Büyükadalı olup da “Gözlü Ev”i tanımayan yok gibidir. “Belle Vue”yü geçince, hemen yolun karşısında, birkaç metre ötede yer alan “Gözlü Ev” küçük yaşlarda bana hep esrarengiz görünürdü. Eski Yunan kaynaklı neoklasik üslubu yansıtan, mimari ayrıntılarında masonluğun simgelerini taşıyan bu yapıyı kim inşa etti? Mason çiçekçi Yorgi Sabuncakis mi, II. Abdülhamid’in tercümanı Louis Sabuncu mu? Kimi zaman tanıklıklar yok olur gerilerinde pek çok soru işareti bırakarak…
Maden Yokuşunu tırmandıktan sonra, Yılmaz Türk Caddesi’nde sizleri bir zamanlar “Belle Vue” diye adlandırılan, sonradan “Altın Horoz” adını alan, şimdilerde metruk bir şekilde duran genişçe bir aile gazinosu karşılar. “Belle Vue” bir dönemler 1950’li yıllarda, annelerimizin kâğıt oyunları oynadığı, biz çocukların ise iyice koşturup sonrasında kan ter içinde tahta masaların etrafında, yine tahta sandalyelerde oturarak içtiğimiz gazozun zevkine vardığımız bir eğlence yeriydi.
Belle Vue”yü geçince, hemen yolun karşısında, birkaç metre ötede yer alan “Gözlü Ev” bana, küçük yaşlarda hep esrarengiz görünürdü. Ta ki, bir gün her ikisi de genç yaşta rahmetli olan dostlarım Leyla ve Av. Kemal İpeker bizleri evlerine davet edene dek. Gözlü Ev’in alt katında oturuyorlardı ve balkondan karşı yakayı, Sedef Adası’nı gören muhteşem bir manzaraları vardı.
Diğer bir dostum Yusuf Bensason bana şöyle anlatacaktı: “Gözlü Ev’in sahipleri Adnan Bey ve Necmiye Hanım idi. En az 10 yıl kiracısı Perahya ailesi ve oğulları Aldo (çok genç yaşta arı sokması sonucu yaşamını yitirecekti) en yakın arkadaşım olduğundan, çocukluğum bu evde geçti. Saydıklarımın tümü rahmetli oldu, mekân ise tüm haşmetiyle yaşıyor.” (Çocukuğumun Büyükadası 1951-1971)
Maalesef kimi mekânlar tarihe meydan okurcasına kalıcıdır, sahipleri ise fanidir. Kimi zaman tanıklıklar da yok olur gerilerinde pek çok soru işareti bırakarak…

Mason Sabuncakis’in Evi
M. Baha Tanman, “Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi” adlı eserinde (s. 382) “Gözlü Ev” veya “Arılı Ev” olarak da tanımlanan köşkü, oldukça ayrıntılı bir şekilde betimlemektedir: “Bir Bodrum kat ile iki esas kattan meydana gelen kâgir köşkün tasarımı eski Yunan kaynaklı neoklasik üslubu yansıtmakta, bazı mimari ayrıntılarında Y. Sabuncakis’in mensup olduğu masonluğun simgeleri dikkati çekmektedir.
Köşelerdeki sütunlar kare, diğer ikisi daire kesitlidir. Sütunlara oturan lentonun sol köşesine yeni rakamlarla köşkün inşa tarihi (1904) yazılmış, yumurta frizlerinin çevrelediği frontonun üst kesimine, çevresine ışıklar saçan bir göz tasviri yerleştirilmiştir. Köşkün dış kapılarında da dökümden mamul arı kabartmaları vardır. 1971’de çıkan bir yangında yanan ahşap kule, orjinaline sadık kalınarak yeniden inşa edilmiştir.”
Köşkün yapım tarihi ve maliki konusunda nerdeyse tüm kaynaklarda aynı ifadeler geçer; “Binanın temellerinin atıldığı tarih 1904’tür. Yapı ise İkinci Abdülhamid döneminde ünlü Mason Sabuncakis’e aittir.”

Sabuncakis ailesinin öyküsü
Peki, “Gözlü Ev”in sahibi olduğu konusunda nerdeyse tüm kaynakların hem-fikir olduğu Sabucakisler kimlerdir? Çocukluğumda en ünlü çiçekçi dükkânının Sabuncakis adını taşıdığı anımsıyorum.
Bu noktada bir parantez açıp zorunlu ansiklopedik bir bilgiyi aktaralım:
1870’lerde Girit’ten Midilli’ye, oradan da İstanbul’a göç etmiş İstrati Sabuncakis’le başlayan bir hikâye Sabuncakis’lerin hikâyesi… İstrati Sabuncakis İstanbul’a geldiğinde muhtemelen bir çiçekçinin yanında çıraklığa başlamış. Baba Girit’te bitki kökleri ve çiçeklerden elde ettiği esanslarla sabunlara güzel koku vermesiyle ünlü bir sabun imalatçısıymış. Ailenin soyadı büyük olasılıkla dedenin bu mesleğinden gelmekte. İstrati Sabuncakis ilk dükkanını 1874’te İstiklal Caddesi’nde açar. İstrati’nin ölümünden sonra, firmayı o zamana dek başka işlerle uğraşan oğulları Bay Yorgi ve Bay Koço devraldılar.

