Dışarıdan aldığımız besinlerle ilk karşılaşan ve sonrasında onu ilk işlemlere tutan, sindirim sistemimizdir. Onun, sadece basit bir gıda öğütme merkezi olarak kabul edildiği çağlar artık çok geride kaldı. Özellikle bağırsak sisteminde bizimle birlikte yaşayan “dost” bakterilerden oluşan floranın tanımlanarak, öneminin daha iyi anlaşılması, belki de son 50 yılın en önemli gelişmelerindendir. Lakin kolorektal kanser denen bağırsak kanserlerinin dünyada en sık görülen üçüncü kanser tipi olması üzerinde çokça araştırmalar yapılması gerektiğinin bir göstergesidir.

Ürolitin A’nın kolorektal kanser üzerinde etkisi
Yapılan yeni bir çalışmada araştırmacılar ürolitin A denilen bir maddenin kolorektal kanser üzerinde etkisini araştırdılar. Aslında bu madde, bağırsak florası bakterilerince yenilen bazı besinlerden ortaya çıkarılmaktaydı. Bu besinlerden en önemlilerinden biri de memleketimizde de oldukça sevilen nar meyvesidir. Nar, uzun çağlar boyunca biliniyordu ve ilk izleri Akdeniz’de gözlenmişti. Bodrum Yalıkavak açıklarında 1982 yılında bir sünger avcısı tarafından bulunan ve tarihlendiği M.Ö 14. yüzyıl itibarıyla en eski geç tunç çağı buluntularından kabul edilen Uluburun batığı gemisinde de nar kalıntıları tespit edilmiştir. Gemide parfüm, fildişi ve altın takı gibi eşyaların yanında nar olması, o dönemde de meyveye verilen değeri göstermesi açısından ilginçtir.


Çalışmada ise nar aracılığı ile elde edilen ürolitin A’nın, yaşlı hücrelerdeki mitokondri denilen enerji santrallerinin imhası sonrası yeni hücre oluşumunu teşvik ettiği gözlenmiştir.
Aynı zamanda bağışıklık sistemini sağlayan hücrelerimizi de harekete geçirmesi ve vücuttaki yangı oluşumuna neden olan hücreleri dengelemesi bu sistemlere önemli bir katkısı olarak gözlenmiştir. Araştırma her ne kadar deney hayvanları üzerinde yapılmış olsa da mevcut tümörlerin yok edilmesinden ziyade tümöre karşı bağışıklık sistemini güçlendirerek kolorektal kanserlerin önüne geçilebileceğini göstermesi açısından insanlarda geniş çalışmalar yapılması gerekliliğine ışık tutmaktadır.

Narın önemi aslında her çağda vurgulanmıştır
Eski İsrail’de öncülerin Musa’ya, “vaat edilmiş toprakların” bereketini göstermek için getirip gösterdiği meyvelerden olduğu biliniyordu. Tevrat’a göre, İsrail topraklarına özel yedi tür arasında yer almaktadır. Çok sayıda çekirdeği bereketi de simgelediği için, Roş Aşana’da nar tüketmek geleneksel bir hal almıştır. Ülkemizde de diğer pek çok ülkedeki tüketim şekillerinin dışında, nar ekşisi şekline de getirilerek salatalarda yaygın olarak kullanılmaktadır. İşte o kırmızı nar tanelerindeki ellagitanin denilen madde ve onun floramız aracılığı ile ortaya çıkan ürolitin A metaboliti, sadece bereket açısından değil, kolorektal kanserin önlenmesi açısından da önem taşımaktadır.
Hastalıkları önleme ihalesinin tek bir meyveye ya da bitkiye yıkılamayacağı muhakkaktır. Ancak doğanın içinde bulunan ve hala mekanizmaları netlikle ortaya konulamamış bazı maddelerin bilimsel araştırmalar ışığında değerlendirilmesi de çok önemlidir. Sağlığımızı korumak için, kulaktan dolma bilgiler ya da komşu tavsiyeleri yerine, “neyi, ne kadar ne amaçla yediğimizi bilerek” davranmak en doğru yaklaşım olacaktır.

Narın büyüleyici yapısı usta şair Atilla İlhan’a da ilham vermiştir. Yazımıza onun sevda dolu sözleri ile son verelim;
Ne kadar seviyorsun dersen;
“Nar” kadar derim.
Dışımdan bir ben görünürüm,
İçimde binlerce sen dökülür...

Kaynakça:
Denk et al., 2022, Immunity 56, 1–15