Haber Fotoğrafı: Filiz Akın (2 Ocak 1943 - 21 Mart 2025)
“İnsanın aklında, kalbinde, vücudunda da çiçekler açar. Onları ancak kalbin gözüyle hisseder, görürüz.”
Filiz Akın… Sarı saçları, kısık gözleri, zarif duruşuyla Türk sinemasının en ince ruhlu simalarından biriydi. Sadece güzel değildi; ekrandan süzülen bir melodi gibiydi… Yumuşak, sade, sevimli ve unutulmaz. Ses tonuyla, yürüyüşüyle, bir koltuğa oturuşuyla bile nezaketin ne demek olduğunu anlatırdı. Her sahnede bir hanımefendi görürdük. Rol değil, yaşam biçimiydi bu hali.
1943’te Ankara’da dünyaya geldi. TED Ankara Koleji mezunuydu. Bir dergi yarışmasıyla sinemaya adım attı ama yıldızlığı şansa bırakılacak türden değildi. Yeşilçam’ın “salon filmleri” döneminde yıldızlar kuşağının en zarif yüzlerinden biri haline geldi.
Kadife koltuklarda, kolonyalı mendillerle izlenen, kalbin kıyısına dokunan o filmlerin ortasında hep bir Filiz Akın vardı. Küçükken izlediğim Son Mektup filminde ne kadara duygulandığımı hâlâ hatırlıyorum. Giyimiyle, saç kesimiyle, konuşmasıyla dönemin kadınlarına örnek, genç kızlara ilham oldu. Güzelliği yalnızca yüzünde değil, tavrında, duruşunda, bakışında saklıydı.
Ankara Ekspresi, Tatlı Dillim, Utanç… Bu filmler yalnızca gişe başarısı değil, aynı zamanda oyunculuk yeteneğinin birer kanıtıydı. Ankara Ekspresi ile 1970 Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazandı. Utanç filminde ise yüzeyin altına inen, toplumsal yaralara dokunan bir karakterle hafızalara kazındı.
Ve benim için en özel film: Büyükbabam Refik Halid Karay’ın romanından uyarlanan, Safa Önal’ın yönettiği 1969 yapımı Karlı Dağdaki Ateş... Binnur karakteriyle, hikâyeye öyle bir ruh kattı ki… Her izleyişimde büyükbabamın kelimeleri onun gözlerinde yeniden hayat buldu. Sanki roman, Filiz Akın’ı bekliyormuş gibi…
Zamanla sinemadan uzaklaştı ama hayat sahnesinden hiç inmedi. Kanserle verdiği uzun mücadelesinde güçlüydü. Sağlıklı yaşam, sadelik, kitaplar ve derin bir yaşam sevinciyle örülü bir ömür sürdü. Gösterişten uzak, içten, ilham verici…
Onu düşündüğümde, bir sahnede süzülen beyaz bir elbise, bir piyano tınısı ya da uzak bir gülümseme canlanır gözümde. Bir devrin zarafeti, sanki onun suretinde somutlaşmış gibiydi.
“Hayata Merhaba” kitabında şöyle demişti: “Hayatın sizi sevdiğini, karların içinde bile kardelen diye çiçekler açtığını, bazen demirin kıramadığı betonların içinde sarı bir kır çiçeğinin büyüdüğünü, ararsanız, binlerce üç yapraklı yoncanın arasında bir dört yapraklı yonca da bulabileceğinizi unutmayın.”
Şimdi veda zamanı… Yalnızca bir aktrisi değil, bir dönemin ruhunu, bir inceliği uğurluyoruz.
Filiz Akın, bir devrin gülümsemesiydi. Şimdi o gülümseme göğe karıştı. Ama bıraktığı zarafet, hep içimizde kalacak.
Hoşça kal güzel kadın. Hep zariftin. Hep öyle kalacaksın.