Haber fotoğrafı: Bilişsel tutarlılığı sağlayamadıklarında, insanlar uyumsuzluğu baskılayacak yollar aramaya girişiyor.

Uzay Yolu
dizisinin sıkı takipçisi olarak Leonard Nimoy’un canlandırdığı Mr. Spock’ın fanıydım. Atılgan’ın yarı Volkanlı bilim subayı olaylara mantıkla yaklaşıyor, ‘cool’ halini hiç bozmuyordu. Anladığım şuydu; sorunlar en temiz şekilde akıl ve mantıkla halledilebilirdi. İşlerin gerçek hayatta böyle mükemmel yürümediğini büyüyünce anladık. Yine de bu kadarını kim tahmin edebilirdi? Post truth’çular, komplo teorisyenleri, düz dünyacılarla baş başa kaldığımız günümüzde Mr. Spock ortaya çıksa, yarı dünyalı tarafı devreye girer, ağzını fena bozardı herhalde…


Mr. Spock - Uzay Yolu

“Farklı fikir ve mizaçları sıkı bir bağla birleştirme konusunda hiçbir şey hakikat kadar güçlü olamaz” demiş Spinoza… Ama olgu değil algı peşinde koşanlar, kendilerince gerçek diye bellediklerini bile her gün güncelleyip nesnel gerçeklere kulak tıkarken, Spinoza’nın bahsettiği bağ nasıl kurulacak? Önce kendimizden başlayarak belki…

1950’lerde Seekers diye bir UFO tarikatı, büyük bir sel felaketinin dünyanın sonunu getireceğine kafayı takmıştı. Liderleri Martin, astral boyutta yaşayan merhum babasının kendisine mesaj yazdırdığı iddiasındaydı. Mesaja bakılırsa, Clarion ve Cerus gezegenlerinde yaşayan “muhafızlar” adlı ruhsal varlıklar, onları uzay gemilerine alıp felaketten kurtaracaktı. Bertha Blatsky takma adlı başka bir grup üyesi de uzaylılardan mesaj almaktaydı. Martin ve Blatsky, birbirlerini teyit ediyor, böylece inandırıcılıklarını artırıyorlardı. Üyeler onlara inanmayanlarla ilişkiyi kesmiş, bazıları işlerinden istifa etmiş, bazıları kovulmuştu. Kıyamet koptuğunda ihtiyaç kalmayacak diye mallarını satmışlar, kurtarıcı yolu gözler olmuşlardı.


Seekers tarikatı

Birgün gruptan Bayan Keech, uzaydan telefonla arayan Kaptan Video’nun 16:00’da arka bahçeye ineceği haberini duyurdu. İnsanlar -her nedense- üzerlerindeki metal nesneleri çıkarıp 17:30’a kadar beklediler. Uçan daire ortada yoktu, bunun tatbikat olduğu kanaatine vardılar. Bayan Keech, uçan dairenin gece 1:30’da geleceğine dair başka bir mesaj aldı. Grup 3:30’a kadar bekledikten sonra mecbur dağıldı.

Birgün yine bir mesajla harekete geçen grup, tekrardan metal eşyalarını çıkarıp -tutarlılar bir bakıma- beklemeye başladı. Gün döndü, ziyaretçi hâlâ gelmemişti. Ağlamaya başlayan Keech, otomatik yazma yöntemiyle bir başka mesaj aldı: “Bütün gece oturan küçük grup, o kadar çok ışık yaydı ki, Tanrı dünyayı kurtardı.” Öyle ya da böyle, “başarmışlardı”. Ama herkes o kadar iyimser değildi. Grupla bağları gevşek üyeler, kendilerini aptal gibi hissedip kültü terk etmeye başlarken, inançlı üyeler gruba daha sıkı bağlandılar. Olay büyüdü, basın geldi, protestolar yapıldı, Bayan Keech ve diğer kült lideri Dr. Armstrong (Charles Laughead) hakkında tutuklama emri çıkarıldı.

Bilişsel uyumsuzluk teorisi
“Bilişsel uyumsuzluk, “bilişsel kopukluk”, “bilişsel çelişki”, İngilizcesi “cognitive dissonance”… Bu teorinin sahibi Amerikalı Sosyal Psikolog Leon Festinger, başlangıçta insanların içsel tutarlılığa ulaşma çabalarına odaklanmış. Tutarlı bireyler ilginç vakalar sayılmadığından mıdır nedir, yönünü değiştirmiş. Tutarlılık çabasının altında yatan mekanizmayı mercek altına almış.


