“Bir milletin büyüklüğü ve ahlaki gelişimi, hayvanlara olan davranış biçimi ile değerlendirilir.” Mahatma Gandhi
Bir ülkenin sembolü, adeta o ülkenin karakterinin yansımasıdır. Tarihteki başarılar, dinî inanış, coğrafi konum, toplumun en iyi olduğu özellikler, bir milletin kendini temsil eden sembolü seçmesinde önemli rol oynar. Çoğu ülke, kendilerini bir hayvanla özdeşleştirir ve sembollerinde de o hayvanı kullanır. Gelin bu sembollerden bazılarına bir göz atalım...
Türk kültürünün sembolü Bozkurt
Türkler, tarihsel geleneklerinin bir devamı olarak geçmişten bu yana hayvan sembolü olarak bozkurdu kullanmaktadırlar. Özgürlüklerine düşkün olan bozkurtlar, bilhassa fiziksel özellikleri sayesinde Türkler tarafından kabul edilmiş ve özdeşleşmiştir. Türkler, tarihlerindeki pek çok destanlarında bozkurtları kullanmaktadırlar.
Buna göre, Bozkurt Destanı’nda anlatılan hikâye, Türklerin bozkurdu niçin seçtiklerini de göstermektedir. Anne bir kurt tarafından emzirilen son Türk, soyunu devam ettirmek üzere bir bozkurtla evlenmiş ve halkının tamamını katleden Lin ülkesinden intikam almak için mücadeleye girişmiştir. Diğer bir destan olan Türeyiş Destanı’nda da bozkurtlar yine Türklere yol gösterici olarak yardımcı olmaktadır. Ergenekon Destanı da yine aynı şekilde kapatıldıkları yerden bir bozkurdun önderliğinde çıkan Türkleri konu almaktadır.
Çin kültürünün sembolü Ejderha
Çin kültürü denilince ilk akla gelen hayvanlardan olan ejderhanın, mitolojik bir varlık olmasına rağmen yaygın olarak kabul görmesi, Çin kültürünün bu hayvanı yoğun olarak kullanmasından ileri gelmektedir. Her ne kadar, özellikle Batı kültüründe ejderha kötülük ile ilişkilendiriliyor olsa da Çin kültüründe tamamen bilgelik ve iyilik kaynağı olarak görülmekte ve gücü temsil etmektedir. Çin mitolojisinde ejderhalar her zaman zor durumda olanlara yardım etmektedirler. Ayrıca Çin geleneksel yılına göre de ejderha yılı bereket ve şans yılı olarak kabul edilmektedir. Çinliler, pandaların da, bir kaplan kadar dayanıklı ve güçlü ama aynı zamanda da dostluk ve barışın sembolü olduğunu düşünürler.
Rus kültürünün sembolü Ayı
Özellikle günümüzdeki iktidarda yer alan Birleşik Rusya Partisi’nin de sembolü olduğu için ayı, bugün Rus kültüründe çok daha önemli bir yere sahip. Rusların, ayı ile özdeşleşmelerinin nedeni ayının en zorlu koşullara bile direnç gösterebilmesi ve özellikle coğrafi ve fiziki şartlara uyum sağlayabilmesinden ileri gelmektedir. Ayı ile ilgili ilk semboller, Rus Çarlığı dönemine ait olsa da Çarlık zamanında Rusların en sık kullandıkları sembol çift başlı kartaldı, ancak daha geleneksel olarak ayının da kullanıldığı oluyordu. Ayının en büyük ivmelenme kazanması ise Sovyetler sonrası dönemde siyasi partiler arasında tercih edilmesinden kaynaklanmaktadır. Ruslar için aynı zamanda kurt sembolü de oldukça önemlidir. Kurt sembolü, zorlu koşullara dayanabilen, aynı zamanda da rakiplerine korku salan bir hayvan olması bakımından özellikle bugün Rus silahlı kuvvetleri tarafından tercih edilmektedir.
