Hayatımın sayısız aşamasında danıştığım, kimi kez sığındığım, tavsiyelerine kulak verdiğim… Toplumumuza yönelik sözlü tarih çalışmalarımı destekleyen, her kitabımdan sonra değerli yorumlarını esirgemeyen, Türk Yahudi Toplumu’nun ve dinler arası iletişim yolunda nice gönüllerin ışığı olan Hahambaşı Rav İSAK HALEVA...

O, sadece bir dinî lider değil, aynı zamanda engin hoşgörüsü, bilgeliği ve insan sevgisi ile her zaman örnek alınması gereken bir kişiydi. Hahambaşılık görevinde çeyrek asır boyunca gerek Yahudi toplumunun gerekse Türkiye’nin çok kültürlü mozaiğinin birleştirici seslerinden biri oldu. İnanç özgürlüğü penceresinden her daim kardeşlik ve barış eli sallayan, modernite ile geleneği, inanç ile bilimi ustalıkla harmanlayan yaklaşımı, ona her kesimden insanın saygı ve sevgisini kazandırdı. Alçakgönüllü kişiliğiyle, bilgeliğin sessiz gücünü taşıdı; en karmaşık meseleleri bile sakin bir ses tonuyla, kimi kez mizahla, ancak hep uzlaşmaya dayalı bir çözümle karşıladı.

Bir haham olarak oğullarımı Bar Mitsva’larına hazırlarken anımsıyorum… O gencecik ergenlerle kurduğu dostça ilişki benzersizdi. Zaten Burgazada’da büyümüş herkes, onun da öğrencileri / çocuklarıydı. Hatta onun kuzucuklarıydı.

Sohbetlerimizin birinde Hahambaşı İsak Haleva, kendisini “kuzularının çobanı” olarak tasvir etmişti. Bu ifade, onun liderlik anlayışını ve topluma olan yaklaşımını özlü bir şekilde yansıtmıyor mu? O, Yahudi toplumunun rehberi, koruyucusu ve en önemlisi hizmetkârıydı. Çoban metaforu hem dinî hem de insanî anlamda bir sorumluluk bilinci taşırken toplumu sadece yönetmek değil, aynı zamanda onu sevgiyle, sabırla ve adanmışlıkla büyütmek ve korumak anlamına geliyordu.

Rav Haleva’nın bu benzetmesi, onun insanlara olan derin sevgisini ve herkese eşit mesafede yaklaşan zarafet ve tevazu dolu karakterini gözler önüne seriyor. O, cemaatini bir arada tutmak, ihtiyaçlarını anlamak ve onların hem manevi hem de toplumsal hayatlarında yanlarında olmak için çabalayan bir kanaat önderiydi. Çobanlık, yalnızca gücü değil, aynı zamanda fedakârlığı ve derin bir empatiyi de ima eder, ki Haleva’nın tüm yaşamı bu değerlerin somut bir yansımasıydı.
Onun bu yaklaşımı, diğer inanç gruplarıyla kurduğu barışçıl ve diyalog odaklı ilişkilerde de yankı buldu. İsak Haleva, herkes için bir çoban olmayı başarabilmiş nadir liderlerden biriydi. Bugün bu metaforla onu anmak, onun mirasını yaşatmanın belki de en güzel yollarından biri…

Onun mirası, yalnızca sinagoglarda yankılanan dualarda değil, sosyal medyadaki haftalık peraşa yorumlarıyla, bayram kutlamalarıyla, deprem ve Covid salgını dönemlerinde gösterdiği metanetli dayanışmasıyla, iftar sofralarında, ulusal veya uluslararası dinler arası barış girişimlerinde, bir arada yaşama dair ilham verici çabalarında ve ardında bıraktığı hikâyelerde yaşamaya devam edecek.

