Genç yaşlarında, Sofya’da yaşayan kuzinine ziyarete giden annem, o yıllarda yeni yeni yeşermekte olan Komünizm ideolojisine kapılan gençlerin etkisi ile, “ate” demem ağır kaçacak belki ama bağlı olduğu inanç korkusu ile, “deist” olmuştu. Gel gör ki, yaşlılığında onu dua ederken yakalayınca anladım ki, içinde yaklaşan bir öte taraf korkusunun dürtüsüydü ona bunu yaptıran.
Demem o deme ki, özellikle de yaş ilerlediğinde insanı bir ölüm ötesi bilinmezliğinin korkusu sarmaya başlıyor. Bilim, sadece tespit edilebilen gerçeklerle ilgilendiğinden, bir ölüm ötesi ihtimalini doğrudan reddederek yarattığı “hiç”lik duygusu da aslında bu korkuyu daha da tetiklemiş oluyor.
Bu korku sonucu, bilinçaltı mıdır artık, bilincin kendini korumaya alması mı dersiniz, insanlık tarihi boyunca üstelik farklı kültürlerde bile yaygın, neredeyse evrensel bir ölümün son olmadığı inancı yerleşikse de ağırlıklı olarak bunun bir yeniden vücut bulma yani “reenkarnasyon” şeklinde olacağıdır. En eski kanıtlarından, Taş Devri arkeolojik kazılarındaki cenaze ritüellerinde, üstü örtülü dahi olsa, ölümün son olmadığı, ancak bir geçişe işaret ettiği varsayımı vardır. Bu kanı, tüm Doğu dinlerinin temel ilkesi olduğu gibi, Mısırlıların, Yunanlıların yanında Alaska’dan başlayarak Vikinglerin, İngiliz Keltlerinin, Afrika, Avustralya, Doğu Asya ve Sibirya’nın yanında Okyanus halkları ile Yerli Amerikalıların reenkarnasyona olan inançları uzun bir geçmişe sahiptir.
Reenkarnasyon, geleneksel Yahudiliğin temel bir ilkesi değilse de Kabala, klasik Orta Çağ kanonundan itibaren, Gilgul Neshamot (ruhların ruh hali değişimi anlamına gelen “ruh döngüsü”) inancını öğretir.
Shaar HaGilgulim
16. Yüzyılda Isaac Luria (Ari), ilk kez konuyu yeni mistik ifadesinin merkezine taşıyor ve Haim Vital’in Shaar HaGilgulim’de derlediği tarihî Yahudi figürlerinin reenkarnasyonlarının tanımlanmasını savunuyor. Ölüm ötesinin reenkarnasyon formu esasen dünyadaki ana tek tanrılı dinler tarafından yalanlanmaktadır. İnsan birçok yaşamın içinden geçecekse, öte tarafta hangi yaşamından sorumlu tutulacaktı ki! Ancak onlarda da bazı sektlerin ikrardan yana oldukları görülüyor.
Reenkarnasyon
Kelime anlamı yeniden vücut bulma olan reenkarnasyonun hedefinin ruhsal gelişme olduğu söylenir. Yani aynı yaşamda defalarca vücut bularak esasında dinlerin kabul ettiği şekli ile ruhun tekâmülü esasına dayanır. Stockholm Karolinska Enstitüsü’ndeki Dr. Frisen ve kök hücre araştırmacılarından oluşan ekibi, yetişkin bir vücuttaki hücrelerin ortalama yaşının 7 ila 10 yıl arasında olacağını saptadı. Bu durumda gerek bedenen gerekse de bilinç kademesinde sürekli değişen, iyileşen bir yapıya sahibiz ancak “ben” faktörü değişse de kişisel “varlık” değişmeden kalır ve mükemmelliğe ulaşmak için ölümsüz olarak birçok bedenden geçecektir. İşte bunun en güçlü ve bilimsel olmasa da kanıtı, nasıl olduğu henüz bilinmese de geçmiş yaşamlarına dair ayrıntılı ve doğrulanabilir anılara sahip yetişkinler, ama özellikle de çocuklardan gelmektedir. Bu tür çocuklar erken yaşta (2-5) ebeveynleriyle, önceki yaşamları hakkında kendiliğinden konuşmaya başlarlar. Yeterince ayrıntı varsa, tanımladıkları kişinin kimliği belirlenebilir ve hayat hikâyesi gerçeklerle karşılaştırılarak kontrol edilebilir.
