Ara verme anlamına gelen “mola” ile belirli bir süre etkin olan toplumsal beğeni anlamına gelen “modanın” aslında tek ortak noktaları kelimelerinin ses benzerliği değil… Bu sayfalarda; soluksuz koştuğumuz hayatımıza kısa bir “mola” verirken; en beğendiklerimizi, nam-ı diğer en “modayı” yanı başımıza alıyoruz.
Ara verme anlamına gelen “mola” ile belirli bir süre etkin olan toplumsal beğeni anlamına gelen “modanın” aslında tek ortak noktaları kelimelerinin ses benzerliği değil…
Bu sayfalarda; soluksuz koştuğumuz hayatımıza kısa bir “mola” verirken; en beğendiklerimizi, nam-ı diğer en “modayı” yanı başımıza alıyoruz.
Şubat, soğuğun sıcak sevgiyle ısındığı bir aydır. Üşürüz ama Sevgililer Günü’nün yaklaşmasıyla sevgi, aşk sözcüklerinin varlığı ile bile içimiz kıpırdanır ve ürperten fırtınalara karşı sımsıkı kalbimizi gereriz. Süryanicede Şobat kelimesinden gelen Şubat ayı, doğanın yeniden doğmadan önce dinlendiği dönemi bize yaşatır. Bu dönemde; sevmediğimiz kişi, nesne, olaylara odaklanmaktansa, sevdiğimiz her şeyi yanı başımıza almamız özellikle bu sevgi ayında çok önemli. O halde Şubat ayında sevgiyle ele alacağınızı düşündüğüm mola duraklar ile moda notlarını sizlerle buluşturuyorum.
Mola:
Kimi kitaplar vardır, bir kereden fazla okuma ihtiyacı hissederseniz. Bir nevi yol dostumuz olan bu tip kitapların hayatımızdaki önemi yadsınamaz. Mesela, Küçük Prens ilk okumaya başladığımdan beri ortalama 3 yılda bir elime aldığım kitaplar arasında yer alır. Her okuyuşumda beni farklı diyarlara götüren küçük yol dostuma artık bir yenisi daha eklendi. Nobel ödüllü Alman yazar Hermann Hesse’in 1922’de kaleme aldığı Siddhartha…
Eser; özünü bulmak için ruhsal bir yolculuğa çıkan Siddhartha karakterini ele alıyor. Siddhartha Sanskritçe aradığını bulan, amacına ulaşan anlamında ve karakterimizin amacı Nirvana’ya ulaşmak… Kitabı okurken elimde kalemle beğendiğim alıntıların altını çizmek istesem de, neredeyse kitabın tamamının altını çizmiş olabilirim. Beni en çok etkileyen 28. sayfadaki alıntıyı sizlerle paylaşmak isterim: “Kısır döngü içinde dolanıp durmuyoruz, yukarı doğru ilerliyoruz sürekli, çember dediğin spiraldir, birçok basamağında çıktık bu spiralin…” Siz de hayatınızda kısır döngü içerisinde dolandığınız hissediyorsanız, yolunuza ışık tutmak için Siddhartha ile tanışabilirsiniz.
Moda:
Uzun yıllardır bilinen ve el maharetine dayanan, düğümleme tekniği kullanılarak üretilen bir tekstil şekli olan makrome, hep vazgeçilmez olmuştur. Özellikle son dönemlerde makrome duvar süsü modelleri bohem dekorasyonda yeniden popüler hale geldi. Pek çok mekânda kendine rahatlıkla yer bulabilen makrome almak isterseniz, sizi, kendi tasarımlarını el yapımı olarak üreten Suzi Levi ve Cansu Yel Eliaçık’ın, ürün portföyü oldukça geniş “Masuca” markası ile buluşturmak isterim. Salıncak, bitki askılıkları, tak (backdrop), çantalar, büstiyerler, masa süsleri, runner ve duvar süslerinin hepsi doğal malzemeler kullanılarak ortakların ellerinden hazırlanıyor. Genelde ürünlerini; sipariş üzerine, alıcının talebine göre, ürünün büyüklüğüne göre 1-4 hafta arasında üretebiliyorlar.
Mola:
İstanbul’u sevmemin nedenlerinin başında, bitip tükenmeyen adres hazinesi olması gelir. İstanbul’da bazı adreslerde; sıkça önünden geçip farkına varmadığımız kapılar vardır. Çok sık önünden geçsem de ziyaret etmediğim Karaköy Çorba Evi ile 2014 yılından beri hizmet vermesine rağmen 2019 yılında tanıştım. Esnaf lokantası konseptindeki, Aya Nikola Ortodoks Kilisesi’nin içindeki iki katlı küçük bir dükkânda her gün tam 21 çeşit çorba pişiriliyor. Menüde sebze, mantar, tarhana gibi tanıdık dostların yanı sıra mısır, kereviz, vejetaryen gibi farklı çorba çeşitleri de yer alıyor. Adı üzerinde, çorba evinde; ‘çorba dışında bir şey olmadığı için çorbayla karın doymaz’ deseniz de lezzetli ve şifalı çorbayı tattıktan sonra, çorbanın ana yemek olduğuna inanacaksınız. Yaz-kış sofralarımızın en vazgeçilmez lezzetlerinden biri olan çorba içmeyi sevenlerdenseniz, çorbasını denemeniz gereken yegâne adres olan Karaköy Çorba Evine doğru yol alabilirsiniz.
