Haber resmi: Bella ve Marc Chagall


Marc Chagall, sonradan eşi olacak olan Bella’yı 1909 yılında henüz 14 yaşında iken tanıdı. Kendisi 22 yaşında idi, ama;
- İşte benim karım, eminim benim hakkımda her şeyi biliyor ve bilecek, dedi kendi kendine.
Bella da o tanıştıkları günü ve Chagall’in ona derin derin bakan mavi gözlerini hiç unutmadı. Yıllar sonra anı defterine;
- Sanki o mavi gözler birer yelkenli gibi beni alıp kucaklayıp götürmek istiyorlardı, diye yazdı.
Ve o günden sonra da her fırsatta birlikte oldular. Bella’nın ailesi zengindi. Taşralı beş parasız bir ressama kızlarını vermek istemiyorlardı. Ama Marc ile Bella 5 yıl direndiler ve sonunda evlendiler.
Tanıştıkları günden sonra Bella, Chagall’in akıl hocası, esin perisi, modeli, ortağı, yöneticisi, sevgilisi, meleği, eşi kısaca her şeyi idi. Birlikte yaşadıkları sürece Chagall’in tek bir tablosu bile Bella onaylamadıkça bitmiş sayılmazdı.

Bella ve Marc Chagall
Marc Chagall bana göre yüzyılımızın en büyük sanatçılarındandır. Yahudilerin seyahat etmelerinin yasak olduğu Çarlık Rusya’sında doğmuştu. Bu yüzden doğduğu köyü ve evi, kendini ve sevdiklerini, “bedenleri tutsak ama ruhları özgür olduğu için havada süzülürken” çizerdi. Resimleri rengarenk inekler, atlar, balıklar, kemanlar, sarkaçlı saatler, ağaçlar, sirkler, düğünler ve horozlarla doludur. Çizdiği her bir obje, derin bir sembolizmanın izlerini taşır. “Aşk” çok kullandığı bir temaydı ve tek kelime ile - sadece Bella idi ve bu yüzden de eşi Bella’yı, sürekli çizdi durdu.


“Doğum günü”, Marc Chagall, 1915

Bella ve Marc Chagall, Bella 1944’de, New York’ta bir virüs kapıp birdenbire ölene kadar, 30 yıl evli kaldılar. Chagall tam anlamıyla yıkıldı... Bella’nın öldüğü gece, New York’taki evlerinde pencereleri ardına kadar açan çok güçlü bir fırtına oldu. Acı içerisindeki Marc Chagall’in o gece yaşamış olduğu o unutulmaz fırtına, 9 ay boyunca depresyona giren sanatçıda derin izler bıraktı. O günden sonra, yanında Bella hakkında “öldü” kelimesinin kullanılmasına şiddetle karşı çıktı. Tam 9 ay, yazar olan eşinin metinlerini okumakla vakit geçirdi. En sonunda eline fırçayı aldı ve içerisinde Bella’nın olduğu birkaç tablo yaptı. Bunlardan biri de, “Gecenin İçindeki Kırmızı Horoz” (Le coq rouge dans la nuit) isimli masmavi eseridir.

“Le coq rouge dans la nuit” tablosundaki Bella, sonsuz aşkı simgeleyen mavi gökyüzünde, ayın suya yansıyan aksine doğru gözünü dikmiş ve süzülmektedir. Chagall, çiftin birlikte bütün resimlerinde olduğu gibi, sevgili eşine sarılmaya çalışmaktadır, ama onu tam anlamıyla kavrayamamıştır. Onlara doğru yaklaşır gibi duran at başı özgürlüğü, atın keman şeklindeki gövdesi ise günlük döngüyü, yaşamın müziğini simgeler. Resimdeki en belirgin obje olan aya dönük kırmızı horoz, yeni bir günün doğuşunu ve önceki gecenin sona erişini haber verir.


"Le Coq Rouge dans la Nuit", 1944


Bütün bu semboller göstermektedir ki, Chagall bu tablo ile kendi kendine şunu demektedir; 
- Tamam çok acı çekiyorsun, çok seviyordun onu, ama ona tutunamazsın. Yaşama dönmenin zamanı geldi!

Domenico Modugno
Tam 14 yıl sonra, Roma’ya yakın ucuz bir otel odasında, şarkı sözü yazarı Franco Migliacci, gözünü işte bu tablonun bir reprodüksiyonuna dikmişti.
Bir türlü gelmeyen Domenico Modugno’yu beklerken bir şişe şarabı bitirmiş, sonra da sızmış ve masmavi bir kâbus görüp uyanmıştı. Hayretle tabloya baktı ve gördüğü mavi kâbusu hatırladı. İşte o an aklına bazı dizeler geldi;
“Nel blu dipinto di blu. ….
Pienso que un sueño parecido no volverá más y me pintaba las manos y la cara de azul”
Maviye boyanmış maviliklerde…
Ama bütün düşler şafakta kayboluverir çünkü ay batarken yanında götürür onları.

