MİZAH

Dünyamızı altüst eden Covid-19 pandemisi nedeniyle ev hapsinde olduğumuz günlerde çıkan “bin bir derde deva” DERGİ’mizin şimdiden “efsane” 100. sayısının sayfalarını keyifle çevirirken, kendi kendime bir oyuna giriştim: Bu dergide eksik olan nedir acaba? Sonunda buldum: Bulmaca sayfası yok! Şimdiden DERGİ’mizin kıymetli mimarları Nana ile Gila’nın yüz ifadelerini görebiliyorum. Hayır hanımlar, aklınızdan bile geçirmeyin, size bulmaca sayfası hazırlayamam! Ama bulmacaya benzer bir yazıyla belki okurlarımızı biraz eğlendirmeyi başarırız. Haydi, gelin hep birlikte NINA’yı arayalım! Bir yandan Al Hirschfeld’in ilginç yaşam öyküsünü okurken, diğer yandan bu sayfalardaki karikatürlerin içerisinde gizli olan NINA’ları bulalım.

Al Hirschfeld kimdir?

Albert Hirschfeld, 21 Haziran 1903 tarihinde Amerika’nın St. Louis eyaletinde dünyaya geldi. Dedesi ABD’ye Almanya’dan göç edenlerdenmiş. Babası Isaac Hirschfeld ise geçimini temin etmek için Teksas’ta kasaba kasaba dolaşarak seyyar satıcılık yaparmış. Isaac günün birinde satış yapmak amacıyla St. Louis’ten geçerken, güzeller güzeli Rebecca Rothberg ile karşılaşmış ve görür görmez bu Ukraynalı göçmen kızına vurulmuş. Rebecca, Ukrayna’dan ABD’ye henüz yeni gelen mültecilerden olduğu için yalnızca Yidiş ve Rusça konuşuyormuş. Isaac’la “işaret dilini” kullanarak anlaşmışlar. Sonuç olarak insanlık tarihinin bu en eski iletişim yöntemi, iki aşığı Hupa’ya kadar taşımış! Evlendikten hemen sonra da Isaac Hirschfeld yeni karısının memleketine, St. Louis’e yerleşip bir şekerci dükkânı açmış.

Gelin görün ki, maddi sıkıntı içindeki Hirschfeldler’in evinde ne elektrik, ne havagazı, ne de su varmış. Evleri ilkel bir kömür sobasıyla ısınmaktaymış. Kısa sürede de 3 erkek çocuk sahibi olmuşlar. Isaac ile Rebecca bütün gün dışarıda çalışırlarken, Al ile iki abisinin görevleri eve bakmak ve sobayı sıcak tutmakmış. Beş yaşında okula başlayan ve masumane bakışlarından dolayı arkadaşları tarafından Babe (bebek) diye çağrılan Al, daha ilkokul sıralarında öğretmenlerinin karikatürlerini çizerek göze batmaya başlamış. Çizimleri okul gazetesinde yayınlanmış. Bir röportajında o günleri şu sözlerle anmıştı sanatçı: “Erken gelen teşvik çok önemlidir, şayet birisi çok iyi palyaçosun derse, inanırsın.”

Fakat Al’ın resimdeki üstün yeteneğini ancak dokuz yaşına geldiğinde, Charles Marx adındaki resim öğretmeni keşfetmiş. Kentteki resim galerisini Al’a gezdiren öğretmeni, çocuğun yoğun ilgisinden etkilenerek annesiyle görüşmek istemiş. Marx, Rebecca’ya oğlunun gerçek yeteneğinin ancak New York’ta anlaşılabileceğini anlatmış. Bunun üzerine Rebecca, Al’ın kaderini hepten değiştirecek çok önemli kararı bir çırpıda alarak 1915 yılında, topu topu 5 dolarlık servete sahip beş kişilik ailesini New Yorka taşımış. Zorlu geçen ayların ardından Al için ilk olarak New York’ta Samuel Goldwyn stüdyolarında haftada 4 dolara bir iş bulunmuş; görevi ressamların fırça ve malzemelerini silip hazırlamaktan ibaretmiş.

