İstanbul, ziyaretçilerinin nesiller boyu âşık olduğu şehir. Özellikle 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında Batılı gezginler için heyecan verici bir şehir. Coğrafi konumu, Batı’nın çalışkanlığı ile Doğu’nun zevklerinin eşsiz bir kombinasyonu. 20. yüzyılın başlarında, Avrupalı fotoğrafçılar mavi denizlerini, kırmızı çatıları ve bej binalarını fotoğraflamaya geldiği günden beridir sayısız masallar yazıldı üzerine.

İlk gezginlerin çektikleri fotoğraflar
1895’te uluslararası seyahat sadece bir eğlence olarak başlamıştı. Doğu’nun eşiğinde en romantik yer olan İstanbul da bu seyahatlerle birlikte aniden yaklaştı. “Tüm kıta doğuya dönüyor,” diye yazdı Victor Hugo, Les Orientales’in girişinde. 1883’te, Paris’ten İstanbul’a Ekspres d’Orient/Şark Ekspresi ilk kez yolcu taşıdı. Şark Ekspresi yolcularının, konforlu bir şekilde konaklaması için, şirketin İstanbul’da yaptırdığı Pera Palas Oteli ise 1895 yılında açıldı. Fotoğraf tarihi yazarı Engin Özendes’in de araştırmalarında yer verdiği gibi, ilk gezginlerin çektikleri fotoğraflar genellikle manzaralardı. İstanbul’un kıyılarını, Galata Köprüsü’nü, Haliç’in ve Boğaz’ın yelkenlilerle dolu şiirsel görüntüsünü, kalem gibi servilerin süslediği Müslüman mezarlıklarını, Galata ve Beyazıt kulelerinden görünen ilginç Asya ve Avrupa topraklarının fotoğraflarını çektiler. Kısa süre içinde bu manzaraların, önemli binaların, ilginç yerel mekânların ve karakterlerin fotoğrafları böylesi bir ilgiye kayıtsız kalınmayarak, turistlerin, otellerine yakın olan galerilerden aldıkları ve popüler hediyelik eşyalar arasında yer alan kartpostallara basılmaya başlandı.

Osmanlı kartpostalları
Osmanlı kartpostallarının en önde gelen yayıncısı Max Fruchtermann’dı. 1852’de Avusturya-Macaristan’ın doğu sınırında doğdu, 1860’larda Osmanlı İmparatorluğu topraklarına geldi ve sonrasında İstanbul Yüksekkaldırım’da bir atölye açtı. Osmanlı İmparatorluğu’nu tasvir eden kartpostalları yaratan ilk kişilerdendi. Bilinen ilk deneme kartları, Temmuz 1895’te satışa çıktı. Meraklıları hem arkadaşlarına göndermek hem albümlerde birikmek için bu kartpostalları zevkle satın aldılar.

İlk renkli kartpostalları elle renklendiriliyordu, ancak 1897’de Emil Pinkau tarafından basılan renkli kartları üretmeye başladı. Kartların teknik gelişimi, fotoğraf ve litografi konularında ilerlemeyi yakından takip etti. Zamanla olağanüstü konu çeşitliliği yarattı ve milyonlarca Fruchtermann kartı satıldı. Fruchtermann, büyük fotoğrafçılarla da bir tür anlaşma yapmalıydı, çünkü ucuz bir şekilde sattığı çalışmalarını içeren kartpostalları, böylece hem turistler hem de halktan kişiler satın alabilecekti. Ayrıca dönemin -Sébah ve Joaillier, Kargopoulos, Abdullah Frères gibi- önemli fotoğrafçıları, Sultan tarafından, İmparatorluğun etrafındaki yapıları kaydetmek için özel olarak görevlendirilmişti ve bu durum kartpostallara basılabilecek daha çok İstanbul görüntüsü vadediyordu.

Max Fruchtermann iflas ediyor…
Ne yazık ki, Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi iflasına neden oldu ve 1918’de yaşamını yitirdi. Oğlu Paul, 1966 yılına kadar kartpostal dükkanını işletmeye devam etti, ancak 1966’da o da atölyeyi tasfiye etti ve daha sonra kalan tüm arşiv ve envanter satıldı. Koleksiyoncu ve tarihçi Mert Sandalcı tarafından yıllarca süren çalışmalar sonucu tekrar bir araya getirilen Max Fruchtermann’ın kartpostallarının 2000 yılında büyük üç ciltli bir kataloğu basıldı. Bu kırılgan belgeler her yönüyle ilgi çekicidir. Her kart zengin dokulu bir tarihin parçasıdır. Fransızca, Almanca, Rusça, İtalyanca, İngilizce, Osmanlı Türkçesi, Arapça ve Farsça olan kartlar müthiş bir dil ve kültür zenginliği barındırır. Her biri, onu ilk gönderen kişiden daha fazla seyahat etmiş bile olabilir.



