(Haber fotoğrafı: Teri Erbeş)

Konuşma dilinin ağırlıklı olarak Türkçe olduğu bir evde büyüdüm. Bununla birlikte, hatıralarımda, düşüncelerimde ve algımda, ana dili Ladino (Judeo-Espanyol) veya Fransızca olan rahmetli büyüklerimin derin izleri vardır. Ladino benim için, hafta başında telefonla aradığım anneanneme, “Semanada klara…” (Aydınlık bir hafta) dilediğimde, cevaben aldığım “I ke me tengas” (Sana da) yanıtıdır. O yanıtın içindeki, sevgi, ilgi ve sahiplenmenin ifadesi olan, bildiğim başka hiç bir lisanda bulunmayan ve bu yüzden de tercüme edemediğim “me” sözcüğüdür. Ladino, benim için nüktedir. Sevgili büyüklerimden duyduğum atasözleri ve deyişler, yeri geldiğinde, daha çok vâkıf olduğum diğer dillerdeki karşılıklarından önce zihnime düşer, ve her seferinde beni güldürmeyi başarırlar; “Azno kayado, por savio kontado” (Eşek sessiz kalırsa, bilge zannedilir) örneğinde olduğu gibi. Ve Ladino benim için nostaljidir; bu dildeki, giderek daha az duyduğum sohbetleri, şakaları, hatta şaka yollu sataşmaları özlerim…  


Lolita Nahmias Haleva ve Karen Gerson Şarhon (Fotoğraf: Teri Erbeş)

Karen Gerson Şarhon, Sefarad kültürü alanında uluslararası çapta tanınmış bir isim. Osmanlı-Türk Sefarad Kültürü Araştırma Merkezi’nin genel koordinatörü olarak pek çok önemli projeye imza atmış olan Şarhon, dünyanın tek aylık, tamamı Ladino gazetesi El Amaneser’in de editörü. Türk-Sefarad müziğinin en otantik temsilcileri sayılan Los Pasharos Sefaradis grubunun kurucu ve solistlerinden biri. Diliyle, atasözleriyle, deyişleriyle, şarkılarıyla, gastronomisiyle, Sefarad kültürünü tanıtma ve kayıt altına alarak gelecek nesillere aktarma çabaları çok değerli… Bu arada, eğer henüz girmediyseniz, istanbulsephardiccenter.com, yine Şarhon sayesinde, dünyada dil seçenekleri arasında Ladinonun olduğu tek alışveriş sitesi. Bir sitenin içerebileceği tüm yönlendirmeleri Ladino dilinde görmek -“Mete al Sesto” (Sepete Ekle) gibi- çok keyifli… Karen Gerson Şarhon’la yaptığımız, bilgilendirici ve bol kahkahalı sohbetten bir derlemeyi, aşağıda paylaşıyoruz.


Los Pasharos Sefaradis’in 1978-2013 arası birlikte çalışmış üyeleri: Selim Hubeş, Karen Gerson Şarhon, Yavuz Hubeş, İzzet Bana (yukarıdan aşağıya).
(Fotoğraf: Yasemin Bay. Kaynak: Milliyet Kültür Sanat Dergisi)

“Dostluk Yurdu’na ilk girdiğim zaman, bir skeç için iyi çığlık atacak birini arıyorlardı.”
Sefarad kültürüne ilgim, Dostluk Yurdu’na girmemle başladı. Ondan önce çok fazla bilgim yoktu. Dostluk Yurdu’na 1976-1977 yıllarında gitmeye başladım. Orada çok keyifli bir gençlik geçirdik. Tiyatro yaptık; yeteneklerimizi keşfettik. İlk girdiğim zaman, orada “Fikso” diye bir skeç oynanıyordu. Oyuncular, Jojo Eskenazi Gözcü, İzzet Bana, Hayati Motola, ve İzzet Sarfati, kadın kılığına girip, annelerimizin oyun günlerini canlandırıyorlardı. İnanılmaz komikti! Yarım saat bile sürmeyen bir skeçti; program içinde başka skeçler de vardı. Bir skeç için iyi çığlık atacak birini arıyorlardı. Dedim ki, “Ben çok iyi çığlık atarım!” (kahkahalar) “E at bakalım bir çığlık!” dediler. Bir çığlık attım ve Dostluk’taki tiyatro hayatım başladı. Fikso’nun içinde Türkçe de vardı ama genelde Ladinoydu. Fikso defalarca oynandığı için, herkes her skecin içinde olamıyordu. Dolayısıyla “tapon de pila” [evye tıpası] adını verdiğimiz tipler vardı. Ben de onlardan biriydim. Ne zaman kızlardan biri gelmese, ben “tapon de pila”! O sezon bittikten sonra, Jojo Eskenazi -rahmetli büyük abimiz, o zamanlar Dostluk Yurdu’nun başkanıydı- “Madem Judeo-Espanyol işi bu kadar tuttu, o zaman bir şey yapalım…” dedi. Bunun üzerine İzzet Bana, Selim Hubeş, Jojo Eskenazi Gözcü, ve Yuda Siliki, kafa kafaya verip “Kula 930”u yazdılar.