Yorgi ve Koço Sabuncakis

İstanbul’dan sonra ilk şubesini Selanik’te açan Sabuncakis’in ünü Cumhuriyetin ilk yıllarında yeni başkent Ankara’ya kadar yayıldı ve Atatürk’ün de dikkatini çekti. Atatürk aileden Ankara’da bir çiçekçi dükkânı açmasını istedi. Torunları Evi Sabuncakis, Atatürk’ün ricası karşısında dedesinin yaşadığı ikilemi şöyle anlatıyor: “Ankara’da o zaman manav bile yok, çiçeği kim alacak. Endişe etmekte haklıydı. Sonra Atatürk ona şöyle demiş, ‘Kalırsa hepsini ben alırım.’ Çarşı yapılıyordu o zamanlar. ‘Seç bir dükkân Yorgi Efendi’ dedi dedeme. Böylelikle Ankara’daki ilk dükkânı açtık.”
Aynı kaynaklardan Sabuncakis Köşkü olarak bilinen yapının İstanbul ve Ankara’da dede mesleği olan çiçekçiliği genişleterek varsıl bir İstanbul ailesi durumuna gelen Sabuncakis’lerden Yorgi Sabuncakis Efendi tarafından 1904’te, Büyükada’da, Maden semtinde inşa ettirildiği bilgisini edinmekteyiz. Yorgi Sabuncakis II. Abdülhamid dönemi (1876-1909) zenginlerinden olup köşkün tasarımını Atina Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Fotiadis’e, inşaatını ise Simota Kalfa’ya yaptırmıştır.

Peki Sabuncu kim?
Sabuncu - Sabuncakis aynı soyadın kısaltılmış şekli mi? Başlangıçta öyle sandım, ta ki geçtiğimiz yaz, Avlaremoz internet sitesinin “Adalar Dosyası” kapsamında yayınlanan Özcan Geçer’in kaleme aldığı “İzler ve Gizler: Süryani Rahip Sabuncu’nun Büyükada Yılları” 15 Eylül, 2023 tarihli yazısını okuyana dek.
“Başından pek çok şey geçti ancak ne adalılar ne de turistler bildi gerçek hikâyesini Büyükada Maden’de yer alan o meşhur evin. Kimi Gözlü Ev dedi, kimi Arılı Ev. Pek çok kişi hatalı olarak Sabuncakis Köşkü olarak tanıttı çevresine. Bugün ise hikâyenin gerçek yüzüne dönüyoruz” diyerek yazısına başlıyor araştırmacı Özcan Geçer.
Satır başları ile Sabuncu’nun hikâyesine göz atalım. Louis Sabuncu’nun yaşam öyküsü 1838 yılında, Diyarbakır’daki ailesinin salgın hastalıktan kaçarak şehirden uzaklaşması sürecinde, Derik’te, yol üzerinde doğmasıyla başlıyor. Araştırmacı Özcan Geçer, bir sahafta 1888’de yazmış olduğu bir defterini mucizevi bir şekilde buluyor ve hikâye yavaş yavaş aydınlanmaya başlıyor…
1850’li yıllarda çok önemli bir teoloji eğitim yuvası olan, Suriye Beyrut’taki El Şarfe Manastırı’nda eğitim alan Louis Sabuncu’nun annesi Süryani Ortodoks, babası ise Süryani Katolik.
Louis Sabuncu 1853 yılından 1863 yılına kadar Roma’da teoloji eğitimiyle beraber mantık ve felsefe gibi dallarda ciddi bir eğitim alıyor. Bu eğitim onun dünyasında çok büyük bir açılıma vesile oluyor. Hatta fotoğrafçılık tekniği daha yeni gelişirken, bu okulda tekniğin temellerini öğreniyor. Ve Beyrut’a geri dönüyor.
Louis Sabuncu ve bazı destekçileri Süryanice ve diğer dillerde eğitim veren bir okul açıyor. Bu süreçte Sabuncu’nun inanç dünyasında birtakım değişiklikler oluyor. Tüm inançların birbirine paralel olduğuna ve örtüştüklerine inanıyor. Bunlar o döneme göre radikal sayılabilecek fikirler olduğundan çevresinde biraz yadırganıyor. Yaşadığı ihtilaflardan bunalarak ortamdan uzaklaşıyor.

