Birinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’da değişen dinamikler, gençliği yeni arayışlara iterken, Amerika kıtasından gelen caz müziği hararetle karşılanır ve kısa sürede kulaklara ve gönüllere yerleşir. Bu yeni tür müziğin yurdumuzdaki öncüleri ise, çok sesli müziğe yabancı olmayan Yahudi ve Ermeni müzisyenler olur…

Yurdumuzda caz konusunda temel eser vermiş olanların sayısı iki elin parmaklarına gerek duymayacak kadar azdır.1 Bu yazımın amacı caz müziğinin ülkemizde gelişmesine katkıda bulunan Türk Yahudileri hakkında toparlayabildiklerimi kayda almaktır.

Cazın, bazı Batılı ülkelerin sömürgeci düzeni sonucu, 16. yüzyılın ortalarından 19. yüzyılın ikinci yarısına2 kadar uzanan dönemde, Afrika’nın özellikle batı kolonilerinden Amerika kıtasına götürülen yarım milyona yakın kölenin müziği olduğu iddia edilir. Tarlalarda veya ağır görevlerde boğaz tokluğuna çalıştırılan bu siyahilerin acı ve hüzün dolu iş şarkıları (Work Songs) ile kendilerine özgü kilise ilahileri ilham kaynağı olmuşsa da caz müziği ancak köleliğin 1865’de sona ermesini izleyen dönemde belirmiştir. Azat edilmiş kölelere tanınan çalışma alanlarının kısıtlı olması sonucu ancak, köle dolu gemilerin bir zamanlar varış limanı olan New Orleans’da kurulan zevk ve eğlence mahallesi Storyville’de iş bulabilmeleri ve savaş sonrası lağvedilen askeri bandoların musiki aletlerinin bol ve ucuz olması, yeni tür müziğin doğup gelişmesini sağlamıştır. Çok kez seyyar toplulukların sokakta veya meydanlarda çaldığı, bir bakıma özgürlük simgesi olarak görülen bu müzik, anılan mahallenin 1917 yılında kapatılmasından sonra, kuzeye doğru yayılmıştır.3

İlk yıllara ait herhangi bir kayıt veya yayın bulunamadığından, kornet müzisyeni Buddy Bolden’in 1895 yılında kurduğu orkestra, cazın simgesel başlangıcı olarak kabul edilir.4 İlk caz kaydı ise 1917 tarihli, beş “beyaz”dan kurulu The Original Dixieland Band’ın Livery Stable Blues ve Dixieland Jazz Band One Step parçalarını içeren taş plaktır.

Cazın Avrupa’ya gelişi, yaklaşık olarak 20. yüzyılın ilk yıllarına rastlar. Birinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’da değişen dinamikler, gençliği yeni arayışlara iterken, yeni kıtadan gelen bu ‘ilkel zenci müziği’5 veya ‘zenci velvelesi’6 hararetle karşılanır ve kısa sürede kulaklara ve gönüllere yerleşir.

Halkımızın, alışkanlıklarından epey farklı bu tınılarla tanışması ise, gerek İstanbul’u işgal eden yabancı güçlerin ve basınının, gerek Rusya’daki 1917 Bolşevik İhtilalinden kaçıp ülkemize sığınan Rusların7 etkisiyle, kıta ortalamasına göre nispeten erken sayılır. Bu yeni tür müziğin yurdumuzdaki öncüleri, çok sesli müziğe yabancı olmayan Yahudi ve Ermeni müzisyenler olmuşsa da geniş kitlelere yayılması için 1950’li yıllara kadar beklemek gerekmiştir.

