John Demjanjuk, II. Dünya Savaşı esnasında Alman Nazi güçlerinin Polonya’da kurdukları ölüm kamplarından biri olan Treblinka’nın ünlü insan kasabı “Korkunç İván” mıydı?
Yargılamaları 30 yıl boyunca küresel medyanın ilgisini çeken John Demjanjuk’un gizem dolu kişiliğini, suçlandıklarını ve savunmalarını kapsayan bir belgesel bugünlerde Netflix’te yayınlanmakta. 30 yıl süren bu hukuk arayışları veya daha doğrusu hukuk savaşları, tarihsel kayıtların ne kadar birbirine bağımlı olduğunu ve insanlığa karşı işlenen suçların telafisi için, uzun sürse de adaletin aranmasının önemini vurgulamakta.
John Demjanjuk, gerçekte Korkunç İván mıydı?
Bu sorunun yanıtını bulmak için, yaklaşık 70 yıl önce işlenen bir insanlık suçunun mahkemesi, İsrail’de de sürmüştü. Diğer bir yandan da “insan”ın “insan”a karşı olması ve hemcinsini yok etme çabası, günümüz dünyasında rastlanan bir sorun olmayı sürdürüyor. Son yıllarda Avrupa’da tırmanan ırkçı hareketler, özellikle Almanya’da Türklere karşı takınılan ırkçı tavırlar, aynı şekilde Avrupa’nın orta yerinde, Sırpların Bosnalı Müslümanlara uyguladığı “etnik temizlik”, tecavüzler, toplama kampları bunun en canlı örnekleri.
Bütün bunlara rağmen insanoğlu geçmişte Almanya örneğinde olduğu gibi büyük acıların unutulmaması ve tekrarlanmaması için mücadele etmekten geri durmadı. “Holokost”un ne denli insanlık dışı bir eylem olduğunun yeni nesiller tarafından kavranmasını sağlamak, daha iyi bir gelecek adına zorunlu bir çaba.
İsrail’de John Demjanjuk etrafında kopan büyük fırtınalar büyük önem taşımıştı.
Ve tabii ki, Demjanjuk’un geleceğini belirleyen son karar da bütün insanlığı ilgilendirmişti.
Nazi politikası
ABD’nin Nazi savaş suçlusu olduğu gerekçesiyle sınır dışı ederek İsrail’e iade ettiği Ukrayna doğumlu John (İván) Demjanjuk’un davası, yedi yıl (1986-1993) sürdükten sonra İsrail Yüksek Mahkemesi’nin verdiği ‘beraat’ kararıyla ilginç bir noktada düğümlenmişti.
1933’te Almanya’da iktidara gelen Nazi Partisi’nin resmi politikası, ülkelerindeki Yahudileri daha sonra kitlesel imhalarına kadar götürecek bir ayrımcılığa uğratmaktı. Nazilerin bu politikaları “Avrupa Yahudilerinin Son Çözümü” olarak nitelendirilirken, Yahudileri imha planları “Reinhardt Operasyonu” olarak adlandırılmıştı. Nazilerin söz konusu planında, operasyonun Heinrich Himmler başkanlığındaki SS güçleri tarafından yürütülmesi ve ölüm kamplarının kurulması kararlaştırılmıştı. Sovyet savaş esirleri arasından toplanan gönüllülerle SS personeli desteklenmişti.
John Demjanjuk -Sovyet adıyla İván Demjanjuk- 21 Mayıs 1942’de Kırım Cephesinde Almanlara esir düştükten sonra sürüldüğü Batı Ukrayna’daki esir kampında SS’lere gönüllü olarak katılmıştı. Demjanjuk, bir “Ölüm Okulu” niteliği taşıyan Trawniki Yetiştirme Kampı’nda SS eğitimi görmüştü.
Savaş sonrası kimlik
Demjanjuk öyküsünün bu aşamasına kadar olan bölümü, savaş sonrasında kimliğini gizleyerek Amerika’ya girmeyi başaran, yıllarca Cleveland, Ohio’da bir oto tamircisi olarak yaşamını sürdüren John Demjanjuk’un, 8 yıl süren mahkemesini takiben ABD’den sınır dışı edilerek yargılanmak üzere İsrail’e götürülmesi için yeterli sebepler oluşturmuştu.
