Zekâsı ve cesareti ile binlerce Yahudi’yi Naziler tarafından yok edilmekten kurtaran Rabbi Reuven Israel Kott, bir Tora dâhisiydi.

1897’de Polonya’da bir shtetl’da (Holokost’tan önce Doğu Avrupa’da var olan büyük Aşkenaz Yahudi nüfusuna sahip küçük kasabalar) doğan Reuven, anne-babasının on beş çocuğundan biriydi. Ailesi Ger Rebbe’nin Hasidik takipçilerindendi. Reuven’in olağanüstü zekâsı genç yaşından itibaren dikkat çekmeye başlamıştı. Talmud ve Yahudi kutsal metinleri konusunda yetenekli bir bilgindi, daha 17 yaşındayken hahamlık rütbesine hak kazandı.

Rebbe, Reuven’i özellikle çok takdir ediyordu. O kadar ki, her cuma akşamı, neşeli Şabat sofralarında Reuven onun yanında oturuyordu. ‘Ufak tefek’ biri olsa da (boyu 1,70 cm idi), herkes tarafından çok sevilen Reuven ‘büyük beyni’ ve ‘büyük kalbi’ ile tanınıyordu.

Nitekim cemaati tarafından, yerel eyalet konseyinde onları temsil etmesi için seçildi. Polonya cumhurbaşkanı 1920’lerde öldüğünde, diğer din adamlarıyla birlikte genç Reuven de mezar başında idi ve Polonya Yahudileri adına anma konuşmasını o yaptı.

O dönemde hayat Polonyalı Yahudiler için oldukça iyi görünse de, Ger Rebbe büyük bir belanın yaklaştığını hissetti. Rebbe takipçilerini, Polonya’dan çıkmaya ve o zamanlar İngiliz Mandası olan Filistin’deki Eretz Yisrael’e (İsrail Ülkesi) taşınmaya çağırdı. Rebbe’nin sağ kolu olan Haham Reuven Kott, Yahudilerin Polonya’yı terk etmelerine ve atalarının anavatanlarına dönmelerine yardım etme görevine kendini adadı.

İngilizlerin, ülkeye kabul ettikleri Yahudi aile sayısını kısıtlayan bir kota sistemi vardı. Reuven, ‘aile’yi “iki ebeveyn ve belirsiz sayıda çocuk” olarak tanımlayan bürokratik bir boşluktan yararlandı. Bunun için para topladı ve ‘boş doğum belgeleri’ tedarik edebilmek için Polonyalı yetkililere rüşvet verdi. Daha sonra, yeni aileler “yaratacak”, insanları eşleştirecek, gerektiğinde isimleri ve kimlikleri değiştirecekti. Buna göre her “ailenin” en az bir düzine çocuğu vardı.

Reuven, yardım ettiği kişilere bu sahte kimliklere bağlı kalmaları gerektiğini söyledi. Çoğu buna uydu, ancak birkaçı uymadı ve yakalandı. Polonya’ya geri gönderilme tehdidi karşısında, bu kişilerden biri yetkililere Reuven’in adını verdi.

Bir gün, Reuven ve erkek kardeşi Varşova’da bir trendeyken üç sivil polis memuru yaklaştı. Kimliğini tespit ettikten sonra Reuven’i rüşvet ve sahtecilikten tutuklayıp hapse attılar. Dindar bir Yahudi olan Reuven, ‘koşer’ olmayan hapishane yemeklerini yiyemiyordu, bu yüzden kızı ona her gün -iki saat gidiş iki saat dönüş yol giderek- ‘koşer’ yemek getirdi.

Birkaç ay sonra, erkek kardeşi dava ile ilgili bir duruşma yapılacağını öğrendi. Hapishanede Reuven’i ziyarete gitti, ona haberleri anlattı ve hangi avukatı tutmak istediğini sordu.

“Bana Varşova’daki en antisemit avukatı tutun!”
Reuven bir kâğıda bir şeyler karaladı, katladı ve hücresinin parmaklıklarından uzattı. Reuven’in kardeşi notu açtı. İçeriği okuyunca şok oldu: “Bana Varşova’daki en antisemit avukatı tutun!”

Reuven’in ailesi şaşkındı. “Bu kadar çok birinci sınıf Yahudi avukat varken neden antisemit birini istesin ki?” Hapiste olması zihinsel bir çöküşe mi neden olmuştu? Reuven’in kardeşi onun aklının başında olduğunu söyledi, Varşova’ya gitti ve Yahudilere karşı şiddetli nefretiyle ün salmış bir avukat buldu.

Duruşma günü geldiğinde adliye Reuven’in cemaatinden yüzlerce Hasid ile doluydu. Reuven’e, avukatıyla sadece üç dakika görüşme izni verildi ve ardından duruşma başladı.

Reuven’in avukatı ayağa kalktı, parlak bir savunma yaptı ve davayı kazandı, herkes şoktaydı.

Shtetl’a dönüldüğünde bütün cemaat, Reuven’in o üç dakika içinde avukatına ne söylediğini bilmek istiyordu. Reuven, Talmud çalışmasının kendisine, hukukta, ‘bir iş anlaşmasında üç “Evet” yanıtı alırsanız anlaşmanın tamamlanacağını’ öğrettiğini söyledi.

Avukatına üç soru sordu:

- Biz Yahudilerden nefret ediyorsun, değil mi?

- Benim hapiste çürüyüp ölmemi istiyor musun?

- Hepimizin - bütün Yahudilerin Polonya’dan gitmesini ister misin?

Avukat, üç soruya da “evet” yanıtını verdi. Reuven hemen karşılık verdi, “Cimri bir Yahudi’nin hapiste çürümesi ne işe yarar? Beni serbest bırakırsanız, tüm Yahudileri Polonya’dan çıkarabilirim!”

Reuven, avukatı kendi nefretiyle kör ederek istediğini elde etti
Geniş aileler “yaratma” ve Filistin’e gitmelerine yardım etme çalışmalarına devam etti. Antisemit avukat, daha fazla ‘boş doğum belgesi’ almasına bile yardım etti. İnsanlar sık sık Reuven’e kendisinin Eretz Yisrael’e ne zaman gideceğini soruyordu. “Batan bir geminin kaptanı gibiyim” diye cevap veriyordu, “Benim sorumluluğum, cankurtaran sandalına binmeden önce tüm yolcuları tahliye etmek...”

Bu 20 yıl boyunca, Reuven on binlerce Yahudi’nin Polonya’dan kaçmasına yardım etti. Bugün, bu Polonyalı Yahudilerin neredeyse yarım milyonu bulan torunları hayatlarını Haham Reuven Israel Kott’a borçludur. Ancak, ne yazık ki Reuven’in kendisi asla İsrail’e gidemedi. 1942’de Auschwitz’de öldürüldü.

‘Küçük’ bir adam, üç kısa dakikada inanılmaz mucizeler gerçekleştirebileceğini kanıtlamıştır. Bizler de, Kahraman Rabbi Reuven Israel Kott’u bu yazı ile anarak onurlandırıyoruz.

*Bu hikâye, Rabbi Reuven Kott’un torunu Ziporah Bank tarafından anlatıldı. O da bunu, hapishanede Rabbi Kott’a koşer yemek getiren sadık kızı olan annesinden duydu.

Kaynak:
http://ascentofsafed.com/cgi-bin/ascent.cgi?Name=1161-24