Mola:
Çağdaş sanatın geniş kesimlere yayılmasını sağlamak; genç yetenekleri keşfetmek ve onları sanatseverlerle, ülkemizin önde gelen koleksiyoner ve akademisyenleriyle bir araya getirmek amacıyla yola çıkan QNB Finansbank ve Masterpiece; çağdaş sanat üretimini desteklemek için birlikte adım attı. Genç sanatçıları desteklemek ve onlara yeni ifade alanları yaratmak amacıyla On Bir (11) Sergi Serisi, Masterpiece Sanat Merkezleri’nin Maslak’ta dev bir alanda faaliyet gösteren ana merkezi Masterpiece Hall’da sanatseverlerle buluşuyor. On bir genç sanatçının, yeni medya, resim, heykel, yerleştirme gibi farklı disiplinlerden eserlerinin yer aldığı On Bir (11) Sergisi’nin kreatif direktörlüğünü ve küratörlüğünü Ayça Okay üstlendi. Art-Talk’ların da yer aldığı sergi dizisini, 20 Şubat tarihine kadar Masterpiece Hall Maslak’ta ücretsiz olarak ziyaret edebilirsiniz.
Mola:
Avustralya’da 3 ay önce başlayan yangınlar binlerce hektar ormanın yanında, çok sayıda yerleşim yerini ve hayvanları olumsuz etkilendi. Ülkede insanlar, hayvanlar için seferber oldu. Avustralya’nın adeta simgesi olan kanguruları, hikâyeleriyle yakından tanımak ister misiniz?
Avustralya’nın amblemi olarak kullanılan kangurular, sırayla kullandıkları geniş düzayaklara sahipler ve genellikle korktuklarında ya da yaklaşan avcılar tarafından kovalandıklarında yüksek hızlarda koşabilirler, olağanüstü bir mesafeyi atlayabilirler. 1700’lerde, Avustralya’nın doğu kıyılarını ortaya çıkaran İngiliz Denizci James Cook, Avustralyalı yerlilerle el kol hareketleriyle güçlükle anlaşabildi. Karınlarındaki ceplerinde yavrularını taşıyan ve arka ayakları üzerinde zıplayarak hareket eden uzun kuyruklu hayvanları görünce, çeşitli işaretlerle bunların adlarının ne olduğunu sordu. Yerlilerin “kanguru” demesinden sonra da bu hayvanları dünyaya “kanguru” olarak tanıttı. Ancak, “Kanguru”, Avustralyalı yerlilerin dilinde; “Ne demek istiyorsun yabancı?” anlamına geliyordu.
Mola:
Size şehrin içerisinde, kendine has bir ruha sahip, seramik ürünleri satılan ve aynı zamanda bir atölye olan Atölye Naif’ten bahsetmek istiyorum. Ceni ve Nitsa’nın yıllar boyu süregelmiş bir dostluğunun, beraber evirilmesiyle ortaya çıkan atölye, hayatına kısa bir mola vermek isteyenlere kapılarını açıyorlar. Dileyen atölyede ellerini çamura buluyor, sonra da yaptıklarını eve götürüyor. Üstelik sadece yetişkin değil, çocuklar için de atölyeleri var. Siz de sevdiğinizle Şubat ayında; aşkla çamuru karıştırıp, üzerini huzurla sırlamaya ne dersiniz? Hayattan kendimize bir kaç saat çalmak hakkınızsa, Atölye Naif’in mottosu; “Bugün sıradan bir gün değil, bugün güzel bir şey yaratacağım” diyerek kontenjanla sınırlı atölyelerden birine kayıt olabilirsiniz. Buyurun çamurun başına! Çamur iyidir. Çamur iyi gelir.
Şubat ayında; fidanların yılbaşısı olarak da bilinen Tu-Bişvat; baharın geldiğini ve doğanın uyanmaya başladığını kulağımız fısıldar. Tu-Bişvat’ta ağaç dikerek doğaya olan ilgimizi belirtiriz.
Özellikle son dönemde artan yangınlarla yok olan ağaçlar için yapabileceğimiz en iyi şey ağaç dikmek, diktirmek veya bağışlamak olacaktır. Bunun için çeşitli sosyal sorumluluk kurumlarıyla iletişime geçebilirsiniz. Maddiyatın giderek her şeyin ötesine geçtiği günümüzde; en önemli zenginliğin mutluluk ve sevgiden oluştuğunu hatırlatmak isterim. Bu yüzden Kızılderililerin ünlü atasözü ile Şubat ayını adeta kucaklamak isterim…
Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık tutulduğunda; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.