(Fotoğraflar: Alberto Modiano)

Lili Barokas 1933’te İstanbul’da doğdu. Babası Robert Farhi’nin ailesi Bulgaristan’dan, annesi Raşel Şlimoviç’in ailesi ise Rusya’dan göç etmişlerdi. Ailenin küçük kızı olan Lili’nin dans tutkusu dört yaşında başladı. İtalyan Okulu’nda müsamere için okula gelen bir bale hocası Lili’deki yeteneği görünce, ailesine kızlarının çok kabiliyetli olduğunu söyledi, ona dans dersleri aldırmalarını önerdi. Lili liseden mezun olana kadar, her sene hem müsamere hazırlıklarına yardımcı oldu hem de sahnede dans etti. Dönemin ünlü isimlerinden Madame Arzumanov’tan özel dans dersleri aldı. 12 yaşında iken, Eminönü Halk Evi’nin Türkiye çapında düzenlediği bir bale yarışmasında birinciliği kazandı. Liseden mezun olduktan sonra, Londra Royal Akademi’nin ‘Bale Öğretim Görevlisi’ sertifikasını almaya hak kazanan Lili, Mimar Sinan Üniversitesi’ndeki konservatuar derslerine dışarıdan davetli olarak katıldı. Nişantaşı Şişli Terakki’de 30 sene, bir dönem de Beyoğlu Musevi Lisesi’nde bale öğretmenliği yaptı. Birçok resital hazırladı. 1956’da Dr. Rubi Barokas ile hayatını birleştirdi. Daha sonra evinde ‘Rüya Bale Kursu’nu açan Lili Barokas geçtiğimiz yıla kadar pek çok balerin çalıştırıp yetiştirdi.

İki yıl önce, 85 yaşında mesleğiyle vedalaşan Lili Barokas - namı diğer ‘Madame Lili’, yaşam sevinciyle dolu, başarılı ve zarif bir İstanbul hanımefendisi. Uzun yıllar, küçük kızlara bale eğitimi vermenin yanı sıra, yaşamlarında onlara eşlik edecek disiplin, özgüven ve dik duruşlarını da kazandırdı. Kendisiyle, yeni taşındığı evinde sohbet ederken her cümlesinde neşeli ve pozitif kişiliğini yansıttı. Ayrıca, bizi kırmadı, verdiği kısa bir piyano resitaliyle günümüze renk kattı.



Lili Hanım, bale sizin için her zaman bir tutku muydu? Baleyi nasıl tarif edersiniz?

Bale benim için tutkudan da öte, bir yaşam biçimi. Yaklaşık iki sene evvel beyin enfarktüsü geçirdiğimde, kontrolüm sırasında yaptığım hızlı hareketler doktorumu çok korkuttu. “Aman Bayan Lili, lütfen dikkatli olun,” diye beni uyardı. Ancak, o günlerde, bana ihtiyacı olan bir öğrencime yardımcı olmaya devam ettim. Bugün de hala her sabah, balkonumda ısınma hareketlerimi, sonra yatak odamda yer hareketlerimi yaparım… Ardından bale patiklerimi giyer, yavaş yavaş birkaç bale figürü de yaparım mutlaka. Her gün gittiğim havuzda zamanımın yarısında yüzer, yarısında suyun içinde bale hareketlerimi yaparım.

Bale öğretmenliği mesleğine ilk adımlarınızı atarken, yaşadığınız zorluklar nelerdi?

17 yaşımda, cumartesileri okul sonrası, okul arkadaşlarıma, annelerinin ricası üzerine, sinema parası ve İnci profiterol karşılığında, önce bale dersi verir sonra da birlikte sinemaya giderdik. Bir gün, yolda tanıdık biriyle karşılaştım; Rum okulunda bale hocası arıyorlarmış. İlk başta yapamam diye düşündüysem de, bir defa denemek için gittim. Böylece, orada bir müddet bale dersleri verdim.

