Çok sevgili, tiyatro, sinema, müzik, dans ve opera tutkunu dostlarım Ali ile Nesli Doğançay, çok sayıda gösteri sanatı kuruluşunun Covid-19 günlerinin zorunlu karantinasına destek amacıyla arşivlerini çevrimiçi izlenmeye açmalarının bir online festivale dönüştüğünü söylüyorlardı.

Sahne sanatları, canlı olarak icra edilen, izleyiciyle sanatçı arasında bir nefes alışın bile önem kazandığı interaktif olaylardır ve hiçbir kayıt, canlı performansın yerini dolduramaz ama, son yıllarda, özellikle büyük opera kurumları, yayınladıkları DVD kayıtlarıyla farklı bir deneyim yaşatmaya giriştiler. Orkestranın, koroların ve solistlerin sesleri yüksek duyarlılıkla üst düzey ses sistemleri aracılığıyla aktarılırken, sinema yönetmenlerinin elinde çıkma çekimlerle, gösteriyi sadece ön sıralardan da değil, kimi zaman sahnenin içinden izleme olanağı yaratıldı. Giderek, tiyatrolar, bale ve dans toplulukları da aynen operalar gibi, hem arşivlerini bu düzeyde oluşturmaya, hem de bu kayıtları sinema salonlarında göstererek ek gelir sağlamaya yöneldiler.

Karantina günlerinde bu kayıtların çevrimiçi izlenmeye açılması, biz izleyicilere hem bu farklı izleme yöntemini deneyimleme, hem de oturduğumuz yerden dünyada yapılmakta olan çok sayıda sanatsal olaya ulaşma fırsatı yaratıyor. Bu yazıda, beklenmedik çokluktaki bu yayınlar arasında bana en ilginç gelenleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yurt dışındaki sayısız olaya açılmadan önce bu festivalin asıl büyük yıldızının Genco Erkal olduğunu hatırlatmak isterim. Tiyatromuzun 82 yaşındaki hâlâ gencecik duayeni, 60 yıllık deneyiminin en önemli ürünlerini her hafta yeni bir oyun ekleyerek bizlerle paylaşıyor. Türk Tiyatrosunun defalarca izlenmeye değer bu temel taşlarının her biri, gelecek nesiller için arşivlenmesi gerekli birer mücevher. 2002’de Nazım yılı için İKSV yapımı olarak sahnelenmiş olan, Genco Erkal’ın oynadığı ve yönettiği, nefes kesici Nazım’a Armağan ise, bir başucu kitabı gibi her özlediğimde bir kez daha izlediğim olağanüstü bir başyapıt.

Gelelim yurt dışında yapılanlardan beni en çok etkileyenlere…

Berlin’in ünlü tiyatrosu Schaubühne, pek çok oyununu gösterime açmış durumda. Hepsi Almanca ama bazılarında İngilizce ve/veya Fransızca altyazı var. Altyazılı olarak Thomas Ostermeier’in Hedda Gabler ve Richard III sahnelemelerini izleyebildim.

İngiltere’nin iki önemli tiyatrosu, her hafta yeni bir oyunu İngilizce altyazılı olarak gösterime çıkarıyor.

Shakespeare’s Globe Theatre’da William Shakespeare’in birçok önemli oyununun 2017, 2018 ve 2019’da yapılmış çağcıl sahnelemeleri var.

Klasiklerin yanında çağcıl eserleri de repertuarına alan National Theatre’ın seçkisi çok daha geniş.

Bu iki sahnenin Shakespeare yorumları arasından beni en çok, Simon Goodwin’in çağcıl bir yorumla 2018’de National Theatre’da sahnelediği, Ralph Fiennes ve Sophie Okonedo’lu Antony & Cleopatra oldu.

 

  National Theatre -Sophie Okonedo & Ralph Fiennes, Antony & Cleopatra

National Theatre’ın birbirinden ilginç çağcıl yorumlarının hepsi de çok etkileyiciydi. Yeniden sahneleme olarak Gillian Anderson’lu A Streetcar Named Desire ile Andrew Garfield’li Angels in Americaöne çıkıyordu ama, İngiliz Ulusal Tiyatrosu’nun beni en çok etkileyen gösterisi, Nick Dear’in Mary Shelley’in gotik korku romanından uyarladığı, ünlü sinema yönetmeni Danny Boyle’un 2011sezonunda yönettiği Frankensteinın iddialı

ve epey ayrıksı yorumu oldu. Oyunu yaratığın gözünden anlatan Boyle, sevilmeyi, gözetilmeyi, eğitilmeyi bekleyen bir “yavru”nun, yarattığı için bir bakıma babası olarak sorumluluğunu üstlenmek zorunda olduğu halde korkup kaçarak onu terk eden babasıyla olan tapınma ve nefret ilişkisi üzerine kurar.

