ANI - Joelle İmamoğlu

Haber Fotoğrafı: “Venetian Room"


Kış, soğuk, yeterince yol almışız, geceyi yol üstündeki Salzburg’da geçirmeye karar veriyoruz. Almanya’dan İstanbul’a dönüş yolundayız. Otoparkı olmasına öncelik vererek otel ararken Hotel Schloss Leopoldskron karşımıza çıkıyor. Salzburg’un merkezindeki oteller araba kabul edemiyor, burası ise, hemen şehrin dışında. Esaslı bahçe kapısından geçip otele yaklaştığımızda, karşımızda ışıklandırılmış beyaz bir bina görüyoruz ama resepsiyon ve konaklayacağımız yer sağ tarafta, müştemilatta. Hem karşılama, hem koridorlar, hem odalar hafifçe “yorgun”. Yemek yok, geç vakit, tekrar arabaya atlayıp benzinciden alınan sandviçlerle konuyu geçiştiriyoruz.

Başpiskopos Firmian
Sabah. Yakınımızda göl, arka planda dağlar karlar altında yayılıyor. Bahçeden geçip, göle bakan heykellere göz atmayı ihmal etmeden saraya gidiyoruz; burada kahvaltı edeceğiz. Ağır kapıyı itip, içeri giriyoruz. Rokoko stilinde inşa edilmiş binanın içi göz alıcı. Sağa sola, tavana, yere bakmak yığınla ayrıntıyı ortaya çıkarıyor. 


Holde Septimius Severius’un büstü ve muhtemelen ilk siyah Romalı İmparator olduğunu anlatan açıklama panosu

Kahvaltı salonu ise, bir üst katta. Merdivenler boyunca yağlıboya portreler asılmış. Buraya kadar her şey beklenti dahilinde, diğer gördüğüm tarihi binalara benzer. Ancak duvarda asılı bir portrenin altına gelecek şekilde yerleştirilmiş bir şövalede şu bilgilere yer verilmiş:

• Leopold von Firmian’ın 1729’da başpiskopos seçilmesine kadar, Protestanlar Salzburg’da huzur içinde yaşamışlardı.
• Firmian, Protestanların azınlık statüsünü kaldırıp, Protestan ileri gelenlerini tutuklatmış ve 22.000 Protestanı Salzburg’dan sürmüştü.
• I. Frederic William, Protestanlara Prusya’da sığınma hakkı tanımıştı.
• Yolculuk, hastalık ve siyasal karmaşa sonucunda 4.000 kişi ölmüştü.
• Firmian, Protestan cemaatinin servetini ve mülkünü ele geçirerek, parayı Leopoldskron Sarayı’nın inşasına harcamıştı.

Alçı tavanların, mermer merdivenlerin, dev şöminelerin, duvar süslemelerinin, tüm bu göz alıcı zenginliğin temelinde şiddet yatıyordu. Bu bilgiler az kişinin karşılaşabileceği bir tarih makalesinde değil, yerinde söyleniyordu. Bu benim için yeni bir yaklaşım.


Kahvaltı edilen oda

“Salzsburg Global Seminar”, “Venetian Room Protest”
Kahvaltı edilen salonda “Venedik Odası Protestosu” başlıklı ikinci bir bilgi panosuyla karşılaşıyoruz. Ancak, daha önce “Salzburg Global Seminar”dan bahsetmeliyim. Kâr amacı gütmeyen bu kuruluşun temeli, 1946’da Harvard’da okuyan Avusturya asıllı bir öğrenci tarafından, Amerika ile savaş sonrası çöküntü yaşayan Avrupa arasında kültürel bir köprü oluşturma düşüncesiyle atılmış. Bu düşünce zamanla evrilmiş, Amerika’nın önceliği azalmış. Bugün eğitim, sağlık, barış ve adalet, sanat ve kültür başlıkları altında dünya liderleri üstüne etki sağlamayı böylece daha iyi bir dünya kurmayı amaçlıyor. Bu sene 75. yılını kutlayan kuruluş, merkez olarak Leopoldskron Sarayı’nı kullanıyor, yıllık toplantılarını burada gerçekleştiriyor, otelin gelirini kendi faaliyetlerine harcıyor. 

Kahvaltı ettiğimiz odanın bir köşesinde devasalığı açık mavi rengiyle dengelenmiş bir şömine yer alıyor. Duvarlar incecik işlenmiş alçı süslemelerin çerçeve içine aldığı tablolar ve küçük aynalarla donatılmış. Panoların içeriğine teker teker bakmayıp, odayı bir bütün olarak algılıyorum. Ancak 2018’de, Salzburg Global Seminar’ın bazı katılımcıları, benzer bir odadan ayrılırken duvardaki panolara “Blackface” yazılı notlar iliştirip gitmişler. Başpiskopos Firmian’ın ölümünden sonra mülk birkaç kere el değiştirmiş. 1920’ler, 30’lara gelindiğinde Leopoldskron tiyatro yönetmeni Max Reinhardt’ın elindeymiş. Reinhardt tiyatro adamı olarak Commedia del Arte’ye ilgi duyuyor, kendisi de ırkçılıktan mağdur biri olarak aşağılanan ama aklı ve neşesi sayesinde hep üstün gelen, siyah yüzlü Arlecchino ile özdeşleşiyormuş. 17. yüzyıl Jean-Antoine Watteau resimlerinin bir kopyası olan bu 18. yüzyıl panolarını, İtalya’dan getirtmiş. Arlecchino’nun ırksal bir karikatür olup olmadığı tartışıladursun, protesto edenlerin görüşleri kayda geçmiş ve meraklısına düşünecek malzeme sunmak üzere kahvaltı odasında yerini almıştı.

