Haber Fotoğrafı: Yönetmen Joseph Leo Mankiewicz

Sinemaların henüz ses sistemi olmayan yıllarında Paramount için filmlerin sessiz versiyonlarına altyazı yazarak işe başlıyor. Hollywood’daki uzun kariyeri boyunca kırk sekiz senaryo yazıyor. Yirmiden fazla filmin yapımcılığını üstleniyor. İki defa En İyi Yönetmen Oscar’ını alıyor. Öldüğünde cenazesi kiliseden kaldırılıyor; Yahudi Yönetmen Joseph Leo Mankiewicz…”

Joseph Leo Mankiewicz’i anlamak
100 Büyük Yönetmen Sineması” retrospektifinde hazırladığım dosyaların onuncu sırasında Joseph Leo Mankiewicz yer alıyor. Edebi ve kibar diyalogları, unutulmaz karakterleriyle tanınan Amerikalı yapımcı, yönetmen ve senarist Joseph Leo Mankiewicz Almanya’dan göç eden bir Yahudi çiftin - Franz Mankiewicz ve Johanna Blumenau’nun oğlu olarak 1909 yılında Pennsylvania’nın Wilkes-Barre kentinde hayata gözlerini açıyor. 1993 yılında kalp krizinden hayata veda edene kadar Hollywood’un birçok önemli yıldızıyla çalışıyor ve yetenekli bir yönetmen olarak ün kazanıyor. Henüz yirmi yaşında değilken Chicago Tribune için Berlin’de muhabir olarak UFA (Universum Film AG, Almanya’nın II. Dünya Savaşı sırasında çok etkin olmuş film stüdyosu) için Alman yapımı filmlerin altyazılarının İngilizce çevirmeni olarak çalışıyor. 1929’a geldiğimizde ise iyi bir senarist olan ağabeyi Herman J. Mankiewicz, genç Mankiewicz’i Hollywood’la tanıştırıyor. Burada duralım…


Yönetmen Joseph L. Mankiewicz film setinde yönetmen koltuğunda

Joseph Leo Mankiewicz’i anlamak için emek verdiği sinema döneminin dramaturjik incelemesini yapalım. Ağabeyi Herman J. Mankiewicz’le birlikte Amerikan sinemasının Hitler Almanya’sı döneminde takındığı tavrı şöyle bir gözden geçirelim. Joseph Leo Mankiewicz’in sinemaya dahil olduğu 1930’lı yıllar sinemasında neler olup bitiyordu anlayalım. Buyursunlar

Amerikan sinemasının Hitler Almanya’sı döneminde takındığı tavır
Neal Gabler’in çığır açan kitabı An Empire of Their Own: How the Jews Invented Hollywood’da açıkça altı çizildiği gibi, sinema endüstrisi neredeyse yalnızca Yahudiler tarafından kuruluyor. Eski hayatlarında kürkçülük ve tuhafiyecilikle uğraşan, 1900’lerin başında büyüyen bu yeni işe giren Adolph Zucker, Louis B. Mayer ve Warner Brothers gibi stüdyolar yöneten bu adamlar, yeni sanat biçiminin gücünü hızla fark ediyor. Sadece para kazanmıyorlar, ülke çapındaki büyük ekranlara yansıtılan bu titrek ışık huzmeleriyle “Amerikan Mitolojisini” tamamen yeniden işliyorlar. Bu adamlar anlatacakları hikâyelerin büyük A ile “Amerikan” olması gerektiğini anlıyorlar. Anne, beyzbol ve elmalı turtanın tam destekçileri oluyorlar. Filmlerde yanlış olanı gösteriyorlar ancak daima erdemli olanların galip gelmek zorunda olduğunu da biliyorlar. Çok geçmeden, stüdyo alanları Amerikan toplumunun öz imajını dönüştüren ürünleri üretmeye fazlasıyla istekli olan oyun yazarları, senaristler ve romancılarla doluyor ama bunların hikâyeleri Yahudi deneyiminden hiçbir iz taşımıyor. Nazizm’in kara bulutları 1930’ların başında Almanya’nın üzerinde toplanırken Hollywood bunu çoğunlukla görmezden geliyor. Alman-Amerikan sinema hayranları bundan rahatsız olmuyor ve daha da önemlisi, Alman dış pazarları riske atılmayacak kadar kazanç getiriyor. Fritz Lang ve Bertolt Brecht gibi Nazi Almanya’sından kaçan göçmenlerle Hollywood kıyıları dolup taşarken, film stüdyoları Hitler’in iktidara yükselişine göz yumuyor. Yahudi ya da Yahudi olmayan yazarlar artık Amerikan hikâyeleri yazmaya başlıyorlar. O dönemin renkli ifadesi, bu yazarların fikirlerinin, Yahudi’yi saklamak olduğunu söylüyor.


