğun kamyon trafiği olsa da genellikle muhteşem manzara, harika virajlar, temiz hava ve yağ gibi düzgün yollarından dolayı And Dağları’ndaki motor sürüşü çok keyifli geçiyor. Pırıl pırıl hava aniden yağmura dönüşebiliyor sonra yeniden güneş açıyor. Romantik biri olduğum için yağmur sonrası tabiatın kokusunu teneffüs ederken yaşamın ne büyük bir mucize olduğunu düşünüyorum.

İki viraj arası etrafa bakmak az da olsa mümkün. Bazen üşenip yağmurlukları giymiyoruz ıslanıyoruz, bazen üşenip çıkarmıyoruz ısınıyoruz ama genelde havaya göre tak çıkar durumu hakim. Bir süre sonra rotamızın en Kuzey noktasına gelip Medellin’e Batı’ya doğru kıvrılıyoruz. Seyahatin en değişik yerlerinden biri, Medellin’deki zenginlerin sayfiye yeri olarak kullandıkları Guatape. 750 basamakla tırmanılan kayanın tepesinden yeşilliğin içindeki suni göllerin bol bol resimlerini çektikten sonra rengarenk boyanmış evlerin olduğu minik kasabada geceliyoruz.

Medellin: Trip Advisor’da bu şehirde neler yapılır diye araştırdığınızda çıkan 8 önerinin 4’ü Escobar’ın hikâyesi üzerine kurulu. Motor turunda turistik gezi yapmak zor olduğu için, bir ya da iki gün aynı yerde kalıp etrafı görmek güzel oluyor. Bizi arabası ile gezdiren yerel rehberden (biraz gereğinden fazla) Escobar’ın hayatı hakkında bilgi alıyoruz, Comune 13 diye bilinen kurtarılmış bölgeyi geziyoruz, şehrin esrar paralarını akladığı için sırtı yere gelmeyeceği söylenen bankalarının olduğu yerde güzel yemekler yiyoruz ve barların ve gece kulüplerinin olduğu Poblero bölgesindeki otelimizde dinleniyoruz. 

Medellin’den sonra Kolombiya’nın esas kahve bölgesinin ortasında yer alan Salerno’ya doğru yol alıyoruz. Kolombiya dünyanın en büyük üçüncü kahve üreticisi; genellikle Arabica türü kahve yetişiyor. El Ocaso adındaki bir plantasyonu ziyaret ederek kahvenin yetiştirilmesi, üretimi, hazırlanışı ve içilmesi ile ilgili önemli bilgiler ediniyoruz.

Motor seyahatlerinin büyük bir kısmı yola konsantre olarak ve akışta geçtiği, kalan zamanda da dinlenmek gerektiği için etrafı turistik şekilde gezmek pek mümkün olmuyor. Mesela Medellin’deki Botero açık hava parkını göremedim. Yine de, mass turizmden uzak, havasını soluyarak, küçük kasabalarda durarak, restoranlarda servis yapanlarla sohbet ederek, tabiatla iç içe bir şekilde takılıyorsunuz. “Mutlaka” yapılması gerekenler veya mutlaka görülmesi gerekenler var mı bilemiyorum. Ama iyi ki Guatape’yi görmüşüm, çok değişikti. İyi ki Medellin’de iki gün mola yapmışız, çok güzeldi diyebiliyorum.

Salerno’dan Cali’ye 200 km daha sürüp sağ salim dönüyoruz ve motorları Hollandalı Mike’a teslim ediyoruz.

Bir tur daha bitti şükür derken, bir sonraki Kolombiya seyahatinde ne yapıp yapıp Cartaghena’yı görmeli ve Baranquilla’daki maskeli karnavalı yaşamalı diye düşünüyorum.