“Kula 930” piyesinde Karen Gerson Şarhon ve Jojo Eskenazi Gözcü.
(Kaynak: Karen Gerson Şarhon arşivi)

“Kula, bizim hepimiz için bir dönüm noktası sayılabilir.”
“Kula”yı 2017’de İstanbul’da, 2018’de İsrail’de oynadık. Bu Kula’nın 40. yıl dönümüydü. O bittiği anda sordukları soru: 50. yi de oynayacak mısınız? Allah sağlık verirse, oynarız. İnşallah! Hâlâ daha eski kadrodan arkadaşlarımız var. İlk 1977’de oynandı. O zaman küçük, 15 kişilik bir kadroydu. Şarkılar daha azdı. O sene seyircilerin ardı arkası kesilmedi; belki 50 kere oynadık. Bu, Dostluk Yurdu için bir rekordu. Ondan sonra İzmir’e gidildi. İsrail’e 88’de gittik ilk olarak; 10. senesinde... Yani “Kula” bizim hepimiz için bir dönüm noktası sayılabilir.
Kula’yı oynamaya başladığımız zaman, annemlerin arkadaşları geldiğinde -onlar oyun oynarlardı- kulakları açtım. Hem tiyatroya malzeme bulmak için, hem de tuluat ustası Jojo’ya şak diye cevap verebilmek için. Aslında, ben daha çok, bunları yapabilmek için dili öğrendim… Mesela Jojo’nun eşi şöyle demiştir: “Jojo en güzel seninle kavga ediyor!” (kahkahalar)
Dolayısıyla, annemlerin konuşmalarına hakikaten çok dikkat ettim; onlarla oturup dinliyordum, ne diyorlar, ne konuşuyorlar… Bir de komik komik şeyler söylüyorlar. Onları da kafamda tutmak istiyorum… Mesela Kula’da meşhur bir “guantes” [eldiven] sahnesi vardır, böyle “Eldiven takıp mı konuşacağız bundan sonra?” (“Kon guantes vamos a avlar?”) O tamamen annemlerden çıkmadır. Bunu duydum, şahane olur diye düşündüm. Jojo’yla hemen oyun öncesi planladık; “guantes”leri çıkartalım dedik; ve o inanılmaz bir sahne oldu. Böyle eklemelerle, o sene öyle bitti.

“El Amaneser için dünyadaki bütün yayıncılar ‘carte blanche’ dediler.”
Biz 2003’te Sefarad Kültürü Araştırma Merkezi’ni kurduk. O sene ben Boğaziçi’nden emekli oldum. Ve Silvyo [Ovadya] bana, “Bir merkez kurmak istiyoruz. Sen yapar mısın bu işi?” diye sordu. Kâğıtlarımın arasında, 1987 senesinde Türk Yahudi Toplumu yöneticilerine sunduğum bir proje buldum. Böyle bir merkez kurma fikri… Evet, tabii ki isterim dedim. Üniversiteden ayrılınca, bir müddet evde oturup tembellik yapar mıyım diye düşünmüştüm. Hiç öyle bir şeye fırsatım olmadı. Emekli oldum; bir ay sonra çalışmaya başladım. Merkezi açtık. Şalom’da bir odada bir köşe. Hiçbir şeyimiz yoktu. Sıfırdan bir yapı oluşturduk. Sonra, böyle bir merkez olabilmesi için, bir yayın çıkarmak lazım diye düşündük. Şalom her hafta bir sayfa Judeo-Espanyol yayınlıyor -o zaman canım Klara [Perahya] hayattaydı, o mesuldü bu sayfadan- biz onu iki sayfa yapalım dedik. Ancak Şalom’dakiler bunun baskı olarak mümkün olmadığını söyleyince, ayda bir kere dört sayfa, Şalom’un eki olarak çıkaralım diye düşündük. Rahmetli Selim Hubeş, “Okuması kolay olsun; ikiye katlayın. Sekiz sayfalık bir ek, güzel olur…” şeklinde bir öneri getirdi. Biz de bunu çok beğendik.


