“Huzur içinde yaşamak istemiyorum ve en önemlisi düşünmek istemiyorum. Hareket etmek yorulmak istiyorum, aksiyon istiyorum. Sadece yaşamak, yaşamak için yaşamak istemiyorum ve şimdi çürüyorum.”


Filmin adı: Filip / Ülke: Polonya / Türü: S
avaş Draması / Yapım tarihi: 2022 / Süresi: 120 dakika / Yönetmen: Michal Kwiecinski
Oyuncular: Eryk Kulm Jr, Victor Meutelet, Caroline Hartig, Zoë Straub, Sandra Drzymalska, Bohdan Graczyk, Gabriel Raab, Werner Biermeier, Joseph Altamura
Orijinal dili: Fransızca, Almanca, Lehçe, Yidiş

Fakirlik, daha çok fakirlik…
Beyazperdede Yahudi Soykırımı filmlerini değerlendirirken Polonya yapımlarını ayrı bir mercek altına almaktan yanayım. Sine / Yorum’da bu ay, Polonya’da 28 Şubat 2023’de vizyona giren Leopold Tyrmand’ın 1961’de yayımlanan aynı adlı yarı biyografik romanından uyarlanan “Filip” filmini seyrediyoruz. 1941’de genç bir Polonyalı Yahudi olan Filip, Varşova Gettosu’nda ailesiyle yaşıyor. Yönetmen Michal Kwiecinski, filmin açılış sahnesinde Varşova Gettosu’nu sepya ve kirli renklerle görüyor. Açılış sahnesi önemli, devam sahneleriyle karşılaştırmak üzere sizleri önce Varşova Gettosu’na götürüyorum. Yönetmenin gözüyle gettodaki fakirliği fark ederek ilerliyoruz.


Varşova Gettosu genel plan açılış sahnesi

Sokakta Filip ve sevgilisiyle birlikte ilerlerken yerde yatan evsiz bir Yahudi’nin, mavi yıldız işlemeli kolluğuna dikkat ederek Alman askerleri tarafından kamerayla kaydedilişini görüyoruz. Genel olarak insanların kollarındaki mavi yıldızlı kollukları da gözden kaçırmıyoruz. Yüzlerindeki bezginlik, fakirlik bir yana hala anda kalmaya çabalamalarına da şahit oluyoruz. Üç tekerlekli bisiklet taşıyıcıda oturarak götürülen kadının yüzündeki ifadeyi kaçırmayın. Elinde evrak çantasıyla işinde gücünde olan iş adamını da göz ardı etmeyin. Gettoda hayat baskı altında, son derece hızlı ve korku içinde devam ediyor. Kamera, görüntüleri akıtırken sokağın solunda kalan binalardaki terk edilmişlik, tahtalarla kapatılmış pencerelerinden seyirciye göz kırpıyor. Binalar dahi bitkin, yorgun. Sokakta yığılı kum tepesi üzerine oturmuş oynayan iki Yahudi kız çocuğunun, birinin diğerine kaşıkla bir şeyler yedirmeye çalışmasını, karşısındakinin agresifliğini, kendini doyurmaya çalışan arkadaşının eline sinirlice ve hızla vurarak yemeyi reddetmesini psikolojik analiz bakış açısıyla görelim.


