Haber fotoğrafı: Man Ray self-portre, 1943


Hedefim hiçbir zaman hayallerimi kaydetmek olmadı, sadece onları gerçekleştirme kararlılığı vardı.” Man Ray

Man Ray’in sanat kariyeri, hem Avrupa’da hem de ABD’de elde ettiği popülerlik açısından dikkate değerdir. Ray’in sanat eserleri arasında resimler, heykeller, baskılar ve filmler vardı. Uzun kariyeri boyunca fütürizm, kübizm ve sürrealizmden ilham alan türlerde eserler yarattı. Ticari ve moda fotoğrafçısı olarak büyük başarı elde etti. Ancak, Man Ray’in en çok bilinen eserleri, iki dünya savaşı arası döneme ait fotoğraflarıdır.
1890 yılında Philadelphia Pennsylvania’da Emmanuel Radnitzky adıyla dünyaya gelen Man Ray, 20. yüzyılda avangart fotoğrafçılığın ünlü bir temsilcisiydi ve günümüzde sürrealist fotoğrafçılığın öncüsü olarak kabul ediliyor. Sanatsal çalışmaları çok çeşitli olan Ray, ressam, nesne sanatçısı ve film yapımcısıydı. Koleksiyonerler için, fotoğrafları sanat eserlerinden daha değerli olan ilk sanatçıydı. Bu nedenle fotoğrafın bir sanat biçimi olarak değerlendirilmesine önemli katkılarda bulunmuştur.


İlk yılları…
Man Ray, ilgi odağı haline geldiği andan ölümüne kadar, gençlik yıllarının bilinmesine izin vermedi. Hatta, bir zamanlar Ray’den başka bir adının olduğunu bile inkâr etti. Bunun esas nedeni ise ta çocukluğundan itibaren, Yahudiliğe karşı yapılan ayrımcılık ve antisemitizmdi. Bu, onu azami derecede rahatsız ediyordu.
Man Ray, Rusya’dan ABD’ye göç eden Yahudi asıllı bir ailenin çocuğu olarak 1890’da Philadelphia’da dünyaya geldi. Ebeveyni Melah ve Manya Radnitzky, yükselen antisemitizmden dolayı aile üyelerinin adlarını ve soyadlarını değiştirdi. Babası Max, annesi Minnie, erkek kardeşi Sam ve kız kardeşleri Dora ve Elsie adını aldılar. Manny olarak çağırılan Emmanuel de adını Man olarak değiştirdi; soyadları ise Ray oldu.
Ray’in babası bir hazır giyim fabrikasında çalışıyordu. Ayrıca, çocuklarının da çalıştığı küçük bir terzi atölyesine sahipti. Terziliğe tutkulu olan annesi, çocuklarının kıyafetlerini tasarlayıp dikmekten zevk alırdı. Man Ray kendisini ailesinin geçmişiyle ilişkilendirmek istemediyse de bu deneyim onun sanat eserlerinde bir iz bıraktı. Giyimle ilgili bir dizi ürün, işinin her aşamasında ve hemen hemen her ortamda karşımıza çıkmakta.



Sanata olan sevgisi…
Ray’in sanatsal ve mekanik merakı, küçük yaşlarda ortaya çıktı. Lise eğitimi, diğer sanat tekniklerinin yanı sıra çizim konusunda da sağlam bir temel oluşturmasında önemli bir rol oynadı. Da Vinci, Michelangelo, Rembrandt ve Caravaggio’dan çok etkilendi. Sanat müzelerine düzenli ziyaretler yaparak kendini eğitti. Hocası Alfred Stieglitz’den ilham aldı. Düzenli olarak gittiği, lise öğretmeni Robert Henry’e ait galeride, 25 yaşında ilk tek kişilik resim sergisini açtı. Duchamp ile 55 yıla yayılan dostluğu çalışmalarını etkiledi ve birlikte ortak işler yaptılar.
Liseden mezun olduktan kısa bir süre sonra Ray’e mimarlık okumak üzere bir burs teklif edildi. Ancak o, sanat alanında kariyer yapmaya karar verdi. Anne ve babası bundan rahatsız olsa da onun sanata olan sevgisini desteklediler. Hatta ailenin mütevazı yaşam alanlarını, oğullarının atölye olarak kullanabilmesi için yeniden düzenlediler. Ray, profesyonel bir ressam olmak için 4 yıl Manhattan’daki çeşitli şirketlerde teknik illüstratör ve reklam sanatçısı olarak çalıştı ve para kazandı.