İyi bir gözlemci olan Al Hirschfeld, 18 yaşına bastığında artık Selznick Pictures adındaki bir animasyon şirketinin art direktörüydü. Dört yıl sonra ise Paris’e giderek bütün sanatçı akranlarının yaptığı gibi “bohem hayata” merhaba diyecek, kendisiyle özdeşleşen meşhur sakalını uzatacaktı. “Paris’te herkes ‘büyük’ resim çiziyor, ‘büyük’ roman yazıyordu” diye anmıştır o günlerde Picasso, Hemingway, Gertrude Stein ve diğerleriyle karşılaşmasını…

Al ilk evliliğini, 24 yaşındayken, Ruth Hobby adlı bir tiyatro oyuncusu ile yaptı. Birlikte Moskova’da bir yıl kadar vakit geçirmişler. Al bu süre zarfında Stanislavsky, Meyerhold, Pudovkin, Eisenstein gibi ünlülerle tanışıp onları çalışırlarken izleme şansına ermiş. Amerika’ya döndüklerinde Ruth ile Al ayrıldılar. Bu ayrılıktan bir süre sonra, Hirschfeld bir başka aktrise, Dolly Haas’a çılgınca tutulup aşkını ilan etmiş. Elli yıl süren mutlu bir evlilikten sonra, yıpratıcı bir hastalığa yakalanan Dolly 1994 yılında öldü. İki yıl sonra, 93 yaşındaki Al, bu kez bir tiyatro arşivcisi olan Louise Kerz ile evlendi.

Yaşamı boyunca sadece 1930’lu yıllarda, o da çok kısa bir süreyle siyasi ve editoryal karikatür çizmiş olan Hirschfeld, portre karikatürcüsü olarak tanınıyor olmaktan hiç hoşnut kalmamış. Bir arkadaşına bu konuda dert yanarken, “Portre çizenler hep hor görülüyor” demişti, “Aslında kişinin fiziksel ve anatomik kusurlarını abartmak marifet değil, kocaman kafaların altındaki küçük vücutların neresi komik?”

Madonna, 1998

Portre karikatürü

Konulu karikatür ile portre karikatürü arasında ayırım yapardı. Kendisiyle yapılan bir söyleşide portre karikatürü hakkında şöyle konuşmuştu: “Editoryal karikatürün edebî bir dili vardır. Portre ise abstredir, hikâye anlatmaz. Herhangi bir karikatürü anlatmak mümkündür, oysa bir portre için bu çok güçtür. Rönesans döneminde, Mikelanj’ın çizimleri ‘karakter’ diye adlandırılırdı, aslında bunlar düpedüz karikatürdü. Her zaman El Grecoyu büyük bir karikatürcü olarak gördüm, hatta Picassoyu, Modiglianiyi ve Matissei de…

Sahne sanatlarına ilgisi

20. yüzyılda Broadway’de sahneye çıkmış olup da Al Hirschfeld’in fırçasından nasibini almamış tiyatro ve müzikal sanatçısı yoktur herhalde. Zaten Hirschfeld’in çok genç yaşlarda başlayan sahne sanatlarına ilgisi, ölümüne kadar hiç dinmemiştir. 20. yüzyılda New York’ta oynanmış olup da izlemediği oyun ve müzikal olmamıştır. Al Hirschfeld, çizgileriyle 20. yüzyıl Amerikan sahne sanatlarının tarihini yazdı diyebiliriz. Özgün ve zengin üslubuyla oldukça zıt bir görüntü çizen klasik kaşe gibi imzası, son eşi Louise Kerz’in deyişiyle, “Amerikan tiyatrosunun logosu” olmuştur. Karikatürleri dünyanın önemli koleksiyonlarında yer alan sanatçının retrospektif sergileri önemli sanat merkezleri ile müzelerde açıldı. Al Hirschfeld, 100. yaşını kutlamak üzereyken, 20 Ocak 2003’te Manhattan’daki evinde doğal nedenlerden öldü. Eserleri Metropolitan Sanat Müzesiyle New York Modern Sanatlar Müzesinde sergilenmektedir.

İlk NINA, 1945 – Bu sirk karikatüründe Al Hirschfeld ilk kez NINA adını sağda üstteki küçük afişe yazdı.


NINA nerede?

Al Hirschfeld’in dünya çapında üne kavuşturduğu kızı Nina ise 1945 yılında dünyaya geldi. Doğduğu günden itibaren, Hirschfeld, karikatürlerinin bir yerinde NINA yazısını gizlemeyi hep bir oyun olarak görmüştür. Nina’nın adı bazen konu modelinin elbisesinde, kolunda, saçında veya sakalında, ya da arka plandaki bir çerçevenin içinde gizlidir. Hirschfeld’in bu eğlenceli oyunu, Amerika’daki bulmaca yazarları ve hayranları tarafından “tamamlanmış bir bulmacada ortaya çıkan gizli mesaj” anlamına gelen “nina” teriminin kullanılmasına bile yol açmıştır.