Dr. Ian Stevenson
Araştırmalar
Virginia Tıp Fakültesinin Algısal Çalışmalar bölümünü kuran Dr. Ian Stevenson, kırk yıl boyunca dünyayı dolaşarak üç bin çocuğun bir önceki yaşamlarından naklettiği ve gerçekliği kanıtlanan vakaları araştırdı ve ‘bu küçük dimağlardaki anıların gerçekliğinin reenkarnasyondan başka bir açıklaması yoktur’ sonucuna vardı, tespitlerini de kitaplaştırdı:
*Twenty Cases Suggestive of Reincarnation (Reenkarnasyonu Düşündüren Yirmi Vaka)
*Children Who Remember Previous Lives: A Question of Reincarnation (Bir önceki yaşamlarını hatırlayan çocuklar: Bir reenkarnasyon meselesi)
Ancak hiç şüphe yok ki, Stevenson’un reenkarnasyon araştırmalarına en büyük katkısı
*Reincarnation and Biology: A Contribution to the Etiology of Birthmarks and Birth Defects (Reenkarnasyon ve Biyoloji: Doğum Lekeleri ve Doğum Etiyolojisine Katkı) olmuştur.
Bu kitap, önceki yaşamlarını hatırlayan 225 çocuk-vaka raporunu içermektedir: Denek çocukların çoğunda ölen kişilerin otopsi bulguları ve fotoğrafları ile de doğrulanmış, reenkarne oldukları kişi ile ortak doğum lekeleri veya parmak deformasyonları, az gelişmiş kulaklar veya ayaksız doğmak gibi doğum kusurları yanında genelde acı çekerek ölmüş kişiye ait meselâ ölümcül bir yara, veya hipopigment doğum lekeleri vardı.
Stevenson psikosomatik tıp alanında uzmandı ve travmatik bir ölüm gibi güçlü duyguların, çocuğun geçmiş yaşam anılarını hatırlamasıyla ilişkili olabileceğinden şüphelenmeye başlamıştı. İncelediği çocukların çoğu, önceki yaşamlarında şiddetli bir sonla karşılaştıklarını ve bazen çocuğun korkularının ve anormal davranışlarının bir önceki yaşantılarındaki ölüm şekliyle bağlantılı olabileceğini düşünmüştü; örneğin önceki yaşamında boğulduğunu iddia eden bir kız çocuğunun su korkusu olabilirken, yüksekten düşerek ölen bir erkek çocuğunun yükseklik korkusu olabiliyordu. Bir çeşit kişilik ya da hafıza aktarımı... Stevenson neredeyse herkesin geçmiş yaşamları deneyimlediğine, ancak çocukların yalnızca küçük bir yüzdesinin önceki yaşamlarına dair anılarını koruduğuna inanmaya başlamıştı.
Dr. Tucker
Ian Stevenson’un 2007’deki ölümünün ardından Tıp Fakültesi Algısal Çalışmalar Bölümü’nün başkanı olan Dr. Tucker, Stevenson’un izinde çalışmalar yaptı, hatta “Return to life” adlı kitabında ayrıntılarını ele aldığı bir vaka 2015’te, NBC Nightly News’te Lester Holt tarafından vurgulandığında ulusal çapta ses getirdi. Bu kuruluşun günümüze kadar gelen dünyanın her tarafından çocuklarla çalışılan 2.500’ü aşkın raporu tamamlanmıştır.
Destekleyici araştırmalar
Çocuklara odaklanmanın ana nedeni onların, hikâye kurgulama olanaklarının düşük, masum zihinler olmalarıdır, yoksa yetişkinler üzerinde de muhtelif farklı tekniklerle yapılan deneylerde de bir önceki yaşam tespitleri yapılmış. Mesela “Regression Hypnosis” denilen hipnoz ile hastaların geçmişlerinden kalmış birtakım psikoterapötik arazların tedavisi esnasında da Dr. Raymond Moody, Amerikalı psikiyatr Dr. Brian Weiss gibi, Fen Bilimleri Yüksek Lisansı sahibi Carol Bowman da binlerce geçmiş yaşam olayını açığa çıkartmıştır. Hatta Bowman şu anda insanların reenkarnasyonlarını ve geçmiş yaşam deneyimlerini paylaşabilecekleri “Reenkarnasyon Forumu” adlı popüler bir web sitesinde yüz binden fazla gönderi denetlemektedir.
