Çirkin kadın yoktur, tembel kadın vardır.”

 Bu sözler hayatını, kadınları güzelleştirmeye adayan, kozmetik kraliçesi Helena Rubinstein’a ait.

 

Gençliği ve Avustralya yolculuğu

Chaya Rubinstein 1870 yılında, Polonyalı-Yahudi asıllı zengin bir tüccar ailesinde sekiz kız çocuğun ilki olarak dünyaya gelir. Zürih’te başladığı tıp öğretimini yarıda bırakır. Aslında okulda pek parlak bir öğrenci değildir ve ufukta zorla evlendirilme tehlikesi vardır. Bu nedenle evden kaçıp Avustralya’ya amcasının yanına gitmeye karar verir. Üç aylık bir yolculuktan sonra varacağı yeni evine giderken, yanına aldığı bavullardan biri, içlerinde çeşitli kremlerle dolu kavanozlarla doludur. Bu kremler, aile dostları olan Polonyalı bir kimyagerin eseridir. Çeşitli bitkilerden ve badem özünden oluşan bu kremler, oradaki kadınların tozdan ve aşırı güneşten bozulan ciltlerine çok iyi gelir ve kapış kapış satılır.

Hayalleri gerçek olur

Helena garsonluk ve dadılık yaparak para biriktirmeye başlar ve aldığı 100 pound borçla 1902 yılında ilk güzellik salonunu açar. “Creme Valeze” adıyla satmaya başladığı kremi 10 peniye mal eder, büyük bir kâr marjıyla 6 şiline satar. Büyük hayalleri olan Helena, sadece krem satarak ilerlemeyeceğini anlar ve bu işi daha iyi öğrenmek için Paris’e gitmeye karar verir. Dünyada güzelliğe ihtiyacı olan milyonlarca kadın vardır. Bu arada Amerikan yazar Edward William Titus ile evlenir.

Helena’nın krallığı genişlemeye başlar. Artık, Paris, Londra ve Yeni Zelanda’da şubeleri vardır. O dönemlerde kadınlar makyaja pek meraklı olmasalar da zamanla içinde bulunduğu sosyetenin kadınları güzellik salonlarına akın etmeye başlarlar.

Amerika yılları

Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması sonucu Helena ve kocası iki oğlu ile birlikte, Amerika’ya gitmeye mecbur kalır. Amerikalı kadınların kendilerine baktıkları pek söylenemez. Helena için bakir bir ortam vardır. Ancak zamanla, Elizabeth Arden ve Charles Revson gibi rakipler ortaya çıkar. Helena Rubinstein 1,47’lik boyu ile rakiplerini yenmeyi başarır.

Olağanüstü servetine rağmen cimriliğiyle tanınır. İşe evden yemek götürür ama milyonluk mücevherlerini yatağının altıda saklar. Parasına o kadar düşkündür ki, hırsızlar onun ellerini bağlayıp ölümle tehdit ettiklerinde dahi mücevherlerin yerini söylemez. Kendisinden 23 yaş küçük olan ikinci kocası onun adını taşıyan bir erkek kozmetik serisi çıkarır.

“Güzellik için Hayatım”

Kadınların oy kullanma hakkına sahip olmadıkları yıllarda bile, Helena Rubinstein kendi işini kurarak, bir ilke imza atmaya başardı. “My Life for Beauty / Güzellik için Hayatım” adlı otobiyografisinde kendisini şık, başarılı, sanatkâr ve zeki bir insan olarak anlattı.

Savaştan sonra tekrar çok sevdiği Paris’e geri döndü ve artık çok da iyi yönetemediği mal varlığını denetlemesi için 1953 yılında Helena Rubinstein Vakfını kurdu.

Kozmetik sanayinin öncüsü olarak bilinen Helena Rubinstein, karşılaştığı zorluklara rağmen, girişimci zekâsı, başarısının en önemli faktörü oldu. 1 Nisan 1965’de New York’ta öldüğü zaman arkasında, kadınların bugün hala kullandığı kozmetik markası Helena Rubinstein’ı, 100 milyon dolarlık bir serveti ve insanlara yardım eden birçok vakıf bıraktı.