Her ev bir ışık...
Her ışık bir hikâye...
İstanbul gibi iki kıtaya köprü olmuş bir kentin evlerinde birçok hikâye birikmiş olması doğal bir olgu.
Nice muhteşem yapılarda muhteşem hayatlar yaşanırken, aynı mekânlarda nice acılar yaşandı.
Avluları, bahçeleri, vitrayları, merdivenleri ile günümüz teknolojisine taş çıkartacak kadar muhteşem olan bu İstanbul manzaralarına bir göz atalım...

Botter Han’ın modası
İlk durağımız Beyoğlu İstiklal Caddesi…
İstanbul’un ilk modaevi... Beyoğlu’nun art nouveau şaheseri Botter Han’dan bahsediyoruz. Padişah 2. Abdülhamit modaya düşkün olunca terzisi Jan Botter’i yurt dışından getirtir. Jan Botter Hollanda’da Kralın terzisidir. İstanbul’a yerleşir. Artık Padişahın emrindedir. Ününe ün, zenginliğine zenginlik katar. Ve beş katlı Botter Apartmanı’nı yaptırır. Botter Han’ın alt katı mağaza, birinci katı terzihane, ikinci katı kendisi ve eşi, üçüncü katı çocukları ve üst katları da hizmetlileri için tasarlanır. Medusa başları ve nişler içinde yer alan dallar ve dalların arasında yer alan gül motifleri ile göz kamaştıran cephe ve asimetrik bir giriş ve simetrik devam eden iç tasarımıyla tam bir art nouveau örneğidir. Mimarı Raimondo d’Aronco İtalya da doğdu. Ünlü mimar 16 yıl saray mimarlığı yaptı. Karaköy Cami, Haydarpaşa Numune Hastanesi, Laleli Çeşme, Şeyh Zafir Türbesi mimarın elinin değdiği eserler arasındadır. Mimar, Botter Han’a, barınmanın ötesinde bir kimlik kazandırmıştır. Ve bu kimlik ve aura yıllarca Beyoğlu İstiklal Caddesi’nin prestijli mekânları arasında yer aldı.

Doğan Apartmanı

Doğan Apartmanı’nın hazin öyküsü
İstanbul’un o muhteşem manzarası ayaklarınızın altında... Gözleriniz kamaşabilir, hatta gözlerinizi kapatıp Orhan Veli Kanık’ın meşhur dizelerini geçirebilirsiniz içinizden:

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgâr esiyor;
Yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda…

Muhtemelen Doğan Apartmanı’nın çatı katında olabilirsiniz. Günümüzde “Eşkıya” ve “Muhsin Bey” olmak üzere birçok filmin platosu olan Doğan Apartmanı’nın ilk sahibi Banker Albert Helbig’dir. Helbig ailesinin Karaköy-Tünel metrosunun yapılmasında büyük payı olduğunu biliyoruz. Albert Helbig kendi tabancasının elinden kayıp düşmesi ile ateş alması sonucu hayatını kaybetti.
1942 yılında binanın sahibi olan Kazım Taşkent, talihsiz bir çığ kazasında ölen oğlu Doğan’ın ismini ölümsüzleştirmek için buraya “Doğan Apartmanı” adını verdi. İş adamı ve siyasetçi olan Kazım Taşkent aynı zamanda Yapı Kredi Bankası’nın kurucularındandır. Yapı Kredi Bankası yayını olan “Doğan Kardeş” dergisi de Kazım Taşkent’in oğluna ithaf edilmiştir.
Tıpkı Botter Han gibi Doğan Apartmanı da, mimar Raimondo d’Aronco imzasını taşır. Günümüzde ünlü isimlerin ikamet ettiği, 90 ile 300 m2 arasında değişen 52 dairesinde, zamanında sosyete mensupları oturmuştu. İçeri girildiği andan itibaren büyüleyici atmosferi ile etkileyen Doğan Apartmanı’nın 330 metrelik avlusu da İspanyolların patio mantığı ve tadındadır.