Déjà vu olgusu da var. Daha önce görülmüş anlamındaki bu kelime, kişinin gitmediği, yaşamadığı bir yer veya olayla aşinalığını, yaşanmışlığını hissetmesi demektir, ki bu da çoğu reenkarne kişilerin deneyimlediği bir olgudur.
Carl Gustav Jung
İsviçreli ünlü psikiyatr ve psikolog Carl Gustav Jung da kriptomnezi (gizli anı) çalışmaları yaptı ve reenkarnasyonun psikolojik çalışmasında hafızanın ve egonun kalıcılığını tespit etmekle “Bu yeniden doğuş kavramı, kişiliğin sürekliliğini zorunlu olarak ima eder” sonucuna vardı.
Ne yazık ki, insan zihni, zekâsı henüz bu tür paranormal olayları algılamak için çok sınırlı ve herkesin gerçeği farklı olduğundan, gerçek zihnin erişiminin çok ötesindedir.
Çok etkilenmiştim, fi tarihinde yayınlanmış Can Dündar’ın şu alıntısıyla:
Anne karnında
Karanlıktaymışlar... İki embriyo, bir ana rahminde... Her şeyden habersiz bekleşiyorlarmış, sudan bir beşiğin içinde...
Sarılıp birbirlerine, karanlıkta uyurmuşlar öylece. Elleri, ayakları belirginleşmiş. Gözleri çıktıkça meydana, İkisi de çevrede olup biteni fark etmiş...
Ne rahat ne güvenli bir dünyaymış bu... Sıcak, ıslak, sevgi dolu... “Öyle güzel bir dünyada yaşıyoruz ki” demişler, “...bize ne mutlu...”
Gel zaman git zaman, çevreyi keşfe girişmişler. Bu karanlık dünyayı ve hayatın kaynağını deşmişler. Onları besleyip büyüten kordonu fark etmişler. Sonra başlamış bir varoluş tartışması:
“Buraya nereden geldik, biz nasıl olduk” diye sormuş ikizler...
“Annemiz” demiş biri, “O bizi var etti, bize can verdi.”
“Ne biliyorsun” diye itiraz etmiş öteki, “sen hiç Anneni görmedin ki!”
“Belki de o sadece zihnimizdedir. Anne inancı bizi rahatlattığı için uydurduğumuz bir şeydir.”
Süredursun ana rahmindeki tartışma, ikizler büyüyüp gelişmişler. Rahme sığmaz olup tekmeleşmişler. Artık parmakları ve kulakları varmış. Büyüdükçe anlamışlar ki, yolun sonu yakın, gün gelecek, bu güzelim hayat bitecek, karanlık bir yolculuk, onları bir başka diyara çekecek.
“Buradaki hayatımızın sonuna yaklaşıyoruz” diye fısıldamış ikizlerden biri efkârla.
“Ben gitmek istemiyorum” diye diretmiş öteki; “doyamadım ki daha hayata.”
“Belki doğumdan sonra hayat vardır?” diye sormuş karamsar olan, “Bir gün bize hayat veren kordon kesilecek. Ondan sonra başımıza neler gelecek?”
Ve günlerden bir gün yer sarsılmış, duvarlar kasılmış. Dayanılmaz sancılarla ikizler beklenen günün geldiğini anlamış. Buruşuk kollarıyla birbirlerine son kez sarılıp vedalaşmışlar. Ve “ömrümüz bitti” diye çığlık çığlığa ağlaşmışlar. Azrail sandıkları bir el kesmiş onları hayata bağlayan kordonu, ağlaya ağlaya karanlık bir koridordan öbür hayata çıkmışlar.
Ölüm bir son değil, bir başlangıç mıdır??
Meraklısına NBC’nin yayını:
https://www.nbcnews.com/nightly-news/video/boy-remembers-amazing-details-of-past-life-as-hollywood-actor-416079939861