Haber fotoğrafı:
 Venedik Gettosu

İbranice kökenli bir sözcük olan Getto, belirli bir ırksal veya etnik kökene sahip insanların bir araya gelerek gönüllü veya istemsiz olarak yaşadığı bir alandır. Orta Çağ’da şehirlerde, yabancılar gözlem altında ve özel mahallerde yaşamak zorundaydılar. Yahudiler gibi gruplar, kamusal haklardan mahrum olarak şehrin periferisinde yaşıyordu. Esasen Venedik’te baruthanenin bulunduğu “Ghetto”, Yahudilere ayrılan mecburi ikamet mahallesi olduğundan, bu isim zamanla Bütün Avrupa şehirlerinde “Yahudi Mahalleleri” için yaygınlaşan bir deyim oldu.

Genelde kötü koşulların hâkim olduğu bölgeler için kullanılır. Üç tip getto vardır: kapalı, açık ve imha gettoları…

Venedik Gettosu
1997 yazında Venedik’te yapılan 2. Yahudi Kültür Festivali’ne katılmak imkânını bulmuştum. Birçok sanatçı, yazar ve akademisyenin katılımı ile gerçekleşen bu festival, bünyesinde beş sinagog, bir müze ve bir kaşer restoran barındıran Yahudi Gettosu’nda gerçekleşmişti. 29 Mart 1516’da alınan bir kararla, Yahudiler, Ghetto adı verilen bu mahallenin içinde yaşamaya zorlanmışlardı. Getto’nun kapılarını, dört gardiyan beklerdi. Bu kapılar sabahları açılır geceleri kapanırdı. Üç yüz yıl boyunca bu bölge, şehrin diğer kısmından ayrı kaldı. Bu, Avrupa’nın ilk Yahudi Gettosu olarak biliniyor. O zamanlar 700 kişi imişler. Daha çok Alman kökenli Yahudilermiş. Sonraları onlara İtalyan ve İspanyol asıllı Yahudiler katılmış ve 1797 senesine kadar orada yaşamışlar.

1848’de bazı zengin aileler şehrin palazzo’larında oturmaya başlamışlar. Gettoda ancak fakir aileler kalmış. Hatta iki Yahudi, biri İsacco Pesaro (Finans Bakanı), diğeri Leone Pincherie (Devlet Bakanı) dönemin parlamentosuna girmişler. Getto’nun turunu yaparken, Venedik’in en büyük sinagogu olan Scola Spangola için rehberimiz, “Açıldığından bugüne kadar ara vermeden hizmet veren belki dünyadaki tek sinagogudur,” diye bir açıklama getirmişti. Burası da, Venedik’te birçok kilisedeki sanat eserlerine imzasını atmış ünlü Mimar Baldassare Longhena tarafından restore edilmiştir.

Yahudilerin kaderi Napolyon’un 1797’de kapıları açmasıyla değişti. Yahudi cemaati ancak o zaman Venedik cemaatinin eşit üyeleri olarak tanınmaya başlandı ve getto kavramı tamamen kaldırıldı. Yine de Venedik’in mimari, tarihî ve dinî bir cebi olarak getto hâlâ varlığını sürdürüyor. 1650’de gettoda yaşayan 4.000 Yahudi ile karşılaştırıldığında, bugünkü sayı çok küçük görünüyor ve bunların sadece bir kısmı orada yaşıyor.


Varşova Gettosu


Avrupa’daki Gettolar ve Varşova Gettosu
Savaş döneminde ilk getto, 1939 yılında, Piotrków Trybunalski kasabasında Alman işgalinin ardından kuruldu. Ortadan kaldırılan en son getto, Eylül 1944’te ortadan kaldırılan Lodz/Litzmannstadt’tı. Almanlar sadece Polonya ve Sovyetler Birliği’nde en az bin getto kurdu.

