1867 yılının başında Claude Monet’nin modeli ve sevgilisi olan Camille Doncieux, ressama hamile kaldığını söyledi. Claude Monet bu habere sevinemedi bile. Onun ressamlık hayallerinden nefret eden ve kendisi gibi bir bakkal olmasını isteyen tutucu babasına bu haberi nasıl söyleyecekti? Sonunda cesaretini topladı ve açıldı, Camille ile evlenmek istediğini söyledi. Babası Claude Monet’ye eğer sanatçı çevresiyle düşüp kalkmayı sürdürürse ve o kızı derhal bırakmazsa artık kendisinden kuruş alamayacağını söyledi. Sinen 26 yaşındaki Claude Monet, Paris’e dönmeyerek Camille’i yüzüstü, beş parasız bıraktı ve halasının evinde yaşamaya başladı.

Ağustos ayında Camille oğulları Jean’ı doğurdu. Claude Monet oğlunu görmek için gizlice Paris’e tek odalı eve gitti, 10 gün kadar Camille’le kaldı ve sonra tekrar halasının yanına döndü. Yılın sonunda ise kimseye haber vermeden tekrar Paris’e gitti. Küçük Jean, Camille ve Monet birlikte sefalet içinde yaşamaya başladılar. Kiraları ödeyemedikleri için her yerden kovuldular ve sonunda küçük Jean bir yaşına gelmeden Camille ve Claude Monet yalnızca ressam arkadaşlarının hazır bulunduğu küçük bir törenle evlendiler. Düğünden sonra Camille’in ailesi açıkça -ve Claude’un babası ise gizli gizli- genç çifte aç kalmayacakları kadar bir yardımı yapmaya başladı. Yavaş yavaş da Claude Monet’nin resimleri satılmaya başlamıştı.

Camille çok uyumlu ve sevecen bir eşti. Monet resimlerinde hep eşi Camille’i model olarak kullanıyordu. Bu dönemdeki bütün resimlerde ve aşağıda paylaştığım “Camille Monet et un enfant au jardin” isimli tabloda ressamın Camille’e olan saygısı ve eşinin evlerine getirdiği dingin mutluluk adeta görülmektedir.

“Camille Monet et un enfant au jardin”

Ancak Camille ikinci çocuğuna hamileyken tedavisi olmayan kötü bir hastalığa yakalandığını ve öleceğini öğrendi. Çok ızdıraplı geçen bir süreden sonra 1879 yılında, henüz 32 yaşında, çocukları ve eşiyle yürek paralayıcı bir şekilde vedalaşarak öldü. Duygusal bir adam olan Monet, uyumlu ve neşeli Camille’ine çok bağlıydı. Eşi öldüğü gün onun yatağının yanında saatlerce konuşmadan oturdu ve ağladı. Sonra ölüye evlilik duvağını giydirdiler ve Camille ona son kez modellik yaptı. Claude Monet o gün aşağıda görülen meşhur “Camille sur son lit de mort” (Ölüm yatağında Camille) tablosunu yaptı. Daha sonra; “Eşimin ölü haline bakarken içime doğan renkleri kullandım” dedi.

“Camille sur son lit de mort” (Ölüm yatağında Camille)


Empresyonizm görüneni değil algılananı resmeder
Empresyonizmi -yani izlenimciliği- sizlere tarif etmek için ne yazık ki bu hüzünlü tabloyu kullanacağım. Bizler etrafımızdaki her şeyi olduğu gibi görmez ama zihnimizin derinliğinde o güne kadar oluşmuş ve kemikleşmiş yorumlarımız, anılarımız, duygularımız ve oluşmuş benliğimizle algılarız. Camille o gün ölüm yatağında hangi renkleri bürünmüştü bilmiyoruz ama onu çok seven yıkılmış eşi, onu kendi zihnindeki iç karartıcı renklerle algıladı ve ölümsüzleştirdi. Ressamın bu çok üzücü tabloda kullandığı gri, koyu mavi, sarı tonları zihninde hissettiği acı ve ümitsizliğin renkleriydiler. Resim Camille’in görünümünü değil Monet’nin acısını bize göstermektedir. Nitekim ondan önceki resimde Camille’i resmederken kullanılan renkler insana yaşama sevinci vermektedir. Empresyonizm görüneni değil algılananı resmeder.

Monet’lerin yakın arkadaşları Alice Hoschede, Camille’in son günlerinde eve ve çocuklara bakmak için 6 çocuğuyla birlikte Paris’e gelmişti. Alice’in eşi iflas etmiş ve ülkeden kaçmak zorunda kalmıştı. Çok kısa bir süre sonra eşleri birbiri arkasından ölünce Claude Monet ile Alice beraber yaşamaya başladılar. Duygusal olarak birbirlerine ihtiyaçları vardı. Hoschede’lerin kızı Blanche’la, Monet’lerin oğlu Jean arasında da ileride evliliğe kadar gidecek bir çocukluk aşkı gelişti. Claude Monet artık 8 çocuklu kocaman bir aileye bakmak zorundaydı. İşte o zaman yeni bir sanat simsarı Monet’nin tablolarını satmaya başladı. Claude Monet’nin tabloları bir anda Avrupa’da ve Amerika’da kapış kapış aranıyor oldular. 1890 yılında Claude Monet, Paris’e birkaç saat uzaklıkta Giverny’de büyük bahçeli bir evi alabildi. Ve dünya sanat tarihine, bugün bir müze olarak kabul edilen bir yeri ve dönemi kazandırdı.