Los Pasharos Sefaradis’in kurucu ve solistleri İzzet Bana ve Karen Gerson Şarhon.
(Kaynak: Karen Gerson Şarhon arşivi)

“Biz zaten Türkiye’den böyle bir atılım bekliyorduk.”
Bizim Los Pasharos’dan dolayı çok tanıdığımız vardı. Herkese yaydık; “Aki Yerushalayim1”cilere, “Aki Estamos2”culara… “Biz zaten Türkiye’den böyle bir atılım bekliyorduk…” dediler. İlk sayımız Mart 2005’te olacaktı. Birden bire her yerden malzeme yağmaya başladı! Eskiden basılmış şeyler değil, yeni yazılar. İlk sayı 12 sayfa çıktı. İkinci sene, 24 sayfaya çıkardık. Bugün hâlâ 24 sayfa; fakat içinde bir de ek var -8 sayfalık “Meam Loez”- yani aslında 32 sayfa.

“El Amaneser’den Ladino öğrenenler var!” 
“Meam Loez” Judeo-Espanyol dilinde yazılmış en önemli edebi eser. Tora’nın açıklaması. 1730’da Rav Yaakov Hulli yazmaya başlamış. Vefatından sonra başka hahamlar devam etmiş. 200 sene sürmüş yazılması. Meam Loez’in orijinali Ladinodur. Bütün hahamlar 200 sene boyunca eski alfabeyle, Ladino yazdılar. Çünkü o zaman Latin alfabesi yoktu. İçinde çok sayıda hikâye var ve çok keyifli bir okuma malzemesi. Fakat eski alfabe… Sonradan, bunun tercümesi çıktı. Amerikalı Rav Kaplan, bunu güya İngilizceye çevirdi; fakat Ladino bilmeyen bir Rav! Dünyadaki bütün Meam Loez tercümeleri, Rav Kaplan’ın yaptığı tercümenin tercümeleri! Benim hep istediğim, bunun orijinalinin transliterasyonuydu; yani Ladinonun Latin harfleriyle yazılması. Fakat bu kolay bir şey değil; çünkü Ladinoyu, dini ve İbraniceyi çok iyi bilmek lazım. Ayrıca, Türkçe de bilmek lazım: “Meam Loez”in birinci cümlesi, “Los kuatro temeles de la ley Judia son…”! Yıllarca biri çıksın diye bekledim; ben Ladino ve Türkçeye vâkıfım, ama İbranicem yok; dini bilgim yok. Yeuda Sidi adında, İsrail’de yaşayan, Türkiye’den gitme bir arkadaş, emekli olmuş ve en büyük keyfi bu tip şeylerin transliterasyonunu yapmak. Bana yazdı, gönderdi; bu şahane dedim! Ayrı olarak basmanın maliyetini göz önüne alarak, ek olarak çıkartmaya karar verdik. Ne kadar sürerse… İsteyen toplasın. Nitekim birçok okur topluyor. Böylece orijinal Meam Loez ortaya çıkmış oldu. Yeuda Sidi müthiş bir iş yaptı hakikaten! İyi ki var! Böylece, her ay 32 sayfa El Amaneser’imiz çıkıyor. 200. sayımıza özel, Meam Loez olmadan 48 sayfa çıkarttık. Önden duyurduğumuz için, o kadar çok malzeme geldi ki… 60 sayfa bile olabilirdi! Herkes yazmaktan hoşlanıyor. El Amaneser’den Ladino öğrenenler var!

