Edebiyat eleştirmenleri, tarihçiler, meraklı okuyucular, hangi romanın gerçekten “şimdiye kadar yazılmış en büyük kitap” olduğu konusunda farklı görüşlere sahip olacaktır. Güzel, büyüleyici mecazi dile sahip bir roman mı? Yoksa sert gerçekçiliğe sahip bir roman mı? Ya da muazzam bir toplumsal etkiye sahip bir roman mı? Yoksa dünyayı daha incelikli bir şekilde etkileyen bir roman mı? Çeşitli nedenlerle yazılmış en iyi edebiyat eserlerinden bazıları olarak kabul edilen 12 romanın listesi aşağıdadır.
Anna Karenina
Zina, kumar, evlilik planları ve tabii ki Rus feodalizmi gibi konuları içeren hikâyelerin herhangi bir hayranı, “Anna Karenina”yı anında ‘en iyi romanlar’ listesinin zirvesine koyardı. Ve bu, Time dergisi gibi neşriyatların, 1878’de tamamı yayınlandığından beri verdiği sıralamadır. 
Rus romancı Lev Tolstoy tarafından yazılan, sekiz bölümlük devasa kurgu eseri, iki önemli karakterin hikâyesini anlatıyor: Rus aristokrasisine mensup ancak monoton bir evliliği olan şık ve güzel Anna ile süvari subayı Kont Aleksey Kirillovich Vronsky arasındaki evlilik dışı ilişki... Roman, gerçekçi insanlıklarıyla kabul edilen önemli sayıda karakter kadrosuyla Rus toplumunda aşk, acı ve aile üzerine düşünceli tartışmaları bir araya getiriyor. Roman özellikle kadınlara yönelik tutumunda devrim niteliğindeydi, dönemin önyargılarını ve toplumsal zorluklarını canlı bir duyguyla tasvir ediyordu.
To Kill a Mockingbird - Bülbülü Öldürmek
Harper Lee, gelmiş geçmiş en etkili yazarlardan biri olarak kabul edilir ve sadece tek bir roman yayınlamıştır. Lee’nin “To Kill a Mockingbird - Bülbülü Öldürmek” adlı romanı 1960’da yayınlanmış ve anında edebiyatın klasikleri arasına girmiştir. 
Roman, Amerika’nın güneyindeki ırkçılığı, Jean Louise “Scout” Finch adlı zeki bir genç kızın masum ve kocaman gözleriyle incelemektedir. En dikkat çeken karakterleri, özellikle sempatik ve adil bir avukat ve baba Atticus Finch, ırkçılık konusundaki gerginliklerin yüksek olduğu bir zamanda ABD’de rol model olmuş ve bakış açılarını değiştirmiştir. “To Kill a Mockingbird”, 1961’de Kurgu dalında Pulitzer Ödülü’nü kazandı ve 1962’de Akademi Ödülü kazanan bir filme dönüştürüldü; bu, hikâyeye ve karakterlerine Amerikan sosyal yaşamı üzerinde daha fazla etki kazandırdı.
The Great Gatsby - Muhteşem Gatsby
F. Scott Fitzgerald’ın “The Great Gatsby - Muhteşem Gatsby”si öğrencilere edebiyatı eleştirel bir şekilde okuma sanatını tanıtmak açısından en iyi metinlerden biri olarak öne çıkar. Roman yakın zamanda New York’a taşınan ve gizemli köklere sahip eksantrik, yeni zengin komşusu Jay Gatsby ile arkadaş olan Nick Carraway adlı genç bir adamın bakış açısından anlatılır. 
“The Great Gatsby”, 1920’lerin ABD tarihindeki Caz Çağı’na içeriden bir bakış sunarken, aynı zamanda ‘Amerikan rüyası’ fikrini eleştirir. Belki de romanın en ünlü yönü kapak resmidir -koyu mavi bir gece, gökyüzüne ve bir şehir manzarasından gelen ışıklara yansıtılan delici bir yüz. Bu ‘görüntü’, farklı bir şekilde, metnin kendisinde önemli bir sembol olarak da bulunur.
Cien Años de Soledad - Yüzyıllık Yalnızlık
Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Márquez, en ünlü eseri olan “Cien Años de Soledad - Yüzyıllık Yalnızlık”ı 967’de yayınladı. Roman, Buendia ailesinin yedi neslinin hikâyesini; kasabaları Macondo’nun kuruluşundan ailenin son torunlarıyla birlikte yıkılışına kadar takip ederek anlatıyor. 
Romanda, fantastik bir biçimde mistik şeylerin sıradan olduğu gösterilirken, sıradan şeylerin de olağanüstü doğası vurgulanarak büyülü gerçekçilik türü de irdeleniyor. Márquez, tarih ve Latin Amerika kültürü arasında ilişki kurmada mit ve halk masalının yaygınlığını ve gücünü vurguluyor. Roman, Márquez’e birçok ödül kazandırdı ve sonunda 1982’de, yazarın tüm eserleri için Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülmesine yol açtı. Eserleri arasında “Yüzyıllık Yalnızlık” sıklıkla en başarılı eseri olarak övülür.