Böylece Demjanjuk, 1961 yılında SS subayı Adolf Eichmann’dan sonra İsrail’de yargılanan ikinci Nazi savaş suçlusu oldu. Demjanjuk, 1986 yılının başından 1993 yılına kadar Ramle’deki Ayalon Hapishanesi’ndeki “özel” hücresinde İsrail adaletinin vereceği kararı bekledi.
Demjanjuk’a yöneltilen suçlama
“Reinhardt Operasyonu” kapsamında 1942 yılında Doğu Polonya’da üç ölüm kampı kurulmuştu: Belzec, Sobibor ve Treblinka... Her üç kampın varlığının amacı, Polonya ve Nazi Almanya’sının işgal ettiği ülkelerdeki Yahudileri imha etmekti. Her kampta, 30 kadar SS subayı ile çoğunluğu Ukraynalılardan oluşan 100 kadar yardımcı görevli, ölüm kampına getirilenlere örgütlü ve sistematik bir zulüm uyguluyor, daha sonra da bu insanları imha ediyorlardı.
Kurbanlar, gaz odalarına sıkıştırıldıktan sonra karbon-monoksit gazı kullanılarak öldürülüyordu. Bir buçuk yıl boyunca, sadece Belzec, Sobibor ve Treblinka ölüm kamplarında 1 milyon 800 bin kişi yok edildi.
Bu insanların tek suçları ise birer Yahudi veya Çingene olmak, kısaca “Arî” ırkından doğmamış olmaktı. Demjanjuk’un etkin bir rol üstlendiği iddia edilen Treblinka Kampı’nda 850 bin erkek, kadın ve çocuk gaz odalarında imha edildi.
Demjanjuk, 1986’dan itibaren vermiş olduğu çelişkili ifadelerle hiç bir zaman Treblinka’da bulunmadığını haykırırken, sadece Sobibor Ölüm Kampı’nda ‘bekçilik’ görevinde bulunduğunu ifadesinde kabul etmişti. Demjanjuk’un ifadelerinde tutarsızlıklar olduğu, Batı Berlin’de ifade veren eski SS Otto Horn’un tanıklığından da anlaşılmıştı.
Treblinka’da görev yapmış olan Otto Horn da Demjanjuk’u fotoğraflarından tanımış ve onun, SS amiriyle birlikte kampta araçla dolaştığını belirtmişti. En önemli tanık olarak nitelenen Treblinka gardiyanı, 83 yaşındaki Horn, Demjanjuk’un “Korkunç İván” olduğu yolundaki ifadesini savaş sonrası çekilmiş fotoğraflara bakarak vermişti.
Holokost hortladı
1986 yılından 1993 yılına kadar İsrail’de mahkemesi süren Demjanjuk, Holokost’u yeniden bir film şeridi gibi canlandırdı. ABD’nin Nazi savaş suçlusu olarak İsrail’e yolladığı emekli oto tamircisi John Demjanjuk’u, aradan geçen 45 yıla rağmen en az 8 tanık teşhis etmişti.
Diğer yandan, İsrail yetkililerinin Sovyet arşivlerinden elde ettiği bulguların ışığında, Demjanjuk’un bir kamp görevlisi olduğu, ancak “Korkunç İván” lakabıyla tanınan kişi olmayabileceği de ortaya çıkmıştı. Sovyet belgeleri, 1940 ve 1950’lerde Nazilerle işbirliği yaptıklarından ötürü, 20 Treblinka kamp bekçisinin yakalandığını belirtiyordu. Bu kamp görevlileri de Treblinka’nın “İván”ını, İván Marchenko olarak tanımlıyordu.
Demjanjuk da ABD’ye iltica vizesi talebinde “Marchenko” soyadını kullanmış ancak bunun annesinin genç kızlık soyadı olduğunu savunmuştu. Bu da Treblinka’da iki İván’ın varlığının şüphesini doğuruyordu. Bu şüphe, savcıların da karmaşaya düşmesine neden oldu. Diğer yandan Demjanjuk’un avukatı Yoram Shaftel, davaya ilk sunulan delillerin, kamplardan kurtulan 5 kişinin ifadesine dayandığını söyledi. Shaftel, bu kişilerin zayıf hafızaları ve oldukça yaşlı olmaları yüzünden Demjanjuk’u yanlış teşhis ettiklerini öne sürdü.