“Yerime yetiştirdiğim Henri Çiprut vardı. 48 yaşında kaybettik. Çok üzgünüm”
Uluslararası bir kurul olarak, 2004’te İsrail’de toplandık. Aki Yerushalayim’ciler, Matilda Koen Sarano, Eliezer Papo, Moşe Şaul, ve o an yayın yapan aşağı yukarı herkes. Biz Türkler, Türk alfabesiyle yazıyorduk; fakat internet bazı harfleri tanımıyor. Dolayısıyla, en uygununun “Aki Yerushalayim”in yazım tarzı olduğuna karar verdik. İkilimde kaldığımız bazı yerler var: mesela “diya”yı “y”ile mi “y”siz mi yazacağız? Bunların ikisi de kabul edilebilir. Ama üç harf çok önemli: “c” için “dj”;  “ç” için “ch”; “ş” için “sh”. Bizim kuşaktan birçok yeni yazarımız var. Gelen yazılarla uğraşıyorum; çünkü ben yoksam kim yapacak bu işi? Birisinin çıkması lazım... “TINTIN”in bir kitabını bana yolladılar; Judeo-Espanyol’unu yapayım diye [LA IZLA PRETA]. Bazen Kastilyano yazılar geliyor İspanya’dan; onları Ladinoya çeviriyorum. Yerime yetiştirdiğim Henri Çiprut vardı. 48 yaşında kaybettik. Çok üzgünüm. İçim her seferinde cız ediyor; o tam benim yerime gelecek kişiydi. Fakat maalesef kaybettik.

“Pandemi, çok ilginç bir Rönesans devri oldu”
Matilda Koen Sarano’nun daha önce basılmış olan bir kitaplar serisi vardı; hepsi “sold out”. Yok; istesen de bulamazsın. Projemiz onun kitaplarını tekrar basmaktı. Bu kitapların bir sayfası Ladino, bir sayfası İbranice. Biz sadece Ladino olsun diye düşündük. Böylece, Matilda’nın beş kitaplık serisinin dördünü bastık. Beşincisi de basılacak – maliyet artışları nedeniyle beklemede. Bir de Matilda’nın kız kardeşi Miriam Raymond’un rüya yorumları üzerine bir kitabı var, “Suenyos” (Rüyalar) adında; o da sırada bekliyor. Çok enteresan bir kitap.
Bu arada, pandemi çok ilginç bir Rönesans devri oldu. İnsanlar birden bire ilgi göstermeye başladılar. New York’ta “The Sephardic Jewish Brotherhood of America” var. Onlara yaptığım derslerde, mesela, bir derste yüzden fazla katılımcı olması çok ilginç… Ayrıca, yaptığımız bir satış sitesi var: “istanbulsephardiccenter.com” - dünyada dil seçenekleri arasında Ladinonun olduğu tek site. Bu site için binlerce cümlecik ve kelime tercüme ettim. Yeni kitaplar çıktıkça, bu siteye ekliyoruz. Bir de birçok kurumla birlikte yaptığımız işler var. Mesela pandemide, Arjantin’den Liliana Benveniste ile beraber “Enkontros de Alhad” (Pazar Buluşmaları) programını başlattık. Her Pazar günü bir kurumun online misafiri oluyor.


Karen Gerson Şarhon ve İspanya Kralı VI. Felipe; Madrid Kraliyet Sarayı’nda, vatandaşlık yasası münasebetiyle düzenlenen davette (2015).
(Kaynak: Karen Gerson Şarhon arşivi)

“Sadece Ladino konuşulan tek ‘Diya Internasyonal del Ladino’3 (DIDL) Türkiye’dekidir.”
Türkiye’de sahnede düzenlediğimiz DIDL saat 11:00 civarında başlar; 18:00’e kadar devam eder. Bir gün boyunca sadece Ladino konuşulan, Ladino programlar içeren tek DIDL bizim Türkiye’dekidir. Diğer bütün memleketlerde sadece Ladino konuşulmuyor; İsrail’de mesela, o kadar Ladino konuşan varken, programlar hep İbranice nedense! Ama bizim burada her zaman Ladino oldu program. Pandemide tabii Zoom’da yaptık; birincisinde Henri Çiprut da vardı; bütün teknik işlerle çok meşgul oldu. O seneki DIDL inanılmaz başarılı oldu; dünya çapında toplam seyreden sayısı on bini geçti! Bu inanılmaz bir rekor! Biz bile çok şaşırdık, nasıl olur diye! Çünkü her yere ilan verdik; herkese buyurun dedik. Düşün ki bizim saatle 17:00’de başlayan bir program; saat 15:00’ten itibaren bağlanan vardı! Ya yerimi biri kaparsa diye; çok enteresandı yani! (kahkahalar) Bütün dünyadan katılımcılar var; Amerika’dan, İsrail’den, Güney Amerika’dan, bütün Avrupa’dan, her yerden katılanlar oldu!

