Birlikte çok zaman geçirdik. Çocuklarımızı beraber büyüttük. O, GKD tiyatro sahnesinde idi, ben izleyici. Daha Şalom Gazetesi’nde kesişti yollarımız. Her ikimiz de yazma sevdasına kapılmıştık. Müzik yaptı, ilk CD’sinin ardından evinde söyleşi gerçekleştirdik. Daha sonra atölyemde buluştuk; yıllarca güldük dertleştik. İsrail’e yerleşme kararı aldığı zaman en çok sevinen ben oldum. Sara çocuklarının yanında olacaktı ve tabii ki her gittiğimde buluşabileceğim bir dostum olacaktı.

Sara Yanarocak şimdilerde bir kitaba daha imza attı. Zamanı gelmişti diye düşünüyor ve sözü Sara Yanarocak’a bırakıyorum.

 

Çok yönlü bir kadınsın. Bence sen kendini kendi kelimelerinle anlat.
1955 yılında Kadıköy, Bahariye’de dünyaya gelmişim. Ailemin benden evvel yaşadıkları bir kız çocuk kaybının ardından dünyaya gelince, ablam dahil evin tüm bireyleri beni oldukça şımarık büyüttüler. Şımarık dediğime bakma, ben çok terbiyeli, hareketli ama ciddi bir çocuktum. Görevlerimi azami dikkatli ve kuşkuya yer bırakmayacak şekilde düzgün yapardım. İyi bir öğrenciydim. Sesim güzel olduğundan, henüz birinci sınıftan itibaren çok popüler bir kızdım. Özel Marmara Koleji’nden mezun olduktan sonra üniversiteyi İsrail’de okumayı ta çocukluğumdan beri arzu ettiğim halde, sanırım aileme çok bağlı olduğumdan, onlardan ayrılmayı beceremedim. Zaten aynı yılın sonunda eşim David’le tanıştık ve evlendik. 1977’de ilk oğlumuz Soni doğdu. 1984’te de küçük oğlumuz Hay Eytan ile ailemiz genişledi.

Evliliğimin ilk yıllarında, yaşamıma bireysel olarak anlam katan ilk faaliyetler Göztepe Kültür Derneği ile başladı. 1987 yılında, derneğin Kadınlar Kolu Tiyatrosu’na girdim. 1990 yılında, bir tesadüf sonucu GKD’de Yusuf Altıntaş ile tanıştım ve entelektüel çerçevede onunla eşsiz bir dostluk kurdum. O, benim küpümü doldurduğum sonsuz bir bilgi pınarıydı. Yazı yazmama ön ayak oldu, önüme yeni bir kapı açtı ve Şalom Gezetesi’nde yazılarım yayınlanmaya başladı. Açılan kapının ardında bir gökkuşağı vardı. İlk yıllarımda Yusuf benim hocam gibiydi. Onun sayesinde envai çeşit renkleri öğrendim. Yeni şeyler okumaya ve öğrenmeye, peşi sıra da yazmaya doyamıyordum. Bu tempo 32 senedir aynı sevgi ve istikrarla devam ediyor.

Hayatım biraz daha açılarak, bu kez de 1993 yılından itibaren “Erensya Sefaradi” müzik grubu yılları, onlarca yurt içi ve yurt dışı konserleri başladı. Şarkılarımızı eşim David Yanarocak besteliyordu, özgün Ladino dilindeki şarkı sözlerini Yusuf Altıntaş yazıyordu. 4 adet CD yayınladık. Radyo ve televizyon programlarına ve söyleşilerine defalarca konuk olarak davet edildik.

Ailenin sanat ile olan birlikteliğinin önemini açıklar mısın? Önce çocukluk yılları sonra eşin ile olan sanat yolculuğun, ve tabii ki çocuklarının sanat ile olan ilişkileri…
Anne ve babam sanatçı değillerdi ama annemin sesi çok güzeldi. Ben 8 yaşındayken ablamla bana bir piyano almışlardı. 10 yıl boyunca piyano dersi aldık. Piyano çalmak bana çok iyi bir klasik müzik eğitimi ve kültürü verdi. Ancak, ben piyano çalmaktan ziyade, çalanları dinlemeyi tercih ederim.

Okul öncesinden başlayarak çok güzel resim de yapardım. Benim bu yeteneğime önem verip, eğitim almamı sağlasalardı, sanırım iyi bir resim sanatçısı olurdum. Ama bizim devrimizde kızlara genellikle piyano veya bale dersi aldırırlardı.