Fransız kültürünün sembolü Horoz
Fransızların her alanda kullandıkları horoz, en önemli sembollerinin başında gelmektedir. Özellikle spor müsabakalarında Fransa’yı temsil eden sporcularda sıklıkla horoz sembolü görülmektedir. Horozun bu denli Fransız kültüründe yer edinmesi ise etimolojik olarak tarihsel kökenlerinin bulunmasından kaynaklanmaktadır. Horoza, Fransa topraklarında orta çağ boyunca verilen isim “Gallia” idi. Latince kaynaklarda Fransa yer yer “Gallia” olarak da anılmaktaydı. Bu yüzden Fransa ve horoz kelimesi birbirleri ile özdeşleşmiş ve Fransa’nın sembolü horoz olarak kalmıştır. Günümüzde sınıflandırma için ise kullanılan horoz, Galya Horozu olarak bilinmektedir.
Fransızlar, horoza aynı zamanda mitolojik ve efsanevi özellikler katmışlardır. Horozun her sabah güneşin aydınlanmasına verdiği tepki ile karanlıkların bittiğini duyurması, Fransızlar için horoz sembolünü daha kuvvetli sahiplenmelerine neden olmuştur. Napolyon döneminde Fransa’nın sembolü aslan olmuş ama Napolyon’dan sonra aslan sembolü terk edilmiş ve tekrar horoz kullanılmaya başlanmıştır.
Amerikan kültürünün sembolü Kartal
Kartal, Amerika coğrafyasında sık görülen bir hayvandır. Sembole konu olan ise kel kartaldır ve son derece büyük olmakla birlikte oldukça yırtıcıdır. Amerikalıların, 1700’lü yıllarda İngilizlere karşı verdikleri ulusal bağımsızlık mücadelesinde kartal önemli bir figür olmuş ve ulusa moral aşılamak için tercih edilmiştir. Bir savaş esnasında bir Amerikalı askerin kartalı göstererek, “Özgürlüğümüz için uçuyor,” demesinden sonra kartalın ABD’nin sembolü olarak kullanılmaya başlandığı belirtilmektedir. Kartalın tercih edilme sebeplerinin başında, başkalarına muhtaç olmaması ve kendi başına yaşayabilmesidir. 1800’lü yıllarda ise, kartal, devletin resmî sembolü olarak kabul edilmiştir. Günümüzde hali hazırda kullanılmakta olan kartal figürü, aynı zamanda beyaz tüyleri sayesinde de saflığı ve duruluğu temsil etmektedir. Kartalın pençelerinde tuttuğu oklar ise ABD’nin kuruluşunda önemli rol oynayan 13 koloniyi temsil etmektedir. Diğer ayağında tuttuğu zeytin dalı ise barışı simgelemektedir. Kartal, resmî sembol olduğu için bugün Beyaz Saray başta olmak üzere pek çok ABD kurumu, resmî işlemlerinde kartal figürünü kullanmak zorundadır.
İspanyol kültürünün sembolü Boğa
Ülkedeki boğa güreşleri geleneği, bu hayvanı seçmelerini izah edebilir herhalde. İspanya’da yapılan boğa güreşi festivalinin adı San Fermin Festivali’dir. İspanya’da yoğun olarak düzenlenen boğa güreşlerinde matador olarak adlandırılan kişi önceden yorulmuş ve kan kaybetmesine yol açacak şekilde yaralanmış boğayı öldürür. Boğalar aslında agresif hayvanlar değildirler. Onların, arenaya çıktıklarında son derece azgın olmalarının sebebi, önceki iki gün boyunca süren bazı uygulamalardır. Matadorlar ellerine aldıkları şapkaları ve şallarıyla boğaları kızdırırlar. Arenadaki seyircilerin yüksek gürültülü tezahüratları onları daha saldırgan yapar. Arenalarda hayvanların kırmızı pelerine saldırdığına dair oluşan genel kanı tamamen yanlıştır. Bunun sebebi, İspanya’da matadorların sürekli kırmızı başlık ve pelerin kullanıyor olmalarıydı. Katalunya Otonom Bölge Parlamentosunda alınan karara göre 2012 yılından sonra boğa güreşi Katalunya’da yasaklanmıştır.
