Fotoğraflar: Şahin Önder
Haber fotoğrafı: Kolonyal stildeki evlerle çevrili San Telmo


Sokaklara taşan tango gösterileri, rengârenk evleri ve ünlü şaraplarının eşlik ettiği muhteşem et yemekleriyle ünlü Arjantin’in başkenti ve ‘Güney Yarımküre’nin Paris’i’ olarak adlandırılan Buenos Aires, kelime olarak ‘güzel havalar’ anlamına geliyor.

2019 yılının son günü seyahatimize başlamak üzere yola çıktık. 18 saatlik uçuş sonrası uçağımız havalimanına indiğinde, yerel saat 22.30’du ve yeni yıla girmemize az bir zaman kalmıştı. 24 saat uyumayan şehir olarak bilinen Buenos Aires sokaklarında, neredeyse kimse yok gibi. Öyle ışıl ışıl süslenmiş yaşayan canlı bir şehir yerine, ertesi gün işe gitmek üzere dinlenmeye çekilmiş bir şehir görüntüsü ile karşılaşınca çok şaşırdım. Otele ulaştığımızda karşılaştığımız cılız birkaç havai fişek atışı dışında herhangi bir kutlamaya rastlamadık. Öğrendiğime göre yüksek enflasyon nedeniyle halkın cebinde para kalmayınca kutlamalar bu kadar sönük geçmiş.



Arjantin, 1536 yılında bugün Buenos Aires olarak bildiğimiz noktada, Rio de la Plata (Gümüş Nehri) adını verdikleri nehrin etrafında kurulur. Arjantin’in ismi Latince ‘gümüş’ anlamına gelen, ‘Argentum’dan geliyor. İlk zamanlar Peru’nun bir eyaleti olarak yönetilen Buenos Aires, İspanya Kralı tarafından serbest bir liman şehri ve Rio de la Plata Eyaleti’nin başkenti olarak ilan edilir. İspanyolların, Fransa ile birlikte Birleşik Krallık’a karşı girdiği Sömürge Savaşları sırasında halk, İngiliz saldırılarına başarıyla direnir ve İngiliz kuşatmasını savuşturur. Bu isyanın halkın direnişi ile atlatılması, milliyetçileri harekete geçirir ve 1810 yılında Buenos Aires’te bir ayaklanma başlar. Bu ayaklanma sonrası 9 Haziran 1816’da General Jose de San Martin önderliğinde bağımsızlık ilan edilir.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında 1946 yılında, Juan Domingo Peron Arjantin Cumhurbaşkanı seçilir. Bir yardım organizasyonunda tanıştığı, köylü bir aileden gelen, müzik ve sinema dünyasına girmeye çalışan Eva Duarte Peron ile evlenir. Juan Peron, eşi Eva’nın da desteği ile sert bir idare yönetimi kursa da, özellikle liman işçileri sendikaları ile çok yakın çalışma içinde bulunur ve işçilerin gönlünde yer edinir. Ülkede ilk asgari ücret uygulamasını başlatan Peron, sendikaların sevgisini bir kere daha kazanmış olur. 1952 yılında tekrar Başkan seçilen Peron, aynı yıl eşi Eva’yı kanserden kaybeder. Halk arasında ‘Evita’ olarak anılan ve onların büyük sevgisini kazan Eva’nın cenaze töreni tam dört gün sürer. Onun ölümüyle enflasyon %30 oranında artar; Juan Peron yeni bir beş yıllık program açıklasa da pek başarılı olamaz ve halk ayaklanmalara başlar. Bunun üzerine Juan Peron, halkı iç savaş ile tehdit eden bir konuşma yapınca ordu Plaza Mayor’u bombalayarak gücünü gösterir. 1955 yılında ordu yönetime el koyar ve Peron’u sürgüne yollar, Peronizm yasaklanır. Peron’un sürgünde olduğu dönemde işçi sendikaları onu geri döndürmek için büyük protestolar ve gösteriler düzenler ve sonunda başarılı olurlar. Sürgünden döndükten sonra 1973’te tekrar Devlet Başkanı olan Peron, sürgünde evlendiği ve kendinden 35 yaş küçük olan yeni eşi Isabel Martinez’i Başkan Yardımcısı yapar. Ancak, bir yıl sonra hayatını kaybeder.