Şişli’deki evimizde bir odada eşimin muayenehanesi vardı, bir başka odada ise benim açtığım ‘Rüya Bale Kursu’. Evimde bale dersleri verirken, Milli Eğitim’e bağlı olmadığımdan, vergimi de vermeme rağmen, her yıl gelen müfettişler zorluk çıkartırlardı. Bir gün, beni kendine rakip gören bir bale hocasının ihbarı üzerine, Ankara’dan başka bir müfettiş geldi. Beni tanıdıktan sonra, ihbar eden kişi için, ‘Ne kadar kötü insanlar var!’ deyip kibarca ayrıldı. Ancak, bir müddet sonra ikinci bir ihbar ile bana dava açıldı. Mahkemede, “Bunun cezası hapistir, ancak bu sizin ilk davanız olduğundan bu defalık affediyoruz. Milli Eğitim’e bağlı olmadan orada ders veremezsiniz,” dediler. Ben de başka bir stüdyoda haftada iki ders vermeye başladım. Ancak maalesef yürümedi. Nihayetinde, Ankara’ya Milli Eğitim’e kaydolduk.

Bir bale hocası öğrencilerine bale figürlerini öğretirken, onlara aynı zamanda nasıl bir yaşam felsefesi aktarır?

Tek bale hocam, Madame Arzumanov, çok iyi bir öğretmen olsa da maalesef çok asabi bir kadındı. Gerçekten baleyi çok sevdiğim için ona katlanmak durumunda kaldım. Ben ise öğrencilerime tatlı-sert bir öğretmen oldum diyebilirim. Çünkü bale, mutlaka disiplini gerektirir. Figürlerin her biri dikkat ister, duruş çok önemlidir. Tıpkı gerçek hayatta da olduğu gibi. Başarının en büyük sırrıdır bunlar. Öğrencilerim ve aileleriyle her zaman sevgi ve saygı üzerine bağlar kurduğumdan, hepsinin yeri bende ayrıdır.

Toplumumuzdan pek çok kişinin bale öğretmeniydiniz. Yıllar sonra öğrencilerinizle karşılaştığınızda, nasıl hissediyorsunuz?

Elbette ki, öğrencilerim büyük bir gurur kaynağı benim için. Onlar benim çocuklarım. Büyümüş, aile kurmuş, meslek sahibi olmuş olmalarını görmek de ayrı güzel. Yıllar sonra bile, çoğuyla bağımız kopmadı. Sağ olsunlar beni merak edip ararlar sık sık, arada bir de görüşürüz. Bu, her zaman, öğretmen-öğrenci ilişkisinden daha fazla oldu… İki yıl kadar önce, geçirdiğim rahatsızlık sebebiyle Balat Hastanesi’ne kaldırılmıştım. O sırada ders alan öğrencilerime haber verme fırsatı bulamamıştım. Derse gitmemezlik etmeyeceğimi bildiklerinden, başıma bir şey gelmiş olma ihtimalini düşünerek, evimi bilmedikleri için, anneleri ile birlikte yaşadığım sokakta bina bina, kapı kapı dolaşıp beni aramışlar. Sonunda da hastaneye kaldırıldığımı öğrenip beni ziyarete gelmişlerdi. Bundan daha iyi bir örnek olabilir mi?

Balerin olmak için, kişi kaç yaşından itibaren ve nasıl bir disiplinle çalışmaya başlamalı?

Bale dersi isteyen 4 yaşından küçükleri kabul etmezdim. Buna karşın, 16-17 yaşında başlamak isteyenleri reddetmezdim. Çünkü bana gelen çocukların büyük çoğunluğu profesyonel balerin olmak için değil, baleyi sevdikleri için geliyordu. Profesyonel balerin olmak için aranılan birtakım unsurlar vardır. Vücut yapısı, doğuştan bacak esnekliği, boyun, sırt, kolların ölçüleri hepsi önemlidir. Zarafete gelince, bu özelliği eksik olsa da, derslerde zarafet kazanılıyor. Disiplin ise balenin vazgeçilmez koşuludur. 10-15 sene bale dersine devam eden öğrencilerim oldu. Benden dersler alıp sonradan bale öğretmeni olan öğrencilerim de var.