“Los Pasharos Sefaradis olarak tango CD’miz, benim çok sevdiğim bir çalışma oldu”
Şarkı toplama işini hep İzzet Bana yaptı; o çok sabırlı bir insan… Yaşlılarla gidip saatlerce sohbet eder; arada da şarkı söyletirdi. Tabii ki şarkıyı güzel söyleyen var; bir de hiç bir şey anlaşılmayanlar var. Herkes müzikal olamaz… Şimdi diyelim ki bir şarkı çok hoşumuza gitti; güzel de söylenmiş… O zaman işin aranjmanına geliyorduk. En son yaptığımız CD mesela, tangolar CD’si, benim çok sevdiğim bir çalışma oldu.
Brezilya’da bir konferans vardı; oraya katılmıştım. Arkadaşım Liliana Benveniste (Arjantinli), hem şarkıcı hem öğretmen, on parmağında on marifet, ve dünya tatlısı bir kadın. O orada, mesela, meşhur Arjantin tangolarını Ladinoya çevirip söyledi. Benim de o sırada bir ışık yandı kafamda! O Arjantin tangolarını söylerken, bizim Türkiye’de de tangolar çok meşhur ve popüler… Dolayısıyla, döndüğümde, biz de bir tango CD’si yapalım dedim… Bizim buralardan bildiğiniz tango var mı diye araştırmacılara sordum. Tonlarca malzeme geldi! İlk Türk tangosu da CD’de olsun çok istiyordum: “Mazi kalbimde bir yaradır…” Onu Ladinoya çevirdim: “Tu memoria es una lagrima…” Harika bir CD oldu; arkadaşımız Ceyda Pirali aranjmanları müthiş yaptı. Kendi stüdyosunda yapıldı zaten. İçlerinde bazı Yunan tangoları var; çok eski, 1930’lardan. O sıralar Yunanistan’da iki tane Yahudi müzisyen var, düğünlerde derneklerde şarkı söyleyen insanlar; bir de şarkı sözü yazarlarmış. Tel Aviv Üniversitesi’ndeki bir arkadaşımızın Yunan müziği merakı var. O bize iki-üç tane, onların sözlerini yazdığı tango yolladı; hangi tangolardan alınma olduklarını da belirtti. O şarkıları da söyledik ilk defa olarak. Tangoların hepsi birbirinden güzel… Dolayısıyla çok güzel bir CD oldu. Bana göre, yaptığımız en iyi CD’lerden bir tanesi…

“Biz Almanya’ya beş kere davet edildik; en çok davet edildiğimiz yer orası oldu, çok ilginçtir”
Benim en sevdiğim şarkılardan bir tanesi -belki de en sevdiğim- Selim’in bestesi olan “La Romansa de Rika Kuriel”dir. Biz Almanya’ya beş kere davet edildik; en çok davet edildiğimiz yer orası oldu; çok ilginçtir... Oradaki konserlerden bir tanesinde, “Bu şarkı, fırınlarda nişanlısını kaybetmiş bir kızın hikâyesidir; biz bunu barış için, sevgi için söylüyoruz…” dedim. Biz şarkıyı söyledikten sonra, seyirciler ayağa kalktılar. Bizi ayakta alkışladılar… Çok duygulandık; çünkü bu şarkının orada ayakta alkışlanması, bizim için çok özeldi. Bunu hiç unutamayacağım… Bir de tabii Sezen Aksu konserleri çok güzeldi! Efes, Aspendos… İnanılmaz bir atmosfer var.

