Antik kentler hakkında yazdığı “Whispering Stones” adlı İngilizce öykü kitabından sonra “Arınma Akşamında Aşk” adlı öykü kitabını yayınlayan VİVİAN KOHEN ile konuştuk.

Kitaba adını veren öyküden biraz bahseder misin?
Bu öykümü Gözlem Gazetecilik’in V. Gila Kohen adına düzenlediği bir öykü yarışmasına göndermiştim. Seçilen öykülerden biri oldu ve “Öykülerden Yansımalar” adlı kitapta yayınlandı. Hala en beğendiğim öykülerimden biri olduğundan yeni kitabıma da onun adını vermeyi uygun buldum.

Yazı yazmaya ne zaman, nasıl başladın? Bu konuda bir eğitim aldın mı?
Okumayı çok seven biri olarak yazı yazmayı hep hayal ederdim. Şanslı bir aileydik. Eşim, kızım ve ben, üçümüz de sanatın neredeyse her dalıyla ilgilendiğimiz halde hepimizin benimsediği alan ayrıydı. Eşim Jak Kohen çok kitap okurdu ama ağırlıklı olarak müzik ve fotoğraf meraklısıydı. Kızım Roksan Kohen Parfitt ise Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden mezun bir ressam oldu. Ben de kendimi yazı konusunda geliştirmeye karar verdim. Böylece bir şekilde birbirimizi tamamladığımıza inanıyorum.
1996 yılında Kilyos’a taşınmıştık. Kaderin bir cilvesi olarak iş yerim kısa bir süre sonra Ümraniye’ye taşındı. Günümün neredeyse üç saatini yollarda geçirmeye başladım. Bu vakti bir şekilde değerlendirmem gerekiyordu. Ben de Sarıyer ile Beşiktaş arasında yaptığım deniz otobüsü seferleri sırasında birşeyler yazmaya başladım. Beni çok eğlendirdiğini fark edince de dikkatimi çeken yazı atölyelerine katılmaya karar verdim. Başta Murat Gülsoy’un yazı atölyeleri olmak üzere, katıldığım bu toplantılar kendimi geliştirmeme çok yardımcı oldu. Yazı yazma süreci bazen sancılı olsa da sonunda bir öykünün ortaya çıkması bana çok keyif veriyor.


Ne tür kitaplar okumaktan hoşlanırsın?
Genellikle okuduğum kitaplar kurgudur. Aslında birçok kişi tarafından edebiyat sayılmadığı halde bilimkurgu türü kitaplar her zaman beni en çok çeken kitaplar oldu. Bilimkurguyu bir edebiyat yapıtı haline getiren Ursula K. Le Guinn, Aldous Huxley, George Orwell gibi yazarlar da var tabii. Bilimkurgu yazarlarının hayal etme güçleri beni her zaman büyüledi. Bu nedenle yazdığım öykülerin bazılarında bunu denemek istedim.

Nasıl yazıyorsun? Öykülerinin çatısını daha önce planlıyor musun, yoksa karakterler yazdıkça mı ortaya çıkıyor?
Disiplinli bir karaktere sahip olduğumdan olsa gerek, bir öyküyü önce baştan sona kafamda yazıyorum. Örneğin yürüyüş yaparken bütün ayrıntılarını düşünüyorum. Eğer yazılmaya hazır olduğuna içimden karar verdiysem, oturup yazmaya başlıyorum.

Yazıların için araştırma yapar mısın?
Elbette yaparım. Bu, yazı yazmanın en zevkli taraflarından biridir. Bir konu kafanıza takılır ve onun hakkında çok şey öğrenirsiniz. En çok araştırmayı “Whispering Stones” adlı kitabım için yaptım. O kitapta antik kentler hakkında öyküler yazmıştım ve her bir antik kentin mitolojik hikâyesini öğrenmeden kitapta yer alan fantastik hikâyeleri yazmam mümkün değildi.

O kitabı neden İngilizce yayınladın?
İki nedeni var: Birincisi bu konuyla yabancıların daha fazla ilgileneceğini düşünmem. Zaten şimdi müze kitapçılarında satılıyor. Diğeri ise maalesef biricik torunumun Türkçe bilmemesi. Ona ithaf edilmiş bir kitabın İngilizce olması gerekiyordu. Aslında öyküleri Türkçe olarak yazmış ve sonradan İngilizceye çevirmiştim. Yakında Türkçe olarak da bastırmayı düşünüyorum.

Emekli olduğundan beri çevirmenlik de yapıyorsun. Çevirmenlik yazı yazmanı ne şekilde etkiliyor?
Çevirmenlikle yazarlığın çok yakın bir ilişkisi var. Baktığında birçok çevirmenin aynı zamanda yazar olduğunu görürsün. Eğer bir edebiyat yapıtını çevirmek söz konusu ise, çevirmen bir yazar gibi yaratıcı olmak zorundadır. Bu da kendisinin yazıyı geliştirmesini sağlar. Yani çevirmenin yazıya katkısı büyüktür. Ancak, çeviri işleri çevirmenin fazlaca vaktini alırsa, etkileşim tersine işliyor ve çevirmen kendi yazılarını yazmayı geciktirmek zorunda kalıyor!


Neden roman değil de öykü? Roman yazmayı düşünüyor musun?
Öykülerde çok çeşitli konulara değinebiliyorsun. Ben öyküleri multivitamin haplara benzetiyorum. Tek bir hap içip kısa sürede enerji kazanabiliyorsun. Günümüz insanının vakti kıt olduğundan uzun bir roman yerine bazen bir öykü okumayı tercih edeceğini düşünüyorum. Yine de romanın yeri başka tabii. Onu da belki ileride denerim.

Öyküyü kurgularken nelerden etkileniyorsun?
Gördüklerim, duyduklarım, okuduklarım ve tabii ki yaşadıklarım, öykülerimin çıkış noktası oluyor. Bazen okuduğum bir gazete haberi beni çok etkilemiş oluyor veya bir romandaki karakter hayalimi kurcalıyor.

Yani, her öykün senden bir parça taşıyor mu?
Okuyucular bazen kurgu ile gerçek hayat öykülerini karıştırıyorlar. Nedense yazılan her öyküde geçenleri yazarın yaşamış olduğunu düşünüyorlar. Halbuki kurgu dediğimiz gerçek değil, hayal ürünüdür. Tabii ki, yazılanlar tamamen kurgu olsa bile mutlaka yazarın kendisinden parçalar taşır. Bu bir araba markası olarak karşınıza çıkabilir veya belki de bir iç mekânın tarifidir. Ama o kadar. Kurgu eserlerin içindeki bu tür ayrıntıları yazarın çok yakınları dışında kimse anlayamaz. Bence bu da yazar için yazı yazmayı eğlenceli hale getiren unsurlardan biridir.

Yeni öykü kitabın için seni kutlar, başarılarının devamını dilerim! Romanını da dört gözle bekliyorum...