Ünlü fotoğraf sanatçısı İZZET KERİBAR, 2024 yılının sonlarına yaklaştığımız bu günlerde önemli sergi ve etkinliklerle yine gündeme imzasını atmaya devam ediyor. İzzet Keribar’ı hepimiz Türkiye’nin sayılı yetenekli fotoğraf sanatçılardan biri olarak tanıyoruz ancak hayatını doldurmuş olan çok farklı yönleri de olduğunu biliyor muydunuz? Mesela, 11 yaşından itibaren piyano çaldığını, 13 yaşından itibaren klasik müziğe büyük bir merak geliştirip plak bulmanın çok zor olduğu zamanlarda her fırsatta plak satın alıp özel bir klasik müzik plak koleksiyonuna sahip olduğunu; ayrıca zamanla, Viyana 18. Yüzyıl Porselen Koleksiyonu, bir de eski İsviçre Pul Koleksiyonu’nu da diğerlerine eklediğini biliyor muydunuz? Fotoğraf sanatına ise ilk olarak 1952 yılında ve daha sonra askerlik hizmetini yapmış olduğu Kore’de başladığını da ekleyelim. Hayatı boyunca, tutkuları peşinden gitmiş ünlü fotoğrafçımız İzzet Keribar ile söyleşimizi aşağıdaki satırlarda okurken büyük keyif alacağınızı düşünüyoruz.



Geçtiğimiz yıl yaz aylarında İstanbul Belediyesinin düzenlediği, 1952’den 2023’e İzzet Keribar’dan İstanbul fotoğrafları “Efsunlu Şehir” adlı serginiz çok ilgi görmüştü. Önce, kısaca o serginizden bahsetmek ister misiniz?
Tabii. Belediyelerle yakınlığı ile tanınan sanat ve sergi küratörü Erkan Doğanay, geçtiğimiz sene beni Üsküdar Belediye Başkanı ile tanıştırınca, sohbetimiz sırasında bu güzel serginin temeli atıldı ve ardından da hemen gerçekleşti. Siyah beyaz eski İstanbul fotoğraflarımdan oluşan sergiye ‘Efsunlu Şehir’ adını koydum. Sergilenen 50 kadar fotoğrafım gerçekten büyük ilgi gördü; ben de her zamanki gibi heyecan ve gurur duydum.

İzzet Keribar, pandemi dönemi sürecinde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın özel izniyle, hat ustası ve fotoğraf sanatçısı Mehmet Özçay ile birlikte defalarca Ayasofya’da çekim yaptı. Ayasofya, cami olduktan sonra da çektiği binlerce fotoğraf önce büyük bir sergiye dönüştü, ardından da kitaba dönüşüyor. Ankara Külliye’nin Millet Kütüphanesi’nde yer alan bu serginin açılışını 20 Eylül’de Kültür Bakanı Yardımcısı Sn. Gökhan Yazgı yaptı. Sn. Cumhurbaşkanımız’a sergisinde eşlik etmek için 8 Ekim günü Keribar Ankara’ya tekrar davet edildi. 


Ayasofya Fotoğrafları Sergisi, Millet Kütüphanesi - Ankara


Dört yıla yakın bir sürede Ayasofya’da fotoğraf çalışmaları yaparken neler yaşadınız, sizi neler çok etkiledi?
Pandemi döneminde çalışırken, öncelikle, neredeyse boş İstanbul trafiğinde dolaşmak ve Ayasofya’nın önünde rahatlıkla park etmek bu projenin keyifli bir yanıydı. Bütün günümü Ayasofya’nın içinde geçirirken farklı ışık koşullarında yeni açılar keşfetmeye çalıştım. Fakat unutamadığım bir kış günü, başka bir grubun belgesel çekimi için Ayasofya’nın tamamının içine suni sis sıkmalarıydı. O gün asistanımla birlikte orada bulunmak benim için büyük şanstı. Öğleden sonra açan güneş Ayasofya’nın içindeki sis sayesinde, olağanüstü ışık huzmeleri oluşturdu ve böylece daha önce çekemediğimiz çok ilginç fotoğraflar yaratabildim.

13 Eylül akşamı YouTube’da yayımlanan bir programda Türkiye Fotoğraf Federasyonu’nun layık gördüğü yedi fotoğrafçıya “Yılın Fotoğrafçısı” unvanı verildi. Bu fotoğrafçılar arasında Yusuf Tuvi ile birlikte siz de vardınız. Bu unvan size neler hissettirdi? 
Yetmiş iki yıla dayanan uzun bir fotoğraf kariyerim var. Elbette hayatta iken takdir edilmenin yarattığı onur, harika bir duygu. Aslında TFSF tarafından verilen bu güzel ödül, ülkemizde fotoğraf sanatına katkıda bulunan yedi farklı sanatçıya verildi.