“Ladino, Osmanlı İmparatorluğu’nda doğdu”
“Kulüp” güzel bir diziydi… Gerçek hayattan alınmış olması da çok hoş… İlk başta, daha fazla katkım olsun istedim. Ama ben İzzet’in [Bana] her gün oraya gittiğini biliyorum; benim öyle bir vaktim yok. Dolayısıyla, İzzet ve Forti [Barokas] bu işi çok iyi götürdüler. Ladino için de çok iyi oldu; insanlara hatırlattı; bak, böyle bir dil var… Bu da çok önemli; insanlar bilmiyorlar ama Ladino bir Osmanlı dili. Ladino, Osmanlı İmparatorluğu’nda doğdu; önceden yoktu. İspanya’da birtakım lehçeler vardı. Onların hepsi buraya geldi. Bir kazana doldu ve Ladino oluştu. Bunu da insanların anlaması lazım; bilmiyorlar çünkü ne olduğunu. Hayatımız boyunca bize hep “amaaan salata, malata…” filan yaptılar. Artık bu tip önyargıların bitmesi lazım…

“Annem bana, El Amaneser okuyarak Ladino okumayı öğrendiğini söyledi”
Ladino çok uzun yıllar boyunca, sadece konuşma dili olarak kullanıldı. Benim annem babam hep Fransızca okurlardı. Ladino bir şey okuduklarını görmedim ben. Annem bana, “El Amaneser” okuyarak Ladino okumayı öğrendiğini söyledi. “Kızım sana çok teşekkür ederim; bana ana dilimde okumayı öğrettin…” dedi. İlk başlarda anlamak için yüksek sesle okuyordu. Çünkü sadece konuşmak için kullandığı bir dildi o… Dolayısıyla, yazı olmayınca, bir de harf devrimiyle eski yazılanlar unutuldu -1928’den sonra o alfabe gitti, Latin alfabesi geldi- Latin alfabesinden evvel yazılan pek çok edebi eser vardı. Mesela Fransızca eserlerin tercümeleri… Başka bir örnek: “Haketia” diye bir dil var. 1492 yılında Cebelitarık’ı aşıp Kuzey Afrika’ya göç eden Yahudilerin konuştukları dil. Şimdikiler hep Ladinonun bir versiyonu diyorlar; ama değil. Çünkü orada o İspanyolca lehçeler bir kazana girdi; bir de Arapça girdi işin içine. Dolayısıyla bugünkü Haketia o… Başka bir dil aslında. Ama o dil hiçbir zaman yazılmadı. Onlar da bu dili canlandırmaya çalışıyorlar; ama çok zorluk çekiyorlar. Konuşan tek tük birkaç kişi var. Eski alfabe bile olsa, yazılmış bir şey yok onlarda. Yazılmadığı zaman, edebi sözcükler kayboluyor. Bugün gençler daha da az kelime kullanıyorlar. Emojilerle anlaşıyorlar birbirleriyle… Dolayısıyla, diller fakirleşiyor. Rav Adoni’nin bana anlattığı üzere, eskiden sınav yaparlarmış onlara. İbranice bir tekst verirlermiş ellerine; otomatik olarak Ladinoya çevirmeleri talep edilirmiş. Çünkü o zaman biliniyordu; yazılı olarak vardı. Meam Loez’i okuyorlardı.

“Bu İspanyolca dil sınavını istiyorsanız, biz aynı dil sınavını Ladino olarak yapma gücüne sahibiz”
İspanya’nın Sefarad Yahudilerine sunduğu vatandaşlık, zahmetli koşullara tâbi tutulması nedeniyle eleştirildi. Bunlar kesinlikle haklı eleştiriler... Bir kere “Mea Culpa” diye bir şey yapıyorsan, bunu kolaylaştırman lazım. O zamanlar bizim, Sefarad Kültürü Merkezi olarak, oradaki yetkililerle çok toplantılarımız oldu. Oraya Senato’dan kişiler geldi. Onlara, İspanyolca dil sınavı istiyorsanız, biz aynı dil sınavını Ladino olarak yapma gücüne sahibiz, şeklinde görüş belirttim. A1 mi A2 mi, ne istiyorsanız aynı derecede sınav hazırlayabiliriz. Hiç problem olmaz; yeter ki siz tamam deyin! Karşı karşıyayken, “Çok akıllıca; çok iyi fikir” dediler. Ama uygulamada yapmadılar. 