Olağanüstü görselliğiyle bir renk ve ışık cümbüşüne çevirdiği bu yaratan-yaratı hesaplaşmasında yönetmen, avla avcının her an yer değiştirebileceğinin bilinciyle iki baş oyuncusu Bendict Cumberbatch ve Jonny Lee Miller’e hem Victor hem Yaratık karakterlerini değişe değişe oynatır.

İngiliz tiyatrosu konusunu kapatmadan önce, 70 yıla yakın bir zamandır Stratford, Ontario’da varlığını sürdüren, esas olarak Shakespeare oyunlarına odaklansa da repertuarında çağcıl oyunlar ve müzikaller de bulunduran, Kanada’nın en eski ve köklü tiyatro festivellerinden biri olan Stratford Festival’inden de söz etmek gerekir. Arşivindeki oyunları İngilizce altyazıyla peyderpey çevrimiçi gösterime açan festivalin her daim güncel olan Shakespeare’e çağcıl bakış açısı çok ilginç. En etkileyici oyunları, Türk Tiyatro izleyicisinin Hamlet Collage ile yaratıcı dehasına tanık olduğu ünlü Quebec’li yönetmen Robert Lepage’ın sahnelediği, Coriolanusun çağcıl yorumu oldu.

Oyununa, Coriolanus’un büstünün konuştuğu müthiş bir öndeyişle giren Lepage, güncel sanat ve ilerici teknolojilerle tiyatroyu benzersiz biçemde buluşturduğu, kendine has sinemasal evreninde geçen sahnelemenin olağanüstü görselliğini, anlatıyı zenginleştiren ve kolaylaştıran bir öğe olarak kullanarak, Shakespeare’in metninin tüm derinliklerine rahatlıkla iniyor. Tazeliğini ve güncelliğini hâlâ koruyan siyasi ve toplumsal boyutu inceden inceye ele alırken, bütün karakterlerini çok inandırıcı ayrıntılarla var etmeyi başarıyor.

İngiliz dilindeki tiyatroların çevrimiçi yayınlanan bütün bu oyunlarının belirli bir süre için gösterimde kalarak ortalama bir hafta süreyle izlenebildiklerini, tekrar izlemek isteyenlerin bu süre bitmeden seyretmeleri ve/veya kaydetmeleri gerektiğini de hatırlatayım.

Fransız dilinde oyun izlemek isteyenler için, Théâtre de l'Odéon ve Comédie-Française’in online arşivleri var. Odéon, arşivindeki çoğu Stéphane Braunschweig tarafından sahnelenmiş oyunları vimeo üzerinden izletiyor. Comédie-Française ise her gün yeni bir oyununu sadece bir geceliğine izlenmeye açıyor. Her iki topluluğun oyunları da izlenmeye değer ama, hiçbirinde alt yazı olmadığı için Fransızca bilmek şart.

Comédie-Française, gelenekseli güncel yorumlarla sahnelerken, çağcıl tiyatronun kimi öncül oyunlarına da yer veriyor. Benim için bu pandemi günlerinin en büyük keşfi, adını hep duyup hiçbir sahnelemesini izlememiş olduğum, Ivo Van Hove’nin yönettiği birkaç oyunu izlemek oldu.

Comédie’de, 2002’den beri Hollanda’nın ünlü tiyatrosu Toneelgroep Amsterdam’ın Sanat Yönetmeni Van Hove’nin, partneri ve devamlı sahne tasarımcısı Jan Versweyveld’in mekânı, An d’Huys’un kostümleri tasarladığı iki müthiş oyun izledim.

Avignon Festivali’nden Les Damnés, skandal yaratmaktan hiçbir zaman korkmamış olan Van Hove’nin Luchino Visconti’nin ünlü filmine, kötücüllüğün kutsandığı karabasansı bir görkemli ritüel olarak getirdiği teatral yorum, kimi zaman “göre” bir görsel şölene dönüşen olağanüstü çarpıcı bir çalışmaydı.