A Passage to India - Hindistan’a Bir Geçit
Edward Morgan Forster, “A Passage to India - Hindistan’a Bir Geçit” adlı romanını, gençken ülkeye yaptığı birçok seyahatten sonra yazdı, kitap 1924’te yayınlandı. Roman, Aziz adlı Müslüman bir Hintli doktor, İngiliz Profesör Cyril Fielding ve Adela Quested adlı konuk bir İngiliz öğretmenin ilişkilerini konu alıyor. 
Adela, hikâyenin geçtiği kurgusal Chandrapore şehri yakınlarındaki Marabar mağaralarına yaptığı bir gezi sırasında Aziz’in kendisine saldırdığına inandığında, Hint topluluğu ile sömürgeci İngiliz topluluğu arasında huzursuzluk artar. Çatışmada, kültürel farklılıklarına ve emperyal gerginliklerine rağmen İngilizler ve Hintliler arasındaki dostluk ve ilişki olasılığı araştırılıyor. Romanda yar alan doğanın renkli tasvirleri, Hindistan manzarası ve metin içinde bunlara verilen mecazi güç, onu harika bir kurgu eseri olarak sağlamlaştırıyor.
The Invisible Man - Görülmeyen Adam
Ralph Ellison’un “The Invisible Man - Görülmeyen Adam”ı, Afro-Amerikan erkek kimliğinin ifadesinde çığır açan bir romandır. Romanın anlatıcısı, hiçbir zaman adı geçmeyen ancak sosyal olarak başkaları için “görünmez” olduğuna inanan bir adamdır ve kitapta güneyden üniversiteye ve ardından New York’a taşınma hikâyesini anlatır. 
Her yerde aşırı zorluklarla ve ayrımcılıkla karşı karşıya kalır, asi ve uhrevi bir zihniyetle işe girip çıkar, ilişkiler kurar ve şüpheli sosyal hareketlere katılır. Roman, Afro-Amerikan kimliği ve kültürünü çevreleyen sembolizmi araştıran gerçeküstü ve deneysel yazım türü olmasıyla ünlüdür. Roman birçok eleştirmen tarafından II. Dünya Savaşı’ndan sonraki yılların en iyi romanı olarak kabul edilir. “The Invisible Man”, 1953’te ABD Ulusal Kitap Ödülü’nü Kurgu dalında kazandı.
Don Quixote - Don Kişot
Miguel de Cervantes’in “Don Quixote - Don Kişot”u, belki de İspanyol edebiyatının en etkili ve en bilinen eseridir. İlk olarak tam metni 1615’te yayınlandı. Tüm zamanların en iyi edebi eserlerinden bir olarak kabul edilen roman, “Don Quixote de la Mancha” adını alan ve şövalyelikle ilgili romantik romanlardaki geleneği (saplantılı bir şekilde) yeniden canlandırmak ve kendisi de bir kahraman olmak için yola çıkan bir adamın hikâyesini anlatır. 
Don Kişot karakteri bir idol ve bir nevi arketipal karakter haline gelmiş, romanın yayınlanmasından bu yana birçok önemli sanat (müzik ve edebiyat) eserini etkilemiştir. Metin o kadar etkili olmuştur ki, Don Kişot karakterine dayanan “quixotic” adlı bir kelime, ideallerinin peşinde koşarken aptalca-pratik olmayan, özellikle aceleci yüce-romantik fikirlerle veya abartılı şövalyece hareketlerle belirginleşen birini tanımlamak için yaratılmıştır.
Beloved - Sevilen
Toni Morrison’ın 1987 tarihli etkileyici romanı “Beloved - Sevilen”, 1873 yılında Ohio, Cincinnati’ye kaçan Sethe adlı kaçak bir kölenin hikâyesini anlatır. Roman, özgürlüğüne kavuştuktan sonra bile köleliğin travmasını araştırır ve Sethe’nin köle olarak yaşamasını engellemek için “Beloved” adını verdiği çocuğunu öldürdükten sonraki suçluluk ve duygusal acısını tasvir eder. 
Karakterlerin hayatlarında, hayalet bir figür belirir ve çocukla aynı adı taşır. Ailenin ıstırabını ve zorluklarını somutlaştırır ve duygularını ve geçmişini kaçınılmaz kılar. Roman, köleliğin psikolojik etkilerini ve iyileşmede aile ve toplumun önemini ele aldığı için övgü aldı. “Beloved”, 1988’de Kurgu dalında Pulitzer Ödülü’ne layık görüldü.