Domenico Modugno en sonunda geldiğinde, Migliacci heyecanla yazdığı satırları gösterdi ona. Domenico Modugno heyecanlandı.
- Hadi San Remo’ya gidelim ve yarışmayı kazanalım, dedi. 

Birlikte yeni bir şişe şarap açtılar ve çalışmaya başladılar. O gece ve gün boyunca çalıştılar ama şarkı istedikleri gibi olmadı. Domenico Modugno akşam yemeği için, uzun bir zamandır görmeyip özlediği eşi Franca ile kumsalda buluştu. Ama aklı şarkıdaydı. O gece, karısının derin mavi gözleri, ona Chagall’in tablosunu ve şarkıyı hatırlattı. Sonradan anlattığına göre, karısının yanındayken şarkının notaları zihninde belirmişti. Mırıldanarak otel odasına döndü ve o gece iki adam tekrar çalışmaya başladılar. Ancak, bir türlü şarkının nakaratı için gereken sözcükler ikisinin de akıllarına gelmiyordu. İşte o an bir anda fırtına koptu ve yazlık motelin pencereleri ile perdeleri savruldu. Domenico Modugno bir anda haykırdı;
- Volare… (Uçmak) 



1950’lerde İtalya çok muhafazakârdı. İtalyan müziği henüz dünyada tanınmıyordu. Bilinen şarkıların sözleri genellikle çiçek-böcek, anne sevgisi ve platonik aşk parfümü ile bezenmişti. Aşıkların birbirlerine duydukları arzuyu bile ima etmek tabuydu. Migliacci’nin dizeleri tıpkı Chagall’in tablosu gibi o dönem için anlamsız hatta sürrealistti. O yıllarda şarkıcılar sahneye çıktıklarında koyu renk takım elbiseler giyiyor ve kilise korosundaymışçasına baston yutmuş gibi dimdik şarkı söylüyorlardı.
Domenico Modugno ise fıkır fıkır bir adamdı. Müzisyendi (gitar - akordeon çalıyordu) ama şarkıcı değildi. Yetenekliydi ama İtalya’da oldum olası pek de etkin olmayan güney bölgelerinden geliyordu ve (kuzeye göre bozuk) aksanı ile bunu hissettiriyordu.

“Volare” dünya listelerini altüst etti
Ama “Nel Blu Dipinto Di Blu” yani bilinen ismiyle “Volare” 1958 yılında San Remo’yu, İtalya’yı hatta dünyayı salladı. Başta hiçbir şarkıcı bu alışılmamış garip sözlerle dolu şarkıyı söylemek istemediği için Domenico Modugno şarkıcı olarak sahneye çıkmak zorunda kaldı. Güneyli aksanıyla şarkı söylemeyi sevmezdi. Eskiden müzik yaparken elleri hep gitarında olurdu ama bu sefer gitarı da yoktu. Ellerini koyacak yer bulamıyordu ve çok çok heyecanlıydı. Bir anda “Volare” derken istemsiz ellerini açıverdi. Ve...
Ve San Remo yarışmasının salonundaki seyircilerle, televizyonlarının başındaki İtalyanlar ayağa fırladı.
Şarkı bir anda dünyada listeleri altüst etti. Radyolarda binlerce kez duyuluyordu. Dünyanın en önemli şarkıcıları telif hakları için sıraya girdiler.
“Volare”, yalnız bir şarkı değildi. İtalyanların içerisindeki değişim arzusuydu. Tıpkı Chagall’in tablosundaki kırmızı horoz gibi yeni bir dönemi haykırıyordu. 1958 yılında İtalya gerçekten silkindi. Ekonomi on yıllar sonra patladı. Gayrı Safi Milli Hasıla o yıl rekor kırdı. Roma’da Avrupa Birliğinin kurucu anlaşması imzalandı. Bir anda ülkeye müzik, moda, turizm yatırımları akmaya başladı.


Bugün İtalya’da millî kahraman addedilen Domenico Modugno’nun kollarını açmış heykeli, doğduğu yer olan Polignano’da mavi denizi selamlıyor.
Büyük aşkı Franca, ölümünden sonra Domenico Modugno için şunları yazmıştı;
- Bir şeyler yapma ve yaşama arzusu kalbine o denli kök salmış bir adamdı ki! Yanımda olduğunda yorulduğumu ve bunaldığımı hissederdim. Ama yokluğu büyük bir boşluk oldu. Onunla her gün bir keşifti.