Joseph Pulitzer; Macaristan’ın küçük bir köyünde Yahudi bir babanın en büyük oğlu olarak dünyaya geldi. En büyük hayali Avusturya Macaristan ordusunda asker olmaktı. ABD’de gazetecilik yaptı. Dahası modern gazeteciliğin ilkelerini icat etti ve çok ünlü bir gazete patronu oldu. Adını taşıyan ödül günümüzde önemini hala korumakta…

Amerika’ya yüzerek varan genç Macar göçmeni

Joseph Pulitzer, tahıl tüccarı Macar Yahudi’si bir babanın -Fülöp Pulitzer- ve Katolik Alman, koyu dindar bir annenin oğlu olarak, Macaristan’ın Mako adında küçük bir köyünde, 10 Nisan 1847 yılında dünyaya gelir. Yeni yetmeliğinde kendini ne anne ne de baba tarafına ait hisseder genç Joseph. “Ben mutlaka bir millete ait olacaksam, o kâşiflerin, habercilerin, fatihlerin milletidir. Onlar için dünya fethedilmesi gereken bir yerdir. Tek sorunları nereden başlayacaklarıdır” diyecektir ilerde…

“Ben mutlaka bir millete ait olacaksam, o kâşiflerin, habercilerin, fatihlerin milletidir. Onlar için dünya fethedilmesi gereken bir yerdir. Tek sorunları nereden başlayacaklarıdır.”

Gençliğinde savaşçı bir ruha sahip olmamasına rağmen en büyük hayali asker olmaktır. Zira yaşadığı dönemde, parasız bir genç için uzaklara gitmenin en iyi yolunun asker olmaktan geçtiğini bilir. Dolayısıyla, Avrupa orduları kendisini fazla genç bulup kabul etmeyince, gidip, o aralar İç Savaş’la çalkalanmakta olan ABD’nin Birlik Ordusuna yazılır. Zira Amerika’dan gelen ‘toplayıcılar’ Birlik Ordusuna asker arayışı içinde Avrupa’yı gezmektedirler. Joseph ile onların birbirlerini bulması fazla uzun sürmemiştir. Yeni Dünya’ya yolculuk yapmakta olan bir gemiye biner. Ancak o geminin Boston’a yanaşmasını bekleme sabrını gösteremeden, kısa bir mesafeden kendini denize atar ve sahile kadar yüzer. Kendisine ilerde neden böyle davrandığı sorulduğunda, “Lincoln hükümetinin vaat etmiş olduğu 300 doları ‘toplayıcı’ma bırakmaktansa, cebime indirebilmek için” diye bir açıklama getirir.

Pulitzer New York’a vardığında yıl 1864’dür. Şansına, İç Savaş, orduya katılmasından kısa bir süre sonra son bulur.

Pek çok işte çalışır

Ordudan ayrıldığında, New-York’ta tutunamayacağını anlayan Pulitzer, Missouri bölgesinde Saint Louis kentine yerleşir. Sırasıyla katırcı, liman işçisi, arabacı, teslimatçı, tezgâhtar olur… Hatta garsonluk da yapar. Ancak bu son işten, saygısız bulduğu bir müşterinin başından aşağı soslu bir yemeği döktüğü için, anında kovulur. Daha sonraları noterliğe soyunur. Ancak noterlik bürosu hep boş kalır. Zira Joseph Macarcanın yanı sıra Almanca ve Fransızca dillerinde eğitim almıştır ve İngilizcede hala zorlanmaktadır. . .

Ender boş zamanlarını geçireceği sığınak, Mercantile Library adında bir kitapevidir. Kendisi gibi Macar asıllı sahibiyle kısa zamanda samimi dost olur. Kitapevi artık ikinci adresidir. Hangi işte çalışıyor olursa olsun, yemek molasını bir elmayla geçiştirip orada kitap okumaya kullanır. Keza akşam, elindeki kitabı ancak uykuya daldığında bırakır.     

