Arif Damar’la, aramızdan ayrıldığı 2010 yılına kadar, Moda sahilindeki sık sık birlikte yaptığımız sabah yürüyüşlerimiz için, “şiirimizin küskün fırtınasıyla yaptığım yürüyüşler” desem, pek yanlış olmaz. Çünkü o istediği kadar, topladığı karga teleklerini bana göstererek, “Bunlarla pipomu çok güzel temizliyorum Salihciğim” desin, istediği kadar yolumuzun kesiştiği bir kadına cebinden çıkardığı deniz kabuğunu versin, 1949’da, Zara’da yazdığı “Sürgün Alayında” adlı şiirde belirttiği “yüreğinde gizlediği adam”ı görüyordum:

kederimi belli etmemeye çalışıyorum,

yüreğimde gizlediğim adama.”

Oysa “yüreğinde gizlediği adam”, daha birçok şeyin farkındaydı: Karacaoğlan’ın, Yunus’un ve Nazım Hikmet’in, odasının kapısında bekleyen sabahların, kafasında birer birer devrilen şehirlerin, dağların ve köprülerin, Sirkeci’den saat beşte kalkan Necat Vapuru’nun, sakız leblebisi kokan avuçların, ıssız koylardaki balıkçıların, mor menekşelerin ve keçi yollarının. Daha başka şeylerin de farkındadır: Yazların ortasında nasıl da çınlayan ikindi sessizliğinin, akmak isteyip de akamayan bir sudaki parıltıların, denizlalelerinin işitilmez türkülerinin…

Arif Damar, 23 Temmuz 1925 tarihinde Çanakkale’nin Gelibolu ilçesinin Karainebeyli köyünde doğdu. Arif Barikat, Arif Hüsnü, Ece Ovalı takma adlarını kullandı. İstanbul Erkek Lisesi’ndeki öğrenimini yarım bırakarak çeşitli işlerde çalıştı. Ant ve Yeryüzü dergilerinin yayın kurullarında görev aldı. Yön, Papirüs, Türk Solu, Türkiye Yazıları, Milliyet-Sanat Dergisi gibi çeşitli yayın organlarında yazdı. 1969’da Suadiye’de Yeryüzü Kitabevi’ni kurup yönetti. 1940 kuşağı toplumcu şairleri arasında mücadeleci ama barışcıl ve insancıl yanı ağır basan yoğun içerikli, dil ögesini, biçim kaygısını taşıyan, işçiliği titiz şiirleriyle tanındı.

İlhan Berk, Arif Damar’ın 70. yaş günü için yazdığı “Ve İşte Güneş Denizin Kıyısından Dönüyor” adlı şiirde, Arif Damar’ı anlatırken şunları yazacaktır:

“…Horlanmış, karanlıkta kalmış ne varsa yazmak istiyordun

Suça düğümlü

Yazdın

Hani kör bir arkadaşın vardı

Seninle birlikteyken

Senin gördüğünü o da görürdü…”

Kör arkadaşıyla birlikte neleri gördüğünü, yazdığı sayısız şiirde görmemiz mümkün ama asıl bunları ilk kez nasıl gördüğünü, kendisiyle yapılan bir söyleşide şöyle cevaplar: “Çok küçük bir kasaba olan Gelibolu’da büyüdüm. İçgüdüsel bir sezgi ile sınıf çelişkisini fark etmiştim. Çocuksu bir duyarlılıktı yaşadığım belki… Çok yoksulduk ama içimdeki sezgi, kaderime boyun eğmemi engelleyecekti.”

Piposunu tutarken, aslında kederini tutuyor. Piposunu doldururken, aslında bir yolculuğa çıkıyor. Belki ortaokul ikinci sınıftaki ilk şiirini yazdığı sevgilisi Fitnat’a doğru (o zamanlar Ece Ayhan “Orta ikiden Ayrılan Çocuklara Şiirler”i henüz yazmamıştır), belki 11 yaşında kaybettiği annesine doğru, belki de 1950’lerdeki meçhul şair Arif Barikat’ın barikatını yıkmaya doğru…


HER GÜN YAŞAMAK

Işıklı günlerinde düşün,

memleketini, dostlarını, sevgilini,

onlarla kal, dinlen

bırak kendinden bir şeyler,

bir mağlup akşamın mahzunluğu

silinsin gözlerinden.

 

Bir kavga sonunu unut.

sen maceralar peşinde değil,

umutsuz bir yolculukta değilsin.

 

Yaşamak sadece sevmektir, inan bana.

Sevmeyenler dünyamızda yaşamıyor.

Yaşamak suda, toprakta, insanlarda görünerek;

bir zeytin ağacı gibi.

Bir zeytin ağacı gibi, ne güzel

denize yakın olacaksın,

uzayan dallarında, yapraklarında ışık

ta derinlerde köklerin.

Bir zeytin ağacı gibi, bin yıl severek

yaşamak her gün...

Arif Damar