Yahudi gettoları, onları bir şehrin en istenmeyen bölgelerinde tutmaya yönelik bu uygulamadır, Yahudi vatandaşlarının birçoğu finansal ve sosyal koşullarını iyileştirmeyi başarsa da bu uygulama birkaç yüzyıl boyunca devam etti. 2. Dünya Savaşı sırasında, Hitler, Yahudi gettosu fikrini, Avrupa Yahudi “sorununu” halletme çabasıyla yeniden canlandırmaya karar verdi. Bu gettoların en büyüğü, Polonya’nın Genel Valisi Hans Frank tarafından kurulan Varşova Gettosudur. Frank, daha sonra Nürnberg Duruşmaları sonucunda idam edildi.

Bu alanlarda yaşam cehennem gibiydi; gıda, ilaç ve diğer temel ihtiyaçlar üzerinde ciddi kısıtlamalar vardı. Gettoda yaşamak zordu. Varşova’daki getto oluşumunun ilk yılında, insanların yüzde 10’u açlık, hastalık ve yetersiz beslenmeden öldü. Naziler, birçok kişiyi zorunlu çalışmaya itti ve iş o kadar zordu ki, birçoğu öldü. Giderek daha fazla Yahudi gettoya taşınmak zorunda kaldı ve Kasım 1940’tan itibaren Varşova Gettosu tamamen dışarıya kapandı ve yüksek duvarlı çitlerle çevrildi. Ölüm kamplarına yapılan sevkiyatları durdurmak amacıyla, Varşova Getto Ayaklanması olarak bilinen ayaklanma gerçekleşti. Toplama kamplarında meydana gelen en büyük direniş, bu kampın imha olmasına sebep oldu.

Shanghai Gettosu
Shanghai Gettosu, resmî ismiyle “Vatansız Mülteciler İçin Sınırlı Bölge”, Shanghai’ın Japon işgali altında olduğu dönemde, şehrin Honggkou semtinde bir mil karelik alanı kapsayan bölgesiydi. 1930 ve 1940’larda, özellikle Avrupa’nın Nazi işgali altındaki topraklardan kaçan Yahudi mültecileri barındırırdı. 1941 ile 1945 yılları arasında şehirde bulunan yaklaşık 23.000 Yahudi mülteci, Vatansız Mültecilerin İkamet ve İşlerinin Kısıtlanması Hakkındaki Tebliğ doğrultusunda Japonlar tarafından bu alana yerleşmeye zorlandı. Japon yetkililerin, zamanla mültecilere karşı ağırlaşan kısıtlamalara karşı, yerel Yahudi aileler ve ABD merkezli Yahudi hayır kurumları, getto sakinlerine barınak, yiyecek ve giyecek sağlayarak yardımda bulunuyorlardı. 2002 yılında yapımcılığını Dana Janklowicz ve Amir Mann’ın üstlendiği, Shanghai Gettosunun belgeseli yapıldı.


Avrupa ülkeleri altmışlı ve yetmişli yıllarda misafir işçileri pansiyon, baraka ve kamplara yerleştirdiler. Onların toplumla bütünleşmesi ve şehrin mahallelerinde oturması adeta yasaktı. Aile birleşimi başlayınca, ev kiralamak ve mahallelere taşınmak bir mecburiyet oldu. Bu süreçte göçmenler, hâlâ tasarruf yapmayı düşündükleri için, fazla masraf yapmamaya ve şehrin en ucuz konutlarının olduğu eski mahallelere yerleşmeye yöneldiler. Ucuz konutlara yerleşme, devam eden zincirleme göç ile birleşince, gettoların temelleri de atılmış oldu.

Günümüzde Gettolar
Dünyanın birçok kentindeki gettolar, onları diğer mahallelerden ayıran bazı ortak özellikleri paylaşıyor. Gettoda görülen ortak bir özellik, gerekli altyapı ve zayıf planlama eksikliğidir. Üçüncü dünya ülkelerinin pek çoğunda kırsal kesimden şehir merkezlerine olan hızlı nüfus göçü ve plansız kentleşme neticesinde, bazı şehirlerin kenarlarında gettolara benzer bir yerleşkeler kurulmaktadır. Ağırlıklı olarak Türklerin yaşadığı bölge olan Berlin’in Kreuzberg mahallesi, “Küçük İstanbul” ya da “Küçük Türkiye” olarak adlandırılmaktadır.