Eşi Juliette Browner

Sürrealizm ve Dadaizm
Başlangıçta Ray, Kübizm ve Ekspresyonizm’den ilham aldı. Marcel Duchamp ile tanıştığında da çalışmalarına biraz hareket katmaya başladı. Odak noktası daha sonra Dadaizm’e dönüştü. (Dadaizm; geleneksel sanata karşı olan estetik durumları, rastlantı sonucu oluşan olayları, kuralların olmayışını savunan; var olan sanat, savaş, toplum, gelenek, din ve ahlaki değerleri reddeden ve bunları hafife alan bir akımdır.) Man Ray, Duchamp ve Francis Picabia ile birlikte Dada hareketinin önde gelen isimlerinden biri haline geldi. 1920’lerde Sigmund Freud’un yazılarından etkilendi, Paris Sürrealist hareketinin ABD’den gelen tek üyesi oldu. Man Ray Fransa’da…
Marcel Duchamp tarafından cesaretlendirilen Ray, 1921’de Paris’e taşındı. II. Dünya Savaşı sırasında Hollywood’da geçirdiği on yıl dışında, hayatının tamamını Fransa’da geçirdi. Ray, Fransa’da bulunduğu süre boyunca James Joyce, Ernest Hemingway ve Gertrude Stein gibi ünlü kişilerle temas kurarak sanatsal avangardın bir parçası olmaya devam etti. Heykel, resim, film ve fotoğrafçılık dahil olmak üzere çeşitli konularda çalışmaya başladı. İlk sanatsal çalışmaları nispeten durağandı ve çoğunlukla Kübizm ve Ekspresyonizm’den etkilenmişti. Paris’te kısa bir süre kalan birçok sanatçının aksine, Man Ray burayı 20 yıllığına (1921-1940) evi yaptı. Orada, aralarında Max Ernst’in de bulunduğu uluslararası Dada ve Sürrealist sanatçı ve yazar çevrelerinin etkili bir üyesi oldu. Salvador Dali, Joan Miró, Paul Klee, Picasso ve André Breton’la birlikteydi.

Popüler eserleri…
Ray Man, kariyerini moda fotoğrafçısı olarak geliştirmeye devam etti, Paris’teki popüler dergiler -Vanity Fair ve Vogue- için fotoğraflar çekti. 1921 yılında Paris’e taşınmasıyla birlikte Dadaist düşüncenin de etkisinde, ışık ve fotoğraf kağıdını kullanarak bazı deneyler yapmaya başladı. Yeni bir teknik keşfettiğini düşünen Ray, bu tekniğe ‘Rayogram’ ismini verdi. Resimsel bir etkiye sahip olan bu teknik ile, gerçeküstü fotoğraf tekniğinin de temellerini atmış oldu.
Bu döneme ait ünlü eserlerinden biri ‘Ingres’in Kemanı’ idi. Bu fotoğraf, Jean Auguste Dominique Ingres adlı bir Fransız ressamın tablosundan esinlenerek, (sevgilisi) Kiki de Montparnasse (Alice Prin) adlı modelin çıplak resmini gösteriyordu. 1923 ile 1929 arasında L’étoile de Mer, Emak Bakia ve Les Mystères du Château de Dé gibi klasik sürrealist eserler yaratan bir dizi kısa film yaptı. Resme gümüşi bir etki katan ‘Sabatier Efekti’ olarak bilinen yöntemi de denedi.

Sonraki yıllar…
1940 yılında Naziler Fransa’yı işgal ettiklerinde, Yahudi olduğu için ABD’ye kaçtı ve 1951’e kadar Los Angeles’ta yaşadı, Hollywood’da kısa metrajlı filmler ve portre fotoğrafları çekti.