İlk kartlarda yazılar görüntünün üzerine yazılırdı
İlk yıllarda kartların arka yüzü sadece adres bilgileri için kullanıldığından, mesajların, görüntülerin üzerine yazıldığı birçok kart gözümüze ilişir. Yazılar genellikle insanların yaşamları, gezginlerin masalları, teşekkürler, tebrikler, sevgililerin birbirlerine jestleri gibi konular etrafında şekillenir. Boyutları nedeniyle oldukça yeni bir deneyimin kazanıldığı yazınsal dilde bir kısalık, yakınlık ve kayıt dışılık vardır.

İletişim kurma ve dünyayı hayal etme
20. yüzyılın başlarındaki kartpostal hareketliliği, insanların iletişim kurma ve dünyayı hayal etme biçiminde büyük bir değişiklik yaşadığı anlamına gelmektedir. Çoğu insan seyahat edemese de seyahat edebilenler aracılığıyla bunu deneyimleyebilmiştir. Bu kartpostallar, görüntülerin dolaşımına ve İstanbul gibi kültürel zenginliği olan kentlerin dünya için cazibeli hale gelmesine, bu açıdan iyi bir örnek oluşturur. 20. yüzyıla karakterini veren bu görsel dönüşüm; aynı zamanda göze güzel ve yeni görüneni paylaşma iştahı ve istekliliğimizi de ortaya koyan bir davranışa dönüşür. Belki de her gün gördüğümüz sıradan bir manzara hak ettiği özene kavuşmaktadır.

Bugün nadir bulunan nesneler arasında yer alan bu kartpostallar, onları kucaklayan imgelerin geniş repertuarına odaklanır. Ayrıca eğer şanslıysak, bu kartpostalların arka yüzünde kenti deneyimleyen birinin onu armağan edişiyle buluşuruz. Bugün bu açıdan kartpostallar yalnızca nostalji nesneleri olmakla kalmamakta, birçok araştırmacı ve koleksiyoncu tarafından kullanılabilecek adresler, posta damgaları, tarihsel bulgular gibi değerli veri ve bilgileri de barındırmaktadır. Özellikle son yıllarda yerlerin veya kültürlerin temsillerini araştırırken, kartpostallar kurumsallaşmış temsil biçimleri olarak görülür. Belirli bir tarihsel dönemde yerleri veya kültürleri analiz etmek için çok önemli bir kaynak değeri vardır. Bu kartpostallar İstanbul’un ve geçmişin eski güzelliklerinin ikonografik belgeleri olarak değer bulur. Bazen bir Osmanlı şehrinin temsili ya da yok olmuş bir yaşam tarzının göstergesi olurlar. Kartpostallar gibi çok az sayıda çalışma, metinsel bir araç olarak küçük ve tekil durumlara veya spesifik örneklerin seçici bir şekilde kullanılmasına odaklanır.

Özel hayatın da bir parçası
Kartpostallardaki bu İstanbul manzaraları ne kadar anonim olurlarsa olsunlar nesnenin doğası gereği, özel hayatın da bir parçası olmuşlardır. Mobil mesaj, e-posta, sosyal medya mesajı gibi iletişim modelleri içine doğmuş olan günümüz nesli, eski kartpostallar hakkında hiçbir bilgiye sahip olmayabilir. Bilindiği üzere yeni şeyler eski şeylerin yerini kolayca alabilmektedir. Ancak bunun tersine 40’lı yaşlarını geçmiş olanlar, bir zamanlar kişisel veya başka konularda iletişim kurmak isteyen insanlar arasında en yaygın iletişim aracı olan bu “4”x“6” ölçülerindeki sarımsı kartı unutmayacaklardır. Bugünlerde artık kimse kartpostal yazmıyor. Eski güzel günlerde, yapmanız gereken tek şey, çalışma rafınızdan bir kartpostal çıkarmak ve o sınırlı alana en etkili yazıyı sığdırmaktı.