Aileme gelince; Soni çok iyi piyano çalar ve olağanüstü güzel bir sesi var. Hay da bir ara keman çalmıştı ama çok amatörce. Şimdi torunum Guy, büyükbabası gibi gitar dersleri alıyor. Onun kardeşi Maya’nın sesi harika, şan dersi alıyor. Hay’ın kızı Sary ise dans ve drama sanatları dersleri alıyor. Yani 3. kuşak Yanarocak’lar sahneye çıkmaya başladı.


Torunuma Mektuplar” ilk kitabın değil. Önceki kitaplarından bahsetmek ister misin?
İlk kitabım “Biz Kadınlar” 1998 yılında Gözlem Yayıncılık tarafından yayınlandı. İkinci kitabım, 2002 yılında “Yakarılar, İlahiler ve Öyküleri” adlı kitaptı. O da Gözlem Yayınları’ndandı. Bundan ayrı olarak “Yahudilikte Kavram ve Değerler” ve “Şalom’da 60 Yıl” adlı almanağın eş yazarlarından biriyim.

“Torunuma Mektuplar”daki mektuplardan senin en çok etkilendiğin ve torununun en çok etkilendiği mektup hangisi?
“Torunuma Mektuplar” isimli yazı serisi, ilk olarak 30 Kasım 2009 yılında dünyaya gelen ilk torunum Guy David’in bana verdiği esinle doğdu. Bu mektuplar 2 yıl boyunca kısa aralıklarla Şalom’da yayınlandı. 2022 yılında, Guy 13 yaşına yaklaşırken bu mektupları kitaplaştırıp, ona Bar Mitzva hediyesi olarak yayınlamaya karar verdim. Oğlum Hay bu konuda bana çok yardımcı oldu. Bu kitap yalnız torunlarıma değil, tüm okuyucuların çocuk ve torunlarının yaşamına ışık tutacak bir felsefi mektuplar dizisidir.

Kitapta beni en çok etkileyenler; ilk mektubum ve kitap basım aşamasında artık ergen yaşa gelmiş olan Guy’a yazdığım son mektuptur. Her ikisini de büyük bir sevgi ve heyecanla kaleme aldım. Bence torunumun bu mektuplardan tam anlamıyla etkilenmesi için biraz daha büyümesi gerekiyor. Şimdilerde onu etkileyen, benim ona armağan ettiğim kitabın varlığı…

Zamanın çok çabuk aktığı her dakika teknolojinin bir başka atılımı ile karşılaştığımız günümüzde torununa yazdığın mektupların güncelliğini korumasının sırrı nedir?
Bu kitapta yazılı olan ve verilen öğütlerin ve dileklerin hepsi, iyi bir insan olmanın anahtarını veriyor. Bu bütün zamanlar için gerekli olan, kaliteli insan olmanın kaidelerini içeriyor. Adam gibi adam olmak dün, bugün ve yarın asla değişiklik göstermemeli. Teknoloji, varsıllık veya yepyeni yaşam koşulları, kişileri yozlaştırmamalı. İyi insan olmak ve aidiyetine sahip çıkmak, her normal insanın yapması gereken edimlerdir.

Susanna Tamaro ve kitabı “Yüreğinin Götürdüğü Yere Git” etkilendiklerin arasında mı?
Susanna Tamaro’nun “Yüreğinin Götürdüğü Yere Git” kitabı elbette çok değerli. Ama benim bu kitaptaki amacım, yeni yetişmekte olan neslin ruh asaleti, kalbinin merhametli olması, yaşam ve görev disiplini ile aile terbiyesi kavramları üzerinde gelişiyor. Yani “Yüreğinin götürdüğü yere git ama, benliğini, aidiyetini ve insanlığını kaybetme!” kıvamında…

Ve şimdi KISA KISA

Gelecekte mi yaşamak istersin geçmişte mi?
Geriye bakmayı sevmiyorum. İlerisi meçhul? Bugünü hakkıyla yaşamak en iyisi.

Aynaya baktığında Sara’ya ne söylemek istersin?
Aynaya baktığımda, kendimi anne olarak çok doygun hissediyorum. Kendim için ise, “Aferin sana, hiç de fena değilsin” diyorum.

Dağ orman mı, deniz güneş mi?
Tabii ki dağ ve orman. Ben sonbahar ve kışı severim.

Klasik mi giyinirsin modern veya spor mu?
Aslında spor giyinmek ilk tercihim ara, yerine göre “şık” olmayı ve beğenilmeyi isterim.

İyi bir film seyretmek mi? Alışveriş yapmak mı?
Özellikle son yıllarda, çok iyi bir filmi tek geçerim. Alışverişe karnım tok.

Kitap mı müzik mi?
Tabii ki kitap, ama atmosferde alçak volümlü bir klasik müzik varsa, değmeyin keyfime.

Yeni projeler var mı diye soracaktım, Vazgeçtim mutlaka vardır. O da bize sürpriz olsun.