Dünyanın yüzde yetmişi, bizim yarıdan fazlamız SU… Olmasa yoktuk, o yoksa yokuz. Anlaması bu denli basitken, değer bildiğimiz söylenebilir mi? Can veren, bizi temizleyen; sıcaklığı veya soğukluğuyla, sesiyle ve güzelliğiyle ruhumuzu arıtan ‘O’ şeyin varlığını tehlikeye atan ilk ve tek tür olabiliriz. 780 milyon insan temiz suya ulaşamıyor, bu asırda bile milyonlarca insan bu sağlıksız koşullar yüzünden ölüyor.

Yarım asrı aşkın meslek yaşamındaki bilgi ve deneyimiyle SU - BİLİNMEYEN SERÜVEN kitabını kaleme alan Prof. Dr. Mois Bahar bu eşsiz varlık kaynağımızı her boyutuyla bize anlatıyor. Anesteziyoloji ve Reanimasyon uzmanı Bahar, söylencelerden teorilere, bilimden çevreciliğe, her okura merakını giderebileceği bir alan açıyor. Kimyasını, hikâyesini, tehlikelerini, faydalarını, dünya üzerindeki dolaşımını, kıtlığıyla ilgili riskleri öğrendiğimizde sürahiden bardağa, oradan da mideye akıttığımız sıvının mucizesini anlıyoruz.


Sadece kolay ulaştığımız için kanıksadığımız suya, üç gün ulaşamayınca perişan oluyoruz. Yoksunlukla sınanmadan önce, kitaptaki “SU ayak izi” ölçümüne bakmakla işe başlayalım. Prof. Dr. Mois Bahar’dan öğrenecek ve başkalarına anlatacak çok şey var.

Su kapsamı çok geniş, genel bir başlık. Kitabın çerçevesini nasıl belirlediniz?
Medikal yaşamım boyunca tıp kongre ve toplantılarında SU’yun farklı özelliklerini ele alan konferanslar verdim. Bunları hazırlarken SU’yun insan organizması dışındaki konumu daha belirginleşti. Özellikle bu farklılıkların doğa ile var olan ilişkilerinin çok derinlerde ve gizemlerde saklı olduğunu gözlemledim. SU hakkında Türkçe dilinde kitap ve yayınların çok az olduğunu görünce dış yayınlara yöneldim. Yaşamımızdaki ve çevremizdeki her konunun SU ile bütünleşen ilişkisinin varlığı, bölüm başlıkları tahminlerimin üzerinde bir dağılım gösterdi. Kitabın çerçevesi aslında 45 farklı bölümden oluşuyor, okuyucuların okuma alanlarını dağıtmamak amacıyla sayfa sayısını daha az tutma gereği duydum ve kitabın sadece ilgiyi daha çok çekebilecek bir içerikle 22 bölümle yayınlanmasına karar verdim. Ayrıca tarih boyunca SU’yun özelliklerini günümüz bilgilerine eriştiren kişilerin yaşamlarından bazı kesitleri de konuların anlatımına ekledim. Özelliklerinden dolayı, kitaptaki tüm bölümlerin yazım dilinde su sözcüğünü büyük harflerle ve kalın punto (SU) ile göstermek istedim.

Mesleğiniz suyun değerini herkesten farklı bir şekilde görmenizi sağladı denilebilir mi?
Benim uzmanlık dalım anesteziyoloji, yoğunbakım ve nütrisyondur. Bu tıp dalının içinde olanların en büyük özelliği tedavi yaklaşımlarında organizmanın dolaşımındaki sıvı yönetimine verdikleri önemdir. Bizler mesleksel yaşamımızda vücut organlarının tümüne ait fizyoloji bilgileriyle donatılırız. Her bir organın SU ve oluşturduğu sıvılarla var olan ilişkisi çoklu bilimlerin bir mühendislik harikasıdır. Bulunduğum uzmanlık dalında organlar ile dolaşımın sıvı yönetimi doğrulara yakın bir şekilde yönetildiğinde tedavilerdeki başarı oranı kesin yükselir. Kitabımda bunları kolay anlaşılabilir bir dil kullanarak bilinmezleriyle anlatmak istedim. Çok gerilerde değil, yakın tarihimizde 19’uncu yüzyılın sonunda ve 20’nci yüzyılın başında damar yolundan verilmiş olan deniz suyuyla ciddi araştırmalar yapıldı ve insanlarda uygulanarak yapılan tedavilerden iyileştirici sonuçlar alındı. Klinik yaşamım boyunca başarıya daha yakın olmamı sağlayan, benim “organizma su mühendisi” doktor kimliğim oldu.