Man Ray, Juliette Browner, Max Ernst ve Dorothea Tanning , 1946

Oraya geldikten birkaç gün sonra Juliette Browner ile tanıştı. Juliette, Romanya’dan Amerika’ya göç etmiş Yahudi bir ailenin kızıydı. Ünlü dans sanatçısı Martha Graham’ın dans stüdyosunda çalışıyordu. Beş yıl süren bir sevgililik döneminden sonra 1946 yılında Man Ray ve Juliette ile Max Ernst ve nişanlısı Dorothea Tanning çifte düğün yaparak aynı gün evlendiler.
1951’de Man Ray ve karısı Juliette Fransa’ya döndüler. Ray orada resimlerine ağırlık vermeye devam etti. Otobiyografisi olan “Autoportrait” adlı kitabını 1963’te yayınladı. Kitap 1999 yılında yeniden basıldı.
Ray’in ölümünden önce Londra, New York, Paris gibi şehirlerde eserleri sergilendi. 18 Kasım 1976’da çok sevdiği Paris’teki stüdyosunda yaşama veda ettiğinde 86 yaşındaydı. Mezar taşında, “Kayıtsız Ama Kayıtsız Değil” diye yazıyordu. Juliette 1991’de öldü ve Ray’in yanına gömüldü. Onun mezar taşında ise, “Yeniden Birlikte” yazmaktaydı.
Juliette ölmeden önce Man Ray’in bütün eserlerini Pompidou Müzesi’ne bağışladı. Her ne kadar onun adına bir müze yaptırmak istediyse de buna yetecek kadar mali gücü yoktu.

Ailesi ve Yahudilik hakkında konuşmayı sevmezdi
Bir keresinde ona ailesini sorduklarında, “Beni severlerdi ama, beni hiç anlayamadılar” demişti. Yakın dostu Lubov, “Man, Yahudilikle ilgili soruları saptırırdı. Ama bir Yahudi olarak eşi benzeri yoktu” demişti.
Man Ray’in eserleri dünyanın dört bir yanındaki birçok müzede yer almakta ve bugüne kadar pek çok kişi tarafından sanatsal mizahı ve benzersizliği ile anılmakta.


Cam Gözyaşları (1932)
Ray, gözyaşı görünümü vermek için, camdan damlacıklar yerleştirerek bir kadının suratının yakın plan fotoğrafını çekti. Sanat tarihçisi Erin C. Garcia’ya göre Ray, “sessiz filmlerdeki diyalog eksikliğini telafi eden melodramı taklit etmişti”. Başka bir eleştirmene göre ise, “dişi timsah gözyaşlarıyla alay ediyor ya da bu tür duygusallığa kapılan erkekleri küçümsüyordu”. (J. Paul Getty Müzesi, Los Angeles)



Ingres’in Kemanı (1924)
Ray, model olarak Kiki de Montparnasse’ı kullandı. Canlı bir varlığın nesnelleştirilmesi kavramıyla oynayarak, modelin sırtında boya kullanıp, kadın vücudunu bir müzik aletine dönüştürdü. Sanatçı, kariyeri boyunca bir nesneyi kadınsı bir bedenle karşılaştırmayı takıntı haline getirmişti. (J. Paul Getty Müzesi, Los Angeles)



Noire et Blanche (1926)
İlk kez Vogue dergisinin Mayıs 1926 sayısında yayınladı. Fotoğraf, ünlü Fransız model Kiki de Montparnasse’ın canlı bir maske gibi yumuşak oval beyaz yüzü ile yine gözleri kapalı ve dingin bir ifadeye sahip parlak siyah maskesi arasındaki benzerlikleri yan yana getiriyor. Aynı zamanda, sanatçının 20. yüzyılın ilk on yıllarındaki sanatsal hareketlerde büyük etkisi olan Afrika sanatına olan ilgisini de ifade ediyor.

Kaynak:
Wikipedia
The Times of Israel
http://thejewishmuseum.org