Sanırım, yıllar öncelerinde, bir iftar yemeği konuşmasında ‘Sevgi ve Dostluk’ adlı şiirden ilhamla şöyle demişti:

Sevgi bir bütün olsa da ikiye ayrılır, Yaradan’a ve yaratılana… Bu iki sevginin İbranicedeki rakamsal karşılığı 26’dır. Yirmi altı da ‘Tanrı’ adının Yahudilikteki karşılığıdır.”

Ve sonra şöyle devam etmişti…

Nefreti ağaç yapraklarının üzerine yazmak isterdim. Böylece sonbahar geldiğinde dökülüp kaybolsun diye… / Kavgayı karların üzerine yazmak isterdim, eridiklerinde gitsin diye… / Öfkeyi toprak üzerine yazmak isterdim, yağmur suları alıp götürsün diye… / Sevgiyi çocukların üzerlerine yazmak isterdim, onlarla yetişip büyüsün diye… / Sevgi insanı güçlü kılan, yaşatandır…”

Hahambaşı Rav İsak Haleva, Türk Yahudi Toplumu tarafından çok sevilen ve saygı gören bir dinî liderdi. 2002 yılında Türkiye Hahambaşısı olarak göreve başlayan Haleva, mütevazı, nazik ve hoşgörülü kişiliğiyle tanındı, birçok dil bilmesi ve güçlü dinî bilgisiyle öne çıktı. Eğitimci bir geçmişe sahipti. Modern ve geleneksel değerleri bir arada taşıyarak hem Yahudi toplumunu hem de Türk toplumunun geniş kesimlerini etkiledi.

Bugün onun ardından sessiz bir hüzünle dururken, geride bıraktığı ışığın ve öğretilerin yolumuzu aydınlatmaya devam edeceğini biliyorum. Veda ederken, onun “insan olmanın” derin anlamına dair mirasını onurlandıracağımıza inanıyorum. Halka mal olmuş bir lider olan

Dudu’nun oğlu sevgili İsak Haleva’ya:
Cennette huzur içinde yat.
Senden öğrendiklerimizle yolumuza devam edeceğiz.”

Ailesine, toplumumuza ve Türk halkına başsağlığı diliyorum.
SUZAN NANA TARABLUS 

--------- 

Rav İsak Haleva Dudu ve Mordehay Haleva’nın oğlu olarak 27 Nisan 1940’ta İstanbul’da doğdu. Eğitimini Beyoğlu Musevi Lisesi’nde tamamladıktan sonra 1961 yılında Kudüs’teki Porat Yosef İlahiyat Akademisi’nden dinî hukuk ve eğitim alanlarında Rav (Haham) derecesiyle mezun oldu. Manisa ve Kayseri’de 1961 ve 1963 yılları arasında vatani görevini Yedek Subay Öğretmen olarak gerçekleştiren Haleva, Teğmen rütbesiyle terhis oldu.
Türkiye Hahambaşılığı’nın dinî kadrolarında çeşitli görevler almakla birlikte uzun yıllar boyunca Hahambaşı Vekilliği görevini sürdürdü. Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci Hahambaşısı olarak 41 yıl Yahudi Toplumu’nun dinî liderliğini yapan Rav David Asseo’nun 2002’deki ölümünün ardından gerçekleştirilen seçimlerde Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü Hahambaşısı oldu. Avrupa Hahamlar Konferansı’nın daimî üyesi olan Haleva, 27 yıl boyunca Musevi okullarında Din ve Ahlak Bilgisi ile İbrani dili dersleri verdi. Marmara ve Sakarya üniversitelerinde Lisansüstü öğrencilerine öğretim görevlisi olarak İbranice dersleri de veren Haleva Türkçe dışında İbranice, Fransızca, İngilizce, İspanyolca, Ladino ve Aramice dillerini biliyordu. Tevrat, Talmud, Yahudi ilahiyatı ve genel ilahiyat konularında çeşitli araştırma ve makaleleri de bulunmaktadır. Evli ve 4 çocuk babası olan Haleva, 14 Ocak 2025’te yaşama veda etti…