Ayşegül Sarıca ile 1983 senesinin temmuz ayında tanıştık. Sevgili hocam Ali Darmar ile derslerimize yeni başlamıştık ki, hemen, çalıştığımız eserleri Ayşegül Sarıca’ya çalmamı istemişti. İzninizle konuşmamın* devamında Sevgili Hocama her zaman hitap ettiğim gibi, burada da Ayşegül Abla diyeceğim. Annesini yeni kaybetmiş olmasına rağmen Ayşegül Abla bizi o gün kabul etmişti. O günden itibaren 40 sene boyunca benim hocam, dertlerimi sevinçlerimi paylaştığım, akıl sorduğum, birçok konuyu danıştığım bir kişi oldu, bana annelik yaptı…

Ayşegül Abla’dan ilk başta hocam olarak çok şey öğrendim. Bir müzik eserine yaklaşımı, bestecinin yazdığı her türlü detayı araştırmakla başlardı ve o detayların hepsine muazzam sadakatli bir çalışması olurdu, biz öğrencilerinden de bunu beklerdi. Bir müzik cümlesinde, notadan ritme ve cümlenin yapısına kadar irili ufaklı bütün detayların yerli yerinde olmasını…

Onun insanlığından çok şey öğrendim. Herkese büyük bir saygıyla yaklaşımını, o kişinin hikâyesini insan sevgisi ile nasıl kelime kelime dinlediğini. Çocuklarına olan müthiş düşkünlüğünü. Bütün canlılara olan özenli sevgisini. 1983 senesinde ona ilk gittiğimde kedilerinin yanı sıra köpekleri Poldi vardı, sonra iki patisi ile piyano çalan köpekleri Bıdık... Bıdık’tan sonra Tombik… Bütün sokak kedilerine, köpeklerine yetişirdi. İnsan veya hayvan hiç fark etmeksizin tüm canlılara taşıdığı dürüst, özenli sorumluluğundan çok şey öğrendim.

Ablası Mehveş Hanım ile olan ilişkileri beni çok etkilemiştir. Yaşam ile olan ilişkisinden çok şey öğrendim. Ayşegül Abla bir deryaydı, derin bir derya ancak bu deryalığı ile hiçbir zaman övünmedi, her zaman son derece mütevazı idi.

Zaman içinde o da benimle çok şey paylaşmaya başlamıştı. Bundan güç alarak, 50-60 sene öncesi İstanbul’un müzik yaşamı hakkında, Paris’teki yılları, hocaları hakkında, müziğe yaklaşımındaki incelikleri ile ilgili çok soru sorardım sükûnet dolu sohbetlerimiz esnasında, tane tane hepsine cevap verdi, anlattı…


Renan Koen ve Ayşegül Sarıca, 19 Aralık 1991 (Fotoğraf: Salvo Yeşua Loya)


Hem bir piyanist hem de bir insan olarak tam 40 sene en büyük destekçim oldu. Elinden geldiğince her konserime geldi, ne zaman arasam hep oradaydı. Sadece çalışım ile değil, topluluk önünde konuşmak gibi, onun görüşüne göre beni yetenekli bulduğu her şeyde çok takdir eder ve bunlarla çok övünürdü. Hiç unutamam, Debussy Estampes’ları stüdyoda kaydederken koşa koşa gelmiş ve saatlerce yaptığım kayıtlar üzerinde baş başa konuşmuştuk. Yurtdışı konserlerimden evvel, tam da Pandemiden önceydi, “Senin bir dolu işin vardır, bu sefer ben senin evine gelmek istiyorum seni dinlemeye” diyerek evime kadar gelmiş ve tüm konser programlarımı dinlemişti. Konserlerimden sonra bu kez, nasıl geçtiğini dinlemek üzere yine gelmek istemiş, bana onu ağırlama zevkini yaşatmıştı. En son Mozart Sonat çaldım ona, şimdiden sonra artık o Sonat benim için bambaşka olacak. Bunlar onun yaptıklarının sadece küçücük örnekleri...

Bugün, 11 yaşımdan beri canım hocam, büyük bir piyanist, başlı başına bir ekol ve bir devrin en zarif temsilcilerinden, Türkiye için çok büyük bir değer olan Ayşegül Sarıca’yı kaybetmiş olmanın derin üzüntüsü içindeyim. Bu acım için kelimeler tarifsiz… Ona veda etmeyi bünyem kabul etmiyor. Umarım, onun bize bıraktığı bu değerli mirası lâyıkıyla, Ayşegül Abla’ya yaraşır bir şekilde taşıyabiliriz. Tek tesellim, icra ettiği sayısız eserin bu dünyada tınlamaya devam edecek olması.

Hepimizin, tüm Türkiye’nin başı sağ olsun.

* Ayşegül Sarıca için düzenlenen cenaze törenindeki Veda konuşmasından (14 Mart 2023).