Dünya mükemmel olmadığı için sanat vardır."
Andrei Tarkovsky

Yönetmen Ingmar Bergman bir keresinde, “Bana göre Tarkovsky hepimizin en büyüğüdür” demiş, onu “Hayatı bir yansıma, hayatı bir rüya olarak yakaladığı için filmin doğasına sadık yeni bir dil icat eden kişi,” olarak tanımlamıştı.

Oğlu, Tarkovsky’den bahsederken, “Babamla birlikteyken hayat çok ilginçti. Beraber olduğumuz kısa süre içinde bana kapılarını açtığı dünya, beni birkaç yaşam ileri götürdü. Sadece beni değil, tüm ailemizi kişiliğiyle doldurdu. Akşamları toplandığımızda, onu sonsuza kadar dinleyebilirdik” demişti.

Dahi yönetmenin fotoğrafçılığı
4 Nisan 1932’de Zavrazhye’de doğan ve sinema tarihinin dahi yönetmenlerinden biri olarak kabul edilen, Cannes’da iki kez Grand Prix Jüri Özel Ödülü, Venedik’te “Ivan’ın Çocukluğu” ile Altın Aslan, vefatından sonra ise Sovyetler Birliği’nin prestijli Lenin Ödülü’ne layık görülen Andrei Tarkovsky’nin filmlerinde hatıralar, rüyalar ve ruhsal dünya, ince ve sihirli bir estetik anlayış ile harmanlanmıştır. Ünlü yönetmenin fotoğrafçılığı ise daha az bilinir. Her biri film karesi tadında ve güçlü duygusal yoğunluktaki bu kareler beni derinden etkilediği için, beraberce bu güçlü görselliğe bakalım istedim.

Tarkovsky, yönetmen arkadaşı Michelangelo Antonioni’den 1977’de bir Polaroid makine alır ve ölümüne kadar geçen 12 sene boyunca fotoğraf çeker; 200’den fazla fotoğraftan oluşan koleksiyonun 60 tanesi Thames & Hudson tarafından “Instant Light: Tarkovsky Polaroids” adlı kitapta yayımlanır.



Tarkovsky’nin sakin, acele etmeyen filmleri
“Fikrinizi asla izleyiciye aktarmaya çalışmayın, bu nankör ve anlamsız bir görev. Onlara hayatı gösterin ve bunu değerlendirmenin ve takdir etmenin yollarını kendi içlerinde bulacaklar” diyen yönetmen, filmlerinde yaşamın güzelliğini ve gizemini araştıran uzun çekimleri ve yavaş sahneleri tercih etmişti. Çevresindeki dünya ile ilgili duygularını şiirsel bir yolla ifade ediyordu. Tarkovsky’nin sakin, acele etmeyen filmleri hafıza, çocukluk ve hayaller gibi temalarla ilgileniyordu. O, zamanın ve ritmin ustası olarak “film imajının, baskın, her şeye gücü yeten bir faktör” olduğuna inanıyordu. Aynı zamanda günlük yaşam olaylarının, ekranda tanık olabileceğimizden çok daha gizemli olduğunu, hayatımızda sadece bir gün boyunca gerçekleşen olayları adım adım hatırlayarak ekrana yansıtmanın, kendi filmlerinden yüz kat daha gizemli olacağını düşünüyordu.

“Sanatçı olmak sadece bir şeyler öğrenmek, profesyonel teknik ve yöntemler edinmek anlamına gelmez. Gerçekten de birinin dediği gibi, iyi yazmak için dilbilgisini unutmak gerekir,” diye düşünen sanatçı basit ve manipüle edilemeyen bir makine olan Polaroid ile filmlerindeki kadar hareketsiz, sessiz, sakin kareleri, derin gölgeleri ve parıldayan güneş ışığını, Rusya ve İtalya manzaralarını, karısı, oğlu ve köpeğiyle yakaladığı samimi anları fotoğraflamıştı.


Polaroid çekimleri
Yönetmenin senaristi olarak çalışan ve “Instant Light” kitabının yazarı Tonino Guerra, Tarkovsky’nin, sık sık zamanın nasıl uçtuğunu yansıtmak istediğini ve bu hızlı Polaroid çekimler sayesinde onu durdurmanın, bir şeyleri son kez görmenin melankolisini ve bu imgelerin bizde bıraktığı gizemli şiirsel özü yakalamak isteğini anlatır.

