“Her insan doğal halinde iken, katmanlar halinde sonsuza dek üst üste konmuş ve son derece ince zarlarla sarılmış olan hayaletimsi bir dizi görüntüden yapılmıştır. Her bir Daguerre işlemi, üzerinde odaklandığı bedenin katmanlarından birini ele geçirecek, sıyırıp alacak ve tüketecektir.”

Bu korkuya sahip olan Balzac, insanın her fotoğrafı çekildiğinde bu katmandan bir parçayı yitirip ömrünün kısalacağına inanıyordu. Aslında o dönemde buna inanan yalnızca Balzac da değildi. Ancak tabi ki böyle olmadı. Buna yıllar sonra Susan Sontag “Daguerreotype korkusu” diyecekti. Çünkü fotoğraf yöntemi, onun bir romancı olarak kullandığı yöntemde var olan en orijinal şeyin bir bakıma elle tutulur hale gelmesiydi.

Bunun böyle olmadığını bizlere kanıtlayan en iyi örneklerden biri Ebedi Şef, Ulu Önder olarak andığımız, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğraflarıdır.

Atatürk’ün fotoğrafları
Devleti kuran, vatandaşlığı tesis eden, ekonomiyi yapılandıran, kültürü şekillendiren ve Türklere gelecek nesiller için zafer hatıraları veren bu benzersiz insanın imajı, her geçen gün artan bir coşkuyla çoğaltılmaya devam etmektedir.

Portre fotoğrafları süpermarket tezgahlarının arkasındaki posterlerden kitapçılara, küçük esnaf dükkânlarına, bankalara kadar her yerde varlığını sürdürür. Minik araba aynalarından sarkar, yaka iğneleriyle giyimleri tamamlar. Kısaca Türk kimliği için müthiş bir göstergebilimsel evreni inşa eder. Bir ulusu ortak bir aidiyet ve soy duygusu, kültürel bağlar ve ortak bir kader duygusuyla birbirine bağlı olarak imler ve bu bağın sembolü onun yüzüdür. Bu sembol, bireyler tarafından ulusa ve laik Cumhuriyet’e bağlılıklarını ilan etmek için kullanılır, ancak aynı zamanda devlet tarafından meşruiyet çağrılarında da yaygın olarak kullanılır.

Atatürk’ün imgesinin devletin, adaletin ve ulusal büyüklüğün bir örneği olarak kullanıldığı akademik araştırmalar özelinde de öne sürülen bir olgu haline gelmiştir. Dolayısıyla Türkiye’nin ulusal imgesindeki önemi abartılamaz. En önce de Atatürk yönetimindeki Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarına damgasını vuran dramatik değişim döneminde, Osmanlı iktidarının eski sembollerinin yerini, başta Cumhurbaşkanı’nın yani kendisinin imajı olmak üzere yeni bir sembol dağarcığının alması bakımından abartılamaz. Bunu, eski rejimin kamusal simgelerinde toptan bir yıkım olmadan gerçekleşmesi daha da özel kılar. Daha ziyade, Cumhuriyet, devlet için önemli olan ilkeleri, olayları ve kişilikleri temsil eden, çeşitli sembollere yer verilmeye başlanmıştır.

Atatürk, gelişmiş bir siyasi portre geleneğine sahip olmayan bir ülkede bir dizi sembol yaratmak için, kendini ortaya koymaktan hiç çekinmemiştir. Özgünlüğünün ve siyasi dehasının da bir ölçüsüdür ki, kendisi, Batılı otoriter rejimlerin karakteristik imgelerine başvurmadan yeni bir siyasi imge biçimi yaratabilmiştir. Dahası, Atatürk ve onun imgesini içeren heykeller, resimler yaratan sanatçılar da modellerini Avrupa geleneğinden alarak yeni ve ustaca yollarla Türkiye’deki imgesel değerlere kavuşturabilmişlerdir.

Bu sanat eserlerinin birçoğunun doğuşu, Atatürk’ün hayatı boyunca ustaca kullandığı bir mecra olan fotoğrafla buluşur. Atatürk’ün hayatında, onu anmak için bir fotoğrafı olmayan önemli bir olay neredeyse yoktur. Kar üzerinde, at sırtında ya da elinde tebeşirle Latin alfabesiyle yazdığı fotografik görüntüler, bugün, Atatürk’ün olağanüstü reformlarının somutlaşmış haline karşılık gelen bir dizi geleneksel sanatsal imgeye dönüşmüştür. Kocatepe’de, düşünceli bir şekilde başı eğik bir kayaya tırmanırken gösteren ve iyi bilinen fotoğrafı, neredeyse devrimin ve Cumhuriyet’in bir simgesi haline gelmiş, uluslararası boyutta birçok görsel ve plastik sanat eserine ilham olmuştur.