Claude Monet yarattığı yemeklerin kitabını yazdı
Alice ve Claude Monet çocuklarla birlikte bizzat çalışarak büyük bahçede sebze yetiştirmek için bir bostan, tavuklar, ördekler, kazlar ve tavşanlar için büyük bir kümes yaptılar. Onlarca meyve ağacı ve çeşit çeşit çiçekler diktiler. Bahçenin içinden bir dere geçmekteydi. Evde 10 kişilik aile ile birlikte birkaç bahçıvan, aşçı, hizmetçiler yaşamaktaydı. Evin büyük mutfağında hemen her akşam Paris’ten ve dünyanın başka başka yerlerinden gelen sanatçılar, tablo almaya gelenler, devlet adamları, komşular, aile dostlarıyla birlikte kocaman bir sofrada yemek yeniyordu. Yemekten sonra sohbete kısa bir süre katılan Monet çok konuşmayı sevmez, uyumaya çekilir, masanın etrafında kalanlarsa saatler boyunca sohbet ederlerdi.

Claude Monet işte o evde yaşadığı 25 yıl boyunca bahçıvanlık, aşçılık yaptı. Yarattığı yemeklerin tariflerini yazdığı, bugün halen bir bestseller olan bir yemek kitabını yazdı. Ve Claude Monet, Empresyonizm tarihinde çığır açacak olan olağanüstü eserler yaptı. Sanatçı içindeki dinginliği ve mutluluğu tuvallere rengârenk yansıttı. “Ben bahçıvanlık, aşçılık ve ressamlıktan başka hiçbir şey yapamam ki!” diyordu. Ve sonra da ekliyordu “Ama bir kuşun şakıdığı gibi resim yaparım.” Gerçekten de Claude Monet’nin resimlerine baktığınızda kuşların sesini ruhunuzda duyarsınız. Aşağıdaki resim 1900 yılında Monet’nin içindeki huzuru ve mutluluğu yansıtmıyor mu? Emin olunuz ki, resim bahçenin kendisinden daha güzeldir.


Claude Monet 1926 yılında öldüğü zaman cenaze töreninde yakın dostu Başbakan Clemenceau tabutun üzerine örtülmüş olan siyah örtüyü, “Monet’ye siyah yakışmaz” diyerek çekip almıştır. Hemen bulup buluşturup tabutun üzerine çiçekli bir örtü koydular. Aynen çağdaşı ve diğer bir büyük Empresyonist olan Renoir’ın demiş olduğu gibi;

“Bir sabah, birimiz siyah boyasının bitmiş olduğunu görmüştü. İşte o sabah biz Empresyonistler doğmuş olduk.”

-------------------

Dünyada, doğada ve yaşamda hiçbir şey geometrik değildir. Tıpkı bizim algılarımız gibi hepsi kaotiktir. Her şeyi birikimimiz, ruh halimiz, derinliğimiz, anlayabildiklerimiz, sezebildiklerimizle ve geliştirdiğimiz ince zevkimizle birlikte kendi içimizde kavrarız. Empresyonizm’den keyif alabilenler; yaşadıklarını özgür zihinlerinin derinliklerinde kendi birikimleriyle birlikte süzebilenlerdir. Aslında hepimiz “olabildiğimiz kadar empresyonistiz”.

Yazı yazmanın heyecanıyla size olmayacak bir hayalimden bahsedip yazıyı sonlandıralım;

Birgün öte yana göçtüğümde, -eğer izin verilirse- Claude Monet’nin tablolarından oluşmuş olan bahçede Tagore’yi, Bashevis Singer’i ve Çetin Altan’ı buluşturacağım. Monet yemeğin hazır olduğunu haber verdikten sonra da onun Giverny’deki muhteşem mutfağında bütün bir gece sürecek olan bir akşam yemeğinde onlardan empresyonizmi dinleyeceğim. Sohbet konumuz onların yaşamları boyunca edindikleri “izlenimleri” olacak.

-------------------

Hay Allah!
Yazının başlığıyla ilgisiz bir yazı oldu. Size aslında Monet’nin yemek tariflerinden kendi yarattığı Sarımsak Çorbasının 6 kişi için tarifini yazacaktım;
Neyse;

Malzemeler
12 orta boy soyulmuş sarımsak
6 su bardağı kaynak suyu
Tuz ve taze çekilmiş karabiber
6 adet yumurta
1/3 su bardağı tuzlu tereyağı
2 su bardağı ekmek kıtırı
2/3 su bardağı doğranmış taze maydanoz

 

Çorbanın yapılışı
Sarımsak dişlerini 6 bardak kaynak suyla birlikte yumuşayana kadar pişirin, bu yaklaşık 15 dakika sürer. Sarımsak dişlerini tencereden alın, pürüzsüz bir macun haline gelinceye kadar ezin, sonra tekrar tencereye koyun, karıştırın ve biraz soğumaya bırakın.
Bir tavada iki yemek kaşığı tereyağını eritin ve ekmek parçalarını her tarafları eşit şekilde kızarıncaya kadar çevirerek soteleyin. Isıtılmış çorba kâsesine koyun.
Yumurtaları bir karıştırma kabına kırın, 1 bardak sarımsak sıvısını ekleyin, kesilmeyi önlemek için sürekli çırpın.
Yumurta karışımını sürekli karıştırarak tekrar tencereye dökün. Kalan iki yemek kaşığı tereyağını ekleyin. Çorbayı yavaşça tekrar ısıtın.
Sıcak çorbayı, ısıtılmış kâsedeki ekmeklerin üzerine dökün. Taze maydanozla süsleyip servis yapın.