Tarih, çoğu zaman galiplerin sesiyle yazılır. Fakat bazen sessiz kalanlar da, derin vadilerde yankılanan bir ezgi gibi, inatla kendi hikâyelerini anlatır. İşte Basklar, o sessiz hikâyelerden birinin direnişçi ruhlu kahramanlarıdır. Avrupa’nın kalbinde, Fransa ile İspanya arasındaki Pirene dağlarının eteklerinde yaşayan bu halk, binlerce yıllık geçmişi, gizemli dili ve köklü kültürüyle adeta zamanın içinde kendi başına bir ada gibi durur.

Kökleri nereden geliyor bu halkın?
Basklar, Avrupa’nın en eski halklarından biri. Hatta bazı teorilere göre, Hint-Avrupa dillerinden bağımsız olan ve dünyada hala konuşulan tek dil ailesine ait olan Euskara, onları tarihsel olarak neredeyse “dil öncesi Avrupa”ya bağlayan bir köprü. DNA analizleri, Baskların genetik yapısının çevre halklardan oldukça farklı olduğunu ve bu bölgedeki nüfusun binlerce yıldır büyük oranda dışarıdan etkilenmeden kaldığını gösteriyor. Kısacası, bu halk sadece dilini değil, kimliğini de korumayı başarmış bir istisna.
Baskların tarihi, yazılı kaynaklarda Roma dönemine kadar izlenebiliyor. Fakat esas direniş hikâyesi, Orta Çağ’da ve sonrasında şekilleniyor. İspanyol ve Fransız krallıkları genişledikçe, Bask bölgesi de bu iki büyük gücün arasında sıkışıyor. Yine de bölgesel özerklik, yerel hukuk (fueros) ve geleneksel yönetim biçimleri uzun yıllar boyunca varlığını sürdürüyor.



Bask topraklarından Keltler, Roma İmparatorluğu, Vandallar, Vikingler, Kastilya Krallığı, Fransız işgalleri gelip geçmiş fakat Basklar dil ve geleneklerinden hiç vazgeçmemiş. Bu yapılarıyla onları biraz da Yahudi halkına benzetebiliriz. Bilinen ilk Bask devleti 9. yüzyılda kurulan Pamplona Krallığı’dır. 1893’te Guernica’da fueros (özyönetim) Arana liderliğindeki grup, Sanrocada adı verilen isyan başlatmış. 1895’te Bask Milliyetçi Partisinin kuruluşu milliyetçilik hareketinin başlangıcı olmuş. Temmuz 1937’de Diktatör Franco’nun Guernica köyünü bombalatması, Picasso’nun sembolik Guernica duvar resmiyle ölümsüzleştirilmiştir. Franco diktatörlüğü (1939-1975) sırasındaki gelişmeler, bölgedeki yaşamı derinden etkilemiştir. İspanya’nın fakir bölgelerinden göçler gelmiş, 1959’da kurulan ETA ayrılıkçı örgütü (Euskadi Ta Askatasuna = Bask Ülkesi ve Özgürlük) terör olaylarına karışmış, ancak 2006’da ateşkesten sonra bölge huzura kavuşmuş. İspanya’daki Bask özerk bölgesi 1978 yılında oluşturulmuştur.
Başkent Vitoria-Gasteiz, ayrıca Bilbao, San Sebastian büyük şehirlerdir. Burası İspanya’nın en zengin bölgelerinden biridir. Mimar Frank Gehry’nin eseri Guggenheim Müzesi, 1997’de açıldı. Bilbao’nun gözde mücevheri haline geldi, şehrin yenilenmesine ve Guggenheim Etkisi olarak adlandırılan olguya yol açtı.


Guggenheim Müzesi, Bilbao


Fransa sınırları içinde kalan Pays Basque bölgesi, Bask ülkesinin kültür alanıdır. Eskiden birçok Basklı, bölgeden göç etmiş. Evita Peron, NATO Başkomutanı General Henning von Ondarza, Simón Bolivar, Che Guevara, Dünya çevresini ilk turlayan denizci Sebastian Elcano, modacılar Balenciaga, Paco Rabanne Basklıdır.
Arana kardeşler, 19. yüzyılda Bask Ülkesi’nin bayrağını (Euskara: İkurriña) tasarladı, İkurriña ilk kez 14 Temmuz 1894’te sergilendi.

Kırmızı = Bizkaian, Bask halkı
Yeşil = Guernica Meşesi, Bizkaia’nın fueros’u
Beyaz = Katolik bağlılığı
İkurriña 1977’de yasallaştırıldı ve 1979’da Bask Özerk Topluluğu tarafından resmî bayrak olarak kabul edildi. Bölgede yaşayan Basklar, öncelikle İkurriña bayrağının sembolü, Lauburu haçı ve Zazpiak Bat armasıyla (7 eyaletin tek armadaki şekli) temsil edilir.
Özerk Bask Bölgesi, İspanya içinde oldukça geniş bir öz yönetime sahip. Kendi parlamentosu, resmî dili, ekonomik kontrol mekanizmalarıyla “devlet içinde devlet” konumunda. Bölgede en güçlü siyasi hareketler ise milliyetçi ama demokratik yapılar... EH Bildu gibi partiler, bağımsızlık fikrini canlı tutarken şiddetten uzak durmayı tercih ediyor.

