MEKÂN 


İstanbul’un en köklü okullarından biri olan Kandilli Kız Lisesi, Boğaziçi’nin belirgin noktalarından birinde yer alır. Lise’nin uzun yıllar faaliyet gösterdiği bina, Sultan 2. Mahmud’un kızı Adile Sultan’a ait bir saraydı. Saray’ın bulunduğu yerde önceden Tophane müşiri Halil Mehmed Rifat Paşa’nın köşkü bulunuyordu. Sultan Abdülmecid, Paşa’ya ait olan bu köşkü 25 bin altına satın almış ve kız kardeşine hediye etmiştir. Ondan sonra tahta çıkan Adile Sultan’ın bir diğer kardeşi Sultan Abdülaziz, bu köşkü yıktırtarak 1861-1870 yılları arasında Adile Sultan için bir saray inşa ettirmiştir. Mimarı pek çok kaynakta Sarkis Balyan olarak geçer. Adile Sultan’ın yaz aylarını bu sarayda geçirdiği biliniyor. Yine Adile Sultan’ın, Altunizade’de Validebağı mevkiinde, Silahtarağa, Fındıklı ve Kuruçeşme’de başka yalı ve köşkleri de bulunuyordu.

ADİLE SULTAN

Adile Sultan 1826 doğumludur. Sultan 2. Mahmud’un, şiirlerinde kullandığı “Adlî” mahlasından hareketle, yeni doğan kızına Adile adını verdiği söylenir. Belki de bu ismin tesiriyle Adile Sultan, Osmanlı hanedanının Divân sahibi tek kadın üyesi olarak ünlenecektir. Edebiyat-ı Cedide döneminde yaşamış olmasına rağmen şiirlerini eski üslupla kaleme almıştır. Bazı şiirleri bestelenmiştir. Büyük atası Kanuni Sultan Süleyman’ın divanını “Muhibbî Divânı” adıyla bastıran da kendisidir.

13 yaşında babasını kaybettikten sonra ağabeyi Abdülmecid’in himayesine giren Adile Sultan, onun tarafından çok seviliyordu. Adile Sultan’ın çocukluğu Dolmabahçe’de, gençlik devresi Beylerbeyi Sarayı’nda geçmiştir. 20 yaşına geldiğinde Tophane müşiri Mehmed Ali Paşa ile evlendirildikten sonra Fındıklı Güzel Sanatlar Akademisi’nin yer aldığı mevkide bulunan Neşedâbâd Sarayı’na taşınır. Kandilli’deki saray ise yukarıda da belirttiğim gibi diğer kardeşi Abdülaziz’in hediyesidir.

Adile Sultan 1869 yılında önce eşini ve kısa bir süre sonra da hayatta kalan tek çocuğu olan Hayriye Sultan’ı yitirdi. Ardı ardına gelen bu kayıpların, onu tasavvuf ve şiir dünyasına yönelttiği biliniyor. Nakşibendi tarikatının önde gelen şeyhlerinden Bâlâ tekkesi şeyhi Ali Efendi’ye intisab eden Adile Sultan, pek çok hayır eseri inşa ettirmiştir. Şiirlerinde daha çok Allah, peygamber, Ehl-i Beyt ve tarikat önderlerine sevgi temalarını işlediği gibi, erken yaşta kaybettiği kızına, eşine ve Osmanlı hanedan mensuplarına yönelik çok sayıda şiiri de vardır. 12 Şubat 1899’da ölen Adile Sultan, eşinin de mezarının bulunduğu Eyüp Bostan İskelesi’ndeki türbeye defnedilir. Cenazesi, Salıpazarı Sahil Sarayı’ndan alınarak istimbotla Eyüp’teki Bostan İskelesi’ne getirilmiştir. Cenaze töreni de oldukça ihtişamlı geçer. İstimbotu takip eden kayıklara binen hoca ve müezzinler yol boyunca Kur’an-ı Kerim okurlar. Eyüp’te kılınan cenaze namazı sonrasında vasiyetine uyularak Mehmet Ali Paşa türbesine, eşinin yanına defnedilir. Türbede altı sanduka bulunmaktadır. Duvar tarafında eşi Mehmet Ali Paşa, pencere tarafında kendisi, aralarındaki orta boy sandukada kızları Hayriye Hanım Sultan yatar. Diğer üç sanduka ise küçük yaşta yitirdikleri Sıdıka ve Aliye Hanım Sultanlar ile İsmail Bey’e aittir.