Sosyal Psikolog Leon Festinger


Festinger, bu iş için arkadaşlarıyla birlikte Seekers tarikatına sızmış; amacı üyelerin kehanet gerçekleşmediğinde nasıl tepki vereceklerini gözlemlemekmiş; teorisini 1957 yılında yayınladığı A Theory of Cognitive Dissonance kitabıyla dünyaya tanıtmış.

Festinger hipotezini iki temel üzerine oturtuyor: Çelişki yaşayıp psikolojik olarak rahatsızlık duyan kişi, kendi içinde uyum sağlama arayışına giriyor; eğer durum aşikârsa çelişkiyi kanıtlayan bilgi ve durumlardan kaçıyor. Bilişsel uyumsuzluk teorisi, sosyal psikoloji tarihinin önemli ve etkili teorilerinden biri; tüketici veya seçmen davranışı dâhil geniş bir uygulama alanına sahip.

Festinger’e göre, görüşler de bilgidir, birey “kendince doğru” olanı söyler-yapar, dolayısıyla psikolojik olarak görüş, inanç, değer veya tutumlar da bilgiden farklı değildir. Karardan önceki tutarsızlık, sonrasında uyumsuzluk yaratır, kararı rasyonalize etme eğilimi artar. Karara bağlanmışlık düzeyi de uyumsuzluğun boyutunu belirler. Ortak kararlarda sorumluluk almayıp karşı tarafı suçlamak ve “unutarak” rahatsız eden anılardan kurtulmak, uyumsuzluk azaltma stratejileri arasındadır.

Bilişsel çelişkiyi herkes aynı derecede yaşamayabilir, çoğu vaka kendi kendine çözülür, bazıları tutarsızlığa karşı tolerans geliştirebilir. İlk anda karıştırılsa da ikiyüzlülük, bilişsel çelişkiden farklı olarak gönüllü bir davranıştır ve kişide rahatsızlık oluşturmaz.


Sağlıklı beslenme
ve egzersizin faydalarını bilse de birçok insan harekete geçmeyi erteler

Pratik
Sigara içiyorsunuz ve arkadaşlarınız bırakmanız için baskı yapıyor; ya bağrınıza taş basıp bırakacak ya da zararları inkâr ederek sigaranın, kimi durumlarda yararlı olabileceğini iddia edeceksiniz. Arkadaşların gönderdiği kararmış akciğer görsellerine bakmayacaksınız. İyi bir ebeveyn, mükemmel bir beyaz yakalı olma yolunda harcadığınız çaba karşılığında azıcık rahatlamayı size çok görmelerine isyan edeceksiniz.

Mantıksal ve kültürel değerlere uyumsuzluk, bireysel yargıların genel yargılarla çelişmesi, mevcut durumun geçmiş tecrübelerle ters düşmesi en çok görülen uyumsuzluk nedenleri… Bilişsel uyumsuzluk, herkesin deneyimleyebileceği bir olay. Irkçılık, cinsiyetçilik ve dinî değerlerle ilgili inançlara ters düşen yeni bilgiler, özellikle gerginliğe neden olabiliyor; çünkü inançlar hiç sorgulanmadan davranışlara yansıyor.

Dünyayı ve olayları inanç ve değerler üzerinden algılayıp yorumladığımız için, yeni durumlara direnç gösteriyoruz. Değişime direnenler benzerlerinin peşine düşüyor, karşı tarafı ikna etmeye çalışıyor. Sarıldığımız inanca ödediğimiz bedel ne kadar ağırsa, ortaya çıkan durumu reddetme, yalanlama ve değiştirme çabaları o denli güçlü oluyor.

Siyaset ve spor, kör taraftarlığın en yoğun yaşandığı alanlar. Bir partiye veya takıma gönül vermek akıl ve mantıkla değil, duygularla ilgili bir seçim. Bu nedenle zihinsel çelişkileri ortadan kaldıracak her tür anlamsız gerekçeyi bağırarak sık sık tekrar etmek, insanların kendilerine duydukları inancı pekiştiriyor. Gerçekler ne olursa olsun, taraftarlar fikirlerini değiştirmeye yanaşmıyor; “yenilme” ve “yanılma” sözlüklerinde yok.


