Adalar yıllar yılı İstanbul’un orta-alt sınıf ahalisi için bir bilinmez kaldı. İlk zamanlar turizmin emekleme devresinde olmasından, sonraları ise medya bugünkü kadar etkin ve yaygın olmadığı için…
Yıllar önce, Halkalı-Sirkeci Banliyö trenindeyim, Yenikapı’ya yaklaşıyorken cam kenarındaki yolculardan biri diğerine, “Yahu adalar dedikleri şu karşıda görünenler mi ola acep?” diye sorduğunda ne şaşırmıştım! İstanbul’un nüfusu 9 milyon. Bugün neredeyse iki katı olduk!
İstanbul’un dört bir yanı plajdı. Menekşe, Florya, Ataköy, karşı yakada Caddebostan, Moda, hatta bildiğim kadarı ile Salacak, Küçüksu plajları, batı yakasında Çırağan, Kilyos, Gümüşdere, onlardan da geçtim, Boğaz’ın her yakasından, her deniz kıyısından denize girerdi halk. Bugün 18 milyonluk olan bu şehirde, insanlara denize girme seçeneği kaç tane kaldı? Bir de turizmin yoğunluğu nedeniyle adaların, tabiri-caizse batacak derecede kalabalıklaşmasında şaşılacak ne var?


Prens Adaları esasen toplam dokuz değil, on tane
İstanbul halkı ne yazık ki, ne araştırmacı ne de meraklı! Hedefleri adayı keşfetmek, tanımak değil, sadece çoluk-çocuk denize girip gününü geçirmek. Bir zamanlar Adnan Menderes ve arkadaşlarının yargılanması sayesinde az-çok bilinen Yassıada ile, Deniz Lisesi ve Sanatoryumu sayesinde adı duyulan Heybeli bir yana, kaç tanesinin adını biliyorlar?
Hasılı şehir hatları vapurları ile ulaşım sağlanan başlıca adalar olan Kınalı (Proti), Burgaz (Antigoni), Heybeli (Chalki), Büyükada (Pringipo) ve Sedef Adası (Terebinthos) yanında, Kaşık Adası (Pita), Neandros (Tavşan Adası), Sivriada (Oxia) veya Hayırsız Ada, ve Yassıada (Plati) ile birlikte dokuz adet olan Prens Adaları’nın esasen toplam dokuz değil de on tane olduğunu bugüne kadar çok az kişi bildi!


Bostancı açıklarındaki Vordonisi
Oradaki çakar var ya o çakar, denizin oralarda sığ olduğu anlamını taşır, açıktan geçelim,” derdi Büyükdere’de bir balıkçı ailesinin evinde büyüdüğü için deniz hakkında engin bilgisi olan kocam. Sonraları, Burgaz doğumlu arkadaşımız Akis Çalikis ile Bostancı çevresinde tekneyle dolaşırken ilk ondan duydum Vordonisi adını. “Bu kayalıklar Vordonisi’nin su yüzeyine yakın tepeleri,” demişti bize. Bir deprem mi ne olunca batmış eski bir ada.” Gerçekten de teknenin taşlara oturmaması için açıktan geçilen bu adanın kalıntıları pek bir açık seçik görülüyor suyun altında.
İlgili kamu kurumlarının olmadığı yıllarda, genelde kiliselerdi her olağanüstü gelişmeyi, her önemli olayı kayda alan. Nitekim Burgaz Adası’nda yaşayanlar hatırlayacak, bir zamanlar ada halkının uykularını kaçıran esrarengiz sesin kaynağının cevabına bu yolla ulaşmıştım da inanmadığım için göz ardı etmiştim. Amerika’dan şehrimize gelen cemaatimiz mensubu, küçük yaştan beri din adamı olmaya hevesli rahmetli Peder Arch. Alex Kile, “Yarın Patrikhaneye gideceğim” dediğinde, ada halkının gündemi ve hakkında yüzlerce hikâye uydurduğu o gaipten gelen ses için, “Yahu bir sorsana, onlarda böyle bir kayıt var mı, zamanında benzer bir olay yaşanmış mı? diye sorduğumda, “1920’lerde olmuş, ardından bir deprem gerçekleşmiş” cevabı ile dönmüştü. Demişti de, kim inanmıştı ki böylesi bir deprem yaşanacağına!


Yıllar önce bir araştırmacının yine Fener Rum Patrikhanesinde bulduğu eski bir haritada açıkça görülüyordu Vordonisi’nin varlığı!
Meğer eski haritalarda gösterilen bu ada burnumuzun dibindeymiş. Bostancı’dan Büyükada’ya vapurla giderken iki tane deniz çakarının yanından geçilir. İşte, birinci değil ikinci çakarın altındaki kayalıklar batan Vordonisi Adası’nın en yüksek tepeleriymiş meğer.
Vordonisi’nin varlığı, son yıllarda adalarla ilgili çok sağlam araştırma yapan ve bu konuda yazdığı kitaplarını Türkçeye de kazandıran Akilas Milas sayesinde bilinir oldu. Eski İstanbul Rumlarından ve aslen ortopedist ve spor hekimi olan Milas, emekli olduktan sonra kendini kitaplarını yazdığı çok sevdiği adaların araştırmasına vermiş. Bununla da yetinmeyip, “İstanbul Mühürleri”, Oğlunuz Er Yorgo Kahramanca Savaşırken Öldü”, “Pera”, “Beyoğlu” gibi eserleri de kazandırmış. Öte yandan Salerno Üniversitesi Ortaçağ Latin Araştırmaları Bölümü Öğretim Üyesi Alessandra Ricci, Satyros Manastırı’nı araştırırken, bunun Vordonisi ile bağlantıda olduğu gerçeğine ulaşmış.