Caz Türkiye’de... Leon Avigdor ve ilk caz grubu

Yıl 1920. Leon Avigdor adında bir genç, klasik müzik eğitimi almış, keman çalmayı öğrenmiş ve üç arkadaşıyla birlikte bir yaylı sazlar kuarteti kurmuştur. Paris’ten dönen bir arkadaşının anlatısı üzerine oraya giden Leon, bir gece kulübünde ilk kez dinlediği caz müziğiyle büyülenir. O kadar ki, kemanda kariyer yapmayı düşünen Leon, yaylı sazı unutup derhal bir alto saksafon satın alır ve onu çalmayı öğrenir. İstanbul’a döndüğünde, Rus Devrimi’nden kaçıp İstanbul’a sığınmış Kolya (Nikolay) Yakovlef adlı bir piyanist, ayrıca bir davulcu ve bir bançocu ile anlaşarak Ronald’s isimli bir kuartet kurar. İstanbul’da ilk caz grubu olarak tarihe geçen bu kuartet ve yaptıkları müzik o yıllarda çok tutulur. Ronald’s ayrıca Union Française derneğinde, Amerikan Sefareti partilerinde ve birçok özel davette de çalar. Cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul’un bazı çevrelerinde moda olan bu müziğin akılda kalmış klasik şarkıları arasında Dancing in the Dark, Alexander’s Ragtime, Dardanella sayılabilir. Her şeye rağmen Ronald’s bir caz orkestrası değil, bir dans orkestrasıydı ve tango çalmaya başlandığında Leon kemanına dönerdi. İleriki yıllarda İstanbul’da yaşayan İngilizler Rowdies adlı bir topluluk kurup Leon’u da aralarına aldılar. Ancak 1933 yılında bir gece, gündüzleri çalıştığı elektrik şirketinin müdürünün uğradığı lokalde Leon’u orkestrada çalarken görüp bu durumun mesleğiyle bağdaşmadığını ikaz etmesi üzerine Leon müziği bırakmak zorunda kalır.8 Anılarından,9 15 Temmuz 1958 tarihinde İETT’den emekli olduğu, avcılıkla da uğraşıp zamanını Polonezköy’de geçirdiği anlaşılan Leon’un ailesini belirlememiz mümkün olmamıştır. Doğruluğunu henüz teyit edemediğimiz bir veriye göre, 1973 yılında vefat etmiş olması muhtemeldir.

Bir Türk Yahudi’si olan Leon Avigdor veya kimliğindeki adıyla Yuda Avigdor10 gerek Caz Sanatı kitabında,11 gerek daha sonra yayınlanmış makale ve kitaplarda nedense Ermeni asıllı olarak belirtilmiştir. Hâlbuki Avigdor sözcüğünün kökeni Musa Peygambere atfedilen sıfatlardan biri olup, Yahudi ailelerde en az 14. yüzyıldan beri ad veya soyadı olarak rastlanmaktadır. Sanatçımızın adının değişik kayıtlarda Leon veya Yuda olarak geçmesi de tesadüf değildir. Yehuda veya kısa okunuşuyla Yuda, Yakup Peygamberin oğullarından birinin adıdır. Bilge Kral Süleyman’ın ölümünü (MÖ. 931) takiben İsrail Krallığı ikiye bölündüğünde, 12 oymaktan Yuda ve Binyamin birleşerek, arması “aslan” (Leon) olan Yehuda Krallığını kurmuşlardır. “Yehuda Aslanı” anlamında Yuda Leon yüzyıllardır öz isim olarak birlikte kullanılmaktadır.

İkinci Dünya Savaşı arifesi ve yılları… Kornfilt Kardeşler

Dünyada caz müziğinin altın dönemi olan 30’lu yılların sonuna yaklaşırken, Türk cazında bir başka Yahudi’ye rastlıyoruz: Gido Kornfilt.

Asıl adıyla Gideon, Sara (Sarita) Schönman ve Jak Kornfeld’in ilk oğlu olarak 9 Eylül 1909’da İstanbul’da doğdu. Goldschmidt Musevi Okulu’nda okurken diğer taraftan, kardeşi Vili (Willy) ile beraber, o yılların tanınmış pedagogu Bayan Vosko’dan klasik piyano dersi aldı. 1920’li yılların sonuna doğru ailece yerleştikleri Berlin’de ticaret okulunda öğrenimine devam etti. Müzik eğitimini, Berlin radyosunda soprano olarak programlara çıkan annesi Sarita’nın gözetiminde sürdürdü. Berlin’de arkadaşlarıyla caz çalıyor, Duke Ellington ve Benny Goodman gibi ünlülerin eserlerinden aranjmanlar düzenliyordu. Gitar, kornet, klarnet, saksafon, trompet ve trombon da çalan Gido’nun ana enstrümanı yine de piyano idi. 1933 yılında Almanya’da iktidara gelen Nasyonal-Sosyalist yönetimin gittikçe artan Yahudi karşıtlığı yüzünden aile bir süre sonra Berlin’den ayrılıp İstanbul’a dönerken, Gido Paris’e geçerek aranjman yapmaya ve film müziği bestelemeye başladı. Genç yaştan beri sporla uğraşan, Almanya’da dekatlon branşında şampiyon olan Gido, 1936 yazında Olimpiyat oyunlarını izlemek için, tüm risklere rağmen, Berlin’e gitti ve müsabakaların bitiminde İstanbul’a döndü.

Ailenin Kornfeld olan soyadını babası, henüz Berlin’e gitmeden önce, İngiltere’de yaşayan bazı akrabalarının adapte ettiği Cornfield imlâsına özenerek o şekliyle kullanmaya başlamış, Türkiye’ye döndüklerinde ise Soyadı Kanunu (1934) kapsamında, sözcüğün Türkçe okunuşu Kornfilt olarak tescil etmişti.