Zarif, sivil kıyafetlerle fotoğraflanmayı tercih etti
Atatürk’ün modaya karşı çok keskin bir gözü vardı ve zarafetle giydiği birçok farklı kıyafet türüyle fotoğraflandı. Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra nadiren askerî kıyafetler giydi ve iyi bir örnek teşkil etmek için zarif sivil kıyafetlerle fotoğraflanmayı tercih etti. Cumhurbaşkanı’nın kıyafetinin sadece bir örnek teşkil etmesi değil, aynı zamanda onun kendine özgü özelliğini ve önemini göstermesi de önemliydi. Başka ülkelerdeki birçok devlet başkanı, süslemelerle bezenmiş askeri üniformalar giyerken, Avrupa kraliyet ailesi taçlarını ve kıyafetlerini sergilerken Atatürk, askeri üniformayı sivil bir Cumhuriyet hayaliyle çeliştiği için reddetti. Ve böylece Türk halkı onu Parlamento’nun açılışında, operada, diplomatik resepsiyonlarda resmî kıyafetler içinde gördüğünde sofistike bir üniformayla değil sade bir resmiyetin zarafetiyle tanıdı. Diğer taraftan köy meydanlarında ve tarlalarda, geleneksel kostümleri içinde halkıyla çevrili, aynı anda uzak ve erişilebilir dururken yansıdı fotoğrafa. Bu kadar sayısız imgenin yaratılmasının asıl zorluğu ise, bıkkınlık olmadan bir mevcudiyet duygusu önermek, tekrar etmeden bir saygı duygusu aşılamak ve politik bir sanat eserine temel anlamını ve varoluş nedenini veren imgenin her seferinde tanınırlığını kaybetmeden gerçek bir yaratım elde etmektir.


Atatürk imgesi çok değerli bir sembol oluşturmaktadır
Atatürk portrelerinin Cumhuriyet’in temellerine bir gönderme yaptığını ve diğer bireysel fotoğraf temsilleriyle aynı olmadığını kabul edersek, yaşamın hem “kamusal” hem de “özel” yönleri için nasıl etkileri olduğunu görebiliriz. Sahildeki sıradan bir adam olarak çok çağdaş bir yorumu, siyasi ve kamusal bir ifade haline geldi. Boş zaman ve siyasi “aydınlanma”nın birleşik etkisini ilk kez gözler önüne serdi.

Ulusun “hafızası”nda Atatürk’ün fotoğrafları ulusal kimliğin özelleştirilmiş, kişiselleştirilmiş ve ideolojik yorumlarını yaratmak, sürdürmek ve iletmek için temel haline gelir. Devletin modern, sekülerleştirilmiş vatandaş vizyonunun özümsenmesi, yüzeysel olarak taşınabilecek bir ifade değil, gündelik, sosyal, entelektüel ve kültürel bir canlandırma gerektiren somutlaşmış bir ifadeydi ve tüm bunlar kendi fotoğraflarında temsil ediliyordu. Bu anlamda yukarıdan dayatılan ve sadece halk tarafından tolere edilen bir kült değildir. Atatürk kültü halk tarafından benimsenir ve yeniden üretilir. Atatürk’ün Türk ulusal kimliğinin kısaltması haline geldiği ve sonuç olarak onun anılmasının bir “kişilik kültü”nden çok daha fazlasını temsil ettiği, fotoğraflar ve tüm diğer anı ve objeler aracılığıyla izlenebilmektedir. Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçekleştirdiği Cumhuriyet’e geçiş, başlattığı reformlar da Türk vatandaşın temel özellikleri olarak bu fotoğraflarda izlenenlerdir.

Bir yandan görselleştirilen tüm mekânlar, objeler ve yaşam alışkanlıklarıyla büyük liderin erişilebilirliğini ve ölümlülüğünü hatırlatırken onun büyüklüğünün, tükenebilecek değil tersine kopyalanabilecek ve böylece durmadan çoğaltılabilecek bir insan büyüklüğü olduğunu söylerler. Böylelikle Atatürk, hiçbir aracı, siyasi makam veya pozisyon gibi kurumsal arabulucular olmadan halkına bağlıdır. Bu fotoğraflar bir mareşaldir, bir Cumhurbaşkanıdır, bir öğretmendir, ama her şeyden önce Ebedi Şef”in zengin portresidirler. Bir kişinin imgesinin, kolektif bir bilinci özetleyişinin simgesidirler. İmgeler karşısında ikna oluruz. Balzac’ın korkularının aksine bir bedenin katmanlarca büyük bir ulusun sembolü haline nasıl dönüştüğünü gösterirler.