Bu sayede Pulitzer yeni ülkesinin ekonomisini, siyasi durumunu, tarihini, örf ve adetlerini adeta hatmeder.

Genç muhabirin lakabı “Yahudi Joey”

Upuzun boyu ve zayıflığıyla adeta fasulye sırığını andıran Joseph, Saint Louis şehrinde, okuma tutkusu, çalışkanlığı, satrançtaki ustalığı ve Orta Avrupa’ya has nezaketiyle giderek dikkat çekmeye başlar. Lakabı Yahudi Joey” olur.   

Ve… Bir tesadüf eseri ilerde hayatının en büyük tutkusu olacak gazeteciliğe adım atar. Düzenli okuduğu, gelip geçici işlerini, ilanları sayesinde bulduğu, ‘Westliche Post’ başlıklı Almanca gazetenin sahipleri, haberleri ‘çarpıcı’ şekilde aktaracak bir muhabir aramaktadırlar. Joseph bu muhabirliği bir ek iş olarak yapmaya başladığında, 21 yaşındadır. Bir haberi yazış tarzı beğenilince Missouri bölgesinin parlamento oturumunu izlemeye yollanır ve çok başarılı bir röportaj gerçekleştirir.

Dönemin ‘yozlaşmış ve şiddet dolu’ Amerika’sında, skandal niteliği taşıyan haberler boldur! Genç Joseph bunların borazanlığını yapa yapa, kısa zamanda şehrin ünlü simaları arasında yerini alır.

“Kısa bir süre içinde yeni muhabir her işe koşmaya başlar, her konuda fikir yürütür, bütün makaleleri kendi düzeltir, sürekli yeni röportaj konuları önerir… Günde 16 saate kadar şevkle çalışabilirdi. Şehirde herhangi bir olay vuku buldu mu hemen o dakika dağınık saçları, sırtında cadı pelerini gibi dalgalanan uzun siyah paltosuyla belirirdi…” diye anlatır bir meslektaşı

Yahudi Joey çalışma tarzıyla ve olayları gün ışığına çıkarma yöntemiyle anasının karnından muhabir doğmuş biridir genel kanıya göre.      

Gazete sahibi olur…

Politikaya da merak duyar. Hatta Cumhuriyetçilerin milletvekilliğine seçilir, fakat kısa sürede bu uğraşıyı bırakıp tek tutkusu gazeteciliğe döner ve başarıdan başarıya koşar. İflas halinde olan ‘St. Louis Dispatch’ gazetesini satın alır, bir süre sonra ‘The Post’ adında bir başka gazete ile birleşerek ‘The St. Louis Post-Dispatch’ gazetesini kurar ve nihayet patron olur…

 “The Post-Dispatch, herhangi bir partinin değil, halkın hizmetinde bulunacaktır” diye yazar yeni gazetenin ilk başyazısında. “Yönetimi desteklemek için değil, onu eleştirmek için var olacaktır. Sahtekârlar ve dolandırıcılara karşı çetin bir mücadele yürütecektir.”

The Post-Dispatch, herhangi bir partinin değil, halkın hizmetinde bulunacaktır. Yönetimi desteklemek için değil, onu eleştirmek için var olacaktır. Sahtekârlar ve dolandırıcılara karşı çetin bir mücadele yürütecektir.”

Bu sözler, bu tutum, skandal basın kavramının doğuşuna yol açmaktadır. Gazetenin satışı kısa sürede tavan yapar. Okuru ilgilendirebilecek her konuya el atılır. Rüşvet, gizli kumarhaneler, vergi kaçakçılığı… Pulitzer politika ve mafya ortamlarını o denli çok kurcalar ki gazetesinin büroları birkaç kez silahlı baskına uğrar. Fakat hiçbir şey genç Pulitzer’i yıldırmaz. Ona göre basının başlıca işlevi ve de varoluş nedeni, toplumda olup bitenleri okura eksiksiz ve yalansız aktarmaktır.