“Şövalye” unvanı ile taltif edilen Karen Gerson Şarhon, eşi Yusuf Şarhon’la Ben Gurion Üniversitesi’nde otantik şövalye kıyafetleriyle (2023).
(Kaynak: Karen Gerson Şarhon arşivi)

“Sana İspanya tarafından verilebilecek tek madalya, ‘Isabel la Católica’ madalyası…”
Bugüne kadar İspanya’nın, çalışmalarımı takdir amaçlı bir girişimi olmadı. İspanya’daki bütün kurumlar, beni tanıdıkları için, mutlaka olması gerektiği konusunda hemfikirler. Fakat anladığım kadarıyla şöyle bir çekinceleri var - “Sana İspanya tarafından verilebilecek tek madalya, ‘Isabel la Católica’ madalyası” diyorlar! (kahkahalar) Evet, İspanya’dan beklerdim; Türkiye’den beklerdim bir de - Kültür Bakanlığı’ndan… Yaptığım bütün yayınlarda, Ladinonun bir Osmanlı dili olduğunu anlatmışımdır. Bu büyük bir tanıtımdır. Bir etkinlikte, Ladinonun İspanya ile bağlantısı vurgulanıp, Türkiye’nin lafı geçmedi diye, fırtınalar koparmıştım ben! Bugün dünyanın herhangi bir yerinde, isterse Alaska olsun, birisi “Benim büyükannem Ladino konuşurdu” derse, o kişi Osmanlı kökenlidir. Bitti! Sadece ve sadece Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde olan Yahudiler bu dili konuşuyordu. Başka kimse değil...


“Şövalye” unvanı verilen Karen Gerson Şarhon ve Liliana Benveniste (ortada), İsrail’in 5. Cumhurbaşkanı Yitzhak Navon’un yeğeni Ora Setter ile (solda), Ben Gurion Üniversitesi’nde (2023).
(Kaynak: Karen Gerson Şarhon arşivi)
    

KAREN GERSON ŞARHON
1958 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Karen Gerson Şarhon, İngiliz Kız Orta Okulu (EHSG) ve Robert Kolej’i takiben, Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Psikoloji bölümünden yüksek lisans derecesi olan Şarhon, takiben University of Reading’den (İngiltere) Uygulamalı Dilbilim alanında yüksek lisans derecesine hak kazandı. Her iki master tezini Judeo-Espanyol dili üzerine yazdı. Şarhon 1984-2003 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu’nda öğretim görevlisi olarak çalıştı. 2003 yılında, halen genel koordinatörlüğünü sürdürdüğü, Sefarad kültürünün korunması, arşivlenmesi ve belgelenmesini amaçlayan Osmanlı-Türk Sefarad Kültürü Araştırma Merkezi’ni kurdu. Dünyanın tek, aylık, tamamı Judeo-Espanyol gazetesi El Amaneser’in de editörü olan Şarhon, ayrıca Türk-Sefarad müziğinin en otantik temsilcileri sayılan Los Pasharos Sefaradis’in kurucu ve solistlerinden biridir. Grubun yayınlanmış 8 albümü bulunmaktadır.


Karen Gerson Şarhon, eşi Yusuf ve kızı Selin’le; madalya takdimi münasebetiyle Fransız Sarayı’nda düzenlenen davette (2011).
(Kaynak: Karen Gerson Şarhon arşivi)  


2011 yılında, dünya kültürüne ve Judeo-Espanyol’un korunmasına katkılarından dolayı Fransız Kültür Bakanlığı tarafından “Chevalier des Arts et des Lettres de la République Française” madalyasına layık görülmüş olan Şarhon, 2023 yılında da Ben Gurion Üniversitesi’nin “Moshe David Gaon Ladino Kültürü Merkezi” tarafından, “Şövalye” unvanı ile taltif edildi.

Dipnotlar:
1 İsrail’de 1979-2015 yılları arasında, yılda 2-3 kez basılı olarak, 2019’dan bu yana ise dijital ortamda yayınlanan Ladino dilinde dergi.
2 Fransa’da kurulu, Sefarad kültürü odaklı bir dernek ve aynı adlı dergi.
3 Uluslararası Ladino Günü.