The Ghost And Mrs. Muir filminin posteri

Alman elini ısırmaktan çekinen stüdyolar
Amerikan hikâyeleri yazan senaristlerin arasında baskıcı, göçmen, Yahudi asıllı Alman bir babanın ilk çocuğu olarak dünyaya gelen ağabey Herman J. Mankiewicz de bulunuyor. Kendini sevmeyen bir alkolik özellikleri gösteren Herman, kendini yok eden ama yaratılmasına yardım ettiği sinema sektöründen çok daha iyi olduğuna kendini tamamen ikna ediyor. Herman J. Mankiewicz, 1933’te faşizmin tehlikeleri hakkında bir film yapmak için Donkişotvari bir girişimde bulunuyor ve Adolf Hitler’i hedef alıyor. Herman’ın önerdiği film “The Mad Dog of Europe”, kurgusal bir diktatörün hicivli hikâyesini anlatmayı hedefliyor. Herman senaryoyu Transilvanya’da kuruyor ve diktatörün adını Adolf Mitler olarak değiştiriyor. Alman elini ısırmaktan çekinebilecek stüdyoları yatıştırmak için nadir bir strateji kullanıyor. Orijinal fikri bir oyun olarak yazıyor ve materyal seçimini yapımcıya bırakıyor, böylece stüdyoları Nazilere saldıran orijinal bir eser sipariş ettikleri fikrinden uzak tutuyor. Dikkat çekici senaryo, faşizmin dehşetiyle parçalanmış iki ailenin ürkütücü, öngörülü hikâyesini anlatıyor. “Sadakati, sevgiyi ve onuru çöpe attın,” diyor bir karakter, Nazilerle işbirlikçi olan diğerine. “Ağzını her açtığında yalan söylüyor,” diyor bir diğer karakter Mitler için. Zeki, keskin, dramatik ve hatta bilgelik içeren bu senaryonun filmi hiç yapılmıyor. Neden? Almanya’da Amerikan filmleri için büyük pazar var da ondan. Alman film pazarı böyle bir filmi sadece Almanya’da oynanamaz hale getirmekle kalmıyor Amerika’da da üretilemez hale getiriyor. “The Mad Dog of Europe”u reddediliyor. Tam bu noktada bakmamız gereken, reddediliş sürecinde yaşananlar. Los Angeles’taki Alman konsolosu ve bir Nazi Georg Gyssling, Hays Ofisi’ne “The Mad Dog of Europe” yapılırsa hükümetinin tüm Amerikan filmlerinin Almanya’da gösterilmesini yasaklayacağı tehdidinde bulunuyor. Naziler, filmin yapılması durumunda Almanya’daki Yahudilere gerçek zarar geleceğini söyleyerek bahsi yükseltiyorlar.
Stüdyoların faaliyet gösterdiği sinema kodunu gönüllü yürüten ahlakçı Katolik Joseph Breen: “Bu ülkede sinema endüstrisinde faaliyet gösteren çok sayıda Yahudi olduğu için, Yahudilerin bir sınıf olarak Hitler karşıtı bir filmin arkasında oldukları ve eğlence ekranını kendi kişisel propaganda amaçları için kullandıkları suçlaması kesinlikle yapılacaktır. Bu nedenle, tüm endüstrinin yalnızca bir avuç insanın eylemi nedeniyle suçlanması muhtemeldir” diyor ve son noktayı koyuyor. Bu süreç Nazi karşıtı bir filmin yapılmak istense de özgürlük ve demokrasi ülkesi olan Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Naziler tarafından engelleneceğinden yapılamadığını gösteriyor.