Casa Rosada - Pembe Ev
Plazo de Mayo
Ertesi sabah erkenden uyanarak şehri gezmeye başlıyoruz. İlk durağımız, Plazo de Mayo’da bulunan ve şehrin en ünlü yapılarından biri olan ‘Casa Rosada’ yani ‘Pembe ev’. Günümüzde Arjantin’in yönetildiği başkanlık sarayı olan bu pembe binayı, en çok Juan Peron ve eşi Eva Peron’un, evin balkonundan halka hitaben yaptıkları konuşmadan hatırlıyoruz. Bina, 1594 yılında Yüzbaşı Juan de Garay’ın emri ile inşa edilmeye başlanmış; 1857 yılında, yerine gümrük yapılması için kısmen yıkılana kadar ayakta kalmış; 1860’larda tekrar başkanlık ofisleri olarak kullanılmaya başlanmış. Bu bina, tartışmasız Buenos Aires’in en sembolik yapılarından biri ve ‘Arjantin Ulusal Tarihi Anıtı’ olarak ilan edilmiş. Başkanlık sarayının hemen önünde bulunan Plaza de Mayo, ülkenin en önemli meydanı ve Arjantin’in bağımsızlığının ilan edildiği nokta. Bunun yanı sıra, ‘Madres de la Mayo’ yani Mayo Meydanı Anneleri’nin eylem yaptığı meydan.

1976 yılında askerler yönetime el koyduğunda, Fidel Castro’nun Küba’sından etkilenen halk, hükümet karşıtı eylemler ve gösteriler yapmaya başlar. İktidar, muhalefeti ve yandaşlarını bastırmak için çok sert önlemler alır. ‘Kirli Savaş’ olarak anılan ve 1976-1983 yılları arasında geçen dönemde, on binlerce kişi gözaltına alınıp sorgulanır. Arjantin’de bu operasyon boyunca 30.000 kişinin idam edildiği söylenir; bu arada çok sayıda insan da göz altında kaybolur. Çocukları gözaltında kaybolan ön dört anne, Plaza de Mayo’da bulunan Hükümet Binası’nın önüne gelerek protesto gösterisi yaparlar. Başlarında bulunan beyaz baş örtüsü de protestoların simgesi olur. Meydan, günümüzde de halen protestolara ev sahipliği yapmaya devam ediyor.


Boca Sokakları - Buenos Aires - Arjantin

La Boca ve futbol
Meydandan ayrılarak La Boca’ya doğru yola çıkıyoruz. Buenos Aires’in Riachuelo Nehri’nin ağzında, İtalyan göçmenler tarafından kurulmuş olan bölgeye İspanyolca da ‘ağız’ anlamına gelen ‘Boca’ ismi verilmiş. La Boca geçmişte liman işçilerinin oturduğu fakir bir semtken, günümüzde rengârenk evleri, ünlülerin heykelleri ve süslü duvarlarıyla meşhur olmuş oldukça talep gören turistik bir bölge. Göçmenlerin, çinkodan yaptıkları evlerini güzelleştirmek için limandaki atık boyalardan evlerini boyaması ile sokaklar bir anda renk renk olmuş. Özellikle bu bölgede bulunan Caminito Caddesi, 1950’lerde ressamların da aralarında bulunduğu bir grup tarafından restore edilmiş. Bugün bu evlerin büyük kısmı hediyelik eşya dükkânı, kafe ve restoran olarak hizmet veriyor.

Ancak La Boca bölgesi, esas ününü futboldan alıyor. Mahalle, adını da verdiği ve dünyaca ünlü ‘Boca Juniors’ futbol takımının ‘La Bombonera’ stadına ev sahipliği yapıyor. Maradona da 22 Şubat 1981’de, ilk defa Boca Juniors takımında forma giymiş ve bu takım ile ilk şampiyonluğuna ulaşmıştı. 1986 Dünya Kupası final maçında, Maradona’nın deyimi ile “Tanrının Eli” ile attığı golle İngiltere’yi eleyerek kupaya uzanan Arjantin olur.


Nazmiye Önder


Boca Juniors & River Plate çekişmesi, dünyanın en büyük derbisi olarak adlandırılıyor. Boca Juniors takımının forma renginin bir de efsanesi var. Aslında takımın ilk renkleri siyah-beyazdır. Fakat aynı renklere sahip şehirde bir takım daha vardır: Nottingham de Almagro. İki takım siyah-beyaz renkler için maç yaparlar ve Boca Juniors kaybeder. Bunun üzerine limana girecek ilk geminin bayrak renklerini forma rengi olarak seçmeye karar verirler; ilk giren de bir İsveç gemisidir.

