Evrendeki küçücük gezegenimizi-dünyamızı, kocaman bir virüs fethetmek, belki de “insanı” haritasından silmek istedi. Böylelikle bir yenilik yaşandı; “Hayata tutunmak”, hatta “hayatta kalmak” olgularını yaşam deneyimlerimize kattık.

Yaşanmışlığımda ilk kez bütün dünya ulusları ortak bir kaderi paylaştı. Birimden başlayıp bütüne dağılan virüs sadece gündemlerimizi tutsak etmedi, alışkanlıklarımız, geleneklerimiz, işlerimiz, toplantılarımız, kutlamalarımız, yaslarımız sanala taşınırken farklı olanla tanıştık:

‘Zoom’ girdi, hayatlarımıza! Cep telefonları, dizüstü bilgisayarlarımız ile Siam ikizlerine dönüştük.

Minicik dünyamdan gerçek ile sanalı ‘zumlarken’ hafızam çocukluk öykülerimden birine takıldı:

Lewis Caroll’un yazdığı ALİS HARKALAR DİYARINDA’yı anımsadım. Caroll’un bu romanında kahramanlardan biri de DODO kuşu.

Mauritius Adası’nın da sembolü olan DODO bir metre boyunda, 20 kilo ağırlığında, uçamayan bir kuş, ‘güvercingiller’ familyasında sınıflandırılan.

Şimdi de esasa gelelim:

Bir zamanlar, hatta çok uzun zamanlar boyunca DODO, yaşam alanlarındaki bütün canlılarla mükemmel bir uyum içinde yaşıyordu. Ta ki, 1500’lü yıllarda Hollandalı (veya Portekizli de olabilir) denizciler okyanusta Mauritus Adası’na ayak bastıklarında, (cüssesine oranla çok küçük kanatları olduğundan) uçamayan, pek de akıllı olmayan, yerde yuvarlanan, meyveyle beslenen, kocaman yumurtalarını toprağa bırakan kuş ile tanışana kadar. Ne var ki, DODO eti için avlandı ve aç denizcilerin sofralarına şölen oldu. Avlanırken de “insanların” adaya getirdiği kedi, köpek ve domuzlar DODO yumurtalarını mahvetti. DODO soyunun hoyratça ezilerek tükenmesi çok uzun bir zaman almadı! 17. yüzyılın sonlarına doğru, soyu insanın kaydedilmiş tarihi esnasında ve doğrudan insan etkinliğine bağlı olarak tükendiği için, soy tükenmesinin örneği olarak sıklıkla DODO’ya atıfta bulunuluyor.

***

Mauritius mikro-kozmosunda DODO’nun uğradığı kitlesel bir yok oluştu!

Bu minik benzetme ile bütün dünyanın bir ‘pandemi’de birleştiği ortak tasayı, endişeyi, korkuyu anlatabildim mi?

Mini minnacık ülkelerin birbirleriyle güç çatışmaları içinde olduğu; ister ulusal, ister uluslararası boyutlarda olsun sadece ekonominin gündem yapabildiği; menfaat uğruna sıcak savaşların her an patlayabildiği; insanın insana kıymakta hiçbir çekincenin kale alınmadığı; yüzeydeki her pırıltının ulaşılacak değer olduğu sanılan; kibrin değişik katmanlarının doruklarında geziliyordu, küçük dünya gezegeninde.

Ansızın; koskocaman bir virüs minik gezegenimizi istila etti, zengini, güçlü, forsluyu, kibirliyi, başkanı, başbakanı, lideri, hiç kimsenin vekilini ayırt etmeksizin.

İnsan soyunun DODO kuşunun kaderini paylaşmayacağına yönelik inancım tam.

Bu deneyimin ardından silaha-savaşa yatırım yapmaktansa ülkelerin ortak niyetinin insana ve bilime yatırım yapmak olacağına da inanmak istiyorum.

Bilimin ışığında en parlak ihtimal bir aşının çözüm olabileceği ve bu buluşun çok yakında tüm insanlara rahat bir nefes sağlayacağı.

Harikalar Diyarı’nki Alis misali, geçtiğimiz karantina döneminin ardından gezegenimize umudun, sevginin, anlayışın geleceğine inanmak istiyorum.

Çünkü, İNSAN olarak hepimiz ortak bir deneyim yaşadık:

Dünyanın tüm insanlarının gözyaşlarının rengi aynı!

Sevgiyle selamlıyorum