Evim oteldi...
Sabuncu, elinde fotoğraf makinesiyle, 1871’de Beyrut’tan kalkan Venüs isimli gemiye binerek iki yıl yedi ay sürecek bir dünya turuna çıkıyor. Hayali, bütün dünyadaki farklı inanç formlarına ulaşmak ve bilgi toplamak. Beyrut’a geri dönüyor ama fazla kalmadan İngiltere’ye geçiyor ve basın yayın faaliyetleriyle ilgileniyor. 1874 ve 1875 yıllarında fotoğrafçılık tekniğiyle ilgili buluşları oluyor.

Sabuncu Roma’da eğitim alırken (Özcan Geçer Arşivi)

İşte yukarıdaki bilgileri aktardığımız Araştırmacı Özcan Geçer’in kaynak olarak kullandığı ve sahaftan edinmiş olduğu defter, Louis Sabuncu’nun toplantılarda kullandığı hazırlık notlarından, çektiği fotoğraflardaki yerler ile ilgili tanıtım yazılarından oluşan bir belgeydi.

Saray mütercimi Louis Sabuncu
Louis Sabuncu, 1880’lerin sonunda Bağdat-Basra demiryolunun ihalesi için bir şirketin danışmanı olarak İstanbul’a geliyor. İzmit’teki büyük bataklığın kurutulmasını, bu topraklarda ileride önemli bir sanayi alanı yapılmasını öneriyor. 1891’de siyasi tecrübesi, sekiz ayrı dil bilmesi ve kendine özgü nitelikleriyle II. Abdülhamid’in mabeyn tercümanı olarak görev alıyor. On sekiz yıl boyunca Avrupa basınından siyasi raporlar ve arkeoloji, fotoğraf konuları ile ilgili tercümeleri padişaha sunuyor.


En-Nahle Gazetesi iç kapak görseli. L. Sabuncu madalyalarla (Özcan Geçer Arşivi)

“Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra bir süre Louis Sabuncu İstanbul’da kalabilse de 1911 yılında yurt dışına çıkıp ömrünün geri kalan zamanını Amerika’da makaleler, kitaplar yazarak geçiriyor. 1931’de Los Angeles’ta bir otel odasında her daim yanında bulundurduğu “Yaratılış” tablosunu gece yarısı çalmak isteyen hırsızlarca darp edilince son nefesini veriyor.”

Büyükada’daki “Arılı Ev”
Sabuncu 1903’te, geleceğe bir anıt yapı hazırlar gibi tasarladığı evi Büyükada’da inşa ettirmeye başlıyor. Yaklaşık bir yıl sonra evin inşaatını tamamlıyor.
Araştırmacı Özcan Geçer’e göre, “Arılı Ev” yaygın olarak hatalı şekilde Sabuncakis’lerin köşkü olarak biliniyor. Oysa ki bu yapının aslında Louis Sabuncu’nun olduğu kuşkusuz bir gerçek. Sabuncu’nun 25 Mart 1903 tarihli hatıratında şunları okuyoruz:
“Büyükada’da aldığım arsa üzerine bir ev inşa etmeye başladım. Temeller kazılmaya başlandı, ilk kazı tarihini bir kâğıda yazdım, bu kâğıdı fotoğrafımla beraber bir şişeye koyup ağzını mühürleyerek evin deniz tarafındaki temeline koydum. Latin rahip bir dua okudu, bilahare Ortodoks Rum rahipler de gelip dua okudular ve musikili bir merasim yaptılar.”
Kayıtlardan anlaşıldığı kadarıyla arsa Leonidi Zarifi Efendi’den satın alınıyor. Evin inşa süreci de hayat görüşüyle paralel şekilde ilerliyor, evi bir mücevher gibi süslemeye başlıyor.
Özcan Geçer evin girişindeki göz motifinin Mason olan Yorgi Sabuncakis tarafından inşa ettirildiği iddiasını kanıtlamadığını, bu motifin birçok inançta mevcut olduğunu savunuyor. Kaldı ki bu motifin Masonluk sembolü olması da aslında Sabuncu’nun hayatındaki birtakım izlerle örtüşmektedir. Hıristiyanlıkta da takip eden göz, Allah’ın gözüdür. 1900’lerin başında çekilen fotoğrafta, binada, bu gözün altında, “Allah’ın gözü sevdiği kullarının üzerindedir şeklinde bir kabartma yazı görülür. Günümüzde bu yazı artık yoktur.
Kendi dünya görüşünün sonucu olarak, 4,5 metreye 2,5 metre boyutlarında, kendisiyle birlikte sekiz ayrı sanatçıya yaptırdığı, içinde 660 ayrı inançsal figürün yer aldığı “Yaratılış Tablosu” da işte Büyükada’daki bu evde yapılıyor. Bu tablo yaklaşık üç yılın sonunda, 1908’de tamamlanıyor.