Mankiewicz filminin unsurları
Herman J. Mankiewicz’in kariyeri, genç Joseph Leo Mankiewicz’i Hollywood’la tanıştırmasının ardındaki yıllarda, Yurttaş Kane’e rağmen, kademeli olarak düşüşünü sürdürüyor. Joseph Leo Mankiewicz’in ise yıldızının yükseldiği görülüyor. Bir süre sonra ağabeyini gölgede bırakarak, önce başarılı bir yapımcı (The Philadelphia Story, Woman of the Year, vb.) oluyor, sonra yönetmenliğe başlıyor. A Letter to Three Wives ve All About Eve filmleriyle üst üste iki yıl En İyi Yönetmenlik ve Senaryo dalında Akademi Ödülleri kazanıyor.


Filmin adı: All About Eve / Türü: Komedi, Dram / Yapım tarihi: 1950 / Süresi: 2 saat 18 dakika / Yönetmen: Joseph L. Mankiewicz / Senaryo: Joseph L. Mankiewicz / Yapımcı: Darryl F. Zanuck / Oyuncular: Bette Davis, Anne Baxter, George Sanders, Celeste Holm

Olgunluk dönemi Mankiewicz filmleri
Tipik bir Mankiewicz filmini karakterize eden teknik ve tematik unsurları olgunluk dönemi filmleri, tamamen sergiliyor. Bu filmler, anlatım biçimini radikal bir şekilde kullanıyor. All About Eve ve The Barefoot Contessa’da hikâyeleri birden fazla anlatıcı anlatıyor. Mankiewicz’in filmlerinde ayrıca yaygın olan bir şey de ölüm ve ölülerin yaşayanlar üzerindeki etkisi olarak öne çıkıyor. The Late George Apley ve The Ghost and Mrs. Muir, Julius Caesar, The Barefoot Contessa gibi filmler, çoğu durumda yaşayanlardan daha çok, hikâye çizgilerinde önemli bir yer tutan ölü karakterlere yer veriyor.

Mankiewicz’in itibarı zarar görüyor
1963’te Mankiewicz, talihsiz Cleopatra filminin yönetmenliğini Rouben Mamoulian’dan devralıyor ve bu tarihî destan Elizabeth Taylor ve Richard Burton arasındaki ilişkiyi de içeren ekran dışı dramıyla dikkat çektiği için stüdyo devasa prodüksiyon bütçesini geri kazanamıyor. Mankiewicz’in itibarı zarar görüyor ve 1967’ye kadar büyük ekrana dönemiyor.

Elizabeth Taylor ve Richard Burton’un oynadığı Cleopatra filminin posteri

Aynı anda iki kategoride ödül kazanan yönetmen
Mankiewicz, eleştirmenlerce beğenilen uzun metrajlı film Sleuth (1972) ile kariyerini tamamlıyor. 1986’da Directors Guild of America’nın D.W. Griffith Ödülü de dahil olmak üzere sayısız endüstri ödülünün sahibi oluyor. Joseph Leo Mankiewicz’in her başarısını ağabeyi Herman pişmanlıkla karşılıyor. Çok ileride kardeşinin cenaze töreninin bir kilisede yapılacağını söyleseler bu onu şaşırtır mıydı işte o bilinmiyor.

Keyifli seyirler. Sine / Yorum’dan dostlukla…