St Galen Manastırı’nın ünlü kütüphanesi örnek alınarak tasarlanmış kütüphane

Max Reinhardt 1918‒1938
Zamanında Avrupa’nın en önemli tiyatro yönetmenlerinden sayılan Max Reinhardt Leopoldskron’u 1918’de satın alarak binada esaslı bir tamirata girişmiş. Kıvrımlı balkonlarıyla kütüphaneyi St Galen’deki ünlü kütüphanenin küçük bir kopyası olarak binaya kazandırmış. Bahçeyi heykel ve yetişmiş ağaçlarla donatmakla kalmayıp, göle pelikan ve flamingolar, bahçeye bülbüller getirtmiş. Seyircilerin odadan odaya geçerek oyuncuları takip ettikleri tiyatro oyunları sahnelemiş. Gölü ve fondaki dağ manzarasıyla bahçeyi tiyatro dekoru olarak kullandığı olmuş. Zamanla burası müzisyenlerin, şairlerin, oyuncuların, yaratıcı kişilerin buluştuğu bir yer haline gelmiş. Salzburg Festivali fikri bu ortamda filizlenmiş. Nitekim festivalin temeli 23 Ağustos 1920 tarihinde Salzburg Katedrali önünde Max Reinhardt’ın sahneye koyduğu “Jedermann” (Everyman/Ademoğlu) ile atılmış. Bugüne kadar festival aynı yerde sahnelenen bu oyunun yeni yorumlarıyla açılıyor.

Nazi Partisi 1930’ların başlarında, Reinhardt’ın yaratıcılığından faydalanabileceğini öngörerek, ona “fahrî Aryanlık” teklif etmiş. Kabul etmemiş, 1937’den itibaren zamanının çoğunu 1943’te hayatını kaybedeceği New York’ta geçirmeye başlamış. 16 Nisan 1938’de Gestapo Leopoldskron Sarayı’na ve arazisine el koymuş. Binalar ve arazi Amerikan ordusunun eline geçeceği Mayıs 1945 tarihine kadar Nazilerin elinde kalmış. Nazi Partisi’nin yerel ileri gelenleri burayı ikametgâh, aynı zamanda toplantı, konser ve davetleri için kullanmış.


Kütüphaneye açılan pirinç kapı ve üstündeki Davut Yıldızı sembolü

Naziler, Yahudi sembollerini görmemişler
Ancak tekrar yola koyulmadan önce binayı hak ettiğinden çok daha hızla dolaşırken şimdi de karşımıza dikkatimizi yeni bir konuya çeken bir pano çıkıyor. Naziler toplantı salonlarındaki Yahudi sembollerini görmemişlerdir. Max Reinhardt’ın binayı elden geçirirken ahşap ve pirinç kapılara işlediği Davut Yıldızları, Nazi işgalini zedelenmeden atlatmıştır. Nazilerin Davut Yıldızını Başpiskopos Firmian’ın 6 köşeli yıldızına benzeterek, bu sembollere dokunmamış olabilecekleri benim aklıma pek yatmıyor.

Başpiskopos Firmian’ın sembolü 6 köşeli yıldız

Bu bina “yapılacaklar” listemde yer almadan, tamamıyla tesadüf eseri karşımıza çıkan ve çeşitli noktalara yerleştirilmiş bilgi panolarıyla ihtişamlı bir binaya ve içindeki eserlere çağdaş bir bakış, taze bir yaklaşım sağlayan, merak uyandırıcı, tam olarak bir seyahatten beklenebilecek en güzel sürpriz, en güzel hediyeydi.

Ayrılırken yaşadığım olumlu ruh halini diğer ziyaretçilerin nasıl ifade ettiklerini merak ederek Leopoldskron’un ziyaretçi defterini karıştırdım. Hemen herkes binadan, manzaradan, gölden, kahvaltıdan bahsediyordu. Bir kısmı Julie Andrews ve Christopher Plummer’ın oynadığı, 1965 tarihli “Sound of Music” (Neşeli Günler) filminin çekildiği yerde olmaktan duydukları mutluluğu yazmışlardı. Sayfalarca aynı şeyler.

Ayrımcılığın başkasının malını ele geçirmek için eski bir bahane olduğunun kanıtı olan binada vakit geçirmiş olmak ziyaretçi defterine yazanları etkilemişe benzemiyordu. Yazıların içinde “Salzburg Global Seminar” katılımcılarının tarihle yüzleşmek anlamında binanın farklı köşelerine bıraktıkları ipuçlarından bahseden kimseye rastlayamadım.


Daha fazla bilgi için: 
https://www.salzburgglobal.org/
https://www.salzburgerfestspiele.at/p/jedermann-2023