İvo Van Hove’nin, Evripides’in Elektra ve Orestestragedyalarının tek bir oyun olarak uyarlandığı Électre/Oreste konusu yine insanın kanlı bir katile dönüşebilmesi olan bir öyküyü, içinde yaşadığımız ve “modern” olarak nitelendirdiğimiz bu dünyanın tutkuları ve vahşetiyle Antik Tragedyalardaki kadar ilkel ve dürtüsel olduğu bilinciyle, hem metnin ilkel yapısını, hem oyundaki sefaletin sonsuzluğunu simgeleyen yağlı ve kara bir çamurla kaplı bir zeminde sahneler. Tüm oyunun içinde oynandığı bu yapışkan ve kirli ıslak toprak, sanki karakterlere yapışmaya, onları yutmaya hatta gömmeye hazırlanan bir tuzaktır.

Comédie, ilk kez 2019’da sahnelenen bu yepyeni çalışmasını, davet edildiği Epidauros Antik Tiyatrosu için Temmuz 2019’da yeniden yorumlanan sahnelemeyle izletti. Tiyatronun büyülü mekânının ve etrafındaki vahşi doğanın da dekora katıldığı bu benzersiz gösteride, çoğunu Les Damnésden anımsadığımız 15 oyuncunun takım oyunculuğu da dört dörtlük. Her iki oyunun da en önemli karakterlerini canlandıran Christophe Montenez olağanüstü.

İvo Van Hove ve ekibinin Paris Ulusal Operası için yönettiği Boris Godunov ve Don Giovanni operaya tiyatrocu gözü ile bakarken, lirik tadını da büyük başarıyla öne çıkaran yönetmenin dehasını daha da pekiştiren işlerdi.

Alexander S. Onassis Foundation, ünlü milyarder armatör Aristotle Onassis tarafından, 1973’de bir uçak kazasında ölen 24 yaşındaki oğlunun anısını yaşatmak içi kurulmuş, kâr amacı gütmeyen, münhasıran Yunan Kültür ve Medeniyetini destekleyen bir vakıf.

Onassis Foundation Korona günlerinde, yapımına destek verdiği birçok sanatsal, bilimsel ve toplumsal olayı YouTube’da online izlenmeye açmış durumda. Aralarında çok önemli işler var ama en heyecan verici olanı, sadece Yunanistan’ın değil dünya tiyatrosunun en büyük dehalarından Theodoros Terzopoulos’un Antik Delphi Tiyatrosunun büyüleyici mekânında, Truvalı Kadınlara getirdiği kusursuzu bile aşan yorum oldu.

Oyuna koro şefi genç Kıbrıslı oyuncu Erdoğan Kavraz’ın Türkçe söylediği olağanüstü etkileyici ağıtıyla giren Terzopulos, koronun günümüz savaş bölgelerinde öldürülenlerin resimlerini gösterip isimlerini sayması ile, zaten bir savaş tragedyası olan Truvalı Kadınların güncel politik bakışını iyice ortaya koyar. Terzopulos, altı farklı ülkeden on bir oyuncuyla gerçekleştirdiği bu çok kültürlü projede, çoğu savaş görmüş ülkelerin bölünmüş şehirlerinin çocukları olan genç oyuncularına Arapça ve İbraniceyi, Türkçe ile Yunancayı, Hırvatça ve Boşnakça dillerini bir arada kullandırarak, ülkelerin güç ve çıkar ilişkilerinin anlamsızlığı karşısında parçalanmalarını simgeler. Oyunda önemli bir yer tutan Cassandra’nın uzun monoloğunun, Koronun kadınlarının sırayla Cassandra’yı canlandırarak sahnelenmesi başlı başına bir tiyatro dersidir. Tüm yüzü bedeni ve sesiyle Hecuba’ya can veren Attis Tiyatro’nun olağanüstü oyuncularından Despina Bebedeli’nin bir nakarat gibi “Konuş, Cassandra, konuş diye seslenmesiyle İsrailli Hadar Barabash, Suriyeli Evelun Assouad Hırvat Sara Ipsa, Bosnalı Ajla Hamzic ve Yunanlı Evelina Arapidi, farklı birer beden dili ve oyunculukla her biri kendi dilinde konuşmaya başlar.

Başta da belirttiğim gibi bu yazıda, çevrimiçi izlenebilecek çok sayıda oyundan ancak kişisel olarak en çok beğendiklerime yer verebildim. Bütün tiyatro severlere YouTube üzerinde bir araştırmaya girmelerini tavsiye ederim. Emin olun, sıkılacak vakit bulamayacaksınız.

Sağlıklı bir yaz geçirmeniz dileğiyle.