SARAY LİSE OLUYOR

Adile Sultan’ın vefatı sonrasında, Kandilli’deki sarayın ne amaçla kullanılacağı uzun süre belirsiz kalır. Meclis-i Mebusan reisi Ahmed Rıza ve kız kardeşi Selma Rıza, sarayın bir yatılı kız mektebine dönüştürülmesi için var güçleriyle çalışırlar. Selma Rıza’nın ağabeyine bu denli destek olmasının sebebi, kendi eğitimi için büyük mücadeleler vermesinden kaynaklanıyor. Zira Devr-i Hamid’de çok uzun bir süreç sonrasında izin alarak Fransa’da bulunan ağabeyinin yanına gidebilmiş ve Sorbonne Üniversitesi’ni bitirmişti. Müslüman kızların kendininkine benzer sıkıntılar yaşamasını istemediğinden ağabeyinin en büyük yardımcısı olacaktır.

Saray’ın liseye dönüşmesinde rol oynayan simalardan biri de İstanbul şehremini olan Operatör Cemil Paşa’ydı. Paşa anılarında bu süreci etraflıca anlatır. Onun aktarımına göre Meclis-i Mebusan reisi Ahmed Rıza Bey birgün Cemil Paşa’nın Çiftehavuzlar’daki köşküne gelerek ona şunları söyler: “Paşa, memleketimizde kızlarımıza mahsus yatılı bir lisemiz yoktur. Kandilli’deki Adile Sultan Sarayı’nı gözüme kestirdim. Birlikte Hünkâra gidelim. Bu sarayı mektep olmak üzere isteyelim.” Cemil Paşa ertesi gün doğruca Yıldız Sarayı’na gidildiğini, Padişahtan güçlükle de olsa onay alındığını söyler. Lakin sonrasında işlerinin yoğunluğu sebebiyle okulun açılış işleri ile yakından ilgilenemediğini, Ahmed Rıza Bey’in ise okulun açılması için piyango düzenlemek, para toplamak başta olmak üzere çok gayret sarf ettiğini sözlerine ekler. Yine devamla Kandilli Kız Lisesi’nin isminin Ahmed Rıza Bey Lisesi olarak değiştirilmesinin de pek uygun olacağını ifade eder. Yeri gelmişken hemen belirteyim ki, Ahmed Rıza Bey son uykusuna, Lise’ye birkaç yüz metre mesafede bulunan Kandilli mezarlığında çekilmiştir.

YARDIM KAMPANYASI

Bazı kaynaklarda Saray’ın, Sultan 2. Abdülhamid tarafından kızlarından biri için düşünüldüğü kayıtlıdır. Ancak Ahmed Rıza Bey’in ısrarlı talepleri karşısında hükümdar: “Evvelce bir kızıma mahsus idi, şimdi bütün kızlarıma mahsus olsun” diyerek talebi kabul etmiştir. Ahmed Rıza Bey okulun açılması için var gücüyle didinir. Evvela bir heyetle birlikte Saray’ı gezer. Sonrasında Saray’ın okula dönüştürülmesi için gerekli parayı temin amacıyla bir yardım kampanyası düzenler. Kampanya sırasında “Şimdiye kadar kendi namıma kimseden bir yardım istemedim, ancak kız çocuklarımız için gerekirse tek tek her kapıyı dolaşacağım” demiştir. 1910’da Osmanlı Bankası’ndan kredi alma yoluna gidilir, ancak bu kredi çok yetersiz kalacaktır. Zira Saray oldukça geniş bir alana yayılmış olup, hem Saray’ın hem sahildeki iskelenin, yolların ve diğer müştemilatın onarılması için hayli paraya gereksinim vardır. 1911’de bir piyango düzenlemesi için harekete geçilmiş, veliahd Yusuf İzzettin Efendi başta olmak üzere hanedanın bazı simaları ve toplumun önde gelen isimleri bu piyangolardan satın alma yoluna gitmişti. Piyangodan yaklaşık 60 bin lira gelir geleceği hesap edilmişti. Bunun 20 bin lirası ikramiyelere, 10 bin lirası masraflara harcandıktan sonra geriye kalan 30 bin lira okul için ayrılacaktı. Ancak beklenen gelir elde edilemedi. Zira o günlerde evvela Mercan’da, sonrasında Balat’ta peş peşe yangınlar çıkmış ve İstanbul halkı elinden gelen yardımı yangınzedelere seferber etmişti.

AÇILIŞ GECİKİYOR

Dönemin gazetelerinde 1913’de inşasına başlanan Arnavutköy’deki Amerikan Kız Koleji binalarının sadece bir yıl içinde bitirilebilmesine karşılık, Kandilli’deki Kız Mektebinin bir türlü hizmete sokulamaması sert bir dille eleştirilir.