Hirschfeld’i çok şaşırtan bir diğer olay ise Pentagon’un, Amerikan Hava Kuvvetleri pilotlarının görsel yeteneklerini ölçmek amacıyla, 60.000 dolarlık bir çalışma başlatması olmuştu. Çalışma, pilotların karikatürlerde gizli NINA’ları ne kadar sürede bulabilecekleri üzerine kurulmuştu.

Nina ne diyor?

Bugün artık 75 yaşında olan Nina Hirschfeld, bakın adının Amerika’da bunca popüler olması karşısında neler hissetmiş: “Babamın çizdiği karikatürlerde adımı yazdığını öğrendiğimde sekiz ya da dokuz yaşında olmalıydım. Ailece sofrada oturuyorduk ve annem parmağıyla bana bir NINA göstermişti. Kendimi o an için özel hissetmiştim. Fakat bu benim için o kadar da önemli değildi, zira ebeveynlerim beni her zaman özel hissettirmek konusunda uzmandılar, alışkındım. Ardından okul arkadaşlarım bu NINA olayını keşfettiler. Bir sabah, sınıf arkadaşlarım topluca etrafımı kuşatarak hep bir ağızdan NINA’yı sormaya başladılar. İtiraf etmeliyim ki, o ana kadar milyonlarca insanın adımı biliyor olmasının ne anlama geldiğini tam olarak algılayamamıştım. Babam benim için sadece evde çalışan ve zaman zaman ödevlerime yardımcı olan tanınmış bir insandı. Meğer beni de kendi kadar ünlü kılmışmış! O günden sonra ben de pazar günleri vaktimin büyük bölümünü babamın karikatürlerinde adımı aramakla geçirmeye başladım. Arkadaşlarım pes ettiklerinde beni arar, bulamadıklarını bana sorarlardı. Ama çoğu zaman onları hayal kırıklığına uğratırdım, bunun için özel bir radarım yoktu ki!

Adımın tiyatro ve sahne sanatları dünyasında ne kadar ‘büyük’ olduğunu ise ancak Amerikan Müzik ve Drama Akademisi’ne tiyatrocu olmak amacıyla girdiğimde anladım. Fakat tiyatro hevesimden çok çabuk vazgeçtim. Açıkçası, bu hayalden vazgeçmeseydim, evlenmeseydim, çocuk sahibi olmasaydım ve New York’ta kalmış olsaydım hayatımın nasıl olacağını çok merak ediyorum. Benim için ‘NINA’ olmaktan kurtulmanın tek çaresi sanırım Teksas’a yerleşmekti.”

Nina Hirschfeld, baba mesleğine hiç ilgi duymamış, buna karşın piyanist olmak istemiş. Hatta bir dönem Fransa’da Fontainbleau’ya giderek ünlü piyanist Nadia Boulanger’den piyano dersleri bile almış. Babasının büyük tutkusu, annesinin ise mesleği olan sahne sanatlarıyla bir süreliğine ilgilenmiş olsa da, New York Müzik ve Drama Akademisi’ne girdikten hemen sonra pişman olup ayrılmış ve kocasıyla birlikte New York’u terk ederek Teksas’a yerleşmiştir.

Sensations / The Beatles, Elvis Presley, Frank Sinatra, Barbara Streisand, 1997 (3 adet NINA)


Hirschfeld, karikatürlerinin içine gizlediği NINA’ların sayısını imzasının sağındaki numara ile belirtmiştir.
Bazen NINA’lar o kadar ustaca gizlenmiştir ki, sanatçının kendisi bile, sorulduğunda, tamamını bulmakta güçlük çektiğini itiraf etmiştir. Şayet imzasının yanında sayı yoksa, karikatürde ya tek bir tane NINA vardır ya da o karikatür Nina doğmadan önce çizilmiştir.

Bu yazıya eşlik eden karikatürlerin hepsinde bir ya da daha fazla NINA’lar gizlidir. Hadi şimdi size kolay gelsin!

Kaynak:

The Broadway Artist, Mel Gussow / Growing Up in [My Father’s] Pictures, Nina Hirschfeld / Hirschfeld On Line, Applause Books, New York, 1999