NE DİNLEYELİM
Milky Chance - Stolen Dance

Orhan Pamuk´un "Kara Kitap" adlı romanını okurken garip bir fikre kapılmıştım, acaba roman boyunca kaç adet "siyah/kara" sözcüklerini kullanmıştı? Üşenmemiş, okurken bir yandan not almış ve saymıştım: yazar 49 adet siyah/karakaranlık sözcüklerini romana serpiştirirken bir nevi bu sözcüklerle denge kursun diye bilerek veya bilmeyerek 49 adet de "mavi/lacivert" geçmişti.
Orhan Pamuk'un "Kara Kitap" adlı romanını okurken garip bir fikre kapılmıştım, acaba roman boyunca kaç adet "siyah/kara" sözcüklerini kullanmıştı? Üşenmemiş, okurken bir yandan not almış ve saymıştım: yazar 49 adet siyah/karakaranlık sözcüklerini romana serpiştirirken bir nevi bu sözcüklerle denge kursun diye bilerek veya bilmeyerek 49 adet de "mavi/lacivert" geçmişti. Ancak bu inanılmaz bir tesadüf değil mi? Kendisine sorma şansım olmadıysa da kasti mi yaptı diye benim çok dikkatimi çekmişti. Acaba demiştim kendi kendime; yazarlar böyle cinlikler /muziplikler yapıyorlar mı yazarlarken? Halid Ziya Uşakhgil de aynı şeyi "Mai ve Siyah" romanında yaptı. O da 'Mavi' ve 'Siyah' sözcüklerini saydıracak kadar çok kullanmıştı. Sayalım: 11 adet "mavi", 33 adet de "siyah" geçiyor. İşin ilginci bir de beyazın ağırlığını ortaya koyması; ondan da 16 adet var. Aslında yazar olunca böyle muziplikler de yapmak gerek ama değil mi? İnsanın kendi beynini şaşırtacak şekilde bir şeyler yaratması da herhalde başka bir lezzet verir benliğe? Bu örnekleri Yunus Emre'nin "Bir ben vardır benden içeri" deyişine de bağlasak çok mu abartmış oluruz? Stolen Dance adlı eser de başka şekilde bir istatistik yaratıyor kulağımızda. Önce duyduğunuz tek perküsyon vuruşu tam 16 kez tekrar ediyor. Sonra o bayıldığım akor devreye giriyor. O insani saran ve etkileyen armonisiyle... Basit ama etkileyici olan akoru aynen ilk ritim gibi 16 kez dinliyoruz. Aynen Halid Ziya ve Orhan Pamuk'un romanları gibi, acaba bu müzik eserinde de besteci bu rakamları bilerek mi eşitlemiş? Bir nevi denge kurmaya mı çalışıyor? Bu baştaki ritim ve akor partisyonundan sonra da solistin puslu sesi gölgeli ve kenarından hafif oksijen kaçırarak şarkıyı okumaya başlıyor ve cümlelerin sonlarında biriki ölçü boyunca uzatarak okuyor söylediği sözü 'değil mi?' diye vurgulamak istercesine. Adam yalnız kalmak is temiyormuş. Çünkü onunla hikayenin diğer kahramanı arasındaki zaman çalınmış; belki de gereksiz yere birbirlerinden kopmak zorunda kalmışlar. Sanki şu anda bu zamana geri kazanmak istiyorlar ve bunu da dans ederek yapacaklar. Kim bilir birbirlerinden bu şekilde kopan ne kadar çok çift/dost vardır şu dünyada. Belki hepsine hitap ediyor bu parça. Şarkının basit perküsyon performansı ve üstüne bu çok etkili armonik akorlar, kendilerini o kadar güzel bir şekilde yineliyor ki, sürekli bizi dinlerken hayran bırakıyor. Sonra solist puslu sesini birden değiştirip üst notalarda isyan etmeye başlıyor. İsyanını bize aktarırken bir yandan da neye kızıyorsak bunu söylememiz gerektiğini ancak bu şekilde kendimiz olabileceğimizi ifade ediyor. Kendimiz olabilmek istiyorsak da dans edelim... Hatta sabaha kadar... Bak perküsyon var, armonik akorlar var. Haydi dans edelim... O halde Orhan Pamuk ve Halid Ziya Uşaklıgil gibi tekrar edelim renkleri ve onlarla kendimizi bulmaya çalışalım, onların bıraktığı etkileri sıcaksoğuk olarak nitelendirip bunu müziğe dökelim ve dans ederek kendimizi bulurken birbirimizi de bulalım. Birbirimizden kopmayahm. Herhalde YouTube videolarını izleyenler de aynı ya da yakın şeyleri düşünüyor olmalılar, çünkü şu ana kadar 531.000.000 kez izlenmiş (https://www.youtube.com/watch?v=iX-QaNzd-0Y).

İyi dinlemeler!