Fotoğraflar: Önem Çerçel

Haber Fotoğrafı: Avi - Dina Karako

Kader onları genç yaşta bir araya getirmiş ve yıllar da onlara özellikle pek çok manevi değeri armağan etmiş. Bu güzel ikili ile tanıştığınızda yüzünüzde bir tebessüm oluşuyor. Birbirlerine olan sevgi ve saygı bir yana, hem evde hem sahnede partner olarak deneyimledikleri yaşama odaklı bir şekilde an’a sahip çıkmaları ilham verici. DERGİ okurları için kendileri ile söyleştik. Bu güzel ikili; 150. Sayımız vesilesiyle 9 Kasım’da Yayın Yönetmenimizin evindeki davette DERGİ yazarlarına verdikleri kısa konserde etkileyen sesleri dışında ortama yaydıkları güzel enerji ve samimiyetleri ile de bizi kendilerine hayran bıraktılar.

Dina ile Avi Karako’nun hikâyesi ne zaman yazılmaya başladı?
Dina: Bizim hikâyemiz daha lise yıllarında okulda tanışmamızla başladı. Birlikte büyüdük. Önce okul ve eğitim, ardından çalışma hayatı derken aile kurduk ve iki erkek evladımız oldu. Avi, Acıbadem Göktürk Tıp Merkezi’nde diş hekimi. Ben ise, uzun yıllar bir dış ticaret firmasında yöneticilik yaptım. Bugünlerde de Göktürk’te emlak danışmanlığı yapıyorum. Hayatımızın her döneminde ebeveynlik öncesi olsun ya da sonrası, mutlaka yaşantımıza renk katacak hobiler de edindik. Uzun yıllar tüplü dalış yaptık. Gençliğimizden beri kayak özellikle de çocuklarla birlikte yaptığımız bir spor olduğu için vazgeçilmezimiz oldu.
Avi: Aynı zamanda, yirmi sene binicilik sporuyla da uğraştık; iki tane atımız oldu. Dina ile birlikte müsabakalara girdik dereceler aldık. En güzeli de hobilerimizi birlikte yapmaya özen gösterdik.
Dina: Sanırım, önceliğimiz hep hayatı paylaşmak oldu.
Avi: Bir dönem Yıldırımspor’da yöneticilik tecrübem de oldu. Büyük oğlum Can iletişim tasarımcısı. Eran ise baba mesleğini seçti; o da diş doktoru oldu. Her ikisine de doğa sporlarını sevdirmeyi başardık. Göktürk’te yaşıyoruz, işlerimiz de bu bölgede; dolayısıyla kendimizi şanslı hissediyoruz.


Miryam Şulam, Avi - Dina Karako

Son yıllarda birlikte sahne alıyorsunuz; şarkı söyleme fikri nasıl doğdu ve gelişti?
Avi: Müzik kariyerimiz ileri yaşlarda başladı. 10 yaşımdayken annemle babam Avrupa’dan bana bir gitar getirdiler. Ancak o gitar geldiği sırada, ağaçtan düşüp kolumu kırmıştım. Sonrasında da farklı bir ülkeye taşınma süreci yaşadık. Dolayısıyla ders alma ve çalma şansım olmadı. Ta ki, çocuklara gitar dersi aldırmaya başlayana kadar. Eve gelen gitar hocası çocuklardan sonra bana da bir şeyler göstermeye başladı. Oğullarımız gitar çalmaya devam ediyor. Can saksafon da çalar; gelecekte, isterse, iyi bir müzisyen olma potansiyeli yüksek.
Ben çalmaya başladıkça, insanlarla birlikte paylaşarak çalıp söylemenin daha keyif verici olduğunu gördüm. Bu yüzden bir süre şan dersleri de aldım. Böylece, eş dost arasında ve özel partilerde çalıp söylemeye başladım. Acıbadem’in bir yılbaşı etkinliğinde personele çalıyordum; geceye katılan bir meslektaşımın kardeşi bölgede bir işletme açtığını söyledi ve orada çalmamı teklif etti. Böylece müzik yolculuğu 2013 yılında Göktürk’teki farklı bar ve restoran gibi mekânlarda zaman zaman sahne alarak devam etti. Bunun yanında özel etkinlikler ve partilere de davet edildim. Dina da beni hiç yalnız bırakmadı; arada sırada şarkılarıma eşlik etti. Zaman içerisinde, iltifatları ve alkışları benden fazla o almaya başladı. Her şeyde olduğu gibi, kader bizi bunda da birlikte olmaya yönlendirdi ve ikili olarak devam ettik.