Varşova Gettosu’nda sokakta yatan evsiz Yahudi canlandırması

Çocuklar da bitkin, agresif ve tedirgin. Filip ve sevgilisiyle yürüyoruz, yürürken de iskambil oynayan Yahudi çocukları, hırsızlık yaptığı için getto görevlilerince yakalanan çocukları, ara sokakta uyuyan, bayılmış ya da ölmüş bir genci birkaç gencin soymasını, hayatta kalmanın ne denli zor olduğunu algılayarak görüyoruz. Sokakta yerde oturan, kucağında açık kutsal kitapla dua eden yaşlı Yahudi adamın yükselen dua sesini kulaklarımıza alarak devam ediyoruz. Fakirlik, daha çok fakirlik… Filip’in belinden düşen pantolonuna yaptığı yorumu bir yere kaydediyoruz, bu önemli!Pantolonun eski sahibi oldukça şişmanmış. Belimden düşüyor.” Ne anlıyoruz? Ölmüş birinin pantolonu Filip’in üzerinde, yenisini ve vücutlarına uygunları alabilme şansları yok. Çok hızlı kamera geçişlerini takip etmekte zorlanıyoruz. Seyircinin tam olarak algılamasına fırsat vermeden planlar değişiyor. Oyunculuklar da aceleci ve telaşlı. Belli ki yönetmen 1941 Varşova’sında getto hayatındaki Yahudilerin tedirginliklerini, ölümle iç içe olmalarının getirdiği ânı yaşama telaşlarını bu acelecilikle vermek istiyor. Bu hızı unutmayın. Aklınızın bir köşesine kaydedin. Dekorlar, kostümler, aksesuarlar ve bunların planlar içerisindeki yerleşimleri, renk, tonlama, gölge, ışık, ambiyans gayet uyumlu. Duvarlardaki posterler, yazılar dönemin ruhuna hizmet eder nitelikte. Oyunculukları, eski yerli filmlerdeki aceleci nefes nefese oyunculuklara benzetebilirsiniz. Bir başka yerde çocukları toplamış onlara kukla oynatan kuklacı ile hayatın her şeye rağmen sürmekte olduğu gettoda kabare binasına giriyoruz. Seyirciler olağanüstü heyecanlı, ânı yaşıyorlar, eğlenmek istiyorlar, bir dakika sonra ne olacağı meçhul. Kendilerini eğlenmek için motive etmeye çalışıyorlar. Nitekim az sonra Filip ve sevgilisi sahnedeyken Alman askerleri salonu basıyor ve herkesi öldürüyor. Filip, belindeki bol gelen pantolonun ipinin çözülmesi ve sahnede düşmesi ile perde gerisine çekilmek zorunda kalıyor. Düşen pantolon Filip’in hayatını kurtarıyor. Ölüme koşar hızla akan sahnelerin sonuna geldiniz.


Filip ve sevgilisinin kabarede sahneye çıkışı

Hayatta kalarak intikam alma
Hayat artık daha yavaş, sakin, inatçı bir sükûnetle akıyor çünkü Filip katliamdan sağ olarak kaçıyor. İki yıl sonrasının Frankfurt’undayız. Filip kendisini sahte belgelerle, Yahudi olmayan bir Fransız olarak tanıtıyor. Filip’i Frankfurt’ta seçkin bir otelin restoranında garson olarak çalışırken görüyoruz. Lüks ve bolluk içerisinde yaşıyor. Avrupa’nın her yerinden gelen garson arkadaşlarıyla çevrili hayatının her anının tadını çıkarıyor. Yasak olan Alman kadınlarla birlikte oluyor, yiyor, içiyor, giyiniyor Yahudi kimliğini gizleyerek hem hayatta kalmaya hem de anın keyfini çıkartmaya çalışıyor. Filip’in, beraber olduğu kadınların kulaklarına, onları ezici, aşağılayıcı sözler ettiğine şahit oluyoruz. Bu sahneler eleştirmenler tarafından kadınları aşağılayıcı olarak görülmüşse de kanaatime göre yönetmen bu sahneleri film boyunca bir bütünlük sağlayacak şekilde çekiyor ve biriktiriyor. Filmin bütününe bakıldığında Filip’in Yahudileri öldüren Nazilerden intikam alma yöntemi olarak bu konuşmaları geliştirdiğini, böylece kendi hayatta kalma serüveninin psikolojik zorlukları ile baş ettiğini gösteriyor.


Frankfurt’ta Nazilerin arasında sokak ortasında konuşan Filip ve Lisa

Gestapo senin saçlarını kesecek
Kendisi gibi garson olan oda arkadaşının hoşlandığı kadınla gizlice birlikte olduktan sonra kulağına şunları söylüyor: Seni göreceğim, savaştan sonra. Unutma! Benim gibi adamlarla yattığın için Gestapo senin saçlarını kesecek.” Soğuk kanlı, donuk ve sakin oyunculuğuyla Eryk Kulm Jr’un canlandırdığı Filip karakteri, kocası Rusya’da asker olan bir başka Alman kadının kulağına: Yıllar sonra cesedini Rusya’nın bir yerindeki bir hendekte bulacaklar. Ah! Başka bir Alman diyecekler. Üzerine biraz toprak atıp yollarına devam edecekler diyor. Frankfurt sahneleri kendi ritmi içinde, yavaş, patlamaya hazır bir bombayı barındırıyor. Filip’i izlemeye devam edelim. Otelin karşısındaki hastaneden çıkan yaralılara kayıtsız kalmasını, kayıtsızca simit almasını, saksafon çalan albino genci zevkle incelemesini, SS’lerin olduğu ortamda soğukkanlı bir şekilde banka oturup sakin sakin simidini yemesini Filip’in aklındaki “Ya herrü ya merrü” olasılığıyla değerlendirelim. Gelelim, Filip’i Fransız kimlikli yapan kendisi de bir Yahudi olan kişiye! Savaştan kâr eden bu adam, kazandığı onca parayla ne yapacağını bilmediğini söylüyor, şişe şişe içki biriktiriyor, onları da satıyor daha çok para yapıyor. Kamera, yabancı uyruklu hayat kadınlarıyla birlikte olup onlara para ödediği için övünen bu adamın masasının üzerinde bir tabanca görüyor. Film okumalarında dikkat edilecek konu şudur ki: “Kamera bir silahı gördüyse o silah filmin sonuna kadar mutlaka patlayacaktır.” Nitekim ilerleyen planların birinde adam o silahla intihar ediyor. Filmde Fransızca, Almanca, Lehçe akıcı konuşuluyor. Filip sahnelerinin, karşılaştırılarak takip edilmesi gereken bir başka temalı planları; Filip’in otelin boş bir salonunda koşu ve kondisyon hareketleri yapması.