Buenos Aires’in en sert ve isyankâr bölgesi olarak adlandırılan Boca, 1959 yılında bölge ressamlarının eserlerini sergilediği ve bugün cıvıl cıvıl bir hava esen Caminito Caddesi ile ortamı biraz yumuşatıyor. Caddenin bu hale gelmesinde ilk ateşi yakan, ressam Benito Quinquela Martin’in büyük katkıları olmuş. Rengârenk sokaklarda dolaşırken, dükkânların önünde, binaların tepesinde pek çok yerde ünlülerin heykelleri ile karşılaşıyorsunuz.


Cementerio de la Recoleta
Boca’dan ayrılarak Cementerio de la Recoleta’yı ziyaret etmek için yola çıkıyoruz. Arjantin’in en ünlü şahsiyetlerinin, devlet adamlarının, sanatçıların ve sporcularının da mezarlarının bulunduğu dev bir mezarlık olan La Recolta, 250 bin doları bulan mezar ücretleriyle dünyanın en pahalısı. Recoleta’ye giderken Palermo’dan geçiyoruz. Palermo, Buenos Aires’in en büyük alana sahip oldukça lüks ve gül bahçesi ile meşhur bölgesi. Yol üzerinde ziyaret edilecek iki noktadan daha geçiyoruz. Biri MALBA, Museum of Latin American Art of Buenos Aires. Latin Amerikalı sanatçıların eserlerinin ağırlıkta olduğu bu müzede Diego Rivera ve Frida Kahlo gibi bu kıtanın en ünlü sanatçılarının eserleri sergileniyor. Ayrıca kıtanın en önemli müzelerinden biri olan Güzel Sanatlar Müzesi, içinde Picasso, Kandinsky gibi büyük sanatçıların eserlerini de içeren dev bir koleksiyona sahip. Diğeri ise, Eva Peron’a ait özel eşyalar ve yaşamına ait bilgilerin sergilendiği Eva Peron Müzesi.


Mezarlığa ulaştığımızda; farklı mimari stillerde inşa edilmiş ve heykellerle süslenmiş mezarlarla karşılaşıyoruz. Mezarlıkta en çok ilgi çeken nokta tartışmasız Evita’nın mezarı.

Maria Eva Duarte de Peron
Arjantin halkının sevgilisi olmayı başarmış, tam adıyla Maria Eva Duarte de Peron, beş çocuklu fakir bir ailenin en küçük çocuğu olarak hayata gözlerini açar. Küçük yaşta babasını kaybettikten sonra, aktris olmak için 14 yaşında Buenos Aires’e gelir. Uzun zaman parasız ve işsiz yaşadıktan sonra bir radyoda çalışmaya başlar. 1944 yılında Juan Domingo Peron ile tanışınca hayatının akışı değişir ve onun ikinci eşi olur. Özellikle kadın hakları için çok çalışır ve onlara seçme ve seçilme hakkının verilmesini sağlar. Henüz 33 yaşındayken hayatını kaybeden Eva Peron’un ölümünden sonra ülke çapında yas ilan edilir, cenaze törenine milyonlarca kişi katılır. Evita, halen ülkenin vazgeçilmez ikonlarından biri olmaya devam ediyor.

Kafe Tortoni ve San Telmo
Arjantin’in en eski ve en ünlü kafesi olan Kafe Tortoni’yi görmeden geçmek olmaz. Bir masanın etrafından oturup sohbet eden şair ve yazar Borges, tangonun efsane ismi ‘Tango Kralı’ unvanı ile tanınan Carlos Gardel ve şair Alfonsina Storni’nin çok başarılı balmumu heykellerinin bulunduğu bu şık kafe, günün her saatinde şehrin en gözde mekânlarından biri. Kimler kimler uğrayıp burada kahve içmiş; Albert Einstein, Federico Garcia Lorca, Hillary Clinton, Robert Duvall...


Tango gösterisi

Bu küçük kahve molasından sonra rotamızı San Telmo’ya çeviriyoruz. Burası, yıkık dökük cepheli kolonyal stildeki evlerle çevrili. Tangonun doğduğu bölge olarak da anılan San Telmo, Buenos Aires’in en eski ve en bohem yerlerinden biri. Sokaklarda tango yaparak hayatını kazanan pek çok sanatçı var. Tangonun sokaklardan kurtulup salonların gözde dansı olabilmesi için onlarca yılın geçmesi gerekmiş. Tango dans etme yeteneğine sahip olanların değil, herkesin dansıdır ve en güzeli de ait olduğu yerde, sokakta yapılandır. Her ne kadar şehrin hemen her yerindeki kafelerde ya da sokaklarda tango gösterileri izleseniz de, muhteşem bir görsel şölen olan ve “Tango Gösteri Merkezi”nde yapılan ve yaklaşık iki saat süren gösteriyi izlemeden dönmemenizi öneririm.