Kültür envarında düzeltme
Sabuncu Büyükada’daki Hristos Manastırı’nın mezarlığında 1899’da vefat eden annesi ve kendisi için türbe şeklinde mezar yaptırıyor. Mezarın mermer kitabesinde şöyle yazıyor:
“Yakup Sabuncu’nun hanımı Meryem mutluluğu, bereketi, rahatlığı aramak için dolaşmaya çıktığı dünyadan beklediğinden fazla bir pay aldı. Zorluk ve sıkıntılar içinde geçirdiği seksen yıl on aylık ömürden sonra burada dinlendi. Mardin şehrinde 1818 yılında doğdu. 1899 yılında Büyükada’da vefat etti. Üzgün oğlu Louis, onun anısına çam ağaçlarının gölgesinde bu görkemli yapıyı inşa etti.”
Dr. Berken Döner’in, “Peder Sabuncu’nun öyküsü: ömrü bilgeliği aramakta seyahatlerde geçti” (Gazete Duvar, 6 Mayıs. 2021) başlıklı söyleşisinde Özcan Geçer, Sabuncakis köşkü olarak tanıtılan köşkün gerçek maliki Louis Sabuncu hakkındaki yaşam öyküsünü geniş bir şekilde aktarıyor.
Araştırmamız kapsamında tarihi iki önemli şahsın kısaca yaşam öykülerine yer verdik, ancak “Mason Evi” veya “Arılı Ev”in gizi henüz çözümlenebilmiş değil.Çocukluğumun Büyükadası 1951-1971adlı kitabımda “Gözlü Ev”in Yorgo Sabuncakis Efendi tarafından inşa ettirildiğini belirttim.


Büyükada Prinkipo, Ada-i Kebir kitabında köşkün Akillas Millas tarafından çizimi

2022 yılında “Adalı Yayınevi” tarafından yayınlanan bu çalışmam tarihi değil, bir anı kitabı niteliği taşımaktadır. Ortaya atılan yeni iddialar karşısında dostum Adalar Vakfı Başkanlığı görevini yeni yeni tamamlayan Sayın Halim Bulutoğlu’na durumu sorduğumda, geçtiğimiz yaz Tarih Vakfı ve Adalar Müzesi iş birliğinde düzenlenen “Adalar ve Tarih Konuşmaları” kapsamında gerçekleşen 9 Temmuz 2023 tarihli panelde konuşmacı Özcan Geçer’in aktardığı bilgiler doğrultusunda Adalar Kültür Envanteri’nde gerekli düzeltmenin yapıldığı ve Sabuncakis köşkünün Sabuncu olarak düzeltildiğini bildirdi.
Akillas Millas’ın ilginçtir Yunancadan tercüme 2014 yılında ilk baskısı yayınlanan “Büyükada Prinkipo, Ada-i Kebir” kitabında köşkün krokisinin alt yazısında; “Adalılar arasında Mason Evi olarak bilinen Abdülhamid’in tercümanı Halepli Sabuncu ya da Sabuncaki’nin Aya Nikola üzerindeki köşkü” denmekte ve iki isim belirtilmektedir.ha derinlemesine araştırılmasına, Louis Sabuncu’nun annesi Meryem’in mezarının varlığının belirlenmesine – ki bu da başlı başına köşkün kim tarafından yapıldığını ortaya koymayacaktır-varsa tapu kayıtlarının incelenmesine gerek bulunmaktadır. Köşkün 1927 tarihinde Hazine’ye intikal ettiği de göz önünde bulunduğunda bu tarihin gerisinde yatan tarihi gerçeklerin de yorumlanması yerinde olacaktır. Köşk neden Hazine’ye intikal etmiştir? Ve sonrasında nasıl özel mülkiyete intikal etmiştir?

Kaynak:
https://www.turanakinci.com/portfolio-view/buyukada-sabuncakis-kosku/
https://kulturenvanteri.com/tr/yer/sabuncakis-kosku/#17.5/40.867447/29.136332
http://www.megarevma.net/sabuncakis.htm
https://www.avlaremoz.com/2023/09/15/izler-ve-gizler-suryani-rahip-sabuncunun-buyukada-yillari-ozcan-gecer/
https://www.gazeteduvar.com.tr/peder-sabuncunun-oykusu- omru-bilgeligi-aramakla-seyahatlerde-gecti-haber-1520899