Aslında, Ansel Adams ve Andy Warhol gibi profesyonel fotoğrafçılar da Polaroid resimleri çalışmalarda kullanmışlar, kendine özgü görüntü kalitesini, güzel sanatlar fotoğrafçılığı için bir araç olarak düşünmüşlerdi. Tarkovsky için ise bu durum farklıydı; önceleri fotoğraflarını çalışmalarına dahil etme niyetinde görünmüyordu. Onun çektiği fotoğraflar, çerçeveleme ve aydınlatma ustası bir görüntü yönetmeninin bakış açısını yansıtıyor, kompozisyonlar resimsel estetiği yansıyordu. Bu şekilleriyle de Tarkovsky’nin belgesel anlamın ötesinde, estetik duyarlılığı ile ilgili çok şey ortaya koyuyorlardı. Tarkovsky zaten filmlerinde de sinematografik saflığa son derece önem vermişti.

“Sanat nedir?” diye soran Tarkovsky, “Bir aşk ilanı gibi: birbirimize bağımlılığımızın bilinci. İtiraf. Yaşamın gerçek anlamını daha az yansıtmayan bilinçsiz bir eylem - sevgi ve fedakârlık” diye cevap veriyordu.

Tüm bu fotoğraflar, yönetmenin Sovyetler Birliği’ndeki son aylarında ve İtalya’da “Nostalgia” filmi için araştırmalar yaptığı sırada çekilmişti; tıpkı filmlerinde olduğu gibi fotoğraflarında da doğayı ve bireyleri odağına alıyordu. Tarkovsky, sinema estetiği üzerine kaleme aldığı “Mühürlenmiş Zaman” kitabında “İmge, hakikatin suretidir” demişti, “Körlüğümüzden zaman bulup ufacık bir parıltısını yakalayabildiğimiz hakikatin sureti…” Yönetmenin görevini ise hayatı tüm hareketleri, çelişkileri, dinamikleri ve çekişmeleriyle yeniden yaratmak; gerçekliğin her zerresini açığa çıkarmaktı.

Dahi yönetmen, tüm görüşlerini ve kendi estetik anlayışını bu makine ile yansıtmayı başardı; her bir kare, onun filmlerinde gördüğümüz ve deneyimlediğimiz sahnelerine özgü zengin, düşünceli, ağırbaşlı ve sonbahar tonlarına sahip güçlü ve canlı imgeler ortaya çıkardı.

Andrei Tarkovsky’nin 1979-1983 yılları arasında çektiği 200’ü aşkın fotoğraftan 33 adeti Moskova’nın hemen dışındaki Myasnoe’deki kır evinin içinde ve çevresinde, diğerleri “Nostalgia” hazırlıkları sırasında İtalya’da çekilmişti.



Fotoğraflardaki armoni bir melankoli olarak karşımıza çıkıyor
Rusya’da çekilen karelerde coğrafyanın pastoral ve temiz havasını hissedebiliyor; yönetmenin eşi Larisa, oğlu Andrei ve köpekleri Dakus’u görüyoruz. Bu fotoğraflardaki armoni aynı zamanda bir melankoli olarak karşımıza çıkıyor: bir şeyi son kez görmenin melankolisi... Gerçekten de bir kâhin gibi Tarkovsky, İtalya’ya gitmeden kısa bir süre önce bu fotoğrafları çekmiş ve bir daha Rusya’ya geri dönmemişti. Oğlunu sadece dört yıl sonra Paris’teki ölüm döşeğinde görecekti. Bu fotoğraflarda, Tarkovsky’nin samimiyeti mahrem ve dramatik, her bir kare pitoresk bir anlamda da travmatikti. Polaroid kameranın, resmi hemen kullanılabilir hale getirmesi, anın akışını yoğunlaştırılmış bir gerçeklik katına dönüştürmesi, kamerasını kullanırken fotoğrafçının görüşünün, imge ortaya çıktıktan sonra çerçevelemesi, gerçekliğin hareketli cisimleri ile sabit hareketsiz görüntü arasında bölünmesi; Tarkovsky’nin Polaroid kameraya olan yoğun ilgisinin konu başlıklarından bazılarıydı…

Duygusal olarak bakarsak bu karelere, hem dünyada hem görüntüde varlığın eş zamanlaması, aslında koşullu bir zamansallığın, yani uçan giden zamanın ve bu anlamıyla da ölümün teyidiydi. Hayat ölümü içerir ancak fotoğraf ölümü ret eder. Murathan Mungan’ın, “Nasıl da kayıtsız gülüyorsun hayata / Öldüğünden haberi yok fotoğraflarının” dizlerindeki gibi.