Burgaz adalı balerin Ülkü Aktel, AKM’deki bale resitallerinin provalarını izlemeye gittiğinizi, aralarda balerinlerle oturup sohbet ettiğinizi anlattı. Siz de profesyonel balerin olmayı düşünmüş müydünüz?

Ülkü Hanımefendiyi çok beğenir, severim. Buradan kendisine sevgilerimi gönderiyorum. Ben profesyonelliği hiçbir zaman düşünmedim. Şarkı söyleyip, dans etmeyi seven biri oldum hep. Çok yetenekli bir öğrencim vardı, Sara Hakim, bugün İsviçre’de yaşıyor. Taksim Opera’da profesyonel balerin olmak için kurslara katıldı; ancak yeteneğine rağmen sınavdan geçmediğini söylediler. İngiliz bir hocası ona, “Bu isimle, burada profesyonel balerin olma şansınız yok,” demiş. Artık, başka bir yoruma gerek yok sanırım.

Benim de başımdan benzer bir olay geçmişti. Çok başarılıydık, Ankara’da İsmet İnönü için bale gösterisi bile yapmıştık. Madame Arzumanov’un öğrencileri olarak bir yarışmaya katıldık. Ben küçüklerde birinci oldum. Ne bir kupa ne bir sertifika… Bizi gönderirken, elimize hiçbir şey vermediler. Bu da çok düşündürücü, değil mi?

Türkiye’de ilk bale kitabını siz yazdınız; adı ‘Çocuklar için Ballet’. Ülkemizde bu konudaki büyük bir eksiği tamamladığınızı söyleyebilir miyiz?

Kesinlikle. Öğrencilerim haftada bir veya iki saat bale dersine geliyorlardı. Bir yandan okul ve dersleri de vardı, doğal olarak, hafta içinde öğrendikleri hareketleri unutuyorlardı; özellikle de figürlerin adını. Ben de onlara yardımcı olabilecek bir kitap yazmaya karar verdim. İçine, figürlerin görselleri için, kendi öğrencilerimin fotoğraflarını koydum. Figürler, adları ve biraz da bale ile ilgili önemli bilgiler vardı.

Şan sinemasında temsil vermek üzere Bolşoy Balesi gelmişti. Bir iki gün onlarla birlikte çalışmak için özel bir izin almıştım. Onlara bu vesileyle yazmış olduğum kitabı da gösterdim. Çok etkilenmişlerdi.

Lili Barokas, Hahambaşı Rav İsak Haleva'dan onur plaketini alırken (22 Kasım 2012) 

Sanatçı kimliğinizle birlikte, sosyal sorumluluk projelerinde yer alan hayırsever biri olarak tanınıyorsunuz. Sizi çok etkileyen bir anınızdan bahseder misiniz?

Her zaman toplumumuza ait derneklerde, özel günler için gönüllü olarak bale resitalleri organize ettim. Ne mutlu bana ki, pek çok teşekkür plaketlerim var. Benim için çok kıymetli olan anılarımdan bir tanesi, 22 Kasım 2012’de, cemaat büyüklerinin beni onurlandırmak için, Ulus Amram Oditoryumu’nda düzenledikleri Jübile gecesidir. Katılımcılar arasında, Hahambaşımız Rav İsak Haleva, cemaat onursal başkanı Bensiyon Pinto, rahmetle andığımız o günün cemaat başkanı Sami Herman, sevgili İshak İbrahimzadeh ve UÖML Vakfı başkanı Şapat Aviyente ile birlikte çok sayıda öğrencim ve aileleri benim için oradaydı. Gecenin fikir babası ise, bugün hâlâ manevi destekleriyle bana can katan sevgili Moris Levi idi. Sunuculuğunu üstlenen Beko Levi eski bir öğrencimdi. Hiç unutamadığım, çok duygulandığım, hatta tüm emeklerimin en güzel ödülü olarak saydığım bir anımdır. Beni anlatan çok güzel bir film hazırlamışlardı. Öğrencilerim benim için sahne aldılar ve hahambaşımızdan çok özel, gurur verici sözlerin yazılı olduğu bir plaket de aldım; bugün evimin en güzel köşesinde durur.