Tarihçesi
Küçükyalı Çınar Mahallesi semt camisinin yanındaki yıkıntının 9. yüzyıl Satyros Manastırı (Bryas Sarayı) kalıntısı olduğu tespit edilip, bunun altından denize uzanan dehliz ve geçitlerin Vordonisi kalıntılarına uzandığı görülünce, Vordonisi kayalıklarının üzerindeki manastır kalıntılarının da karadaki bu manastırın devamı olabileceği yorumuna varılmış.


Satyros Manastırı (Bryas Sarayı)

Küçük Vordonos ve Büyük Vordonos adlı iki kayalıktan oluşan adadaki manastırın inşasının keşiş Photios tarafından yapıldığı biliniyor. Keşişin erkek kardeşi Sergios, Bizans İmparatoriçesi Theodora’nın kız kardeşi ile evlenince önce sarayda görev almış, sonra da Patrik Ignatios’un azli ile çok genç yaşta Rum Ortodoks Kilisesi’nin Patriği ilan edilmiş, eski patrik de Küçükyalı’daki bir manastıra sürgüne gönderilmiş.
Ignatios, burada Bryas Sarayı’nın üzerine görkemli bir yapı olan Satyros manastırını inşa etmiş. Tarihte ünlü “İkonoklazm” adı verilen (Bizans İmparatorluğu’nda ikonaların tahrip edildiği ve ikonalarla ilişkili her türlü dinî pratiğin yasaklandığı dönem) olayın muhatabı iki patrik arasındaki çekişme ile bir Photios, bir Ignatios azledilmiş; ta ki Ignatios ölene kadar. Yeniden patrik seçilen Photios on bir yıl görevde kaldıktan sonra 867’de tekrar azledilerek Vordonisi’deki Satyros Manastırı’nın uzantısında ömrünü tamamlamış.

Peki, Vordonisi’ye ne oldu?
Dragos’un iki yanı, çökmeyle bağlantılı kalın bir çamur tabakasının biriktiği bir alandır. 20-30 metrelik bir sondajdan sonra daha derine inme imkânı bulunmamaktadır. Osmanlı haritalarında yer almayan ancak Bizans haritalarında hep görülen Vordonisi’nin yaklaşık 1000 yıl önce 6,5 büyüklüğünde birden fazla deprem sonucu, 30-40 km’lik bir fayın bir metre çökmesi ile battığı varsayılır.
1999 Depremi esnasında adalarda bulunan jeoloji mühendisleri, Vordonisi kırığında alev topları gördüklerini ve yerin çatırdadığını duyduklarını söylemişler. Prof. Dr. Ahmet Ercan “Kırık dediğimiz şeyi genelde tek çizgi olarak biliriz, hâlbuki kırık 5-10 kilometre çapında, sağlı sollu bir kuşak hâlindedir. Vordonisi böyle bir kuşağa denk geldiği için batmıştır. Heybeliada’daki bu ikincil kırığın yeni bir depremde yeniden kırılmaması için hiçbir neden yoktur. Şimdi, adalar su altında kalacak diyorum diye kızılca kıyamet kopmasın. Ama süreç içinde, yer yapısının değişimi içinde, adalar da mutlaka değişime uğrayacaktırderken Vordonisi Manastır kazılarını yürütmekte olan İtalyan Arkeolog Alssandra Ricci, diğer adalar için böyle bir risk olmadığını, Vordonisi’nin alüvyon bir tabakadan oluşmuş olduğundan battığını, oysaki diğer adaların jeolojik olarak farklı, yani granit kayalıklardan oluştuğunu ileri sürmekte.


Kayalıklar

Vordonisi
etimolojik olarak: “Vordona” / “Vordoni” = işlenmemiş kaya, “nişi” de ada demektir. Dragos ile Küçükyalı arasında Bostancı sahiline 3 km, Maltepe sahiline 1 km mesafede, Bostancı çakarı altında, kimine göre iki ada, kimine göre iki tepeden oluşan kayalık batığa verilen addır.
Burası Bizans döneminde Rum balıkçılar tarafından Barbunya ve Pavurya yuvası olarak bilinirdi. Bizans döneminde Vordonia, Polimia veya Kaldırımakia diye adlandırılan kayalıklara, Osmanlı zamanında Sera Taşı, Dilek Kayaları, Batmış Manastır Taşları denildi. Kaşıkadası büyüklüğünde olan ada, büyük bir ihtimalle üzerindeki taş binaların ağır yük etkisi ile ve deprem esnasında zeminde oluşan sıvılaşmayla suya doygun kumun içine gömülmüş olabilir.
Bir de yer bilimci Prof. Şener Üşümezsoy var konuya yorumları ile katkıda bulunurken, deprem sonrası da bölgede yapılan dalışlara bizzat katılan. “‘Bugüne dek birkaç kez düzensiz dalış yapılmış ama bilimsel denebilecek bir çalışma hâlâ yok’ sözümde ısrarlıyım. Eski tas eski hamam deyişindeki gibi tasta da hamamda da ufacık değişiklik yok yorumuyla sitem ediyor ihmal edilen çalışmalar için. Oysa bu demecinden tam bir yıl sonra Vordonisi Adası’nın tarihî değeri, Maltepe Belediyesi öncülüğünde başlatılan bir proje ile ele alındı. Alanındaki bilim adamları ve Vordonisi rehberleri Serco Ekşiyan ve Ercan Akpolat’tan oluşan bir ekip, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kültür Bakanlığı ve Unesco’ya adanın tüm özellikleriyle keşfedileceği bir çalışma sunacak. Sonraki aşama ise batık adanın UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınması ve turizme açılması.