Geçtiğimiz aylarda İstanbul, opalist sanatçı Sakit Mammadov’a ev sahipliği yaptı.

Karma sergilerde bir kaç kez görme fırsatını yakaladığımız sanatçı, bu kez iddialı solo sergisiyle sanatseverlerle buluştu. Tophane-i Amire Kültür Sanat Merkezi’nde açılan bu sergi, adeta renklerin, ışığın figürlerle bir dansı...

Sakit Mammadov zorlu bir sanat yolculuğu ile bugünlere ulaştı. Sanatçı babasına rağmen ressam olmayı başardığını söylediği röportajında “Babama kalsa balıkçı ya da öğretmen olurdum. Ama mutsuz olurdum,” diyor. Mammadov, babasından gizli olarak Bakü Ressamlık Üniversitesi’ne kaydını yaptırarak hayatının kararını verdi. Küçük yaşlarda Balzac ve Hugo okuduğunu ve edebiyatın, algılarının açılmasına yardım ettiğini söylüyor. Sakit Mammadov kendini hırslı bir çocuk olarak nitelendirse de bunun, kötü bir hırs olmadığını ifade ediyor. Çalışmanın önemine, kişinin kendi potansiyelini keşfetmesi ve hayatının yolunu ona göre çizmesi gerekliliğine inanıyor.

Mammadov sanat eğitimine St. Petersburg Sanat Akademisi’ne Lenin bursu ile devam etti. Ailesinin, Bakü’de kalmasıyla ilgili yaptığı baskıya boyun eğmedi. Askerliğini St. Petersburg’da askeri ressam olarak yaptı. Generallerle dost oldu, Genelkurmaydaki tüm askeri bağlantılarını kurdu ve Lenin bursunu kazandı. Üniversitede eğitmen olarak kalması için gelen teklifi reddederek resimlerinin insanlara ulaşması gerektiği hedefinden şaşmadı.

1990’lı yıllardan itibaren Avrupa’da tanınırlığı başlayan Sakit Mammadov, Papa II. Paul’un, Monica Belluci’nin portrelerini çizdi. İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth, Putin ve Clinton takipçileri arasında…

Sanatçı, Kraliçe Elizabeth ile olan dostluğunu “alın yazısı” ve “alın teri” olarak nitelendiriyor. Azerbaycan Atçılık Federasyonu’nun Kraliçe adına düzenlediği bir tören için, İngiltere’ye at götüren Mammadov, sanata meraklı Kraliçenin isteği ile bir buluşma gerçekleştirdi. Davete eli boş gitmeyip resimlerinden birini hediye götürünce sohbet imkânı buldu ve aslında pek de konuşmayı sevmeyen Kraliçeye yarım saat boyunca Azerbaycan’ı anlattı. Hâlbuki Kraliçenin diğer ressamlarla olan konuşmaları 5 dakikayı geçmiyordu. Akabinde Kraliçeyle iki kere daha görüşen sanatçı resmettiği tabloları sayesinde Windsor Sarayı’nın duvarların süslemeyi başardı. Mammadov, “Kraliçe ile ‘özümüz’ kaynadı,” diyor. İtalya’da açtığı bir sergi sırasında Papa II. Paul’un, portresini yapması teklif edildiğinde derhal kabul ettiğini de söylüyor.

“Neden seviliyor ve beğeniliyorsunuz?” sorusuna da şöyle cevap veriyor: “Dünyada yaşayan her kişinin kendisine göre bir problemi olduğu düşüncesinden yola çıkarak problemler üzerine değil umutlar üzerine resim yapıyorum. Tablolarım insanlara güzel duygular çağrıştırıyor.

Mammadov, Azerbaycan ve Türkiye dışında Rusya, Belarus, Avusturya, Polonya, İsveç, Ukrayna, Almanya, Mısır, Avustralya, Fransa, İtalya, Singapur ve Belçika gibi birçok ülkede sergi açtı. Eserleri Moskova, St. Petersburg, Bakü, Türkiye ve Vatikan’ın pek çok müzesinde de sergileniyor.

Sakit Mammadov, Azerbaycan Devlet Ressamı Ödülü, Rusya İmparator Ressamlık Akademisi Madalyonu, Leonardo da Vinci Madalyonu, Mozart Madalyonu, Dünya Ressamlık Akademisi Madalyonu, Avrupa Onur Nişanı ve İtalya Altın Madalyonu’nun da aralarında bulunduğu birçok uluslararası ödülün sahibi.

Türkiye’de eğer aynı zaman diliminde yaşasaydı, Atatürk’ün portresini yapmaya gönülden talip olacağını söyleyen Sakit Mammadov aynı zamanda Tevfik Fikret ve Dede Efendi hayranı.

Sakit Mammadov kültürler arası iletişime önem veriyor. Ülkeler arası ilişkilerin sadece ekonomi alanında gelişmemesi gerekliliğini söylüyor. Azerbaycan Türkiye arasındaki bağların sosyal sanatsal yönden kuvvetlenmesine katkıda bulunan sanatçının eserleri küratörler tarafından “ilham verici” ve “ihtişamlı” olarak değerlendiriliyor.

Sakit Mammadov Viyana’daki sergisinin açılışında önyargıların yıkılması gerektiğini vurguluyor. Bunun için de herkesin kendi özünü koruyarak var olmaya çalışmasını salık veriyor. “Özünüzü inkâr etmediğiniz sürece, kopyala yapıştır döneminde kendinizi yenileyerek ve çeşitlendirerek saygı duyulan biri haline gelirsiniz” diye devam ediyor.

Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi’inde açılan sergide en çok dikkati çeken eserleri ülkelerin kültürlerini esas alarak, ülkelerin simgesi haline gelmiş ögeleri resmettiği tabloları… Bu tabloların en üstünde ise ülkeyi temsil eden bir kadın mevcut. Etkilenmemek mümkün değil.

Opalizm nedir?

Opalist tarzının yaratıcısı olarak bilinen Sakit Mammadov’a, opal taşının esin kaynağı olduğu düşüncesi oldukça yaygın. Opalizmde rengin ve ışığın vurgulandığı bir anlayış söz konusu. İçinde bulundurduğu renklerden ötürü “Gökkuşağı Taşı” olarak da nitelendirilen opal taşının ışıltısı Sakit Mammadov’un tuvaline yansıyor. Opal taşı üzerinde bilim adamları tarafından yapılan çalışmalar ve deneylerde, opalin insan üzerinde negatif duyguları yok ettiği ve duygusal olarak dengeleyici olduğu tespit edilmiştir. Opal taşı aynı zamanda görmeyi ve sezgileri artırıcı güce sahiptir. Strese karşı pozitif bir yaklaşım oluşturan opal taşının hafıza ve özgüven konusunda da yararlı etkileri sapandı. Avucunuza aldığınızda vücut ısınızla renk değiştirebilen nadir taşlar arasındadır. İçerisinde tamamen gökkuşağı renklerini taşır ancak sıralı değil karmaşık haldedir.

Opal taşının bu denli kuvvetli özellikleri ile Sakit Mammadov’un eserlerinin kişiler üzerindeki etkileri arasında ciddi bir paralellik bulunmakta.

Sakit Mammadov’un tabloları iyi bir ruh hali, neşe canlılığı çağrıştırıyor. Ve sanatçıların, doğanın sağladığı renklerle insan arasında bir köprü oluşturduğunu kanıtlıyor.