Mrs. Dalloway - Bayan Dalloway
Muhtemelen bu listenin en kendine özgü eseri olan Virginia Woolf’un “Mrs. Dalloway - Bayan Dalloway” adlı romanı, Clarissa Dalloway adlı İngiliz sosyetik bir kadının hayatından tam bir günü anlatıyor. Üçüncü şahıs anlatımı ve çeşitli karakterlerin düşüncelerinin bir araya getiren romanda, baştan sona bir bilinç akışı üslubu kullanılmış. Bu üslup, karakterlerin zihinlerine dair son derece kişisel ve açıklayıcı bir bakış açısı sunmakta ve roman, hikâyesini anlatmak için, olay örgüsünden ziyade karakterlere büyük ölçüde güvenmekte. 
Roman, karakterlerin sürekli pişmanlıkları ve geçmişe dair düşüncelerini, zihinsel hastalıklarıyla mücadelelerini ve I. Dünya Savaşı’ndan kaynaklanan travma sonrası stres ve toplumsal baskıların etkisini içeriyor. Romanın benzersiz stili, konusu ve zaman kurgusu, onu, tüm zamanların en saygı duyulan ve takdir edilen eserlerinden biri yapıyor.
Things Fall Apart - Parçalanma
Batı’nın “büyük edebiyat” geleneği, sıklıkla Kuzey Amerika ve Avrupa’dan gelen yazarlara odaklanır ve dünyanın diğer bölgelerinden başarılı yazarları ve muhteşem edebiyat eserlerini sıklıkla görmezden gelir. Chinua Achebe’nin 1958’de yayınlanan “Things Fall Apart - Parçalanma” adlı kitabı, bazı edebiyat çevrelerinin önyargılarını aşan ve dünya çapında tanınmayı başaran Nijerya edebiyatına ait bir eser... 
Roman, Okonkwo adlı bir adamın ailesini, Nijerya’da yaşadığı köyü ve İngiliz sömürgeciliğinin, memleketi üzerindeki etkilerini konu alıyor. Roman Afrikalıların, emperyalizmle ilgili (çoğu zaman duyulmamış) hikâyelerini sömürgecilerin bakış açısından paylaşabildikleri (1900’lerin ortalarından bu yana gelişen) ‘Afrika postkolonyal’ edebiyatı türünün bir örneği... Dünya edebiyatı ve Afrika çalışmaları derslerinde sıklıkla okutulması tavsiye edilmekte.
Jane Eyre
Charlotte Brontë’nin okullarda sıklıkla okutulması gereken romanı “Jane Eyre”, ilk olarak 1847’de, yazarın kadın olduğu gerçeğini gizlemek için Currer Bell takma adıyla yayımlandı. Neyse ki, 1847’den bu yana edebiyatta kadınlar konusunda çok şey değişti ve Brontë artık, kadınlarla ilgili tarihteki en çığır açıcı roman olan eserinden dolayı hak ettiği itibarı görüyor. Yazarın gerçek kimliğini gizlemek zorunda hissettiği bir zamanda, Jane Eyre, kadınlar için bir bireyselcilik hikâyesi sundu. 
Romanın adını taşıyan karakter, yetim ve fakir bir kadından başarılı ve bağımsız bir kadına dönüşür. Eser hem Gotik hem de Viktorya dönemi edebiyatından temaları bir araya getirerek, Jane’in içselleştirilmiş eylem ve yazımla artan duyarlılığına odaklanarak roman sanatında devrim yaratıyor.
The Color Purple - Renklerden Moru
Mektup romanı (bir veya daha fazla karakterin yazdığı mektuplardan oluşan roman türü) 19. yüzyıldan önce en popüler tür olmasına rağmen, Alice Walker, 1982’de Pulitzer Ödülü kazanan “The Color Purple - Renklerden Moru” romanıyla bu tarzın önderi oldu. İç savaş sonrası Amerika’nın güneyinde geçen roman, Celie adında genç bir Afro-Amerikan kızın Tanrı’ya ve kız kardeşi Nettie’ye yazdığı mektuplarla yetişkinliğe adım atmasını konu alıyor.
Celie, babası ve sonunda kocası tarafından cinsel tacize uğrar ve kendi acılarını ve gelişimini, ayrıca arkadaşlarının ve ailesinin acılarını ve gelişimini anlatır. Roman, zamanla kendi hayatlarını şekillendiren dezavantajlı ve yaralanmış karakterleri gruplandırarak cinsiyetçilik, ırkçılık, toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim ve engellilik temalarını işliyor. Hikâye, 1985 yılında Akademi Ödülü’ne aday gösterilen bir filme uyarlandı. Ancak, yaygın eleştirel beğeniye rağmen, aday gösterildiği 11 ödülün hepsinden mahrum bırakıldı.
Kaynak:
https://www.britannica.com/list/12-novels-considered-the-greatest-book-ever-written