Holokost’tan kurtulmayı başaranlar için yaşadıkları insanlık dışı deneyimlerin ardından onları hayatta kalmaya zorlayan tek şey şahitlik etmek, suçluları ortaya çıkarmak düşüncesiydi. Sobibor Ölüm Kampı’nda kurtulan tanıklardan biri olan Dov Freiberg, mahkemede şahitlik etmesini, katledilen 6 milyon dindaşına borçlu olduğunu söylemesinin ardından, şöyle konuşmuştu:
“Şayet Demjanjuk Sobibor’da olduğunu iddia ediyorsa, orada ne yaptığını sorarım: Tavla mı oynuyordu? Hayır! Orada olmasının tek sebebi vardı: Almanların kirli işlerini yapmak!”
Ve beraat
23 Temmuz 1993 günü, İsrail Yüksek Mahkemesi, Treblinka Ölüm Kampı’ndaki gaz odalarını çalıştıranın Korkunç İván olduğu gerekçesiyle Kudüs Bölge Mahkemesi tarafından ölüm cezasına çarptırılan John Demjanjuk’u beraat ettirdi. Mahkeme Başkanı Meir Shamgar, Demjanjuk’un Sobibor ve Flossenbuerg kamplarında SS gardiyanlığı yapmaktan hüküm giyemeyeceğini, çünkü kendisine bu konuda savunma hakkı tanınmadığını belirtti.
Shamgar, Demjanjuk’un “Korkunç İván” olduğu konusunda şüpheleri de sözlerine ekledi. Bu karar, İsraillilerin yoğun tepkisiyle karşılandı. Mahkemede tanıklık yapan, Holokost kurtulanı Eliyahu Rosenberg, “Karar bana acı veriyor. Mahkeme böyle bir katili nasıl serbest bırakabilir? Onun katil olduğunu bilen bir tek ben miyim?” dedi.
Tanık Yosef Czarny de, “Geride kalanlar için elimden geleni yaptım. Ömür boyu hapis cezasına çarptırılabilirdi. Bu adil olabilirdi ama onu özgür bırakmak adil değil,” şeklinde konuştu.
Dönemin İsrail Adalet Bakanı David Liba’i ise Yüksek Mahkeme’nin, Kudüs’teki Yahudi yargıçların, Yahudilere karşı suç işlemekten hüküm giymiş biri hakkında bile adil kararlar alabileceğini ispatladıklarını vurguladı. Kararın ardından Demjanjuk’un teorik olarak özgür olduğu, ancak halktan gelen tepkiler nedeniyle saldırıya uğramasını önlemek amacıyla Ramle’deki cezaevinde tutulacağı belirtildi.
Sınır dışı ertelendi
Kararın açıklanmasını takiben Demjanjuk’un bir kaç gün içinde Cezayir veya doğum yeri olan Ukrayna’ya gideceği ihtimalleri yoğunlaşırken o sıralarda Ramle’deki Ayalon Hapishanesi’nde görüştüğüm cezaevi yetkililerinden Dubai Ben-Ami, Demjanjuk’un sınır dışı edilme kararının sadece kısa bir süre için ertelendiğini söyledi.
Bu erteleme, yeni duruşmalara neden olacak mıydı?
Treblinka’nın Korkunç İván’ı olmaktan beraat eden Demjanjuk, Sobibor’un İván’ı olarak hüküm giyecek miydi?
İsrail, Demjanjuk’u yeniden mahkeme önüne çıkaracak mıydı?
Yoksa İsrail Yüksek Mahkemesi’nin beraat kararını takiben bu insan kaybının tekrar ellerini kollarını sallayarak özgürce dolaşmasına izin mi verecekti?
“Demjanjuk Gerçeği”nin dünya insanlarına ilettiği anlamlı bir mesaj var:
Şüphesiz ki, Holokost’ta katledilen bir nesle yaşamları iade edilemez; ancak kurbanı oldukları böylesi bir kitlesel katliamın bir daha tekrarlanmamasını sağlayacak öğretiler üretilirse, o zaman yok edilen hayatların anısına saygı gösterilmiş olacak. Tarihin sorumluluğunu taşımak ise demokrasiye, insan haklarına inanan ulusların görevidir.