“Temel ilke: DOĞRULUK, DOĞRULUK, DOĞRULUK”

Pulitzer 36 yaşına geldiğinde Kate adında, iyi bir aile kızıyla evlenmiş, dört çocuk babası olmuş ve hatırı sayılır bir servet başındadır. Ancak sağlığı çok yıpranmıştır. Özellikle akciğer ve göz sorunlarıyla mücadele eder, ancak hasta olduğunu kabul etmez. Ona göre bu rahatsızlıklar kâh yetersiz ışıktan, kâh çok küçük yazı karakterlerinden kâh şehrin nem yüklü havasından kaynaklanır… Doktorlar onu aşırı yorgun bulup uzun bir Avrupa yolculuğuna çıkmasını önerirler. Pulitzer bu yolculuğun dönüşünde New York’a uğrar. New York basını o dönemde kaynayan bir kazandır. Onlarca dilde çıkan onlarca gazete, her ülkeden göçmenler tarafından, peynir ekmek gibi satın alınmaktadır. ‘The World and Courier and Enquirer’ adında dinsel nitelikli bir gazete dikkatini çeker. Onu satın alıp The World, adını New York World yapar. Muhabirlerinden de ilk iş olarak New York şehrinin en yoksul semti olan Bowery’yı dolaşmalarını, orada yaşayan insanlarla röportaj yapmalarını ister. Bu yeni gazete için de yayın çizgisi değişmeyecektir: “Amacımız ucuz, akıllı, demokrasi idealini yücelten, parasal güçlerin değil de insanların hizmetinde olan bir gazete yapmak!”

“Amacımız ucuz, akıllı, demokrasi idealini yücelten, parasal güçlerin değil de insanların hizmetinde olan bir gazete yapmak!”

Bu çizgiye yeni bir unsur eklenir, o da araştırmacı gazeteciliktir. “Araştırmanız, ne kadar riskliyse, ne kadar tehlikeli bir konuya değiniyorsanız, okura sunduğunuz bilgiler o derece güvenilir olmalı; doğru olup olmadıklarını, defalarca kontrol etmelisiniz” diye tekrarlayıp durur çalışanlarına.

“Araştırmanız, anketiniz ne kadar riskliyse, ne kadar tehlikeli bir konuya değiniyorsanız, okura sunduğunuz bilgiler o derece güvenilir olmalı; doğru olup olmadıklarını, defalarca kontrol etmelisiniz.”

Bu ilkeyi çalışanlarına hatırlatmak amacıyla World’un bürolarının duvarlarına, “DOĞRULUK, DOĞRULUK, DOĞRULUK” kelimesinin yazılı olduğu panolar yerleştirir.

Ancak Pulitzer’in bir başka takıntısı vardır: Mümkün olduğunca çok okura hitap edebilmek. Tabir-i caizse, “Çok satmak!”

“Çok satmak!” için yeni başlıklar…

Çok satmak için, okura haberleri en iyi şekilde aktarmak yeterli değildir. Onu ayrıca oyalamak, pratik bilgiler edinmesini sağlamak gereklidir. Kendisine bilgi dolu, düzeyli, birikimli ama sıkıcı yazılar getirildiğinde elinin tersiyle iter, “Boş koltuklar karşısında konferans vermenin ne anlamı var!” der. Bu mantıkla bir yandan sansasyon haberler basıp polis anketlerine ve sosyete haberlerine yer verirken öte yandan da ‘kadınlar’, ‘işe yarayan bilgiler’ ‘sağlık’ gibi başlıklar taşıyan sayfalar açar ve böylece Amerikan gazeteciliğinde bir kez daha bir ilke imza atmış olur…

Ona göre bir gazete önce fark edilmeli, sonra satın alınmalı ve neticesinde okunmalıdır. Görsele de geniş yer tanır.       

Bir ilk daha başlatıp gençler için çizgi romanlar yayınlar. Çizgi romanlı bu gazetelere sarı basın adı verilir. Zira çizgi romanların sarı baskısı yan sayfaları da sarıya boyamaktadır.     