Okulun 1912’de açılması planlanıyordu. Lakin bu tarihten kısa bir süre önce İstanbul’u küle çeviren Balat ve Mercan yangınları, sonrasında girilen Trablusgarp ve Balkan Savaşları, en nihayetinde I. Dünya Savaşı tasarının sürekli ertelenmesine sebebiyet verdi. Okul, ancak Nisan 1916’da, dönemin Maarif nazırı Şükrü Bey’in girişimleri neticesinde açılabildi.

Kandilli’deki İnas Sultanisi’nin müfredatı oluşturulurken Mekteb-i Sultani model alınır. Yani bu okulun Galatasaray Lisesi’nin kız öğrencilere yönelik bir versiyonu olması hedeflenir. Bu sebepten gündelik eğitimin yarısının Türkçe, yarısının yabancı dilde yapılması kararlaştırılmıştır. Ancak kararlaştırılan yabancı dil o yıllarda egemen olan Fransızca değil de Almanca olacaktır. Bunda belki de Osmanlıların okulun açıldığı yıllarda Almanya ile müttefik olmasının rolü büyüktür. Osmanlı ülkesinin ilk yatılı kız talebesinin müdireliğine de Alman uyruklu Frau Johanna Crommer getirilecektir. Mektep ilk açıldığında bünyesinde ana-ilk-orta ve lise kısımları bulunuyordu. Ancak kısa bir süre sonra ana ve ilkokul kısımları kaldırıldı. İnas mektebi ilk beş mezununu 1919-1920 eğitim yılında verir.

LİSENİN ALTIN YILLARI

Okul 1931 yılına gelindiğinde Kandilli Kız Lisesi adını alır. Lisenin altın çağ olarak anılan evresi 1940 ve 50’li yıllardır. Nitekim ünlü mezunlarının önemli bir kısmı bu süreçte eğitim görmüştür. Bu dönemde okul müfredatının dışına çıkılarak “daha çok öğrenmeyi” hedef alan bir politika takip edilecektir. O sıralarda okulda eğitim gören Gökçin Sanal’a göre okul, katı disiplini ile de tanınıyor ve özellikle müzik çalışmaları ile ön plana çıkarılıyordu. Öğrenciler arasında “Balbaba” olarak anılan Cemil Türkerman’ın varlığı bu durumun en temel nedenlerinden biri olarak gösterilir. Okulda öğle ve akşam yemeklerinde Shubert, Mozart, Chopin ve Vivaldi dinleniyordu. Okul bünyesinde üç adet piyano bulunuyordu. Kandilli Kız Lisesi’nin son derece nitelikli bir korosu vardı. Koro, ağırlıklı olarak Batı müziğinden eserler icra etse de, Dede Efendi, Hafız Post ve Neveser Kökdeş’ten parçalar da repertuvarda yer alıyordu.

HAZİN SON

1966-67 eğitim yılında Saray’ın sahile yakın kesiminde eski bir mezar alanı üzerinde yer alan düz bir mevkie yeni bir bina inşa edilerek idari kadro ve derslikler buraya taşınır. Tarihî Saray ise öğrencilerin yatakhane ve yemekhane binası olarak kullanılır. 7 Mart 1986’da ne yazık ki, bu tarihî binada çıkan yangın Saray’ın sonunu getirecektir. Yanan Saray 55 odalı iki salona sahip muhteşem bir yapıydı. Saray’ın üst katı Adile Sultan’ın özel yaşam alanıydı. Yangın sırasında tarihî binada 246 yatılı öğrenci bulunuyordu. Bu öğrencilerden biri olan son sınıf talebesi Esra Akbulut’un sabaha karşı 03.00 sularında ayakta olması ve yemekhane tarafından gelen çıtırtıları duyması sayesinde facia fark edilmiş ve sonrasında diğer öğrencilerin uyandırılmasıyla da bina boşaltılmıştır. 04.15 sularında Çubuklu itfaiye takımı yangını müdahale etmeye başlamış, sonrasında Üsküdar, Kadıköy, Beşiktaş ve Beyoğlu itfaiyeleri de olay yerine intikal etmişlerdir. Buna rağmen yangın ancak saat 07.30’da kontrol altına alınabilir. Büyük bölümü ahşap olan yapı ne yazık ki, geçen sürede tamamen alevlere teslim olur. Dönemin okul müdiresi Mer’a Buluş’un girişimleri neticesinde öğrenciler Erenköy, Kadıköy, Üsküdar ve Çamlıca Kız Liselerine dağıtılacaktır.