Kültür: Taştan oyulmuş bir bellek
Bask kültürü deyince akla ilk gelen, elbette ki dili: Euskara. Bu dili konuşan biriyle karşılaştığınızda, onun hangi milletten olduğunu hemen anlayamazsınız. Çünkü Euskara, başka hiçbir dile benzemez. Alfabeler benzer olabilir, ancak kelimeler farklı bir zamanın, başka bir dünyanın fısıltısı gibidir. Basklı demek Baskça konuşan demektir. Euskara/Baskça, Euskal Herria/Bask Ülkesi, Euskaldun/Bask halkı = Bask diline sahip olan demektir.
Basklar uzun yıllar Baskça yazıyı çok zor bulduğundan yazılı iletişimi Romanesk diller vasıtasıyla yapmış, ilk Baskça kitap 1545’te basılmıştır. Alfabelerinde C harfi yoktur. (Tx = Ç) Bask dili 1979’da Kastilya diliyle birlikte resmî dil olarak kabul edilmiştir.
Dil dışında müzik, dans ve taşla kurulan ilişkileri de dikkat çekicidir. Bask taş kaldırma yarışmaları, tahta kesme yarışları (aizkolaritza), çoban dansları ve txalaparta isimli vurmalı çalgılar, özellikle festivalleri bu halkın doğayla kurduğu yakın ilişkinin birer yansımasıdır.



Bask folk kültüründe dünya Eguna = Gündüz, Gaua = Gece olarak iki bölümdür. Mitolojik karakterlerin annesi ve en güçlüsü Mari dünyanın merkezidir. Bazen güzel bir kadın, bir hayvan bazen de rüzgâr veya ateş olarak gözükür. Basajaun ormanların efendisi kıllarla kaplı çok iri bir adam görünümündedir. Laminak adı verilen tüm mitolojik karakterlerin, doğal olaylardan sorumlu olduğuna inanılır.
Bask sosyal hayatında ise Ev = Etxea hayatın merkezidir. Ebeveynler ölünce aile varlığının bölünmemesi için miras, kardeşler arası pay edilmez; ilk doğan aile reisi olarak ailenin varlığını bölmeden kontrol eder.
Mutfak kültürü ise başlı başına bir dünya... San Sebastián, dünyanın en çok Michelin yıldızlı restoranına sahip şehirlerindendir. Ama sadece lüks yemeklerden ibaret değil Bask mutfağı; sokakta bir bardak txakoli (yerel beyaz şarap) eşliğinde atıştırılan pintxolar (bir tür tapas) da restoranlar kadar özgündür. Meşhur San Sebastián pastası, Macaron hep Basklı pastacıların buluşlarıdır.


Joaldunak Çıngırak taşıyıcıları festivali

Dinî Yönelimler ve İnanç Haritası
Tarihsel olarak Katolik olan Bask halkı, İspanya’nın genelinden daha dindar bir geçmişe sahipti. Özellikle Franco rejimi döneminde Katolik Kilisesi ile olan bağları biraz daha görünür hale geldi. Ancak 20. yüzyılın sonlarına gelindiğinde, laikleşme Bask bölgesinde de hızla yayıldı. Bugün Basklar arasında din, daha çok kültürel bir unsur olarak varlığını sürdürüyor.
Paganizm en azından 7. yüzyılın sonlarına ve Saint Amadus’un başarısız misyonuna kadar Basklar arasında yaygın olarak kalmış. İlginç olan, pagan inançların izlerinin hâlâ yaşamaya devam etmesi. Özellikle dağlarla ve doğayla ilişkili eski inanışlar, bazı geleneklerde ve kutlamalarda kendini belli ediyor. Uzun yıllar Bask köylerinde her Haneden bir temsilcinin oluşturduğu heyet = Batzarre, köyün kutsal ağacı etrafında toplanıp karar alırmış. Bir anlamda, Hristiyanlık bu topraklarda eski ruhların üzerine ince bir örtü gibi serilmiş.

Peki, bugün ne durumdalar?
İspanya’dan Fransa’ya gezdiğim, günümüzdeki tüm Bask bölgesi, ekonomik olarak yörenin en güçlü bölgelerinden biri. İşsizlik oranı düşük, yaşam kalitesi yüksek. Eğitim, sağlık ve ulaşım gibi kamu hizmetleri özellikle İspanya ortalamasının üzerinde. Ayrıca kültürel olarak da canlı bir bölge: kitap fuarları, film festivalleri, yerel dilde yayın yapan televizyon kanalları, hatta Netflix dizilerine bile konu olan bir topluluk. Bask bölgesinin takımı olan Athletic Bilbao, sadece o bölgede doğan oyuncuları kadrosunda bulundurmasıyla ünlü. 119 yıllık tarihinde sadece 3 kez yabancı oyuncuya kapılarını açmış.
Yine de bağımsızlık arzusu, tamamen sönmüş değil. Özellikle gençler arasında, İspanya devletine karşı mesafeli bir duruş gözlemleniyor. Fakat bu tavır artık silahla değil, sandıkla ifade ediliyor. Yani mücadele alanı artık dağlar değil, demokrasinin katmanlarında şekilleniyor.



Son söz yerine: Sessizliğin Gücü
Basklar, belki de Avrupa’nın en çok direnmiş halklarından biri. Ne Roma’nın egemenliği ne İspanyol tacı, ne de modernleşmenin homojenleştirici gücü bu halkı kimliğinden koparabildi. Onlar, dağların arasındaki küçük evlerinde, rüzgârın dilini dinleyerek var oldular. Bugün de dillerini, geleneklerini, tarihlerini yaşatarak o sessiz ama etkili direnişlerini sürdürüyorlar.
Kimi zaman bir kaya gibi sert, kimi zaman bir türkü kadar yumuşak olan bu halk, bize şunu hatırlatıyor: Kimlik, sadece büyük devletlerin anayasalarında değil, küçük köylerin sokaklarında, annelerin çocuklarına fısıldadığı masallarda, taş kaldıran ellerin inatçılığında yaşar.