Beslenme, insan hayatının devamı için gerekli olanlardan olmaz ise olmazıdır. Doğa bizlere beslenme adına her türlü imkânı sunar. Bunları nasıl kullandığımız, “atalarımızdan” gelen yönergeler ya da bulunduğumuz coğrafyaya, yaşadığımız çevreye vs. göre de değişir. Vejetaryenliğe göre beslenenler, bunun sadece beden ve ruh sağlığına iyi geldiğini söylemiyorlar; bu, duygu ve davranış şeklinin gezegenimizi kurtaracağını da düşünüyorlar. Hayvanların öldürülerek insanlara hizmet etmelerinin zararlarını birçok açıdan tek tek açıklıyorlar.


Vejetaryenliğin tarihçesi
Vejetaryen beslenme tarzı insanlık kadar eskidir. Âdem ile Havva otoburdu. Güney Amerika’da İnka yerlileri, İran’da Maniciler, Uzak Doğu’da Hinduizm, Budizm gibi din ve öğretilerinin takipçileri, vejetaryenliğin binlerce yıl öncesine dayanan uygulayıcılarının bazıları. Vejetaryenliğin sağlıklı olduğunu ilk söyleyenlerin başında, tarihte ilk hekim olarak bilinen Hipokrat gelir. Antik Yunan’ın ünlü filozofları Platon ve Pisagor da vejetaryen beslenmeyi seçenler arasında idi.
Tek Tanrılı üç dinin felsefelerinde et tüketiminin oldukça sıkı kurallara bağlı olduğunu da hatırlatmak isterim. Hz. İsa’nın öğrencisi Aziz Paul’un Romalılara yazdığı bir mektupta “Et yememek iyidir”, Hz. Muhammed’in yeğenine “Midenizi hayvanlar için mezar haline getirmeyiniz” dediği söylenir. Yahudilikte et tüketiminin “kaşerut” kurallarına bağlı olduğunu biliyoruz. Vejetaryenliği savunan Hinduizm ve Jainizm’in takipçileri insanların, hayvanlara acı vermemesi gerektiği inancını teşvik ediyorlardı. Bilinen en eski veganlardan Arap şair el-Maarri’nin savunduğu tez sağlık, ruhların göçü, hayvan refahına dayanmakta idi, “Eğer insanlar adaleti hak ediyorsa, hayvanlar da hakkediyor” diyordu.
Vejetaryen beslenme ABD’de ve İngiltere’de önemli bir hareket olarak ortaya çıktı. Londra’nın vegan doktoru William Lambe, hayvan tüketimi konusundaki savını, “Yeryüzünün bize doğrudan sunduğu ürünler dışındaki her madde türünün besin olarak kullanılmasına itiraz etme nedenim, başka hiçbir maddenin insan organlarına uygun olmadığına dair geniş bir zemine dayanmaktadır ve bu sadece et, balık, tavuk değil yumurta, süt, peynir için de geçerlidir” şekilinde açıkladı. Sonralarında vejetaryen gruplar kuruldu. Donald Watson bu derneklerin önde gelen isimlerindendi. İngiltere’de ineklerde görülen tüberküloz hastalığını öne sürerek vegan yaşam tarzının insanları kirli gıdalardan koruduğunu savundu. Watson geçmişte uygarlıkların kölelerin sömürülmesi üzerine kurulduğunu, günümüz uygarlığın ise hayvan sömürüsü üzerine inşa edildiğini söylüyordu.
Bu beslenme şekli ile uzun yaşayamayacağını iddia edenlerin aksine 95 yaşında hayata gözlerini yumduğunda arkasında kendini vegan olarak tanımlayan 250.000 kişi vardı. Günümüzde bu sayı dünya çapında 80 milyonun üzerindedir.