Estetik olarak bakarsak, Tarkovsky’nin Polaroidlerinden, filmlerinde görüntülerini nasıl oluşturduğunu anlayabilir hatta yönetmenin hareketsiz fotoğrafta belki de kendini ifade etmek için daha geniş bir alan bulduğunu düşünebiliriz. Boris Groys’un görüşüne göre, Myasnoe’den gelen Polaroid serisinde, 19. yüzyıl romantizminin estetiğine atıfta bulunan Tarkovsky, yepyeni bir gerçekliği yeniden yaratmaya çalışması içinde olduğundan, bu sefer gerçekliği ölümsüzleştirme arzusu ile çok da ilgili değildi. Yine Groys’e göre Tarkovsky, yalnızca Devrim’den önceki kırsal Rusya’yı görsel olarak restore etmeye çalışmakla kalmıyor, aynı zamanda bu nostaljik geçmişi yalnızca Polaroid resimlerin içinde var olan mutlak, estetik bir alana yansıtıyor ve Caspar David Friedrich gibi Alman romantik manzara ressamlarıyla açık bir bağlantı arıyordu. Mistik ve yoğun pastoral bir ortamı sis, batan güneş ve sabahın çok erken saatlerinde yakalıyordu.



Yönetmenin İtalya’da çektiği Polaroidlere bakmadan önce, muhakkak Rus sanatçılar için 80’li senelerin, Perestroyka ile büyük bir değişim ve açılım yarattığını hatırlamamız gerekir. Batıya göç de bu değişikliklerden biriydi. Bu ortamda, Tarkovsky de Batı Avrupa’da çektiği ilk filmi “Nostalgia”yı yapmak için bir İtalyan-Sovyet ortak yapımı kurmayı başarsa da pek çok kişiden de eleştiri aldı. Sanatçı, bir İtalyan gazetesine verdiği röportajda kendini derin ve düşündüren noktalar ile şöyle aktarır:

“Film, kendimde derinden kök salmış ve Sovyetler Birliği’nden ayrılmadan önce hiç bu kadar güçlü hissetmediğim bir duyguyu ifade ediyor. Biz Ruslar için nostalji, siz İtalyanlar için olduğu kadar kaygısız, olumlu bir duygu değil, bir tür ölümcül hastalık, başkalarının çektiği acılar kadar yoksunluk, kayıp veya ayrılıkla o kadar da bağlantılı olmayan derin bir şefkattir. Duygusal bir bağ yoluyla sizi onlara yaklaştırır. Bu, ruhun gücünü, kişinin çalışma kapasitesini ve yaşamdaki zevkini yitirten bir hastalıktır.”

Tarkovsky İtalya’da makinesini 1980 ile 1983 yılları arasında yapacağı film için yani profesyonel bir amaç için eline aldı ve Myasnoe’nin tertemiz kırsalının aksine İtalya’da harap mimariyi, kalıntılara ve tarihî mezarlıkları konu aldı. Harabeler Tarkovsky’nin daha önceki filmlerinde yer almıştı. Tarkovsky’nin harabeleri kullanması, duygusal bir tarihsellik deneyimi yaratarak – tarih ve coğrafya arasında insani, duygusal bir bağ kurardı.

Şiirsel sinemasını ve rüya gibi fotoğraflarını bıraktı
Tarkovsky’nin tutku ile bağlı olduğu kamerasından bizlere, bakmak ile görmek arasındaki derin farkı anlatan toplam 256 kare kaldı. Bu kareler oğlu tarafından 29 ayrı lota bölünerek 2016 senesinde açık arttırmaya çıkarıldı ve beklenen tahmini satış rakamı 500.000 pound olarak açıklandı.


Tarkovsky 54 yaşında vefat etti ve Paris’te Sainte Geneviève Mezarlığı’na defnedildi. Heykeltıraş Ernst Neizvestny tarafından yapılan anıtta Rusça olarak, “Meleği Gören Adama” yazıldı.

“Güzel, gerçeğin peşinde koşmayanlardan kendini gizler,” diyen yönetmen insanlığa miras olarak şiirsel sinemasını ve hem yüreğe hem belleğe dokunan rüya gibi fotoğraflarını bıraktı, çünkü onun için şiir dünyanın farkındalığı, gerçeklikle ilişki kurmanın özel bir yoluydu.

Kaynakça
7 Polaroids and Inspiring Quotes by Andrei Tarkovsky, Domestika
The Polaroids of Andrei Tarkovsky: The Mystery of Everyday Life, Gwarlingo
Andrei Tarkovsky’s Polaroids, Tish Wrigley
Visual Romanticism as a Subversive Affect, Gawan Fagard
Andrei Tarkovsky’nin Objektifinden Bir Rüyayı Andıran 15 Etkileyici Polaroid Fotoğraf, Müge Bal
Andrei Tarkovsky’nin Polaroid Fotoğrafları, Cüneyt Bender