Hayat her zaman Frej Han’daki kadar şefkatli değil
Şimdi Frej Han’dayız…
Han deyince hancı gelir akla. Ve birçok hikâye… Kimi zaman hüzünlü, kimi zaman da heyecan verici... Mutlu başlayan bazen de mutsuz biten binlerce macera. Frej Han bu tanımların hepsini içinde barındırıyor.
Şişhane’nin tam ortasında, hem büyük hem gösterişli hem abartılı dış cephesi ile Frej Han bir tiyatro dekorunu andırır adeta. Pencerelerinden dönemin kahramanları el sallar gibidir. Binanın mimarı Kyriakidis’in hayatıyla ilgili pek de geniş bilgiye sahip değiliz. İstanbul’da yaptığı başka binalar olup olmadığı hakkında da işaretler yok. Ancak, Frej Han’a bakarak mimarın estetik unsurları ile binanın görkemini arttırdığını ve bunca yıl önünden geçerken ona bir daha bakmamızı sağladığını görüyoruz. Bu verilerin ışığında başarılı ve yetenekli bir mimardan söz edebiliriz.
20. yüzyılın en başında yüksek kalite malzemeden mermer sütunlar ve barok düzlemelerle heykeller kullanıldı. Frej Han yapımından itibaren tartışmaların konusu oldu. Süsleme heykellerin bir kısmının çıplak vücutlu olması dönemin özgürlük, politik ve kültürel değerleri ile örtüşmedi; heykeller şimdiki formlarına kavuştu.
Abdülhamit’in, sadece Osmanlı Bankası ile Pera Palas’ın elektrik kullanmalarına izin verdiğini belgelerden öğreniyoruz. Frej Han’da asansör olması binanın zengin bir konut olduğunun göstergesi.
Binanın sahibi Levanten bir aileden gelme Beyrutlu Selim Hanna Frej. Sınırsız servet, doyumsuz istekler ve yaşamın her döneminin böylesine sürüp gideceğinin sanıldığı bir hayat. Frej ailesi ile Galvanilerin izdivaç yolu ile birleşmelerinin ardından aile hem ticari hem de sosyal açıdan İstanbul’un ileri gelenleri arasına girer. Selim Hanna Frej’in Jan, Alfred ve Anjel adına üç çocuğu vardır. Özellikle Anjel’in inişli çıkışlı çalkantılı bir yaşamı olur. Kolay değildir böyle bir ailenin tek kızı olmak. Karşısına dönemin en yakışıklı gençlerinden Feridun Dirimtekin çıkar. Kurmay Subay, Harp Okulları öğretmeni, Ayasofya müzesi müdürü gibi entelektüel ve aristokrat bir kişinin iyi bir damat adayı olarak düşünülmesi gayet normaldir. Anjel, Aysel adını alır. Her ikisi sosyetenin gözbebeğidir. Aysel Hanım’ın her giydiği konuşulur… Özellikle şapkaları ve emprime giysileri dilden dile dolaşır, katıldığı toplantılardaki şen kahkahaları kulakları çınlatır…
Ve bu mutlu tablonun düşüşe geçmesinin ilk adımı Feridun Bey’in emekliye ayrılmasıdır. İşte ne olursa bu yıllarda olur. Görkemli Frej Han’ı elden çıkarılar, Nişantaşı’na taşınırlar. Çelik Gülersoy’un tanımıyla, ‘o zamana kadar renkli Avusturya operetine benzeyen yaşamları, eski bir tregedyanın sahnelerine’ dönüşmeye başlamıştır. Feridun Bey kısa bir süre sonra hayatını kaybeder. Tek başına kalan Aysel için hayat hiç de kolay değildir. Miras kavgaları, çalınan antikalar ve akıl hastanesi ve huzur evi... Yaşam Frej Han’ın art nouveau görkemine hiç benzemez.