Endüstri devrimi ve hayvan hakları
Endüstri devrimine kadar çeşitli felsefeler, dinî ve etnik sebeplerle sürdürülen vejetaryenlik modernleşme ile evrensel bir hale geldi. Bu süreçte insan-hayvan ilişkisi sorgulanmaya başlandı ve ‘insanın hayvanı sömürmesi’ kavramı toplumlarda tartışma konusu oldu. Ancak, sonraki yıllarda pek çok etik olmayan yaklaşımlarla hayvan hakları tamamen ihlal edildi. Daha fazla süt almak için yılda birkaç kez hamile bırakılan ve buzağısından ayrılan inekler, çiftliklerde yetiştirilen tavuklar ve onların yumurtaları bu ihlalin en çok bilinenleri arasında yer alıyor. Kozmetik ürünlerin yapımında kullanılan hayvansal maddeler, aşıların ve ilaçların ilk olarak hayvanlar üzerinde denenmesi de hayvan hakları ihlalinin başlıcaları arasında yer almakta. Dünyada kurulan hayvan çiftliklerinin sayısı gün geçtikçe artmakta. Yetiştirilen hayvanlar çok genç yaşta kesilmekte. İnsanoğlu, çiftçilik ve balık endüstrisinde hayvanları, maksimum kâr elde edilebilecek bir mal olarak görmekte. Serbest dolaşım yapılan hayvan çiftliklerinde bile sağlıksız yaşam alanları, güneş ışınlarından yoksunluk gibi koşullar hayvanların acı ve korku içinde olmalarına sebebiyet veriyor

Vegan - vejetaryen farkı
Türk Dil Kurumu “vejetaryen” kelimesini “et yemez” olarak tanımlıyor. Bugün kullanımda olan “vejetaryen” kelimesinin kökeni, yaygın kanının aksine İngilizce vegetable (sebze) sözcüğünden değil, “etkin, canlı, sağlıklı” anlamına gelen Latince vegetus kökünden türemiştir.
“Vegan” ise vegetarian sözcüğünün ilk ve son hecelerinden türetilmiş bir sözcük. Sadece et değil, hiçbir hayvansal ürünün de tüketilmediği bu diyetin, hayatın devamı ile ilgili tereddütlere yol açtığı ortaya atılsa da vegan yaşam tarzını benimseyenler proteinin yeşilliklerden, kuru bakliyatlardan ve mantardan alınabileceğini savundular. Yumurta yerine soya, hayvansal sütler yerine hindistancevizi ve badem yağlarını, tereyağı yerine zeytinyağını yemenin tüm beslenme ihtiyaçlarını sağladığını söylediler.


Vegan yaşam biçiminde, üretiminde hayvansal ürün olan kıyafetler de giyilmiyor. Kürk, deri, yün bunların başında gelmektedir. İnci ve fildişi kullanımına da izin vermezler. Hayvansal deneylerin yapıldığı kozmetik ürünlerden de uzak duran veganlar, hayvanat bahçelerini ziyaret etmezler, sirk gösterilerine de şiddetle karşı çıkarlar. Veganlar, yemeğin nasıl pişirildiği ve hangi koşullarla mutfağa geldiğini dahi sorgularlar. Hazırlık aşamasında hiçbir hayvansal ürün veya gücün kullanılmadığından emin olmak isterler.
Vejetaryenler kendi aralarında gruplara ayrılırlar. Ovo vejetaryenler yumurta yerler ama süt ve süt ürünleri tüketmezler. Lakto vejetaryenler süt ürünlerini tüketirken yumurta yemezler. Lakto Ovo vejetaryenler ise süt ürünleri ve yumurta tüketirken et yemezler. Tüm bunların yanında et ürünleri yemezken türlü balık ve balık ürünlerini tüketen pesketaryenleri de unutmamak gerek. Pollo vejetaryenler adını alan bir grup kümes hayvanlarını yerler, diğer etleri reddederler.
Esnek anlamına gelen fleksi ile vejetaryen kelimelerinin birleşiminden ortaya çıkan fleksitaryen ise son zamanlarda literatüre girmiş bir kavram. Kelime anlamından da anlaşılabileceği gibi fleksitaryenler esnek vejetaryenlerdir. Et tüketimini azaltmak niyetindedirler ama zorlanırlar. Kesin kuralları yoktur, sebze, baklagil ve meyvelere öncelik vererek yaşarlar.