KONGRE MERKEZİ ve MÜZE

Uzun süre atıl kalan okul binasının, Cumhuriyet gazetesinin 1 Ağustos 1995 tarihli haberine göre, dönemin Milli Eğitim bakanı Nevzat Ayas ve Kandilli Kız Lisesi Kültür ve Eğitim Vakfı başkanı Prof. Türkan Saylan tarafından imzalanan bir protokolle aslına uygun olarak bir kongre merkezi şeklinde düzenlenmesine karar verilir. Okulun yeniden yapılanmasında Sakıp Sabancı’nın da çok önemli rolü olacaktır. Nitekim bunun bir nişanesi olarak Sakıp Sabancı’nın 12 Nisan 2004’deki cenaze törenine Kandilli Kız Lisesi öğrencileri de katılacaklardır. Okul; Kandilli Kız Lisesi Kültür ve Eğitim Vakfı, Sabancı ailesi, MEB, İstanbul valiliğinin katkılarıyla yeniden düzenlenmiş ve Haziran 2006’da yapılan bir törenle de Türkan Saylan ve Türkan Sabancı’ya teşekkür plaketi verilmiştir. Restore edilen bina bugün de organizasyon merkezi olarak hizmet vermeye devam etmektedir. Okulun içinde ayrıca bir de müze bulunmaktadır. Burada Lise’ye ait diplomalar, kayıt ve not defterlerinin yanı sıra eski Saray binasından kalan bazı inşaat malzemeleri de sergilenmektedir. Ayrıca çeşitli gazete kupürleri ve fotoğrafları da yine bu müzede görmek mümkün.

Tarihî binanın 2010 yılında Kabataş, Kuleli, Çamlıca Liseleri gibi tarihî binalara sahip olan yapılarla birlikte turistik işletmelere tahsisi düşünülmüş ancak sonrasında bundan vazgeçilmiştir.

Okulun ünlü mezunları arasında Prof. Türkan Saylan, Prof. Bahriye Üçok, Prof. Işın Demirkent, Türkiye’nin ilk kadın milletvekilleri arasında yer alan Fakihe Öymen, Satı Çırpan ve Şair Şükûfe Nihal Hanım gibi isimler bulunmaktadır.

 

Kaynakça

Erhan Akyıldız; “Kandilli Kız Lisesinde Yangın”, Cumhuriyet, 8 Mart 1986, s. 8.

M. Celâlettin Atasoy; Kandilli’de Tarih, İstanbul 1982.

Nihat Azamat; “Âdile Sultan”, DİA, cilt: 1, İstanbul 1988, s. 382-383.

Semavi Eyice; “Adile Sultan Sarayı”, DİA, Cilt: 1, İstanbul 1988, s. 383-384.

Kemal Kutgün Eyüpgiller; “Kandilli Adile Sultan Sarayı Restorasyon Uygulaması”, Mimar.İst, VI, sayı: 20, İstanbul 2006, s. 99-101.

Aynur Koçak; “Saraylı Bir Şaire: Âdile Sultan”, Türk Edebiyatı, cilt: 24, sayı: 292, İstanbul 1998, s. 58-59.

Hans Peter Laqueur; Hüve’l-Baki İstanbul’da Osmanlı Mezarlıkları ve Mezar Taşları (çev: Selahattin Dilidüzgün), İstanbul 1997.

Ferda Mazak; Sultan II. Mahmud’un Kızı Âdile Sultan, İstanbul 2000.

Hikmet Özdemir; Âdile Sultan Divânı, Ankara 1996.

Hikmet Özdemir; “Eyüpsultan’da Bir Hanım Sultan: Âdile Sultan(1826-1899), Tarihi, Kültürü ve Sanatıyla III. Eyüpsultan Sempozyumu, İstanbul 2000, s. 250-261.

Gökçin Saral; “Bir Zamanlar Kandilli Kız Lisesi”, Cumhuriyet, 2 Mart 1995, s. 2.

Nurgül Sucu; “Osmanlı Hanedanı İçinde Yetişen Divan Sahibi Bir Hanım Şair: Âdile Sultan”, 3. Uluslararası Bir Bilim KAtegorisi Olarak Kadın: Edebiyat, Dil, Kültür ve Sanat Çalışmalarında Kadın Sempozyumu, Konya 2010, s. 479-492.

Haluk Şehsuvaroğlu; “Adile sultan”, Resimli Tarih Mecmuası, sayı: 26, Şubat 1952, s. 1260-1262.

Cemil Topuzlu; İstibdat-Meşrutiyet-Cumhuriyet Devirlerinde 80 Yıllık Hatıralarım, İstanbul 2003.