Şafak Sökmeden - Farewell to Europe

Şafak Sökmeden’, İngilizce adıyla ‘Farewell to Europe’ (Avrupa’ya Veda) adlı film, Nazi baskısından kaçan Stefan Zweig’ın Buenos Aires, New York ve Brezilya arasında geçen sürgün yıllarını anlatıyor. Film, Avusturyalı Yahudi bir aydın olan Zweig ve eşinin sürgünde geçen 15 yılına, birlikte intihar ettikleri 1942’ye dek süren sonu gelmeyen yolculuklarına ve yazarın “Yeni Dünya”da kendine bir yuva bulmaya çalışırken, Nazi Almanya’sındaki gelişmeler karşısındaki felsefi duruşuna odaklanıyor. Avusturya’nın Oscar adayı olan “Şafak Sökmeden, “Aimée & Jaguar ile tanınan Alman yönetmen Maria Schrader’in yönettiği ikinci film ve Schrader ünlü yazarın sürgün yıllarını etkileyici bir şekilde beyaz perdeye aktarıyor

Stefan Zweig, 28 Kasım 1881 tarihinde Avusturya’nın Viyana şehrinde dünyaya gelir. Varlıklı bir ailede büyüyen Zweig, küçük yaştan itibaren ciddi bir eğitim alır. İngilizce, Latince, Yunanca, Fransızca gibi dilleri konuşabilen Zweig, lise çağlarında şiir yazmaya başlar. İlk gençliğinde okumaya başladığı Alman şair Rilke, yaşamında önemli bir yer tutar. Bu yıllarda Rilke’nin etkisi ile kalemine yön verip şiire başlayan Zweig, üniversitede de felsefe eğitimi alır.

Birinci Dünya Savaşı’nda gönüllü olarak savaş karargâhında arşiv memurluğu yapan Zweig, savaştan sonra Avusturya’ya dönerek Salzburg’a yerleşir ve 1920 yılında Frederike Von Winternit ile evlenir. Yaklaşık 20 yıl yaşadığı bu şehirde James Joyce, Paul Valery, Thomas Mann, Franz Werfel ve Romain Rolland gibi önemli şair ve yazarlarla yakın arkadaşlıklar kurar. Edebiyat dünyası içinde büyük bir ağırlığa sahip olan Stefan Zweig, 1928 yılında Lev Tolstoy’un 100. doğum günü vesilesiyle düzenlenen kutlamalara katılır.

1933’te Nazilerin yakmaya başladıkları kitaplar arasında Yahudi kökenli Zweig’ın eserleri de yer alır. 1934’te Gestaponun, villasını basıp, silah araması üzerine yazarımız ülkesini terk etmek zorunda kalır ve Londra’ya yerleşir. Ancak kendini burada da rahat hissetmez. 1939 yılında “Kalbin Sabırsızlığı” adlı romanını yayımlayan Zweig, ilk evliliğini de burada sonlandırır.

1940’ta İngiliz vatandaşlığına geçen yazar, II. Dünya Savaşı sırasında New York, Arjantin, Paraguay ve Brezilya’ya yolculuklar yapar. Huzura kavuşmak için yaptığı bu yolculuklar sırasında yanında olan Lotte Altman ile ikinci evliliğini gerçekleştirir. Daha sonra Brezilya’ya yerleşir. Burada çeşitli eserler ve ünlü “Bir Satranç Öyküsü”nü kaleme alır. Ancak Stefan Zweig, İkinci Dünya Savaşı’nın, Hitler’in yarattığı kaosun ve Faşist düzenin kalıcı olacağına inandığı için büyük bir umutsuzluk ve karamsarlık içine düşer.

Zweig; insanlığın faşizm karşısında aşağılanmasını, erdemlerin yok edilmesini, ötekileştirme sonucu gitgide çoğalan nefreti, kini bir türlü kabullenemez.

Stefan Zweig’ın intihar mektubu

Özgür iradem ve açık bir bilinçle bu yaşamdan ayrılırken, son bir sorumluluk yerine getirilmeyi bekliyor: Bana ve işimi yapmama huzurlu bir ortam sunan harika ülke Brezilya’ya içten teşekkürlerimi sunmak. Her yeni günle bu ülkeyi daha çok sevmeyi öğrendim, ruhsal anavatanım Avrupa kendi kendini yok ettikten ve ana dilimin dünyası yok olduktan sonra, dünyanın hiçbir yerinde hayatımı bu kadar severek yeniden kuramazdım. Ama altmışıncı yaştan sonra tam anlamıyla yeniden başlamak çok özel bir güç gerektiriyor. Ve benim gücüm yıllar süren vatansız yolculuklardan sonra iyice tükendi. Bu nedenle hayatımı doğru zamanda ve doğru bir şekilde sonlandırmamın iyi olacağına inanıyorum. Ki hayatım boyunca tinsel uğraşım en büyük haz kaynağım ve kişisel özgürlüğüm, en yüce değerim oldu. Bütün dostlarımı selamlarım! Hepsine uzun geceden sonra gelen tanın kızıllığını görmek nasip olsun! Ben, her zamanki sabırsızlığımla önden gidiyorum.”

Edebiyat tarihçileri de gizemli intiharın sebebi olarak, Zweig’ın kaybolmakta olan Avrupa kültürünün içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve yaşamındaki düş kırıklıklarını gösterirler.

Avusturyalı usta aktör Josef Hader’ın desteğiyle film, ayrımcılık gibi ince bir duyguyu aktarmaya çalışıyor bizlere. Bu ayırımcılığın nasıl giderek zararlı trajik bir güç aldığını gösteriyor.
Kamera, başkahramanı hiç yalnız bırakmıyor. Setlerin, kostümlerin ve ustalıkla yeniden inşa edilen çağın cazibesi, görüntüleri zenginleştiriyor.

Film biraz uzun ve neredeyse belgesel bir film kıvamında. Yönetmen, entelektüellerin siyasi hayatta rolünü araştırıyor. Ve bu yetenekli yazarın hayatına son vermesinin nedenini sorguluyor.

ŞAFAK SÖKMEDEN | VOR DER MORGENRÖTE | STEFAN ZWEIG, FAREWELL TO EUROPE |

Yönetmen: Maria Schrader

Senarist: Maria Schrader, Jan Schomburg

Oyuncular: Josef Hader, Barbara Sukowa, Aenne Schwarz, Matthias Brandt, Charly Hübner, Lenn Kudrjawizki, Vincent Nemeth