Gido Kornfilt İstanbul’dan önce Odeon Müzik mağazasında, daha sonra da dönemin belli başlı bankalarından Hollantse Bank-Uni’de müdür olarak çalışmaya başladı. Ancak bu arada, hiçbir zaman müzik ve cazla ilgisini kesmedi. O kadar ki, bankada çalıştığı zamanlar dahi işini erken bitirir, ofisinde kornetini çalardı. Gido, 1938 yılında on kişilik bir caz orkestrası kurarak dönemin ünlü otellerinden Park Otel’de12 geceleri profesyonel olarak çalmaya başladı. Akşamları saat 6’da klasik oda müziğiyle başlayan program, geceye kadar cazla sürerdi. Duke Ellington ve Jimmy Lunceford stilleri karışımı düzenlemeler yazan Gido’nun bu eğilimi orkestrasının tarzına da aksetmişti.13 Orkestra elemanları arasında Şadan Çaylıgil (bateri), Orhan Avşar (kontrbas), Arto Haçaduryan (trombon), Yorgo Efstratyadis (alto saksafon) adları geçmektedir. Gido ayrıca caz müziği aranjmanları ve film müziği bestelemeye devam ediyordu. Arto Haçaduryan iki yıl sonra ayrılarak kendi orkestrasını kurdu ise de bu topluluğun ömrü uzun olmadı.

Elektrik Mühendisliği okuyarak iş hayatına atılan kardeşi Vili de caz müziği tutkusuyla, bir amatör caz orkestrası kurmuş, otellerde, kulüplerde ve davetlerde çalmaya başlamıştı. Çok kez hafta sonları beraberce sahne aldıklarında, Vili klarnet ve akordeon, Gido trombon ve kornet, ayrıca her ikisi de piyano çalardı. Her iki kardeşin orkestra yorumları o sıralarda plağa kaydedilmişti. Gido’nun Odeon’da kaydedilmiş, birinin adı Alexander’s Ragtime Band olan iki plağı vardı.

Gido, Emili (Milka) Sigala ile evlendikten [11 Temmuz 1949] sonra, sağlıklı bir aile yaşamına engel olacağını düşünerek müzisyenliği (ve de kırmızı Harley Davidson motosikletini) terk etti ve ticaret mümessilliği alanında iş hayatına girdi. Jak ve Mario adında iki oğul babası Gideon-Gido Kornfilt, 11 Ekim 1993’te İstanbul’da vefat etti.

Vili yurdumuzda ve Avrupa’da iyi tanınan bir satranç oyuncusu olup uluslararası şampiyonalarda yurdumuzu temsil etmişti. 15 Aralık 1913’de doğan, 7 Ocak 1940 tarihinde Lisa Lipkin ile evlenerek Jaklin adında bir kızı olan Vili, 1 Aralık 1967 tarihinde İstanbul’da yaşamını yitirdi.14

İkinci Dünya Savaşı sonu… Demokrasi rüzgârları ve Röne Koen

Türkiye’de caz ancak 1950’li yıllarda, baterist Erdem Buri’nin İstanbul Radyosunda yapmaya başladığı programlarla gençler arasında yayılmaya ve yerleşmeye başladı. Caza gönül vermiş sanatçılarımızın Ankara ve İstanbul, daha sonra da İzmir radyolarının eğlence programlarındaki yayınları, bu gelişmenin temel taşlarıdır.

Bu yıllarda ülkemiz caz çevrelerinde rastladığımız bir diğer Türk Yahudi’si de Röne Koen’dir.

17 Nisan 1931 tarihinde İstanbul’da doğan Röne, ilk öğretimini Şişli Terakki Lisesinde, lise tahsilini de İngiliz Erkek Okulunda tamamladı. Çok genç yaşından beri caza ve bilhassa davul çalmaya meraklı Röne, yazlığa gittikleri Tarabya’da ve evlendikten sonra yaz aylarında Büyükadaki evlerinde, ABD ve Avrupa’nın efsane cazcılarının plaklarını dinleyerek kendini yetiştirdi. Henüz 14 yaşında iken Tarabya’da, çoğu Ermeni arkadaşlarıyla beraber amatör bir caz grubu kurdu. Yıllar ilerledikçe bu hobi bir tutkuya dönüştü. Vatani görevini Yedek Subay olarak İzmir Gaziemir’de tamamladıktan sonra Burla Şirketinin Kodak ürünleri bölümünde çalışmaya başladı ve zamanla bölüm müdürlüğüne kadar yükseldi. Bu arada müziği, davulu, cazı bir an için ihmal etmedi. Aralarında saksafoncu Hrant Lüsikyan’ın da bulunduğu yakın arkadaşlarıyla kurdukları amatör grupla akşamları buluşup Pangaltı Mıhitaryan Lisesinde caz yaparlardı. Bu grup dağıldıktan birçok yıl sonra da Avusturya Lisesi öğretmenleriyle bir araya gelerek kurdukları amatör orkestrayla Asmalımescit’te bazı lokallerde (örneğin Refik) yapılan toplantılarda amatör olarak çalarlardı. 1951 yılında Cüneyt Sermet ve Arto Haçaduryan’ın girişimiyle kurulan ‘büyük orkestra’da15 davul çalan Röne, bunun dışında bazı derneklerde caz müziği ve müzisyenleri ile ilgili konferanslar vererek zamanın gençlerine caz müziğini tanıtıp sevdirmeye çalışırdı. Mehmet Akter (klarnet) ile de beraber çalışan Röne, 23 Ocak 1950’de Erdem Buri ve Arif Mardin (piyano) ile birlikte, Ray Brown’un That’s Earl Brother parçasını çalarak 45’lik plak kaydını yaptı.