Prof. Dr. Mois Bahar

Mitoloji ve dinler suya önem veriyor, kutsiyet atfediyor...
Evrenin yaratılışından itibaren tek tanrılı dinlerin varlığından çok önce ilk insan toplulukları denizler ve SU’yun gücünü farklı iklim değişikliklerini yaşadıktan sonra önemsemeye başlar. O dönemlerde yaşadıkları koşullarda bu güce karşı çıkmaları mümkün değildir, böylelikle uzun yıllar denizler ile SU’yun gücü antik çağlarda tanrısal bir özellik kazanmaya başlar. Mitolojide yaratılan bu SU tanrılarının çağımıza kadar kalıcılığını sağlayan Yunan filozoflarının (Hesiodos, Homeros, Platon ve başkaları) yazdığı tasvirler ve efsanelerle günümüze kadar müzelerde sergilenen heykellerdir. Türk, Hindu, İnka, Maya, Çin ve Japon mitolojilerinde SU tanrılarının varlığı yazılıdır. 21’inci yüzyıla ait teknoloji ve bilim bilgilerimizle dahi SU’yun gücüne karşı koymamız henüz mümkün değil.

SU tam olarak açıklığa kavuşmamış, sonsuzluk içinde olan karışık ve şaşırtıcı bir maddedir. SU’yun bu özelliği dinler ve din adamlarına farklı bir perspektif getirmiş ve SU kutsallık ile inanç yönüyle ön plana çıkarılmıştır. Kutsanma ve manevi bir temizlenme ritüeli hem tek tanrılı dinlerde hem de diğer dinlerde günümüzde dahi kullanılır duruma gelmiştir.

Suyun gizemini, mucizesini nasıl özetlerdiniz?
Yerküre ve göklerde sıvı, katı ve gaz olarak üç özelliğini ve bu özellikleriyle bilinmeyenleri olan SU gibi başka bir madde yoktur. Yeryüzünde SU dışındaki maddelerin yaşamımızda belli bir yeri var, bunların bazılarının canlı varlıklarda eksik ya da hiç olmamaları yaşamımızı tehdit etmez. SU için böyle bir durum söz konusu olmadığından gizemlerinin öğrenilmesi gereği ortaya çıkıyor. İnsan ve diğer canlı organizmalar SU’yun bu üç özelliğinden sadece ikisini, sıvı ve buharı taşır. Vücutta SU ve bileşenleri olan diğer vücut sıvılarının donmuş durumda dolaşımda olmaları yaşamsal açıdan mümkün değildir. Diğer bir yandan SU’yun 41oC derecesindeki sıcaklıkta katı olmadığı gibi sıvı da olmayıp, kristal özellik taşıdığı bilimsel araştırmalarla gösterilmiştir. Canlı insan organizmasında bu 41oC sıcaklık seviyesi SU’yun bu özelliği nedeniyle yaşam sınırıdır, yani ölümdür. Genellikle ölüm sadece kalbin durması olarak görülür, halbuki SU’yun bu sıcaklıktaki özelliğinin canlı üzerindeki bu etkisi açıklanamamaktadır. (gizem)



Morfogenetik yaklaşım, nesnenin yaşamını/canlılığını belirleyen görüntüyü yeterli görmektedir. Bu görüşü benimseyen bazı bilim insanları SU için aynı teoriyi savunmaktadır. SU çıplak gözle bir hareketlilik içinde olmaktadır, hareketsiz olduğunda da H2O moleküllerinin dinamik bir hareket ve titreşim içinde oldukları görüşünün gerçeğini savunanlar da vardır: SU canlı bir varlık mıdır? (gizem)

Bağışıklık, alerji ve homeopatide uygulanan tedavilerin başarısı günümüzde açıklaması mümkün olamayan SU’yun özellikleri sayesinde gerçekleşmiştir. (gizem)

Vücuttaki su oranı yaşa ve cinsiyete göre değişir mi? En az ve en çok su barındıran organlar hangileri?
Erişkin bir erkekte toplam vücut SU’yu vücut ağırlığının %60’ı; kadında ise %55’idir. İleri yaşlarda bu oranlar her iki cinste %5’lik bir azalma gösterir. Aşırı şişmanlarda bu oran, yağ kütlesinin fazlalığı nedeniyle daha düşüktür. Yenidoğan ve bebeklerde bu oranlar daha yüksektir. Yenidoğan ile 6 ay arasında %75, 6 aydan sonra aşırı bir SU kaybı oluşur ve yavaş bir seyirle yukarıda belirttiğim değerlere düşer.