Filip’in katıla katıla ağlama sahnesinden bir görüntü

Bir planda bu hareketleri düşünmemek, sadece kendini yormak için yapıyor. Bir başkasında sinirini atmak için, bir diğerinde Almanlara karşı kendini korumak, hayatta kalabilmek, kondisyondan düşmemek için, âşık olduğu kadınla birlikte olduktan sonra mutluluk içinde dans eder gibi, oda arkadaşı garson Gestapo tarafından öldürüldüğünde ise acı çekerek, katıla katıla ağlayarak bu hareketleri yapıyor. Filip’in bu koşuları hakkında arkadaşına yaptığı yorumu dikkatle değerlendirelim: “Her şey beni sinirlendiriyor. Yaptığım şeyden, görünüşümden nefret ediyorum. Nasıl nefes alıyorum, nasıl konuşuyorum, nasıl düşünüyorum? Huzur içinde yaşamak istemiyorum ve en önemlisi düşünmek istemiyorum. Hareket etmek yorulmak istiyorum, aksiyon istiyorum. Sadece yaşamak, yaşamak için yaşamak istemiyorum ve şimdi çürüyorum.” Arkadaşıyla düzenli devam ettikleri havuzda bronzlaşırken orta yaşlı bir Alman kadınını baştan çıkartıyor. Soyunma odasında yakınlaşırlarken kadın ona Polonyalılardan nefret ettiğini, onların kötü koktuğunu söylüyor. O da kadının kulağına şu sözleri fısıldıyor: “İğrenç bir vücudun var. Yaşlanıyorsun. Soluyorsun. Zamanın doluyor. Yakında kimse sana dokunamayacak çünkü artık Alman erkeği kalmayacak. Cepheden geri dönmeyecekler. Kocan o pis kokulu Polonya’da ölecek ve asla çocuk sahibi olamayacaksın.” Havuz sahnesinde Alman Nazi yaltakçısı, Hitler’den çok Hitlerci, faşist Alman kadınlarının yabancı düşmanlığını haykırdıkları sahne oldukça dikkat çekici ve akılda kalıcı. Arkadaşıyla bağıra bağıra Fransızca konuştukları için Alman kadınlar “Ya Almanca konuşun ya da hiç konuşmayın” diye bağırıyorlar. Bu bana nedense “Vatandaş Türkçe konuş” cümlesini çağrıştırdı, halbuki konuyla hiç alakası yok.


Otel balo salonunda Alman marşı söyleyenlerin arasında bir Yahudi garson Filip

Eryk Kulm Jr., canlandırdığı Filip karakterinin katıla katıla ağladığı koşu sahnesinde iyi bir oyunculuk performansı sergiliyor. Anlamayan eleştirmenler son sahnenin yetersiz olduğunu iddia ediyorlar, onlara katılmıyorum. Film ilk kez Eylül 2022’de gösterildiği Gdynia Film Festivali’nde Gümüş Aslan ödülünü aldı. Aralık 2022’de başrol oyuncusu Erik Kulm Jr., olağanüstü bireyselliğe sahip genç oyuncu dalında Zbyszek Cybulski ödülünü aldı. 2023’de film uluslararası prömiyerini Santa Barbara Uluslararası Film Festivali’nde de yaptı. “Filip” filmi ayrıca 1 Mart 2023’te Varşova’daki III. Ulusal Kültür Festivali “Pamięć i Tożsamość”ın en yüksek ödülü Platin Gorget’i aldı.

Keyifli seyirler...