Nerelerde profesyonel olarak sahne alıyorsunuz?
Dina: On yılı aşkın bir süredir İstanbul ve Bodrum’da farklı mekânlarda sahneye çıkıyoruz. 29 Ekim, 19 Mayıs gibi kutlamalarda, yaza merhaba partilerinde, doğum günü, yılbaşı gibi çeşitli etkinliklerde ve farklı partilerde söylemek için değişik sebeplerle davet ediliyoruz. Şu sıralar, düzenli olarak Göktürk Meyhanesi’nde sahneye çıkıyoruz. Cemaatin kurumlarından davet aldığımızda, özellikle Barınyurt’taki pansiyonerlerle birlikte söylemekten her defasında büyük keyif duyuyoruz.
Avi: Pandemi süreci ise bizim için bambaşka bir deneyim oldu. Evlere kapandığımız o dönem sosyal medyadan canlı yayınlar yaparak dinleyicilerimizle iletişimimizi sürdürdük. Bu sayede dünyanın her yerinden hiç tanımadığımız yeni dostlara ve dinleyicilere ulaştık. Şu dönem, Avrupa’da Nehir gemileri turları düzenleyen bir şirketten gemide çalmak için davet aldık. Bu da bizim için heyecan verici yeni bir deneyim olacak.

İkili olarak kendinize özel bir grup ismi verdiniz mi?
Dina: Aslında 6-7 kişiden oluşan “Beyaz Yaka” ismini verdiğimiz bir müzik grubumuz var. İsminden de anlaşılacağı gibi herkes profesyonel ve meslek sahibi. Hepimiz ortak amaçla müzik hobimizi birlikte sürdürmeye gayret ediyoruz. Sadece ikimiz sahne aldığımızda ise “Dina & Avi” ismini kullanıyoruz.
Grubumuz Beyaz Yaka’nın CEO’su Avi’dir. Hem diş hekimliğinde, hem de özel yaşamında çalışkan ve çok disiplinlidir. Müzik konusunda da bu tutumunu sürdürür.



Sahne almadan önce nasıl bir ön çalışmanız var?
Avi: Düzenli olarak ses ve nefes egzersizleri yapıyoruz. Aslında şarkı söylemek de bir spor diyebiliriz. Bu egzersizleri yapmadığınızda, zaman içinde sesiniz etkisini yitirebilir. Evimizin küçük bir odasına ses yalıtımı yaptırdık; orada disiplini elden bırakmadan belli saatlerde çalışıyoruz. İtiraf etmeliyim ki, yine de davetlerde övgülerin çoğunu Dina topluyor.

Genelde ne tarz şarkılar söylüyorsunuz… Repertuarınızda olmazsa olmazlarınız kimler?
Dina: Ağırlıklı olarak Türkçe pop ve rock söylüyoruz. 70’lerden 2000’lere kadar geniş bir yelpazede çalıyoruz. Zaman zaman dinleyicinin talebine göre farklı tarzlara da yer veriyoruz. Türküler, sanat müziği veya fantezi şarkılar gibi. Yabancı parçaları da ara sıra repertuarımıza eklemekle beraber, dinleyicilerin genel talebi yönünde ve şarkıların hakkını verebilmek adına, Türkçe söylemeyi tercih ediyoruz.
Avi: Repertuarımızda popüler sanatçıların hemen hepsinin eserleri var. Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Cem Karaca, Barış Manço, Teoman, Şebnem Ferah, Yüksek Sadakat, Duman, Ahmet Kaya ve daha niceleri.
Dina: Avi, Fikret Kızılok parçalarını çok sever ama söylemek pek nasip olmaz. Ben de Timur Selçuk şarkılarının hayranıyım. Fakat bunları daha çok kendi aramızda ya da küçük müziksever grupların içinde söyleriz. Sahne işinde seyircinin nabzını tutmak gerekiyor.

Özel davetlerde söylemekle her zaman çıktığınız mekânda söylemek arasında bir farklılık var mı?
Avi: Değişik ortamlarda söylemek bizim için de iyi bir deneyim oluyor. Aynı zamanda çaldığımız yerlere gelemeyen farklı dinleyici kitlelerine de ulaşıyoruz. Mekânlarla ilgili teknik konuları saymazsak önemli bir fark yok.

İkinizin ayrı ayrı geleceğe dair hayallerini, hedeflerini sorsam?
Dina: Müzikal anlamda çıkış noktamız seyirci karşısında öncelikle kendimizi mutlu etmek oldu. Emekliliğimizde bizi canlı tutacak bir amaç olsun istiyoruz. Birkaç yaz önce Bodrum’da İlham Gencer’i piyanosunun başında dinledik; 100 yaşını devirmişti. Bize de büyük “ilham” oldu.
Avi: Müzikle uğraşmak bir nev’i terapi; sizi olumsuz duygulardan uzaklaştırıyor. Sadece an’a odaklanıyorsunuz. Hedefim bunu uzun yıllar sürdürebilmek; bu beni çok mutlu edecektir.
Dina: Bu konuda Avi’ye “Anı yaşayan Ağustos Böceği” benzetmesi yaparak takılmayı seviyorum.