İkiyüzlüler insanların güvenlerini suiistimal ederken suçluluk hissetmezler

Pembe yalanlar
İnsanlar önemli konularda kimlikleriyle karar veriyor. Kimlik sadece ırk, milliyet, din ile sınırlı değil; iyi anne-baba, taraftarlık, çağdaş insan kimliği de karar süreçlerinde belirleyici. Bu nedenle insanda kimliğinin ihlal edildiği duygusu bırakan değişimler, akıl-mantık dışı her tür mekanizmayla reddediliyor.

İkileme düşmeyen yok ve inançlarla çelişen şeyler yapmak kimileri için daha acı verici. Dürüstlüğü önemseyenler gerçekleri saklamak, küçük yalanlar söylemek durumunda kaldıklarında bilişsel çelişki yaşayabiliyor. Mesela vegansınız ama cildinizi yumuşatan kreminizden vaz geçmek istemiyorsunuz, vicdanınızın sesini kısıp arkadaşlarınıza yüzünüze hayvanlar üzerinde test edilmiş ürün değil, yoğurt sürdüğünüzü söylersiniz. Çevre kirliliğine duyarlısınız ancak plastik ürün kullanmaya devam ediyorsunuz. Kendinizi ufak tefek sapmaların sorun olmadığına ikna ederek, diğer olumlu eylemleri öne çıkararak çatışmanın stresinden korunabilirsiniz. Her gün içmekten utanç duyduğunuzu kendinize itiraf edebilirseniz, haftada bir gün içmeye karar verebilirsiniz.


Yıllardır çalıştığınız hayır kurumuyla ilgili yolsuzluk iddialarına kulak tıkar mısınız? Harekete geçmeyi ne kadar ertelersiniz?


Sonuç
Huzursuzluk üzerine düşünmemek, insanı büyümeye ve değişmeye teşvik edebilecek fırsatı ertelemektir aslında… Yazmak kolay uygulamak zor. Suçluluk ve utanç kaynağı davranışı değiştirmenin gelecekteki hediyesi “şu anın” tersi, yani kendini iyi hissetmek.

Büyük resmi görebilmek için biraz geri çekilip duruma dışarıdan bakmak; başkalarının sizinle ilgili deneyimlerine kulak vererek ve onları ayna gibi kullanarak, inanç sistemlerinizin ve davranışlarınızın uyuşmadığı yerleri tespit etmek; çatışma veya gerilim anında, durumunuzu ve duygularınızı derinlemesine düşünmek için zaman ayırmak; değer sisteminizle iletişim halinde olmak; düşüncelerin duygular tarafından yönlendirildiğini bilmek; günlük tutmak; bir arkadaşla konuşmak; dikkat dağıtan faaliyetler yerine düşüncelerle baş başa kalma fırsatı veren meditasyon, yoga gibi egzersizler yapmak; terapiye katılmak… Denemeye değer…

Çünkü gerçek sonsuza kadar inkâr edilemiyor. Yanıldığımızı kabullendiğimiz an, sosyal psikolojide “Tipping Point” (Devrilme Anı) olarak biliniyor. Devrilme Anı sarsıcı bir deneyim, işte bütün o hikâyeler bu anı geciktirmek için… 

Sanal ortamda dolaşan, galiba Erdal İnönü’ye ait meşhur bir alıntı var. Gerçi o da bu cümleyi İngilizceden uyarlamış, olsun; nasılsa “Gerçeklerin, er geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır.”

Kaynaklar:
https://acikradyo.com.tr/acik-bilinc/gercekler-inkar-ve-bilissel-uyumsuzluk
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/486740
https://www.zen.com.tr/bilissel-uyumsuzluk-teorisi/
https://www.acarbaltas.com/bilissel-celiski/
https://www.forbes.com/health/mind/what-is-cognitive-dissonance/
https://www.everydayhealth.com/emotional-health/cognitive-dissonance/how-why-reduce-cognitive-dissonance-you-feel/
https://evrimagaci.org/bilissel-uyumsuzluk-insanlar-birbiriyle-celisen-inanclara-inanmaya-nasil-devam-edebiliyorlar-12268
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/cengiz-semercioglu/magazin-klisesine-donen-sozun-sahibi-erdal-inonu