Frej Han

Moda + Tarih = Sarıcazade Arif Paşa Köşkü
Dondurma elinizde önünden geçersiniz. Kocaman bir köşk... Üç metre yüksekliğinde yığma duvar... Meraklı iseniz içeri girmek istersiniz, tarihçi ise iseniz araştırmak gereğini duyarsınız. Burası Moda, Sarıca Arif Paşa Konağı ya da Sarıcazade Arif Paşa Köşkü. Sarıca ailesi Eğriboz adasından göç ederek İstanbul’a yerleşmiş asker kökenli bir ailedir. Moda’ya ilk yerleşen Türk ailelerinden biridir.
Bu konak Constantine P. Pappa’nın en ünlü eserlerinden biridir. Pappa, Fransa’da Ecole des Beaux Arts’da eğitim gördü. Sarıca ailesine yakınlığı ile ünlenen mimarın bu köşkün dış cephesi ile Batı klasizmin etkisi altında olduğunu görüyoruz.
İç düzenlemesindeki farklılıklarla köşk, bir apartman yapısı gibi birçok ailenin birbirinden bağımsız birimlerde yaşayabileceği şekilde tasarlandı. Yapı, geleneksel konak ile aile apartmanı arasında özgün bir yer alır. İstanbul’un işgali sırasında İngilizlerin de izin vermesiyle, Ermeni Sıbyan Okulu olarak kullanıldı. İşgal yıllarında köşk harap hale geldi ve antikaları yok oldu. İstanbul’un kurtuluşundan sonra köşk eski sahiplerine kavuştu. Günümüzde Arif Paşa’nın torunu ünlü piyanist Ayşegül Sarıca bu köşkte oturmaktadır. Köşkün önüne geldiğinizde şöyle bir gözünüzü kapatın, belki bir kaç nota duyar eski günlerin hülyasına kapılırsınız...

Tayyare Evleri - İstanbul’un ilk sosyal konutu
Tarihî İstanbul yangınları, yüzlerce yanan mesken, mağdurlar... 1918 yılında Cibali’de başlayıp Fatih’e yayılan yangın birçok ocağın kül olmasına neden olur. Bu felaketin ardından yangınzedelerin (diğer adı ile Harikzedegân’ın) bir kısmına derman olmak amacıyla Laleli’de bir konut planlaması yapılır.
Mimar Kemalettin Bey, kurul başkanı Manizade Hacı Hüseyin Efendi’nin çalışmaları ile Harikzedegân Apartmanları (Tayyare Apartmanları) yapılmasına karar verilir.
Mimar Kemalettin, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde eğitim aldıktan sonra Berlin’e giderek ufkunu geliştirdi. Şark Demiryolları Şirketi adına dört tren garı tasarladı. Filibe Garı ilk başarılı gar çalışmasıdır. Selanik ve Edirne garları ile Sofya Garı mimarın yapılardaki ustalığının göstergesidir.
Tayyare Evleri, mahremiyeti esas alan gelenekçi ev yaşamının 20. yüzyıldaki ilk dışa açılım projesi olarak nitelendirilebilir. İstanbul’un betonarme iskelet sistemiyle gerçekleştirilen estetik mimarisi ile de gündeme gelen ilk yapısıdır. 4 blok, 124 daire 1922’de bitirildiği zaman müstakil kömürlükleri, çamaşırlığı, 3 veya 5 odalı daireleri, iç ve dış avluları ile İstanbullular için çok çekici hale gelir. Artan nüfusa çözüm üreten çok katlı sosyal konut yapılarının ilk örneklerinden olan bu evler hiçbir zaman yangınzedelere verilmedi. THY’na devredildikten sonra Tayyare Apartmanları adını aldı. Uzun yıllar konut olarak işlev görse de günümüzde ünlü bir otel zincirinin kullanımındadır.