“Çocukken film çekerdim. Kısa filmlerdi tabii ki bunlar; kamera benim arkadaşımdı… Fakat yönetmen olma isteğimden vazgeçtiğim anı hatırlarım… 16 yaşlarındaydım, şehre bir film gelmişti. Filmin adı “Arabistanlı Lawrence”tı ve herkes ondan bahsediyordu. Çok yüksek bir teknolojiyle çevrilmişti. Film bittiğinde artık yönetmen olmaktan vazgeçmiştim… Çıta çok yüksekti. Aslında film yapımıyla çok derinden ilgileniyordum. Filmi bir daha izlemeye gittim. Bir hafta sonra, geri dönüşüm yoktu. Benim yapacağım iş bu olmalıydı… Hayatımın geri kalan kısmındaki işimin bu olması gerekiyordu...”

İşte böyle başlıyor Susan Lacy adlı yönetmen ve senaristin çevirmiş olduğu “Spielberg” belgeseli…

“Benim için şaşırtıcı, hatta ürkütücü bir deneyim oldu. Susan’nın araştırması o kadar kapsamlı ve derindi ki, sanki kendi filmlerimi benden daha iyi biliyordu, onunla konuşurken de çok rahattım. Kendimi, kendime anlatıyordum. Benden, bazı çalışmalarım hakkında ve de beni motive eden şeyleri kaleme almamı istedi, bunu yapmaktan çok memnun oldum” diye ilave ediyor Steven Spielberg.

Belgesel 7 Ekim’de HBO platformunda gösterime girdi.

Susan Lacy’nin yönettiği “Spielberg”, yönetmenin kariyerindeki tüm ayrıntıları ve sinemasının gelişimini anlatıyor bizlere. Steven Spielberg’i bolca dinleme imkânı olan bu belgeselde ayrıca Spielberg imzalı filmlerin daha önce görülmemiş kamera arkası görüntülerini de izlemek mümkün. Filmde, 80’den fazla isim Spielberg’i anlatıyor. Belgeselde karşımıza çıkan oyuncu, yönetmen ve yapımcılardan bazıları şöyle: Daniel Day-Lewis, Tom Hanks, J.J. Abrams, Cate Blanchett, Francis Ford Coppola, Oprah Winfrey, George Lucas, Leonardo DiCaprio, Laura Dern, Robert Zemeckis ve Dustin Hoffman

Spielberg’e dair bilinmeyenleri açığa çıkaran belgesel, ünlü yönetmenin başarılı kariyerini hayranlarıyla paylaşıyor. Tecrübelerini, çalışma alışkanlıklarını ve zaman içinde geçirdiği değişimleri sevenlerine gösteriyor.

“Bir konuda ne kadar kendimden emin olsam ve güvende hissedersem o kadar az canım sıkılır tabii ki. Fakat zorluklarla yüzleşirken, işi halletmek için fazla mesai harcarken ve panik yaşadığım anlarda harika fikirler buluyorum. Ne kadar köşeye sıkıştırılmış hissedersem; oradan kurtulmak için bulduğum yol, o kadar tatmin edici oluyor” diye açıklıyor Spielberg.

Daha önce hiç perdeye aktarılmamış görüntüleri de barındıran belgeselde Spielberg’in arkadaşları ve aile fertleri de söz alıyor. Yönetmenin çocukluk yıllarına odaklanan bazı sahnelerde; anne ve babasının boşanmaları, okuldaki arkadaşlarının onu hor görmeleri, Yahudi kimliğiyle ilgili alay etmeler, arkadaş edinebilme ve kızlarla konuşmak için çabalamalar onu hep yalnızlığa, özgüveninin yok olmasına neden olmuştu. Genç yaşta kamera ile haşır neşir olmak, onu arkadaş olarak görmek, hayattan tam bir kaçış olarak çıkıyordu ortaya. Film çekmek ona çok iyi geliyordu.

Duel” - “Bela” isimli 1971 yapımı filminde, sürekli, yenilmez güçlerin kovaladığı mazlum bir kişiydi o… Her zaman zorbalığa uğrayan çocuktu. Kamyon zorba, araba da kendisiydi… Kamyonun parçalanması ve ağır ağır yağ sızdırması, hayatından yok olacak o ağır yükü simgeliyordu.

Spielberg kısa bir süre sonra JAWS gibi bir filmin yapımına girişir. Filmin başarısı bütün hayatını değiştirir. Bu filmden sonra, yöneteceği yapıtları kendisi seçmeye başlar. Yani Jaws onu geleceğe götürecek bilet olur…

Spielberg’in ünlü olmaya başlamasıyla, yeni bir Hollywood nesli eskilerin tahtına oturmaya başlar. Martin Scorsese, Brian de Palma, George ve Marsha Lucas, Peter Yates, Arthur Penn Sam Pechinpah, Coppola, Polansky gibi isimler yeni bir özgürlük anlayışı, çılgın buluşlar, yeni teknikler ile ortaya çıkınca, kapılar açılır o gençlere. Bir arada olmaktan da mutludurlar ve birbirlerine yardımcı olurlar. Kültürler birleşir ve yaratıcılık fışkırır her birinden.

Spielberg belgeselde, Tanrı’ya inandığını, dindar bir aileden geldiğini, ancak etrafta hiç Yahudi olmayan yerlerde büyüdüğünü söylüyor. Komşuları ve çevresiyle kültürel farklılıklar bulunduğunu, dışlandığını, onunla çok uğraşıldığını ve ayırımcılığa uğradığını çok iyi hatırlıyor. Spielberg, onlarla uyum içinde olmak istiyordu; ne var ki, Yahudi olunca, Amerikan kasabalarında etrafla uyum içinde olmak imkânsızdı Yahudiliğini inkâr etmeye başlamıştı. Çocukken kabullendiği her şeyi ret ediyordu artık… Yahudiliğini, ikinci eşi - Yahudi olmayan Kate Capshaw ile yeniden keşfetmeye başlamıştı. Kate’in, sanatçı olarak büyümesine çok katkısı olmuştu.

Ve Schindler’in Listesi

Kendi ailesinin kökenlerini anlatıyordu sanki. “Schindler’in Listesi” filmi belgesel değildi ama o konuyu öyle bir şekilde işleyecekti ki, belgeselmiş gibi olacaktı… Bu film, onun sinemaya olan tüm yaklaşımını değiştirdi. Önceden yaptığı tüm filmlerden farklıydı. Geçmişe açılan bir pencereydi. Bu filmi çekme deneyimi, tüm gerçeklerle, boş, görkemli sebeplerle barışmasını sağladı. Yahudiliğini saklamıştı. Şimdi ise Yahudiliğinden gurur duyuyordu. Oscar törenlerinde hem film, hem de kendisi, ilk kez ödülü evine götürmüştü.

Filmlerinde birbirinden farklı temalar kullanan Spielberg; macera ve bilim kurgunun en başarılı örneklerine imza attı. Son yıllarda dramatik öğeler üzerine yoğunlaşan yönetmen; aile, savaş, ilişkiler ve terör konularında filmler çekti. Bu arada, dört yeni Steven Spielberg filmini de hatırlatalım: Uzun zamandır gündemde olan kitap uyarlaması Ready Player One, henüz ismi bilinmeyen yeni Indiana Jones filmi, oyuncu kadrosunda Meryl Streep ve Tom Hanks’in yer aldığı The Post ve bir başka roman uyarlaması olan The Kidnapping of Edgardo Mortara