Haber Fotoğrafı: Filmin adı: Mauthausen’in Fotoğrafçısı (El fotógrafo de Mauthausen - The Photographer of Mauthausen); Türü: Biyografik tarihi drama; Yapım tarihi: 2018; Süresi:1 saat 50 dakika; Yönetmen: Mar Targarona; Oyuncular: Mario Casas, Richard Van Weyden, Macarena Gómez, Alain Hernández; Orijinal dili: İspanyolca, Almanca, İngilizce alt yazılı; IMdb Puanı: 6.7/10

“Aç kalmak ne demek bilir misin? Her güne bomboş bir mideyle uyanmak. Konuşacak kimse bulamamak. Neyse ki kurtlarım var. Onlarla konuşuyor sonra onları yiyorum. Böylece kimseye anlatamıyorlar.”


Mahkûmun varoluş amacı gerçeğin açığa çıkarılmasında saklı hale geliyor

Yüreği kaldırmayan Holokost filmi izlemesin
Holokost filmlerini izlemenin seyirci üzerindeki yıpratıcı etkisini daha önce yazdım, hatta kendimden örnek verdim. Bu yazımda da diyorum ki: “Yüreği kaldırmayan Holokost filmi izlemesin.” Onlara sabun köpüğü aşk filmleri ve boş işlerle iştigal eden tv dizileri izlemelerini öneriyorum. Hoş vakit geçirmelerine yarar. Ben “Holokost filmleri” izliyor, inceliyor ve Sine / Yorum başlığı altında “Şalom DERGİ”de analiz yazıları yazıyorum. Yahudi Tiyatrosu, Yahudi Edebiyatı, Yahudi Mizahı ve genel olarak Yahudi Kültürü inceleme ve araştırma alanım. 2008’den beri Yahudi Kültürü alanında ulaşabildiğim her dokümanı okuyorum, çeviriler yapıyorum, izliyorum, doluyorum. “Yahudi Kültürü” konusunda okuyarak, araştırarak ve yazarak geçirdiğim süre on altıncı yılına girmek üzereyken, hiçbir merciinin iznine tabi olmaksızın kendimi “Yahudi Kültürcüsü” ilan ediyorum. Bilgilerinize…


Francisco Boix: “Gerçekliğin fotoğraflarını çekmeyi tercih ediyorum.” 


Cehennemde deklanşöre basmak
İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Holokost’la ilgileniyorsanız “Mauthausen Fotoğrafçısı” filmini de izleyin. Film, Almanya’nın Avusturya’yı topraklarına katmasından (1938 – Anschluss) kısa bir süre sonra kurulan Alman Nazi Mauthausen Toplama Kampı’nda geçiyor. Senaryo, toplama kampındaki dehşetin ve koşulların fotoğraflarını saklayan tutuklu İspanya İç Savaşı gazisi ve sol görüşlü Katalan militan Francisco Boix’in gerçek hikâyesine dayanıyor. Mauthausen’de işlenen zulümlerin olumsuzluklarını ve kanıtlarını kurtarmak için hayatlarını riske atan Francisco Boix’in Mauthausen’de yaptığı, “cehennemde deklanşöre basmak”. Fotoğraf çekme becerisi, cesareti ve zekâsı Boix’in, Nazilerin en ölümcül çalışma kamplarından birinde hayatta kalmasını sağlıyor. Boix, SS subayı Paul Ricken’in (Richard Van Weyden) emriyle kampın fotoğraf laboratuvarında çalışmaya zorlanıyor ve Nazilerin mahkûmlara yönelik zulmüne dair fotografik kanıtlar keşfediyor. Bu kanıtları dünyanın önünde sunmayı kendine görev ediniyor.


Negatifler yakma fırınına götürülürken

Gerçek hikâyede sonra ne olduğuna da bakalım
: “Kamptaki esirler taş ocağında çalıştırılmaya, ardından roket toplama fabrikaları için yer altı tünelleri kazmaya zorlanıyor. Boix yaklaşık 2.000 fotoğraf negatifini serbest bırakılana kadar saklamayı başarıyor. Amerikan Kuvvetleri, kampı Mayıs 1945’te dağıtıyor. 28 ve 29 Ocak 1946’da Nürnberg duruşmasında (Uluslararası Askeri Mahkeme), Boix, Fransız savcılığı tarafından Mauthausen’de Naziler tarafından çekilen fotoğrafları göstermesi için çağrılıyor. Kampta mahkûmların yaşadığı ve öldürüldüğü koşulları tasvir eden bu fotoğraflar mahkemede kanıt olarak kullanılıyor.”

Film başından itibaren sizi hikâyenin içine çekmeyi bir şekilde başarıyor ama…

Aması var!
Mahkûm karakterlerin büyük çoğunluğu oldukça besili ve atletik görünüyor, mümkün olduğunca zayıflatılmaları gerekiyordu. Siyah beyaz çekilmiş, Polonya ve Rus Holokost filmlerini daha gerçekçi buluyorum. Mauthausen’deki gerçek olayların keskin ve acımasız bir yeniden canlandırılmasının beklendiği filmin prodüksiyon değerleri birinci sınıf kalitede değil. Film, kayıtları ve kostümleriyle fazlasıyla temiz ve gerçek dışı görünüyor. Bir TV filmi izliyor gibi hissedebilirsiniz. Set ortamı olduğunu bağıracak düzeyde temiz bir ortam, oysa Nazilerin nefret kustuğu kamplar bu illüzyondan çok daha fazlası olmalı! Yönetmen biraz cesaret gösterebilseydi, inandırıcı oyunculukları gerçekçi bir prodüksiyon ile besleyebilirdi. Belli ki, kısıtlı bir bütçe amaca hizmet ediyor. Tarihin bu denli korkunç bir bölümünü konu alan bir film için yönetmenin daha tutkulu olması beklenmeli. Korkuyu en basit yöntemlerle tasvir etmeye çalışmak yönetmeni acınası bir durumun içine çekiyor. Klişeye yatkın ve tuhaf bir şekilde mesafeli olan film seyircinin duygusal olarak hikâyeyle meşgul olmasını zorlaştırıyor.


Tacizci fotoğrafçı SS subayı Paul Ricken

Mauthausen’de yaşamın günlük gerçeği olan vahşet ara sıra gösterilmeye çalışılıyor, sanki senaryoda yokmuş da sonradan filmin aralarına şöyle bir serpiştirilmiş gibi...
SS’ler, karton stereotipler, aptallar sürüsü gibi gösteriliyor, aslında vahşetin yaratıcıları bu denli hafife alınmamalı. Lekesiz üniformalar ve sürekli sert bir yüz buruşturma, abuk subuk kurgulamalar. Kamptaki Yahudilerin daha “insani” bir muameleye ihtiyaç duyduklarını seyirciye derinlemesine hissettiremeyen yönetmen Mar Targarona, yönetmen, yapımcı, yazar ve oyuncu ama Yahudi mi? Hoş, kaç Yahudi yönetmenin, Holokost’u ruhunda hissederek anlasa da filmlerinde seyirciye anlatamadığını gördüm. Yazarak size göstermeye de devam edeceğim.

Sine / Yorum’dan dostlukla…