Başta sağlık ama başka faktörler de var
Vegan olanların, olmayanlara nazaran fazla kilolu veya obez olma olasılıklıları daha azdır. Sağlık faktörlerinin yanı sıra çevre kirliliği, iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik, bu tarz beslenmeyi benimseyenlerin dayandıkları temel düşünce dinamiklerinin başında geliyor. Hayvan yetiştirmek için büyük miktarda toprak, enerji ve suya ihtiyaç vardır. Uzmanlar, artan nüfusu göz önünde bulundurduklarında, 2050 yılında hayvansal gıda tüketiminin ekolojik dengeye zarar vereceğini düşünmekteler. Yapılan araştırmalar, bir bireyin diyetinden et ve süt ürünlerinin çıkartılması halinde, karbon ayak izinin %73’e kadar azaltılabileceğini kanıtladı. Tüm bu bilgilerin ışığı altında (ister çevre, ister sağlık, ister etik kurallar nedeniyle) sadece tabağımızdakileri değiştirerek dünyayı değiştirme gücüne sahibiz.

Ünlü vejetaryenler
Sanatçı, bilim insanı ve filozof olan Leonardo da Vinci, Pisagor’un hayatını okuduktan sonra vejetaryen oluyor. “Bir gün insanların hayvanları öldürmeyi tıpkı insan öldürmek gibi cinayet kabul edileceğine inanıyorum” diyor.
Einstein hayatının son döneminde vejetaryenliği kabul edenlerden. “Et olmadan, balık olmadan yaşıyorum ve kendimi gayet iyi hissediyorum” diye kendini ifade ediyor.
20. Yüzyılın mucitlerinden Edison vejetaryenliğin savunucularından: “Vejetaryenlik, vücut sağlığı ve canlılığı üzerinde olduğu kadar zihin ve zihin faaliyetleri üzerinde de güçlü bir etkiye sahiptir. Diğer canlılara zarar vermeyi sonlandırmadıkça bizler, canavar ruhlular olarak kalacağız.”
Tesla da vejetaryen, “Bitkisel gıdayla geçinebileceğimiz ve hatta bu yolda çalışmalarımızı avantaja dönüştürebileceğimiz, yalnızca bir teori değil, müspet bir gerçektir” diyerek fikrini savunuyor.


Ünlü yazar Franz Kafka akvaryumun içindeki balığa bakarken, “Şimdi sana huzur içinde bakabilirim, çünkü artık seni yemiyorum” diyor.
Çocukluğundan beri vejetaryen olarak yetiştirilen Gandhi: “Bir kuzunun hayatı bir insanın hayatından daha değersiz değildir.”
Günümüz ünlüleri, aktivist ve hayvan hakları savunucusu olarak karşımıza çıkıyorlar. Nathalie Portman okuduğu bir kitaptan etkilendi. Emmy ödülü sahibi Amerikalı oyuncu Woody Harrelson “Sage” adlı bir vegan restoranın ortaklarından. Müziğin sıra dışı genç yıldızı Billie Eilish bir konserinde vegan olduğunu açıkladı ve hayvan haklarını savundu. Sertap Erener yaşadığı köyde, otlarken gördüğü inekleri yediğini hayal edemediğini söyledi. Güven Kıraç et yemeyerek 30 kilo zayıflayanlardan. Yuval Noah Harari kitapları için yaptığı araştırmalar sırasında vegan olmayı seçenlerden. Zülfü Livaneli’nin sözleri etkileyici: “İlerideki kuşaklar bizim çağımızı hayretle okuyacak ve ‘Sahiden mi? Canlıları öldürüp onların ölü gövdelerini mi yiyorlarmış?’ diye inanamayacaklar.” Brad Pitt ve Madonna da beslenme tercihlerini bu yönde kullananlar arasında. Bas gitarist Paul McCartney 1975 yılından beri vejetaryen. Apple’ın kurucusu Steve Jobs da vejetaryendi.
Şimdi de bizim ailemizden ufak bir öykü: Bugün 8 yaşında olan torunum Liora Bahar katı gıdaya geçiş sırasında havuç ve kabağı afiyetle yerken sıra köfteye gelince kıyametleri koparttı. Henüz 8 aylıktı ve bu durumun günümüze kadar geleceğini hiç düşünemedik. Liora, tüm mangal ziyafetlerinde mısır, domates biber ile yetinenlerden. “Doğuştan vejetaryen olunur mu?” sorusuna cevap arıyorum.

Kaynakça:
https://v.mark.org
htpps://www.uplifers.com
https://www.hurrıyet.com.tr
https://www.homohominilupus.com
https://www.webtekno.com
https://www.iyihisset.com
https://listelist.com