Kanada kültürünün sembolü Kunduz
Bir dönem Kanada’da kunduz postu ticareti çok yapıldığı ve çok para kazandıkları için Kanada’nın sembolü haline gelmiş. Sakinliği ve çalışkanlığı da bunda bir etken tabii ki. Kunduzların ülkenin her şehrinde bulunması, Kanada’nın sembolü olmasında önemli bir etken.
İngiliz kültürünün sembolü Aslan
Bir dönem ismi, Güneş Batmayan İmparatorluk olan İngiltere, simge olarak gücün sembolü olan aslanı seçmiştir. Kral I. Henry, Geoffrey Plantagenet, Anjou Kontu ve Kral II. Henry’nin armalarında kullanmalarından sonra, kraliyet ailelerinde, aslan baş sembol olarak kullanıldı. Üç aslan, Plantagenet kraliyet hanedanının yönettiği üç alandan gelse de aslanların sembolü; savaştan önce düşmanlara korku salmak, birliklere ilham vermek için kullanılmış. Yakın Doğu’daki Müslüman şehirlere karşı savaşan “Richard the Lionheart” (Aslan Yürekli Richard) aracılığıyla ünlü bir taktik oluşmuş. Üç aslanı resmî sembol olarak kullanan, Kral I. Richard olmuştur. Bugün İngiltere Milli Futbol Takımlarının hepsinde üç aslan figürü yer alır.
İsveç kültürünün sembolü Sığın
İsveç’in sembolü olan sığın, bu ülkede sık sık görülebilen bir hayvan… Sığın; uzun bacaklı, attan ve mandadan daha iri bir geyik çeşididir. İsveç’te sığınların vahşi doğanın, ülkenin doğal alanlarının ihtişamının ve saygınlığının sembolü olduğuna inanılır.
İskoç kültürünün sembolü Tek Boynuzlu At
Kent mitolojisinde tek boynuzlu at, saflığın ve masumiyetin yanı sıra erkekliğin, gücün ve şövalyeliğin de bir simgesiydi. Tek boynuzlu at ilk olarak, hanedanlık armaları, Babil ve Asur’daki eski mühürlerde bulunabiliyordu ancak en ünlüsü 1400’lerde İskoçya Kralı James III’e bağlıdır. O dönemin iki altın sikkesi tek boynuzlu at ve yarı tek boynuzlu at olarak biliniyordu. Bugün, tek boynuzlu at hala İskoçya’nın ulusal hayvanı olarak dikkat çeker.
Yeni Zelanda kültürünün sembolü Kivi Kuşu
Yeni Zelanda’ya özgü, uçamayan kivi kuşları yüzyıllar sonra ilk defa başkent Wellington’un yeşil tepelerinde yeniden gezinmeye başladı. Yeni Zelandalıların simgesi olmasına rağmen sayıları büyük düşüşte olan kivi kuşu nüfusunu yeniden canlandırmak için başkent ve çevresinde, büyük bir kurtarma projesi başlatıldı.
Bu hayvanların hepsi, temsil ettikleri milletlerin bir özelliğini taşıyorlar. Hayvanlar bazen kurumların da simgeleri olabiliyor. Mimar Sinan Üniversitesi’nin Baykuş (Bilgelik), Teknik Üniversite’nin Arı (Çalışkanlık) örneklerinde olduğu gibi. Bu örnekler çoğaltılabilir.
Hayvanların haklarını korumak ve onlara karşı insanî sorumlulukların önemini anlamak maksadıyla 1978 yılında, Birleşmiş Milletler tarafından Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi imzalanmıştır. Hayvanlar ve bitkiler, bu dünyayı birlikte paylaştığımız canlılardır. Eğer hayvanları korumazsak, onları sevmezsek, onların yaşam hakkına saygı duymazsak, bizim de bu dünyada yaşam şansımız olmaz.
Yazımı iki değerli ve özel insanın hayvanlar hakkındaki, anlamlı ve ilham verici sözleriyle noktalamak istiyorum.
“İnsanın insanlardan kaçışıdır, hayvan sevgisi.” Aziz Nesin
“Köpekleri sevmeyen insanlara güvenmiyorum, fakat bir köpek bir insanı sevmezse o köpeğin hislerine güvenirim.” Albert Einstein