Röne’nin bir diğer tutkusu da ‘model uçak’ hobisi idi. Türk Hava Kurumu’nun henüz uluslararası yarışmalara katılmadığı 60’lı yıllarda, Röne Koen, kişisel imkânlarıyla Wiener Neustadt (Avusturya) şehrinde FAI’nin (Uluslararası Havacılık Federasyonu) düzenlediği bir müsabakaya katıldı. F1B dalında lastik motorlu uçağıyla yarışan Röne Kohen, “cesaret ve gayreti simgeleyen Wieland Schmidt ödülü”ne layık görüldü.16 1963 yılında, İstanbullu başka amatör modelcilerle birlikte İstanbul Model Uçak Kulübü’nü kurdu.

11 Ocak 1957 tarihinde Medi Romano ile evlenen ve ikisi de hekim, biri kız diğeri erkek evlat babası Röne, çok erken, henüz 67 yaşında, 28 Temmuz 1998 tarihinde aramızdan ayrıldı.17

Dipnotlar

1 İlhan K. Mimaroğlu, Caz Sanatı (1958), Cüneyt Sermet, Cazın İçinden (Pan Yayıncılık, 1990 ve 1999), Güven Erkin Erkal, Türkiye Rock Tarihi -I- Saykodelik Yıllar, Esen Kitap, 2013) kitapları ve Batu Akyol’un yönettiği Türkiye’de Caz – Jazz in Turkey belgeseli. (Loyka Visual Arts, 2012 ve youtube.com)

 2 Amerika’da kölelik Abraham Lincoln tarafından 19 Haziran 1862’de yasaklanmış, ancak Güney Eyaletleri buna itiraz edince Kuzey-Güney iç savaşı başlamıştır. Kuzey Eyaletlerinin galip gelmesi sonucu kölelik 1865 yılında tamamen kaldırılmıştır.

3 İlhan K. Mimaroğlu ve Güven Erkin Erkal’ın adı geçen eserlerinden yararlanarak özetlenmiştir.

4 Scott Yanow, Jazz - A Regional Exploration, Greenwood Press, Westport Conn.: London, 2005, s.XIII.

5 beykoz.bel.tr/beykoz/detay/beykoz-cayirinda-cazbant-yil-1931 (Erişim tarihi: 2 Ocak 2018)

6 Güven Erkin Erkal, adı geçen eser, s.16.

7 Vladimir Alexandrov, Siyah Rus, Çeviren: Bahar Tırnakçı, İş Bankası Kültür Yayınları, 2015.

8 Güven Erkin Erkal, adı geçen eser, s.16.

9 Güven Erkin Erkal’ın bir sahafta bulduğu, Leon Avigdor’a ait hatıra defteri, bazı belgeleri ve fotoğrafı.  Bilgilerini benimle paylaştığı için kendisine teşekkür ederim.

10 Güven Erkin Erkal, adı geçen eser, s.16.

11 İlhan K. Mimaroğlu, adı geçen eser, s.111.

12 Ayaspaşa, İnönü Caddesinde, Alman Konsolosluğundan önceki köşede. Günümüzde CVK Park Bosphorus Oteli.

13 İlhan K. Mimaroğlu, adı geçen eser, s.113.

14 Paylaştıkları anıları için Gido’nun oğlu Jak Kornfilt ve Vili’nin kızı Jaklin Kornfilt’e teşekkür ederim.

15 Arto Haçaduryan (trombon), Dikran Haçaduryan (trompet), Gurdikyan (trombon), İsmet Sıral (tenor saksafon), Faruk Akel (alto saksafon), Cüneyt Sermet (kontrbas), Arif Mardin (piyano) ve Röne Koen (davul).  Adı geçen Türkiye’de Caz – Jazz in Turkey belgeseli (bakınız Youtube) (Erişim tarihi: 15 Ocak 2018) 

16 imuk.org/imuk- tarihi (Erişim tarihi: 2 Ocak 2018)

17 Paylaştıkları anıları için eşi Medi Koen ve kızı Etty Koen’e teşekkür ederim.