Ancak Pulitzer’i, okuru kendine çekme için her şeyi göze alan bir medya patronu olarak görmek yanlış olur. Kendisi, kamuya hizmet niteliğinde büyük toplumsal anketlerin de öncüsüdür: Hapishaneler, kumarhaneler, içki bağımlılığı, çocuk ölümleri vs… gibi hassas konularda araştırmalar yaptırıp yayınlatır.

Çeşitli kampanyalar da başlatır: Örneğin Özgürlük Heykelinin kaidesi için para toplar. New York’un, Özgürlük Heykelini kısmen Pulitzer’e borçlu olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Dünyanın her bir ucuna muhabir yollamakla uluslararası olaylara o zamana kadar görülmemiş boyutlar kazandırır.

Biner kişiye yakın çalıştıran World ve Post-Dispach’te ekiplerini durmadan yeniler. Dolayısıyla, herkes işini her an kaybedebileceği korkusuyla diken üstünde çalışır.

Politikaya da girer…

Politikaya da girer o dönemde. Amacı, medya patronu olarak ulusal arenada etkisini ve gücünü sınamaktır.

1884 yılındaki Başkan seçiminde kazanma şansları zayıf, Demokratların adayı Glover Cleveland’ı destekler. Onun seçimleri kıl payıyla kazanmasında World gazetesinin payı çok büyüktür.

Böylece, Yahudi Joey henüz 37 yaşındayken, bir ABD Başkanını nerdeyse ‘seçtirmiş’ olmakla övünebilir.

Yahudi Joey henüz 37 yaşındayken, bir ABD Başkanını nerdeyse ‘seçtirmiş’ olmakla övünebilir.

Ödenen bedel: Karanlık yıllar

Ancak Pulitzer’in müthiş başarısının bedeli çok ağırdır. Henüz 43 yaşında görme engelli olur. Artık hayatının sonuna kadar görüşü, şimşeklerle bölünen belli belirsiz şekillerden, gölgelerden oluşacaktır. Gazetelerinin yönetimi konusunda gereken tüm önlemleri derhal alır. Kendini emekliye ayırdığını bildirip World’un başına sürekli kontrol ettiği bir yönetim kurulu getirir. Yeni ekipler her zamanki gibi düzenli yenilenir. Kontrolü asla elden bırakmaz. Kırıcı, bazen de alay dolu notları her sabah toplantılarda çalışanları korkudan titretir. Talepleri her zamankinden de çoktur.

Bu çılgın iş temposunun Pulitzer’e ödettirdiği bedel sadece sağlık konusunda değildir… Aile ilişkileri tam bir fiyaskodur. Zira oğulları, tembel ve işe yaramazdır, en sevdiği çocuğu kızı Lucille’i genç yaşta kaybedince de karısı onu terk eder.

Sağlık ve ailevi sorunlarından başka sorunlarla uğraşmak zorundadır sürekli olarak. San Francisco’nun efsanevi gündelik gazetesi The Observer’in başındaki adam, en büyük rakibi haline gelir. İki büyük medya patronu birçok alanda birbirleriyle çatışırlar. Çok yıpransa da hep kazanan yine Pulitzer’dir.

1911’de Charleston yakınlarında son üç yılının büyük bir bölümünü geçirdiği Liberty adlı özel yatında bir kalp krizi sonucunda, altmış yedi yaşında hayata veda eder.

PULİTZER ÖDÜLÜ

Her yıl Columbia Üniversitesi (New York) tarafından gazetecilik, edebiyat ve müzik gibi alanlarda 21 kategoride verilen Pulitzer Ödülü, Amerika’nın en büyük ve prestijli ödülü olarak kabul edilmektedir. Joseph Pulitzer tarafından kurulan ve ilk olarak 4 Haziran 1917’de verilen ödül, günümüzde artık Nisan ayında açıklanmaktadır.