Karar ve temyizi ertesinde Demjanjuk’un zaman çizelgesi
- 1993’te Cincinnati’deki Altıncı Bölge Mahkemesi, ABD Baş Savcısı Janet Reno’ya Demjanjuk’un Amerika Birleşik Devletleri’ne dönmesinin engellenmemesi kararını iletti
- 20 Şubat 1998 tarihinde Cleveland’daki Bölge Mahkemesi, OSI’ın yeni delilleri esas alacak yeni bir dava açması seçeneğini açık bırakarak, hakları saklı kalmak kaydıyla, Demjanjuk’un ABD vatandaşlığını geri verdi.
- 1999 yılında OSI, Trawniki’de eğitim almış bir yardımcı polis olarak Trawniki, Sobibor ve Majdanek’te, daha sonra da Flossenbürg’daki SS Kuru Kafa Taburu üyesi olarak hizmet ettiği iddiasıyla Demjanjuk aleyhine yeni bir vatandaşlıktan çıkarılma davası açtı.
- 2002 yılında son bulan davada Demjanjuk -bu kez kalıcı olarak- yeniden Amerikan vatandaşlığını kaybetti.
- Aralık 2005 tarihinde ABD Göçmen Mahkemesi, Demjanjuk’un anavatanı Ukrayna’ya iade edilmesine karar verdi.
- İleri yaşı ve sağlık sorunları nedeniyle sınır dışı edilmesinin, hükümleri uyarınca koruma istediği İşkenceye Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne göre işkence suçu oluşturacağı da dahil olmak üzere çeşitli nedenlerle kararı temyiz ettiren Demjanjuk’un başvurusu 19 Mayıs 2008 tarihinde reddedildi.
- 2008’de Alman yetkililer, Sobibor’daki hizmetleri sırasında cinayete iştirak iddiasıyla Demjanjuk’u yargılamak istediklerini belirttiler.
- Mayıs 2009’da Demjanjuk, ABD’den çıkarılarak Almanya’ya gönderildi. Gelişinde Alman yetkililer kendisini tutuklayarak Münih’teki Stadelheim Hapishanesi’ne koydular.
- Temmuz 2009’da Alman savcı, Demjanjuk’u Sobibor’da 28.060 cinayete iştirakten dava etti.
- 89 yaşında olan Demjanjuk mahkemeye dayanamayacak kadar güçsüz olduğunu ileri sürmesine karşın mahkeme, günde iki kez 90 dakikalık oturumlarla mahkemenin devam edebileceğine karar verdi. Kasım 2009’da yeniden sanık sandalyesindeydi.
- 16 ay süren mahkeme süreci, 2011 Mart ayı ortalarında sona erdi.
- 12 Mayıs 2011 tarihinde Demjanjuk, hüküm giydi ve 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Hükmün temyiz edilmesiyle serbest bırakıldı.
- Demjanjuk, 17 Mart 2012 tarihinde Almanya’da bir huzur evinde öldü.
KORKUNÇ İVÁN NEDEN KORKUNÇTU?
Korkunç İván, Treblinka Ölüm Kampının gaz odalarındaki imha işlemleri sırasında etkin görevlerde bulunmuştu.
İván elinde bazen bir kasatura, bazen bir kırbaç veya bir demir boru ile Himmelstrasse’den gelerek gaz odalarına sokulan çıplak esirlere, ölüme onca yakın olmalarına rağmen eziyet etmekten geri kalmamıştı. Korkunç İván, gücünün sonuna dek kurbanlarını, ellerini koparırcasına dövmüş, çoğu kez de bu parça parça bedenleri kanlar içinde gaz odalarına yollamıştı. Her imha operasyonunda, kurbanların odalara sıkıştırılarak sokulmasını takiben İván, zehirli gazın şalterini bizzat çalıştırmıştı. Böylece yüz binlerce insanın ölümünü sağlamıştı. Korkunç İván, kimi kez gözüne kestirerek seçtiği kurbanları kişisel olarak ele alıp, insan hayaline asla sığdırılamayacak boyutta tecavüz, barbarlık ve zulüm fantezilerini uygulamıştı.