Amerika’daki gettolar
Gettolaşma, zaman içerisinde dünyada birçok farklı bölgede ve ülkede görülmüştür. Dünya’daki en büyük örneklerden biri Amerika’daki gettolardır. Söz konusu gettolar, çoğunlukla Afro-Amerikanların beyaz insanların terk ettikleri alanlara yerleşmesi ile oluşmuştur. 1980’li yıllarda Chicago, Los Angeles, Detroit, Philadelphia, Washington, Boston ve New York, Harlem gibi Afro-Amerikanların yaşadıkları büyük bölgelerde getto kavramının yaygınlaştığı görülüyor. Tıpkı Stockholm’deki Türklerin ikamet ettikleri ‘Rinkeby’ gettoları gibi… Bu gettolara Brezilya’da “favela”, Panama’da “rancho”, Meksika’da “jakale”, Cezayir’de “casbah”, Arjantin’de “macambo”, Fas’ta “bidoville”, Tunus’ta “gourbeville” ve Hindistan’da “bustee” adı verilmiştir.

Ülkelerdeki “İkili toplum yapısı”
Göçmen işçilerin Batı Avrupa ülkelerinin bazı şehirlerinde oluşturdukları, nispeten kapalı mahalleler de getto olarak nitelendiriliyorlar. Yasalarda gettolar resmen kaldırılmış olmakla birlikte sanayi toplumunun getirdiği iktisadi ve sosyal şartlar, gettoların oluşmasına ve yaşamasına imkân vermiştir. Bu sadece bir mekân farklılığını değil, kültür ve ideoloji farklılığını da ortaya koymaktadır. Gettolaşma konusunun sık sık tartışıldığı ülkelerin başında Almanya, Fransa, Hollanda, Danimarka ve İsveç gelmektedir. Almanya, gettolarıyla meşhur bazı kent ve mahallelerle gündeme gelse de, bu konuda yasal önlemler alınmayan bir ülkedir.


Sao Paolo 'da  polislerin bile giremediği Favela mahallesi


Hollanda, zaman zaman entegrasyonu engellediği gerekçesiyle gettoları eleştirmekte ve sık sık gettolarla ilgili araştırmalar yayınlamaktadır. “İkili toplum yapısı” oluşturduğu için gettoların azaltılma yoluna gidilmesi ve neticede tasfiye edilmesi istenmektedir. Ama maalesef henüz bu konuda alınan ciddi bir karar yoktur.

Türkiye’de kentsel ayrışma, gecekondular ve gettolar
Dünyadaki pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de var olan gecekondu mahalleleri ve gettoların kökeni 1950’li yıllara uzanmaktadır. O tarihlerde gerçekleşen tarıma dayalı büyüme ve makineleşme, kırsal kesimde işsizliği ve şehirlere göçü tetiklemiştir. Büyük kentlerin ve kasabaların etrafına, çoğunlukla devlet arsası üzerine, yapı izni olmadan gizli ve neredeyse bir gecede gecekondular inşa edilmiştir.


Önder Mahallesi

Homojen bir yapıya sahip olan gettolarda, kentin yoksul kesimlerinin, istemeden yaşamak zorunda kaldıkları az gelişmiş mahallelerdir. Gönüllü varlıklı gettoları ise, genellikle kentlerin merkezlerinden çok daha dış bölgelerde yer almaktadır. Ve, orta ve üst gelir grupların yaşadığı korunaklı siteler Modern Gettolardır. Türkiye’nin tarihinde eskiden oluşan gettolar arasında, Balat semtindeki Yahudilerin belirli bir tarihe kadar yaşamış oldukları Balat Yahudi gettosu, Roman Kültürü tarihini yansıtan Sulukule Roman gettosu, Alevi nüfusunun yoğun olarak yaşadığı Gazi Mahallesi gettosunu görebiliriz. Bir de Türkiye’de 2011 yılından beri süregelen bir mülteci yoğunluğu yaşanmaktadır. Gettolar arasında, Suriyelilerin yaşadığı Ankara’daki Önder Mahallesi örnek olabilir.

Ünlü Alman sosyolog ve düşünür Max Weber toplumlardaki ayrışmalar için şöyle diyor: “Ekonomik etkenler önemlidir ancak düşünce ve inançlar da toplumsal değişim üzerinde aynı derecede etkilidir.”