Son aylarda, farklı ve özel etkinliklere imza atmaya devam ediyorsunuz. Kasım ayı içinde Galası gerçekleşecek belgesel filminiz hakkında Şalom okurlarıyla neler paylaşmak istersiniz? 
Cumhurbaşkanlığı’na bağlı İletişim Başkanlığı ve Sayın Fahrettin Altun’un teşvikleri ile geçtiğimiz Haziran ayında hayatımı ve fotoğraf kariyerimi anlatan bir saatlik bir belgesel film çekildi. İstanbul’da doğduğum apartmandan başlayarak, önce okulumuza, ardından İstanbul’un en çok sevdiğim semtlerine ve mekânlarına ve daha sonra da Mardin’e gittik. İtiraf etmek gerekirse, hiç kolay değildi ve gerçekten çok yoruldum. Ancak, benim için paha biçilmez anlam taşıyan bir çalışmaydı. Bu belgesel filmin NETFLİX’te ya da benzeri bir medya kuruluşunda yayımlanması da düşünülüyor; böylece daha fazla insanın izleme fırsatı da olacak. Pek çok değerli kişiliğin katılacağı Gala gecesinde filmin tanıtımı Kasım ayı içerisinde yapılacak. Elbette çok büyük bir heyecan duyuyorum ve doğal olarak gururlanıyorum.

İstanbul Modern’de 5 Kasım’dan itibaren sanatseverlerle buluşacak önemli bir kişisel serginiz daha var: Renklerin Yolculuğu. Bu sergi kaç eserden oluşuyor? Eserleriniz arasında seçim yaparken ne gibi kriterlere sadık kaldınız?
Bu ay, İstanbul Modern’de sadece benim çektiğim fotoğraflardan oluşan bu sergi, uzun yıllara dayanan sanat kariyerimi taçlandırdığı gibi, benim için çok büyük bir anlam taşıyor. Arşivlerim arasından eser seçmek bu projenin en zorlu aşamasıydı.


Nihayetinde, İstanbul Modern’in fotoğraf küratörü Demet Yıldız’ın da yardımlarıyla bir konsept yaratarak retrospektif bir fotoğraf sergisi düzenlemeye karar verdik. 1950’lerden başlayarak, 1952-55 yıllarına ait eski İstanbul ve 1956 yılındaki Kore fotoğraflarıma, Kazlıçeşme çalışmalarıma hem Türkiye’de hem de gitmiş gezmiş olduğum pek çok yabancı ülkede çektiklerime, ayrıca, son yıllarda çalıştığım yarı somut, grafik içerikli çalışmalarıma da yer vererek, fotografik tarzımı en iyi şeklide öne çıkaran 130’a yakın fotoğraf seçimi yaptık. 

Fotoğraf sanatı için bizlerle neleri paylaşmak isterdiniz?
Öncelikle, fotoğraf tutkudur. Tutkunun sürüklediği bir sanat dalıdır. Benim için hiç değişmeyen ve taviz vermediğim bir yaşam biçimidir. Bir fotoğraf bin kelimeye bedeldir derler; doğrudur. Fotoğraf, yaşam ve insanlar hakkında güçlü ipuçları barındıran en önemli araçlardan biridir. Bir anı dondurmanın en güzel yolu olduğunu da biliyoruz. Fotoğraf çekerken sadece gözlerimle değil, kalbim ve ruhumla hissettiklerimi de fotoğraflarıma aktarmaya çalışırım. Öykü anlatmaya çalışırım. Fotoğraf sanatının derinliği, ışık, renk, doku ve form gibi unsurları dikkate alarak, fotoğraf makinası aracılığıyla, duyguları yansıtan etkileyici görüntülerdedir. Bunun için de hem teknik bilgi hem de estetik anlayış gerekir. Ez-cümle, fotoğraf sanatı, sanatçının dünyayı nasıl gördüğünü ve hissettiğini paylaştığı özgür alanıdır.


Miryam Şulam ve İzzet Keribar


Gurur verici çalışmalarınız için sizi can’ı gönülden tebrik ederken, son olarak, yetenekli fotoğrafçı gözünüzden ve tecrübelerinizden yola çıkarak, hayata dair bir özlü sözünüzle sohbetimize son noktayı koymak isteriz. 
Genç yaşlarımdan beri fotoğraf sanatına duyduğum bu yakın ilgi, eşimle birlikte, seyahatle dolu, renkli ve hareketli bir hayat yaşamamızı sağladı. Sanatım sayesinde, pek çok değerli sanatçı ve sanatseverle uzun vadeli güçlü dostluklar kurdum. Ayrıca, kariyerimin son yıllarında fotoğraflarıma duyulan bu yoğun ilgi, bana başarmışlık hissini yaşatıp beni son derece ihya ediyor.
Özlü sözüme gelince: “Hayatı her zaman, içindeki güzeli de hüznü de görebilen ve her anı anlamlı kılan bir fotoğraf karesi gibi derinlerde yaşamalı.”