Günümüzün sosyal medya platformu tasarlanırken
Aslında bugün birçok sosyal medya platformunun arayüzü tasarlanırken, 20. yüzyıl başında kazanılmış bu kartpostal alışkanlığına simüle edildiğini görebiliriz. Ancak, yine de çok önemli bir fark var bu iki iletişim modeli arasında. Anındalık farkı.

Günlerce beklediğimiz o kartpostalların uyandırdığı merak duygusu ve o günler geride kaldı. Bugün cep telefonunuzu alıp, istediğiniz telefon numarasını çevirirsiniz ve işte o an -görüntülü bile olabilir- artık oradasınızdır. Anında bağlanırsınız. Konuşma süreniz ve şekliniz sizin ellerinizdedir. Sonuç olarak bu olumsuz bir şey değildir. Aksine, iletişim hızlı ve sonuç odaklı bir noktaya gelmiştir. Ancak öyle bile olsa, bekleme kaygısını ve beklentisini ve bu küçük sarımsı kartı alma heyecanını ortadan kaldırdığı için olacak, bazı duygularda yarattığı eksilme hissi, eskiye olan özlemi arttırmıştır. Anlık zevkler, anında memnuniyet, anında doyma belki de hiçbir zaman iletişimden beklenen yegâne şey değildi ki zaten eski kartpostallar ile iletişim böyle değildi. Her zaman varış yerine ulaşabileceği dahi garanti değildi. Posta gecikebilir veya kaybolabilirdi. Bu kaygıdan dolayı olacak, postacıyı görmek bizi ayrıca memnun edebilirdi. Postacı sadece başka biri değildi. Uzaktan haber getiren özel bir insandı. O postacı da kartpostallarla birlikte kayboldu.

Çok daha ucuza iletişim
Sadece bir kaleme, birkaç pula mal olan kartpostal, gerçekten eşitlikçi bir toplumun mükemmel bir simgesiydi. Çok parası olmayanlar ucuza satılan bir yazı kalemine erişebilirler, zenginlerse, en basit yazı malzemelerini kullanmaktan utanmazlardı. Bir şeyin değerinin fiyat etiketi ile kararlaştırıldığı günümüz dünyasında, hangi iletişim cihazının daha popüler ve o ölçüde pahalı olduğunu konuştuğumuz bu günlerde, bu ucuz kartpostallar isteseler de hayatta kalamazlardı belki de.

Bilgisayarın icadı ve çoğalması, her yerde bulunan siber kafeler ve dizüstü bilgisayarlar sayesinde, insanların kaleme ve kâğıda da sabrı azaldı. Bunun bir sonucu olarak da görülebilecek kâğıtsız ofis çağına girdik ve kâğıtsız okullarımız ve kâğıtsız evlerimizin olacağı gün çok da uzak değil. Çalışmalarını ve sınavlarını online yapan öğrenciler hızla siber gerçekliğin bir parçası oluyor. Tüm bunlarda iletişimin sürmesi bağlamında bir sorun yok, ancak bizler bugün deneyimlediğimiz için biliyoruz ki, teknoloji aynı zamanda bu yolla insan davranışlarını da etkiliyor.

Kartpostal sadece bir yazı alıştırması değildi
Sonuç olarak kartpostal yazmak sadece bir yazı alıştırması değildi. Bundan çok daha fazlaydı. Bir kartpostalın yazarı, tarzın enfesliğinden ödün vermeden ifadelerinde ekonomik davranırdı. Kartpostalın sağladığı sınırlı alan, öz disiplinde bir alıştırmaydı. Düşünce disiplini ve ifade disiplini, o küçük kartpostalın yazara eklediği iki disiplindi. En zor becerilerden biri olan ne söylemeniz gerektiğini tam olarak söyleme ve bunu içeriğinize uygun bir şekilde söyleme yeteneği büyük ölçüde, bu özenle hazırlanmış kartpostallar sayesinde kazanılabilirdi. Kartpostallar aynı zamanda insanları veya insan gruplarını birbirine bağlardı. Böylece kartpostallar, sosyal ve maddi hayatla ilgili çok önemli bir rol oynadı. Kısaca kartpostallar temsil ettikleri basit mesajlar veya görsellerden daha fazlasıdır.

İstanbul kartpostalları özelinde de takip edebileceğimiz gibi, kartpostalların dolaşımındaki iç içe geçmiş sistemler, insanlar, görüntüler, iletişim ve daha sayılabilecek birçok nedenden ötürü, kartpostallar fazlasıyla zengin ve eşsiz nesnelerdir.