Kan dolaşımı yüksek olan organlarda, örneğin beyin ve böbrekte SU miktarları zaman dilimleri içinde düşer ya da yükselebilir. Organlardaki SU miktarları içerdikleri minerallere de bağlıdır, bunlar da farklı koşullarda değişiklikler gösterebilmektedir. SU’yun organlarla var olan ilişkisi, SU’yun hücre içine ve dışına çıkmasını sağlayan mekanizmalarla ilgilidir. Bu geçirgenlik, her iki taraftaki osmotik özellik diye adlandırdığımız yoğunluk farklılıklarından kaynaklanır. Böbreklerdeki süzme olayında da idrarın oluşma mekanizması böbrek hücresinin özellikleri ve hormonların etkisiyledir.

Kaliteli suyu nasıl tanımlarsınız, kaliteli suyun vücuda ne gibi yararları vardır?
İnsanlar genellikle SU’yu içimleri sırasında hissettikleri tat ile kalitelisini belirler. Tat duyumuz sübjektiftir ve kişiden kişiye göre değişir. SU’yun kalitesini belirleyen birden fazla faktör vardır. Ben kaliteli SU’yu tanımlarken tat duyusunu önemsemem, içim sırasında “Hangi SU daha sağlıklıdır?” yaklaşımını yeğlerim. Bu görüş maalesef toplumun büyük bir kesimi tarafından bu şekilde algılanmamaktadır. “Hangi SU daha sağlıklıdır?” sorusuna yaklaşmak için içilebilir (potabl) SU çeşitlerini tanımamız gerekir. Bunlar 4 çeşittir: Musluk, doğal kaynak/doğal mineral, gazlı doğal maden ve sentezlenmiş (hazırlanmış) SU’lardır.

İçilebilir SU’larda dikkat edilmesi gereken en önemli koşul bakteriyoloji ve mikrobiyoloji bilimleri sayesinde elde ettiğimiz mikroplardan arındırılmış SU’dur. Dezenfeksiyonun güvenlik unsuru ile beraber SU şebekelerinde kullanılan boru malzemelerinin kirlenmelere neden olmaması önem taşır.

SU’da var olan minerallerin miktarları, alkali/asit (pH) değeri, dinamizm, iletkenlik ve direnç, sertlik derecesi, 180 derece sıcaklıkta kuru kalıntı miktarı (mineralizasyon), oksitlenebilirlikle ölçümlerdeki SU’daki oksijen miktarı ve tadı etkileyen mineralleri değerlendirmeli ve sağlığımızı iyi yönde etkileyebilecek en önemli özelliklerin tek bir nedene bağlı olmadığı bilincini benimsemeliyiz.

“Hangi SU daha sağlıklıdır?” sorusunun doğruya yakın tüm ayrıntılarını bilimsel özelliklerinin temelinde, kitabımdaki ilgili bölümlerde okuma fırsatını elde edebilirsiniz.

İyi okumalar dilerim.

Prof. Dr. Mois Bahar
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde tıp eğitimine 1964 yılında başladı, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanlığı dönemiyle birlikte tüm akademik yaşamını 2011 yılına kadar 47 yıl boyunca İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde geçirdi.
1996 yılında Türkiye’de Klinik Enteral Parenteral Nütrisyon Derneği’ni (KEPAN) kurdu ve ilk dönem başkanı oldu.
1997-2002 arasında Sağlık Bakanlığı Yoğun Bakım Bilimsel Komitesi ve 2002-2006 arasında Avrupa Nütrisyon Derneği (ESPEN)’nin Yönetim Kurulu üyeliklerinde bulundu.
Türk Yoğun Bakım Derneği Onursal Üyesi olan Prof. Dr. Mois Bahar, 2003-2005 arasında Türk Anesteziyoloji ve Reanimasyon Derneği Başkanlığı ve 2002-2008 arasında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Başkanlığı yaptı, 17 yıl (1985-2002) Türk Anesteziyoloji ve Reanimasyon Derneği Dergisi editörlüğü görevini devam ettirdi.
1996 yılında başladığı Amerikan Hastanesi Yoğun Bakım Direktörlüğünü 2017 yılı sonuna kadar sürdürdü.