Sevdiğiniz mesleği icra ederken, gerçekleştirdiğiniz farklı hobileriniz de oldu mu?

Küçüklüğümden beri müziğe çok büyük bir ilgim olmuştur. Bir gün, uygun fiyata ikinci el bir piyano bulmuştum. Eşime bile söylemeden gidip onu satın aldım. Hatta bu sebepten, o akşam, eve gecikmiştim. Misafirimiz de vardı. Onlara, “Bir dahaki gelişinizde size piyano resitali vereceğim” deyince, eşim de çok şaşırmıştı. Matmazel Mitrani’den piyano dersleri almaya karar verdim. Bir ders bana nota çalıştırdı, bir sonrakine çalışmam için ödev verdi, ancak hiç vaktim yoktu. Bir-iki dersten sonra, bana dedi ki, “Çalışmaya vaktin olduğunda ararsın beni, gelirim yine.” Bir daha da ders almak nasip olmadı. Zaman içinde, kendi kendime çalışarak piyano çalmayı başardım.

Senelerce, hatta Corona’ya kadar, tenis de oynadım. Hiç kabiliyetim yoktu aslında, çünkü baleden ötürü topa yeterince sert vuramıyordum. Ama hocayla çalışarak onu da başardım. Bir de sabahları mutlaka yüzerim.

Eşiniz Jinekolog Dr. Rubi Barokas ile 50 yılı aşan büyük bir aşk hikâyeniz var. Özellikle gençler için, bunun sırrını paylaşır mısınız?

Ben eşimi çok sevdim. O da beni. Birlikte çok mutlu yılları paylaştık. Çok iyi bir insandı; almayı sevmez, hep vermek isterdi. Kendisini maalesef 2009’da kaybettim. Evlilikte, karşılıklı olmak koşuluyla, en önemli dört kavram; Sevgi, Saygı, Anlayış ve Affetmektir. Her gece yatmadan evvel, dargın bile olsanız, “İyi geceler, seni seviyorum” deyin. Her tartışmada kim haklı diye sorgulamayın. Herkesin sinirli saati olabilir; tolere edin veya haksız olabileceğinizi de düşünün. Sevgi çiçek gibidir; tatlı sözlerle besleyin. “Ben” yerine, “biz” dilinde konuşun. Sonradan pişman olacağınız cümleler çıkartmayın ağzınızdan. ‘Sükût altındır’ derler ya, işte bunu da unutmayın, çünkü öyledir. Mutluluk nedir? ‘Mesudum’ diyen mesuttur. Olana şükredin ki, Allah bugününüzü aratmasın.

Bu ayki Dergimizin teması ‘Başlangıç’… Eylül ayı doğanın yeniden gelişini, başlangıçları müjdeler bize… Rüya Bale kursunu kapattıktan sonra ‘85 yaş’ sizin için yeni bir başlangıç oldu diyebilir miyiz?

Evet, aynen öyle oldu. Çok programlı bir hayatım vardı. 85 yaşında emekli olduktan sonra, önce bir boşluk hissettim. Sinemaya olan tutkumu bildiklerinden, ‘Genç Emekliler’den bana, gruplarına katılma teklifi geldi. Sadece erkek olan o grupta tek emekli kadın ben oldum. Hepsiyle çok iyi arkadaş olduk. Her Perşembe, birlikte bir film izleyip yemek yiyordum onlarla. Ayrıca haftada bir ALEF’e, başka bir gün Goden Age’deki etkinliklere de katılıyorum. Yani emeklilik günlerim de biraz spor, bolca sosyallikle dolu dolu geçiyor. Ayrıca, çok sevdiğim Or Yom yetkilileri benimle çok ilgilenir. Tek başıma sinemaya gitmeyi de çok severim. Emeklilik, benim için çok güzel bir başlangıç oldu diyebilirim.

Miryam Şulam ve Lili Barokas

Bu söyleşiyi yaptığımız temmuz ayında yeni yaşına da girdi Lili Barokas. Şalom DERGİ adına kendisine daha nice sağlık, huzur ve dans dolu yıllar diliyoruz...